IACTA üyesi: Kürt hareketi duvarları aşarak direnişi yaşam biçimi haline getiriyor 2024-01-01 09:01:01   Melek Avcı   ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorunun siyasi çözümü için başlatılan kampanya kapsamında açlık grevi başlatan tutsaklara destek veren IACTA üyesi Avukat Altamira Ana Guelbenzu, Abdullah Öcalan’ın tutulduğu koşulların insanlık dışı olduğunu belirterek  “Kürt hareketi, cezaevlerinde işkenceye karşı kolektif bir şekilde mücadele etmenin, duvarları aşarak direnişi yaşam biçimi haline getiren bir halk oluşturmanın mümkün olduğunu bir kez daha gösteriyor” dedi.   "Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa siyasi çözüm" kampanyası üçüncü ayına girdi. Kampanya kapsamında tutsaklar 27 Kasım'da açlık grevi eylemi başlattı. İmralı Adası’nda ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun çözümü talebiyle cezaevlerinde başlatılan dönüşümlü açlık grevi eylemine Kobanê Davası kapsamında tutuklu bulunan siyasetçi Sebahat Tuncel’de 28 Aralık’ta katılarak herkesi sorumluluk almaya çağırmıştı.   Sürdürülen açlık grevleri ve mutlak tecride karşı konuşan uluslararası tecrit delegasyonunda da yer alan Barselona Feminist Kadın Avukatlar Kooperatifi (IACTA) üyesi Avukat Altamira Ana Guelbenzu, açlık grevleri kritikleşmeden Türk hükümetine ve uluslararası kurumlara harekete geçme çağrısı yaptı.   ‘Avrupa panoramasında İmralı örneği yok’   Yürütülen tecrit siyasetinin hiçbir hukuki norma uymadığını belirten Altamira, İmralı ada hapishanesinin eşsiz bir örnek olduğunu söyledi. Altamira, “Sayın Abdullah Öcalan'ın mevcut durumu, insan hakları ve uluslararası insan hakları standartları açısından kabul edilemez. Bu topyekun tecrit rejiminin hiçbir hukuki dayanağı olmadığı gibi, modern Avrupa tarihinde de benzeri, bir örneği yoktur. İmralı Cezaevi sistemi, Avrupa cezaevleri panoramasında eşsiz bir konuma sahip. Sayın Öcalan'ın tutulduğu koşullar insanlık dışıdır ve kişi onuruna aykırıdır. Bu uzun süreli tecrit durumu, Avrupa Konseyi'nin tutukluluk koşullarına ilişkin kriterleri açısından da kesinlikle kabul edilemez. Türkiye'nin bağlı olduğu Avrupa Cezaevi İnfaz Kurallarına göre diğer mahpuslarla sınırlı temas veya dış dünyayla iletişim kısıtlanamayacak şekilde olmalıdır. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. maddesi işkenceyi ve diğer insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleyi yasaklamaktadır. Sayın Öcalan'ın tutukluluk koşulları bu sözleşmenin ihlalinin açık bir örneğidir” sözlerini kullandı.   ‘Ceza ve cezaevi sistemine karşı güçlü bir eleştiri’   Tutsakların açlık grevlerinin tarihsel süreçte de sisteme karşı güçlü bir eleştiri olarak kullanıldığını kaydeden Altamira, “Türk cezaevlerinde Kürt siyasi tutsakların çeşitli toplu açlık grevi kampanyaları yürüttüğünü biliyoruz. Son yıllarda bir protesto silahı ve aynı zamanda kolektif bir mücadele biçimi olarak bu açılık grevleri kullanıldı. İspanya'da 70'lerin sonunda benzer bir strateji uygulayan COPEL'in (Mücadeledeki İspanyol Tutsakların Koordinasyon Komitesi) örneğini yaşadık. Tutsakların insan haklarına ve onuruna aykırı durumlara ilişkin 12 uygulamanın geri alınması için bir kampanya başlattılar. İspanya'da demokratik geçişin gerçekleştiği dönemde toplu açlık grevlerine başladılar ve bu eylemler ceza ve cezaevi sistemine karşı güçlü bir eleştiriydi. Bu tutum ve direniş stratejisi bugüne kadar İspanyol cezaevlerindeki her kolektif mücadele girişiminde de devam etti. Şimdi Türkiye’de siyasi tutsakların hayatlarını riske attıkları bu dönemde siyasi kurumların bu kritik durumun sorumluluğunu üstlenmek istememesi kabul edilemez. Siyasi kurumlar buna karşı sorumluluk almalı” diye konuştu.   ‘Bedenleri mücadelenin son aracı’   Başlatılan bu açlık grevlerine karşı sorumluluk alınıp harekete geçilmezse sağlık sorunlarının ortaya çıkacağını dile getiren Altamira sözlerini şöyle sürdürdü: “Siyasi tutsakların durumu yakında kritik bir noktaya gelebilir. Kritik bir hal alacağından zaman daralıyor. Cezaevi onlara gerekli vitaminleri sağlamalı. Ne yazık ki ilerleyen günlerde sağlık komplikasyonları ortaya çıkabilir. Biliyorsunuz açlık grevine başvurmak ekstrem bir durumdur. Tutsakların çoğu için özgürlüklerinden mahrum kaldıklarında kendi bedenleri mücadelenin son aracıdır.”   ‘Kürt sorununda uluslararası toplumun başarısızlığının ortaya koymuştur’   “Açlık grevindeki siyasi tutsaklara tüm dayanışmamı, gücümü ve sevgimi göndermek istiyorum” diyen Altamira, “Cezaevlerinde kendi bedenini ve yaşamını protesto ve eylem aracı olarak kullanan açlık grevi kampanyası, siyasi Kürt tutsaklara kalan son ve en radikal başvurudur. Bu durum, uluslararası toplumun Kürt sorununa yanıt verme konusundaki başarısızlığını gözler önüne serip, ortaya koyuyor. Abdullah Öcalan'ın tutsak edilmesi, tecridi kaldırmayı öncelik haline getiren tüm kişilere ve örgütlere yönelik bir ceza olarak uygulanıyor. Kürt hareketi, cezaevlerinde işkenceye karşı kolektif bir şekilde mücadele etmenin, duvarları aşarak direnişi yaşam biçimi haline getiren bir halk oluşturmanın mümkün olduğunu bir kez daha gösteriyor” ifadelerini kullandı.