İstanbul'da ‘Süryanicenin Dünü ve Bugünü’ paneli 2024-02-18 18:46:31     İSTANBUL - Gazete Sabro, SÜDEF ve İHD İstanbul Şubesi’nin Beyoğlu’nda gerçekleştirdiği “Dünya Anadil Günü’nde Süryanicenin Dünü ve Bugünü” başlıklı panelde, “Süryanice anadilinde eğitim hakkı tanınmalı, devlet tarafından okul açılmalı, öğretmen istihdam edilmeli ve materyaller sağlanmalıdır” talebi vurgulandı.   Gazete Sabro, Süryani Dernekler Federasyonu (SÜDEF) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 21 Şubat Dünya Anadili Günü dolayısıyla Beyoğlu’nda bulunan İHD binasında “Dünya Anadil Günü’nde Süryanicenin Dünü ve Bugünü” başlıklı panel gerçekleştirdi. Moderatörlüğünü Gazete Sabro Editörü Marta Sömek’in yaptığı panelde, Bethnahrin Kadınlar Birliği (HNB), SÜDEF Başkanı Evgil Türker, Süryani Kadın Derneği üyesi (SÜRKADİM) Teodora Hobil, İHD Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyesi Gülistan Yarkın, aktivist Altan Açıkdilli, Jineps gazetesi yazarı Yaşar Güven, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Bülent Bilmez ve eğitimci yazar Muzaffer İris konuşmacılar arasında yer aldı. Süryani, Gürcü, Çerkes, Laz, Kürt, Ermeni ve Pontos halklardan çok sayıda kişi de etkinliğe katıldı.   'Türkiye etnik mezarlığa dönüştü'   Panelin açılış konuşmasını SÜDEF Başkanı Evgil Türker gerçekleştirdi. Evgil, “Binlerce dil ve kültürel etnik gruplar, küresel politikalar nedeniyle yok edilmiş, binlercesi de yok olmanın eşiğine getirilmiştir. Bu dillerden ve halklardan birisi de Mezopotamya’nın kadim, yerli bir halkı olan Süryanilerdir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana, Süryanilerin son okulları 1928 yılında kapatıldılar. Süryanice eğitimi kilise medreselerinde gayri resmi bir şekilde devam ediyorsa da, bu konuda herhangi bir gelişme kaydedilememiştir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana ırkçı ve tek tipçi bir siyaset uyguladığından, farklı diller yasaklanmıştır. Türkiye dillerin, kültürlerin ve etnik kimliklerin bir mezarlığına dönüştürülmüştür” dedi.   Rahibeye dönük saldırılar   Ardından İHD Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyesi Gülistan Yarkın, komisyonun tarihçesi ve faaliyetleri hakkında bilgi vererek konuşmasına başladı. Komisyonun 1994’te yılında, Azınlık Hakları İzleme Komisyonu olarak kurulduğunu, 97’de şu anki ismini aldığını belirten Gülistan, 2013’teki Ermeni Soykırımı anmasında, 1915 Sayfo Süryani Soykırımı hakkında yapılan bir konuşma sonrası bir farkındalığın açığa çıktığını ve Süryanilerin yaşadığını kaydederek, “2013’te komisyon Süryanilere dair bir sergi düzenliyor. Midyat Zaz köyünde, Mor Dimet Kilisesi’nin açılması ardından yalnız kalan bir rahibenin ziyaretine gidiliyor. Rahibe, devlet destekli korucular tarafından kiliseden çıkarılmak isteniyor. Ve çok büyük baskılara maruz bırakılıyor. Köyde Süryanilerin arazileri talan ediliyor. Zaz ve çevresindeki Süryani köylerine dönük saldırılarla ilgili bir rapor hazırladık” sözleriyle çalışmaları anlattı.   Süryanice yok olma tehlikesi altında   Daha sonra Bethnahrin Kadınlar Birliği’nin (HNB) panele gönderdiği mesaj okundu. HNB’nin mesajında şu ifadelere yer verildi: “İstatistiklere göre herhangi bir değişim yaşanmaz ve tedbir alınmazsa yakın tarihte, 2050 civarında, dünyada yok olacak dillerden bir tanesi de Süryanice olacak. Süryanice, Süryani halkının Mezopotamya coğrafyasından yedi bin yıldan daha fazla zamandır konuştuğu, farklı lehçelerden oluşan dildir. Binlerce yıl boyunca medeniyetin beşiğinde güç sahibi olan Süryani halkı, gücünü kaybedip, farklı halk ve medeniyetlerin iktidarı altında yaşamaya başladıktan sonra kendi vatanında göçmen yaşantısına tabii tutuldu. Böylece zamanında ticari ve bürokratik dil olarak kullanılan Süryanice dili, zamanla düzenli eğitim ve filologların yetiştirildiği okullarının olmaması nedeniyle gittikçe etkisini kaybetmiştir. Bununla beraber, Süryanice dilinin evde eğiterek, dilin koruyucuları olan kadınlar, halkın zorluklarıyla katlanarak çoğalan sorunları sebebiyle sınırlı kalmıştır.   Süryani kadını güçlendirme bilinci   Zayıflayan bir toplum içerisinde ayrıca farklı dil, din, ırk ve kültüre sahip olması nedeniyle Süryani halkı bin yıllar boyunca kendi vatanında hor görülmüş, sürülmüş, katliamlara maruz bırakılarak kırılmaya çalışılmıştır. Sadece son yüzyılda Sayfo, Hakkari, Simele katliamlarını yaşamış, IŞİD’in Ninova’ya saldırısı, demografik değişimler ve daha nicesinin neticesinde Süryani kadını kendi içinde bir kutuda kapalı kalmıştır. Zulüm gören bir halkın kadını zulüm ve şiddeti, ezilmişliği en az iki kat daha fazla yaşamış demektir. Kendi kabuğunda hapis kalan Süryani (Asuri-Arami-Keldani) kadını, göç edilen batılı ülkelerde diasporada pozitif fırsatlara sahip olsa dahi, burada da asimilasyon politikaları yüzünden kimliğini dahi kaybetmeye başlamıştır. Yüzlerce yıl anadilde eğitim fırsatına sahip olmayan Süryani halkının kadını, eğitimsizlikle sınanmış, ve kendi eğitimsizliği ile sorunlu ve çarpık bir toplumun büyümesine bilinçsizce seyirci kalmıştır. Bu bilinçsizlik zincirini kırmak için kurulan ve zamanla gittikçe genişleyen bir örgütlenme kurarak Süryani kadının, kurulan ezilmişlik düzenini durdurması için üzerine düşen rolün önemini halkımızın kadınlarına yaşatmaya başladık.   HNB örgütlenmesi   2001’den bu yana HNB çerçevesinde ve farklı kadın kurum kuruluşlarla yapılan partnerlik vesilesiyle bilinçli kadın halkasını gittikçe güçlendiriyoruz. Özellikle Süryaniceyi kaybolma kaderinden döndürmek ve güçlendirmek istiyorsak, bunu ancak Süryani kadınını güçlendirerek başarabiliriz. Evinde gururla ve doğru yöntemlerle öğretilen dilin yanı sıra, yaşadığı ülkelerde anadilde eğitim hakkını savunması için bilinçlendirmek de HNB olarak asıl hedeflerimizdendir. Bu nedenledir ki Süryanice; yok olmaya yüz tutmuş diller listesinde yer almaktadır. Süryani kadınının da örgütlü bir şekilde desteklediği Kuzey Suriye’deki Süryanice dilinde eğitim planının, dilimizin geleceğini garanti altına alma girişiminin başarıyla devam ettiği güzel bir örnek teşkil etmekte. Günümüzde okunup yazılan doğu ve batı Süryanice ile konuşulanlar arasında farklılıklar bulunmakta. Kuzey Suriye’deki okullarda bulunan yazılı Süryanice ile konuşulan günlük terimlerin birleştirilerek tam eğitimin sunulması bir çözüm olarak gün yüzüne çıkmaktadır. Bununla şu sonuca varabiliriz, Süryani kadını hangi isim, kurum, kuruluş adı altında olursa olsun, doğru bilinç ve yöntemlerle geleceği sağlıklı kurmaktaki rolünü üstlenebilir.   Süryanicenin yaşatılması için kadınlara çağrı   Bunun yanı sıra halkımız kadınları anadilde eğitim hak ve fırsatı verilen ülkelerde bu hakkı nasıl hayata indirebileceği üzerinde eğitmekteyiz. Zira İsveç gibi Süryani halkının büyük bir nüfusa sahip olduğu bir ülkede, 5 kişilik grupların oluşması ile devletin belediye ve okulları anadilde eğitime teşvik etmesi, değerlendirilmesi gereken büyük bir fırsattır. Bunun yanı sıra, binlerce yıldır anavatanımızın bir parçası olan Turabdin’de anadilde eğitim fırsatı için daha fazla hak arayışında olmamız gerekir. Çünkü maalesef Türkiye gibi çok kültürlü bir ülkede anadilde eğitim hakkı ya şartlı veriliyor ya da verilmiyor. Süryani halkının kendi vatanında azınlık durumuna düşmesi birçok tarihsel acının neticesidir. Bu nedenledir ki halkımızın birçok pozitif ayrımcılığa ihtiyacı vardır. Özellikle İsveç, ABD, Almanya, Hollanda, Bangladeş, İsrail ve daha birçok ülke gibi anadilde eğitime destek verilmesi ve devlet tarafından güçlendirilen bir sistem ile hayata indirilmesi gerekir. Farklı yöntem ve programlar ile Süryani dilini hayata döndürecek çözümlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu vesileyle, dünyada hala konuşulan en eski dillerden birisi olan Süryanice’nin yaşatılması için öncelikle Süryani kadını ve halkını güçlü bir dayanışma ile çalışmaya çağırıyoruz. Ayrıca tüm dünya kamuoyunu, farklılıkların zayıflık değil güç olduğunu fark etmeye, anadilde eğitim hakkını her alanda vurgulamaya davet ediyoruz.”   Akademik çalışmalar   İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Bülent Bilmez de, akademide çok dilliliğin önemine vurgu yaptı. Üniversitede, Türkiye Kültürleri Araştırma Birimi olarak kültürel çoğulluk, dilsel çoğulluk hakkında çalışmalar yaptıklarına ve akademinin bilimsellikten uzak olduğuna vurgu yapan Bülent, “Hem dilbilim hem dil politikaları alanında çalışılmaması çok şey ifade ediyor. Bizim amacımız bu durumu değiştirmek, akademiye bu konuları katmaktı” dedi.   Taksim Meydanı’nda anadilleri yankılandı   Daha sonra söz alan aktivist Altan Açıkdilli de konuşmasına, Çerkesçe, Kürtçe, Lazca, Ermenice, Hemşince, Zazaca, Rumca, Çeçence, İbranice, Boşnakça, Pomakça ve Süryanice dillerinde merhaba diyerek başladı. 2012 yılında birçok kurum ile beraber Türkiye’de ilk defa Taksim Meydanı’na Dünya Anadili Günü’nü kutlamak için çıktıklarını belirten Altan, “Bu 2007’den beri süren, halkların, kurumların, temsilcilerin, bir araya gelerek hakların asimilasyonu engellemek için bir şeyler yapabilir miyiz sorusunun sonucuydu” sözlerini kullandı.   Süryani kadınların anadildeki rolü   Panelin ikinci oturumu, SÜRKADİM üyesi Teodora Hobil’in Süryanice yaptığı konuşma ile başladı. Teodora, “Süryanice, Orta Doğu’da, Bethnahrin yani Mezopotamya’da ve hatta tüm dünyada tanınan ve mirası olan eski bir dil. Fakat bugün maalesef unutulmaya ve kaybolmaya yüz tutmuş bir dil. Bizler de dilimizin gittikçe zayıfladığının farkındayız. Bu nedenle de Süryani kadını olarak, ilk eğitim olan annelerin, dilimizi yaşatmanın önemini kavraması için uğraşmaktayız. Çünkü çocuklarına kendi dilini öğretmesi noktasında her annenin üzerine büyük bir görev düşmekte. Eğer çocuklarımıza anadilimizi öğretmezsek, herkes sadece yaşadığı ülkenin dilini konuşursa, bizim çocuklarımız bir aile olarak nasıl birbiriyle iletişim kurabilecek” diye sordu. Süryani halkının yok olmaması için anadilin konuşulması gerektiğini vurgulayan Teodora, “Çünkü bizi birbirimize bir halk olarak bağlayabilen tek şey dilimizdir. Yaşasın anadil” şeklinde konuştu.    Mücadele vurgusu   Daha sonra Jineps gazetesi yazarı Yaşar Güven, Türkiye’de birçok anadilin yittiğine vurgu yaparak, “Bu coğrafyanın yeni anadillere mezar olmaması gibi bir sorumluluk bizi bekliyor” sözlerine yer verdi. Ülkedeki tekçi yapıya karşı bir araya gelmek gerektiğini ekleyen Yaşar, “Mücadeleyi omuzlarımızı birbirine değdirerek sürdürmek durumundayız” ifadelerini kullandı.   Süryanicenin sahiplenilmesi   Eğitimci ve yazar Muzaffer İris de Türkiye’de anadillerin unutulmaya yüz tuttuğunu, Süryanicenin de bu dillerin başında geldiğini dile getirdi. Muzaffer, “Biz hep Sayfo’yu, soykırımı konuşuruz. Ben dilsel soykırımın da kabul edilmesi gerektiğine inanan bir insanım. Ben soykırıma uğradığımda dilim de soykırıma uğradı” diye konuştu. Muzaffer, Süryanicenin sahiplenilmesi noktasında çağrıda bulundu.   Talepler sıralandı   Daha sonra, SÜDEF ve Gazete Sabro’nun Anadili Günü’ne dair talepleri okundu. Talepler şöyle sıralandı:   “*Tehlike altındaki diller arasında yer alan Süryanicenin öğrenilmesi, kullanımı ve koruma altına alınması için hukuki haklar sağlanmalı ve somut adımlar atılmalıdır.   *Süryanice anadilinde eğitim hakkı tanınmalı, devlet tarafından okul açılmalı, öğretmen istihdam edilmeli ve materyaller sağlanmalıdır.   *Birçok ülkede sahip olunan Süryanice teolojik ve diğer eğitim hakları, Türkiye'de akademik olarak kabul edilmeli, resmi ve idari yetkiler sağlanmalıdır. Bu bağlamda okullar ve enstitülerde Süryanice kaynak ve kapasite sağlanmalıdır.   *Süryanice anadili üzerine çalışmalar yürüten basın organları ve kurumlar desteklenmelidir.   *Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2 Eylül 1990’da yürürlüğe giren ve Türkiye tarafından 2 Ekim 1995’te onaylanan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin anadilini kapsayan üç maddesine Türkiye tarafından konulan çekinceler kaldırılmalıdır.   Anadili yaşatmak bir halkı yaşatmaktır. Tüm dillerin Anadili Günü kutlu olsun.”   Panel, soru-cevap bölümü ile devam etti. Katılımcıların Süryaniceye ilgi gösterdiği panelde, etkinliklerin sürdürülmesi talebi öne çıktı.   Ardından panel sona erdi.