12 yıl sonra Roboskî… 2023-12-27 09:09:01     Öznur Değer   ŞIRNEX - Roboskî Katliamı 12 yılı geride bırakırken, katliamda 17 yaşındaki oğlu katledilen Halime Encü, “Roboskî’de eski yaşam kalmadı. Kimse eskisi gibi olamadı. Gençler arasında uyuşturucuyu yaydılar. 100’den fazla insanın yaşamına mal oldular. Failler yargılanana ve cezalandırılana kadar, hesap sorulana kadar bu katliamı asla unutmayacağız. Ben 34 kişinin annesiyim” dedi.   Şirnex’in Qilêban (Uludere) ilçesine bağlı Roboskî köyünde 17’si çocuk 34 kişinin TSK tarafından katledildiği Roboskî Katliamı’nın üzerinden 12 yıl geçti. Roboskîli aileler 12 yıldır adalet beklerken, katliamın sorumluları ne yargılandı ne de cezalandırıldı. Dünyada yankı bulan Roboskî katliamına karşı hukuki girişimler sonuçsuz kalırken ve devlet sorumluluğunu kabul etmezken, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından TSK’de yer alan FETÖ’cülerin katliamı gerçekleştirdiği öne sürülerek katliamdaki devlet sorumluluğu örtbas edilmeye çalışıldı.   Katliamdan sonra neler oldu?   34 kişinin 28 Aralık 2011’de saat 21.37 TSK savaş uçakları ile bombalanarak katledilmesinin ardından devletin ilk ağızdan yaptığı açıklama, katledilen kişilerin PKK’li olduğunu öne sürmek yönünde oldu. Genelkurmay Başkanlığı katliamdan sonra yaptığı açıklamada, katledilenlerin “PKK’nin kullandığı yolları kullanmaları” sebebiyle F-16’larla vurulduklarını savundu.   MİT sorumluluğu kabul etmedi   Dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Ocak 2012'de düzenlediği bir basın toplantısında MİT’in katliamdaki rolünü inkar etmeye çalışarak, yanlış istihbarat verdiğine ilişkin bir husus bulunmadığını ve katliamla ilgili grup, yer, tarih, sayı ve geçiş güzergahlarına ilişkin MİT'in herhangi bir istihbarat paylaşımı gerçekleştirmediğini dile getirdi.   MİT inkar etti, İçişleri Bakanı MİT’i sorumlu tuttu   Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise Kasım 2014'te düzenlediği bir basın toplantısında, “MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey MİT görevlisi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri telefonla bizzat aranarak, Bahoz Erdal’ın hudut hattını geçmekte olduğu bildirilmiştir. Silahlı Kuvvetler'in yetkilileri, bilginin doğru olup olmadığını defaatle sormasına rağmen, MİT yetkilisi ısrarla bilginin doğruluğunu teyit etmiştir. Sonuçta, MİT'ten gelen birden fazla resmi istihbarat raporları ve telefon bilgileri üzerine maalesef Uludere olayı yaşanmıştır" sözleriyle katliamdan MİT’i sorumlu tuttu.   MİT’in raporu basına yansıdı   Eylül 2015'te ise MİT’in katliamdaki rolü belgelerle açığa çıktı. Genelkurmay Başkanlığı’nın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği bir yazıda MİT'in Bahoz Erdal'ın eylem hazırlığında olduğuna ilişkin "doğruluğu kuvvetle muhtemel" notuyla ilettiği istihbarat raporu ortaya çıktı.   Yıllar sonra fail olarak ‘FETÖ’ belirlendi   Uzun yıllar ne MİT ne de devlet yöneticileri katliamdaki rol ve sorumluluğunu kabul etti. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından iktidar bu defa Roboskî Katliamı’ndan FETÖ’yü sorumlu tuttu. Katliamı gerçekleştirenlerin TSK içindeki FETÖ’cüler olduğu öne sürülerek, katliamın tüm failleri bir kez daha gizlendi.   Katliamın hukuki boyutu   Katliamın ardından başlatılan soruşturma kapsamında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 11 Haziran 2013'te “taksirle ölüme sebebiyet vermekten” dosya hakkında “görevsizlik” kararı vererek, dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'na gönderdi. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı 7 Ocak 2013 tarihli gerekçeli kararında, “…gerek şüphelilerin gerekse olayda görev yapan diğer TSK personelinin, TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri, dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığının anlaşıldığı …” ifadelerini kullandı.   ‘Dava açılmasına sebep yok’ iddiasıyla takipsizlik   Askeri Savcılık da Ocak 2014'te şüpheli olarak adı geçen 5 askerin “kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı” gerekçesiyle soruşturmaya takipsizlik kararı verdi.   AYM dosyayı reddetti, AİHM başvuruyu kabul etmedi   Bu kararın ardından katledilenlerin aile ve yakınlarından toplam 261 kişiden vekalet alan avukatlar, 18 Temmuz 2014'te Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvuru yaptı. Başvuruda iki başvurucunun eksik çıkan belgelerinin tamamlanması istendi ancak başvuru “eksikliğin süresinde giderilmemesi” gerekçesiyle reddedildi. AYM’nin ret kararının ardından dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı. Ancak AİHM 17 Mayıs 2018 tarihinde verdiği kararla, “avukatların belgeleri iki gün geç yolladığını” ve “AYM’nin dosyayı reddettiğini” belirterek, iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuruyu “Kabul edilemez” buldu.   Yeniden AYM’ye başvuruldu   AİHM kararının ardından avukatlar aileler adına Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunarak hukuki süreci yeniden başlattı. 17 ailenin yaptığı suç duyurusu Uludere ve Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Ancak 25 Kasım 2020’de dosya için bir kez daha takipsizlik kararı verildi. Ailelerin karara yönelik itiraz başvuruları da reddedilince 9 Nisan 2021’de AYM’ye yeniden başvuru yapıldı. Yanı sıra Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komisyonu'na da başvuru yapıldı. Nihayetinde dosya sürüncemede bırakılarak cezasızlığın örneklerinden biri haline getirildi.   Roboskî Katliamı devletin Kürtler üzerinde yürüttüğü “ölüm” politikasının en somut örneğiyken, katliamın ardından Roboskî’de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Henüz 17 yaşında katledilen 34 kişiden biri olan Serhat Encü’nün annesi Halime Encü, katliamın 12’nci yılı dolayısıyla duygularını paylaştı.     ‘Katliamın ardından hiçbir şey ve hiç kimse eskisi gibi olmadı’   Katliamın 13’ncü yılına girdiğini ifade eden Halime 13 yıldır “adalet” demekten vazgeçmediklerinin altını çizdi. Katledilen insanların çoğunun çocuk olduğunu vurgulayan Halime, “Benim oğlum Serhat henüz 17 yaşındaydı. Okul okuyordu. Katliamın ardından hiçbir şey ve hiç kimse eskisi gibi olmadı. Çoğu genç okulu bıraktı. Benim eşim ve oğlum cezaevine girdi. Suçsuz yere cezalandırıldılar” ifadelerini kullandı.   ‘100’den fazla insan intihar etti’   Adaletin yerini bulmadığının ve sorumluların cezalandırılmadığının altını çizen Halime, “Bu bir zulümdür. Yüreğimiz yandı. Yıllardır Roboskî’de adalet bekliyoruz. Roboskî’ye yaşam ve adaletin gelmesini istiyoruz. Katliamdan sonra gençlerimiz uyuşturucuya bulaştırıldı, intihara sürüklendi. 100’den fazla insan intihar etti. Vicdan ve adalet yok” sözlerine yer verdi.   ‘Çocuklarımız katledildi ama başka çocuklar yaşasın’   “Bizim çocuklarımız, benim oğlum öldürülecek kişi miydi” diye soran Halime, “Oğlumun ne suçu vardı? 2 kilo mazot için yapılacak şey miydi bu? Bizim çocuklarımız katledildi ama başka çocukların yaşamasını istiyoruz. Ama gençlerimiz intihara sürükleniyor. Yaşayamıyorlar artık, kaldıramıyorlar. Gençlerimizin yaşamasını istiyoruz. Adaletin artık sağlanmasını istiyoruz. Çok zor, çok büyük bir acı. O an, bir an bile aklımdan çıkmıyor” şeklinde konuştu.   ‘Bu halk katliamla bitmeyecek’   Bölgenin temel geçim kaynağının sınır ticareti olduğuna dikkat çeken Halime, “Dedelerimiz de yıllarca sınır ticareti yaptı. Ve sınır serbestti, yasak değildi, suç değildi. Bu kaçakçılık değil, geçim kaynağıdır. Katledilenlerin hepsi çocuk ve gençlerdi. Cenazelerimizi davarların etlerinden ayırdık. Hangi parçanın çocuklarımıza hangi parçanın davarlara ait olduğunu bilmiyorduk. Bize yapılan zulmü, katliamı kimse yaşamasın. Roboskî’ye, dünyaya adalet gelsin. Bu halk katliamla bitmeyecek. Artık huzur görmek istiyoruz” diye belirtti.   ‘Katliamın ardından tüm sınır kalekol ve kameralarla donatıldı’   Katliamın ardından tüm sınırın kalekol ve kameralarla donatıldığını ve sınır ticaretinin yapılamaz hale getirildiğini ekleyen Halime, “Eskiden tüm erzaklarımızı, gıdalarımızı sınırdan alırdık. Irak’ta çok akrabamız var. Sınırlar çizilmeden önce tüm akrabalar iç içeydik. Bizim gençlerimiz de oraya akrabalarımızın yanına giderdi ama şu anda gidenler oradan buraya hiçbir şey getiremiyor. Çünkü izin verilmiyor. Bu yaşam mıdır? Bu bir rezalettir, hukuksuzluktur, vicdansızlıktır” diyerek katliamın ekonomi ve geçim üzerindeki etkilerine vurgu yaptı.   ‘Çok sayıda kişi zorunluluktan korucu oldu’   Katliamın ardından Roboskî’de çok sayıda kişinin zorunluluktan korucu olduğuna işaret eden Halime, “Roboskî’de eski yaşam kalmadı. Kimse eskisi gibi olamadı. Herkesin psikolojisi bozuldu. Gençler arasında uyuşturucuyu yaydılar. Gençleri bu şekilde öldürmeye çalıştılar. 100’den fazla insanın yaşamına mal oldular. Bunların araştırılması lazım. Bunlar bitmiyor. Bunlar ancak adaletle sona erer. Gençlerimiz artık Roboskî’de kalmak istemiyor. Herkes Avrupa’ya gitmek istiyor” dedi.   ‘Ben 34 kişinin annesiyim’   13 yıldır kimsenin yargılanmadığının altını çizen Halime şöyle konuştu: “Allah büyüktür. Kimse bu dünyada rahat yaşayacağını düşünmesin. Allah bunu kimseye bırakmasın. Bu katliamı asla unutmayacağız. Failler yargılanan ve cezalandırılana kadar, hesap sorulana kadar bu katliamı asla unutmayacağız. Ben 34 kişinin annesiyim. 11 kişi benim ailemdendi, diğerleri de akrabalarımızdı, köylülerimizdi. Yaşadığım müddetçe bu katliamı unutmayacağım. Kimsenin çocuklarımızı parçalamaya hakkı yok. Madem suç işlediklerini söylüyorsunuz, yargılasaydınız? Nasıl unutabilirim. Asla tazminat almayı da kabul etmeyeceğim. Sorumluların yargılanmasını istiyorum.”