‘Devlet kadın kazanımlarından korkuyor’ 2023-12-24 17:59:39   İSTANBUL – “İstanbul Sözleşmesi ve Sonrası” başlıklı panelde, devletin kadın kazanımlarından korktuğuna vurgu yapılırken, “Devlet kadınların kazanımlarından korkuyor. Kadınların özgür olmasından korkuyor” mesajı verildi.   Cinsel Şiddete Karşı Hukuki Yardım Derneği, İstanbul Beyoğlu’nda bulunan Karşı Sanat’ta, “İstanbul Sözleşmesi ve Sonrası” başlıklı panel düzenledi. Panele İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, hukukçular, gazeteciler, Kadın Zamanı Derneği ve çok sayıda kişi katılım sağladı. Moderatörlüğünü Cinsel Şiddete Karşı Hukuki Yardım Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Jiyan Tosun’un yaptığı panelde konuşmacı olarak ise Eren Keskin, Amed’den Dayanışmanın Kadın Hali Derneği (DAKAH-DER) Başkanı Avukat Aslı Pasinli, Gazeteci Evrim Kepenek ve Kadınlar Birlikte Güçlü (KBG) aktivisti feminist Feride Eralp yer aldı. Panelde, Eren Keskin ve Aslı Pasinli “İstanbul Sözleşmesi’nin hukuki boyutu”, Evrim Kepenek “İstanbul Sözleşmesi, medya ve erkek şiddeti”  Feride Eralp ise “Kadın mücadelesinin sokak ayağı” başlıklarında sunum  gerçekleştirdi.   ‘Kimse cinsel işkenceyi konuşmuyordu’   Panelde ilk olarak Eren Keskin söz aldı. Devletin Kurdistan ve Türkiye’de yürüttüğü politikalara dikkat çekerek, devletin 90’lı yıllardan bu yana kadınlara, çocuklara, Kürtlere, LGBTİ’lere saldırdığını belirtti. Devletin tüm işkence yöntemlerine karşı mücadele ettiklerini söyleyen Eren,1997 yılından bu yana Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Ofisi olarak çalışma yürüttüklerini ifade etti.   90’lı yılların en fazla konuşulan işkence yöntemlerinin yanında yoğun uygulanan ama neredeyse kimsenin bahsetmediği cinsel işkencenin de olduğunu dile getiren Eren, “İşte bizim çalışmamız böyle başladı. Yıllar önce ben cezaevine girdim. Cezaevinde Kürt kadınlarla birlikte kaldım. O zamanlar da cezaevinde kadınlarla sohbet ettiğim zaman kadınların maruz kaldığı taciz ve işkenceleri koğuşta konuşmaya başladık. O tarihlerde gözaltına alınan her kadın ve erkek cinsel işkenceye maruz kalmış.  Hiç kimse hiçbir kadın bundan bahsetmemiş ve bahsetmiyorlardı. Daha sonra ben cezaevinden çıkınca böyle bir çalışma yapmaya karar verdim avukat arkadaşlarımla birlikte raporlar hazırladım ve çalışmalara başladık. Bizler kadın hareketi olarak ve Kürt kadın hareketi olarak bunları tartıştık” şeklinde konuştu.   ‘Kürt kadın hareketi devletin damarına basıyor’   Kadın hareketinin çalışmaları ve kazanımları sayesinde İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığına işaret eden Eren, iktidar tarafından bu kazanımın kabul görmediğini kaydetti. Eren, “İstanbul Sözleşmesi 2011’de yürürlüğe girdi. Sonra da imzadan çekinildi. İktidar cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kendi istediği kadını inşa etmek istiyor. Son 10 yıllık süreçte devlet ‘Biz yaparız’ diyor ve en çok da kadını ve çocukları hedef alıyor. Aileyi kutsuyorlar, çünkü aileden başlattılar şiddeti. Aileyi örgütleyerek başlıyorlar, buradan vurmaya çalışıyorlar. Çünkü Kürt hareketi, kadın hareketi devletin damarına basıyor” ifadelerine yer verdi.   ‘Medyada failler hep gizleniyor’   Ardından konuşan Evrim Kepenek ise özellikle Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinden sonra şiddetin arttığını dile getirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığında tüm kadınların tepkili olduğuna değinen Evrim, medyanın dilini de değerlendirdi. Evrim, “Medya kadın katliamlarına güzelleme yapıyor. Faili değil katledilen kadını teşhir ediyor. Medyada kadın katliamları ve göçmenlere yönelik saldırılar ve katliamlar, kadının bedeni üzerinden gelişen bir haber dili kullanılıyor. Dilde failler hep gizleniyor. Erkekler Türkiye’de her gün kadınları sistematik şekilde katlediyor. Kadınlar sadece kadın hareketine ve kendi avukatlarına güveniyor” dedi.    ‘Devlet, kadın mücadelesi ile kaybediyor’   Daha sonra söz alan Feride Eralp, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla birlikte faillerin  ödüllendirildiğine işaret ederek, şunları söyledi: “İstanbul Sözleşmesi’nden sonra 6284, yasal haklar tartışmaya konu oldu. Öncelikle İstanbul Sözleşmesi önemli bir milat oldu bizim için. Devlet bizim hakkımızı gasp etmek istediği zaman çok yüksek tepkiler gelmeye başladı. AKP hükümetinin sözleşmeden çekilmesinden sonra bizler açısından bir kayıp yaşandı. Evet kadınlar yalnız kalmadı ama yeni rejim yani tek adam rejimi ile birlikte saldırılar da devam edecekti ve öyle de oldu. Sözleşmeden çekildikten sonra saldırılar çok fazla arttı diyebiliriz. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeden önce birçok kişi bunun ne olduğunu bile bilmiyordu ama sözleşmeden çekildikten sonra toplumsallık kazandı. Biz feministlerin toplumsal bir talebi var. Devlet kadınların kazanımlarından korkuyor. Kadınların özgür olmasından korkuyor. Çünkü devlet kendi rejimini kaybediyor, kadınların mücadelesiyle birlikte. Bizler kadınlar olarak ta artık biraz daha radikal konuşmaktan ve söz kurmaktan korkmamız gerekiyor.”   Nafaka hakkına saldırı   Son olarak Aslı Pasinli konuşma gerçekleştirdi. İktidarın kadınlara yönelik saldırıyı nafaka üzerinden başlattığını belirten Aslı, “2011 yılında her ne kadar biz İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamış olsak da aynı yıl çok önemli bir gelişme daha oldu. Yoksulluk nafakasının erkekler açısından orantısız bir ceza haline getirildiği düşünülerek, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) eşitlik ilkesine aykırı gerekçesi ile bir başvuru yapıldı. Aslında iktidar kadına yönelik şiddetini sadece aile içinde kadın üzerinden değerlendirmeye çalışıyor. Ve boşanmanın önüne set çekme hali var nafaka tartışmalarında. İktidar saldırı hatlarını birçok kanaldan gerçekleştirdi” şeklinde konuştu.   ‘Kürt kadın mücadelesi’   Aslı aynı zamanda Kurdistan’da yürütülen politikalar ve kadın üzerindeki etkilerine de değinerek Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eşbaşkanlık sistemine dikkat çekti. Aslı şunları söyledi: “2014 yerel seçimlerinden sonra eşbaşkanlık sistemi getirildi. Kayyımların gelmesi ile birlikte ilk olarak kadın kurumları hedef alındı. 2015 yılı çatışmaların en çok ve en yoğun olduğu dönemlerde kadınların kazanımları ve kurumları kapatıldı. 25 Kasımlarda 8 Martlarda yapılan eylem etkinlikler yasaklanmaya başlandı. Kadın etkinliklerine saldırılar devam ederken aynı zamanda kadınların gerçekleştirdiği etkinlikler, eylemler ‘terör’ olarak nitelendirildi. Kürt kadın mücadelesinde yer alan kadınlara bir suç olarak yöneltiliyor. İktidar eliyle bunlar gerçekleşti.”   Panel, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.