Kayıp yakınları dört kentte 'mücadeleye devam' dedi 2023-12-16 14:06:33     HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları dört kentte yaptıkları eylemde, yakınlarının akıbetini sorarken, faillerin bulunması için "Mücadeleye devam" mesajı verdi.    İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) Amed, Êlih, Şirnex ve Colemêrg şubeleri ve kayıp yakınları, her hafta “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle düzenledikleri eylemlerini sürdürdü. İHD ve kayıp yakınları, kaybedilenlerin akıbetini sormaya ve katledilenlerin faillerinin cezalandırılması için mücadele etmeye devam edeceklerini söyledi.   Amed   Koşuyolu Parkı’nda bulunan Yaşam Hakkı Anıtı önünde kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları 775’inci hafta bir kez daha kaybettirilenlerin akıbetini sordu. İHD Amed Şube yöneticileri, Amed Tabip Odası, Amed Emek ve Demokrasi Platformu ile kayıp yakınlarının katıldığı eylemde faili meçhul bir şekilde katledilenler ile gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı.    Bu hafta 8 Aralık 1996’da Licê’de yanına gelen sivil polisler tarafından zorla araca bindirilerek, gözaltına alınan Mahmut Önerarı’nın hikâyesi paylaşıldı.   ‘Aile görüştürülmedi’   İHD Amed Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Ali İhsan Demirtaş, Mahmut Önerarı’n hikâyesini okudu. Aki İhsan, “8 Aralık 1996’da çalıştığı yazıhaneye gittiğinde sivil polisler yanına gelerek, ‘Mahmut Önerarı sen misin?’ diye sordu. Lice yolu üzerinde bulunan Angule Karakolu’ndan kendisi hakkında şikâyet olduğu söylendi. Sonra da darp edilerek, 21 AV 305 plakalı beyaz renkli bir araca zorla bindirilerek, gözaltına alındı. Orada bulunan ve onunla birlikte ailesini de tanıyan yolcular sivil polisler tarafından gözaltına alındığına tanıklık etti. Olaya tanıklık edenler Mahmut’un ailesini arayarak, yaşananları anlattı. Mahmut Önerarı’nın babası savcılığa giderek, oğlunun nerede tutulduğunu öğrenmek istedi ancak dilekçesi savcılık tarafından teslim alınmadı. Emniyet Müdürlüğü’ne oğlunu sormak için giden baba orada oğlunun fotoğrafını gördü. Emniyet Müdürlüğü’nün Mahmut’un gözaltına alındığını doğrulaması üzerine aile onun savcılığa çıkarılacağı zamanı beklemeye başladı. Ancak tüm ısrarlara rağmen ailesi Mahmut Önerarı ile görüştürülmedi. Olay tarihinde Rıdvan Güler, Diyarbakır Emniyet Müdürü’ydü” dedi.   ‘Boynunda ip izleri vardı’   Olaydan 2 hafta sonra 23 Aralık 1996’da, Amed Gêl’i (Eğil) ilçesinde bir ailenin kendi yakınlarını ararken, Mahmut Önerarı’nın cansız bedenine ulaştığını ve ailesini haberdar ettiğini ifade eden Ali İhsan, Atilla Korkmaz isimli başka bir kişiyle birlikte başlarına silahla ateş edilerek, katledildiğini söyledi. Uluslararası Af Örgütü’nün 8 Ocak 1997’de yayınladığı bir raporda yer alan bilgilere dair de Ali İhsan, “Rapora göre Mahmut ve Atilla’nın elleri ve ağızları bantlanmıştı. Mahmut’u teşhis eden babası, bedeninde morluklar ve boynunda iple boğulduğunu gösteren izler olduğunu gördü. Aile Mahmut Önerarı’nın cansız bedenini Diyarbakır’a getirerek, burada defnetti. Mahmut kaybedildiğinde yirmi beş günlük olan bebeği olaydan bir süre sonra vefat etti. Olayın hemen ardından Önerarı ailesi Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ve Diyarbakır DGM’deki Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yaptı. Akabinde İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Lütfü Esengün’e başvuruda bulundu. Ancak ailenin tüm hukuki girişimleri sonuçsuz kaldı” diye belirtti.    Açıklama yapılan oturma eyleminin ardından sona erdi.    Êlih   İHD ve kayıp yakınları, 611’inci haftada Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartının açıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Eyleme kayıp yakınları, insan hakları savunucuları, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma, Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER), Êlih Barosu, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yöneticileri katıldı.     Bu haftaki eylemde 24 Aralık 1994 tarihinde İstanbul Aksaray’da gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan İsmail Bahçeci’nin akıbeti soruldu.  Kayıp Bahçeci’nin hikâyesini İHD Şube Yöneticisi Rezan Baytar okudu.    Aksaray’da gözaltına alındı   İsmail Bahçeci’nin hikâyesine şu ifadelerle yer verdi: “Bahçeci, Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğrenci olup aynı zamanda Türkiye Öğrenci Dernekleri Federasyonu Başkanı’ydı. 24 Aralık 1994 yılında İsmail’in Aksaray’da gözaltına alındığını arkadaşları aileyi arayarak, bilgilendirir. İsmail, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne götürülmüş. Kardeşleri Şehmus ile Uğur birkaç parça eşya ile biraz para alıp Emniyet Müdürlüğü’ne gider. Görevliler; ‘böyle birisi bizde yok, biz bu isimde birini gözaltına almadık’ derler.   29 yıldır etkin soruşturma yok    Fatma ve Şehmus Bahçeci, oğullarını her yerde aradı, devletin her kademesine başvurdu. Başbakan Tansu Çiller ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel randevu taleplerini kabul etmedi. Görüştükleri İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu, onlara İsmail’in işkence ile öldürülüp bir çukura atılmış olabileceğini söyledi. Aile daha sonra Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’na gitti. Dönemin İçişleri Bakanı, Fatma Anneye ‘sen dua et, oğlun polislerin elinde olsun. Ben araştırma yapar sana haber veririm’ der. Fatma Anne, telefonunu ve adresini bıraktı. Ama onlardan da hiçbir yanıt gelmedi. İsmail’in gözaltına alındığı inkâr edilince arkadaşları, İnsan Hakları Derneği ve Af Örgütünün, düzenlediği kampanyalarla konuyu ülke ve dünya kamuoyuna taşısa da 29 yıldır etkin soruşturma yapılmadı. İsmail Bahçeci dosyası adliyenin tozlu raflarına terk edildi.”   Açıklama oturma eylemi ile son buldu.   Şirnex   İHD ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” şiarıyla Silopiya (Silopi) ilçesindeki Engelsiz Yaşam Parkı’nda açıklama yaptı. Açıklamaya, DEM Parti Şirnex Milletvekili Zeki İrmez, Silopiya İlçe Örgütü, Barış Anneleri, Tevgera Jınên Azad (TJA) aktivistleri ile çok sayıda kişi katıldı.   “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartının açıldığı açıklamada, İHD Şirnex Şube Eşbaşkanı Esin Yılmaz basın metnini okudu. Esin, 1988 yılında Silopiya ilçesine bağlı Bozalan köyünün Karox mezrasında gözaltına alındıktan sonra kaybedilen İsa Soysal’ın akıbetini sordu.    ‘Hala kayıp’   Esin hikâyenin devamında, “Evli ve üç çocuk babası İsa Soysal, evine gelen sivil giyimli kişiler tarafından zorla götürüldü ve bir daha kendisinden haber alınamadı. Eve gelen kimliği bilinmeyen sivil iki kişi, ‘Seninle işimiz var, Diyarbakır’a gideceğiz’ dedi. O günden sonra Soysal’dan bir daha haber alamayan ailesi, 10 gün kadar bekledikten sonra, Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı’na giderek İsa’nın kayıp olduğunu, orada olup olmadığını sorar, ancak olumsuz cevap alır. Soysal’ın yakınları döneme hâkim olan korku atmosferi nedeniyle 2009 yılına kadar resmi bir şikâyette bulunamadı. 2008 yılında gazeteci Faruk Arslan’ın kaleme aldığı ‘Karakutu: Ergenekon’un Karanlık İsmi Tuncay Güney’ isimli bir kitapta JİTEM tarafından öldürülen birçok kişinin Silopi Botaş Askeri Tesislerine gömülmüş olduğu beyanı yer alıyordu. Bunun üzerine Silopi Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu ve bahsi geçen yerlerde kazı yapılmasını talep edildi.  Yapılan kazıda kemik ve giysi parçalarına ulaşıldı ancak İsa Soysal’a ait herhangi bir bilgiye ulaşamadı. İsa Soysal o tarihten beri hala kayıp” dedi.   Yapılan açıklamadan sonra kayıp yakınları tüm kayıp ve faili meçhuller için oturma eylemi gerçekleştirdi.   Açıklama, oturma eyleminin ardından sona erdi.    Colemerg    İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla eylemlerinin 101’inci haftasında, Gever’de bulunan İHD şube binası önünde bir araya geldi. Burada yapılan eyleme, İHD şube yöneticileri, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı Ekin Yeter ve ÖHD Colemêrg Şubesi avukatları katıldı. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartının yer aldığı eylemde, kaybedilen ve katledilenlerin fotoğrafları taşındı. Eylemde 27 Ekim 1995 günü Gever'e (Yüksekova) bağlı Ağaçdibi köyünde kaybettirilen Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş'ın akıbetini sordu.   'Cinayetlerin aydınlatılmasını istiyoruz'   Eylemde söz alan ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter,  90'lı yıllardaki süreçlerin Kürt sorunu, Kurdistan daki sömürge ve cezasızlık politikalarının en başat hali olduğunu ifade etti. Ekin, "Yaşanan hak ihlallerinde en ağır saldırıların gerçekleştiği koşulların hesabını sormak için bu eylemler gerçekleştiriliyor. Bizler de hak savunucuları olarak, hukukçular ve demokratik kurumlar olarak öncelikle Kürt sorununu demokratik bir şekilde çözümünü savunduğumuz için bu sorunun içinde temel sorun olan failleri belli, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını istiyoruz" dedi.   Ardından kayıpların hikayesini, İHD Colemêrg Şubesi Kayıp Komisyonu’ndan Eren Baskın okudu.   'Yaşlı insanlar yerlerde sürüklendi'   27 Ekim 1995 günü Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburu’na bağlı askerlerin Ağaçlı köyüne baskın gerçekleştirdiğini söyleyen Eren, "Askerler köylüleri dipçikleyerek, yaşlı insanları yerlerde sürükledi ve köy meydanında topladı. Rastgele seçilen 73 yaşındaki yürüme zorluğu çeken Abdülkerim Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş gözaltına alınarak askeri araçla Yüksekova İlçe Jandarma Taburu’na götürüldü. Onları sormak için tabura giden ailelere, binbaşı Yurdakul, '24 saat gözaltında tutulacaklar' dedi. Aileler tekrar tabura gittiğinde ise 'kimseyi gözaltına almadık, bir daha buraya gelmeyin' dedi. Ailelerin yaptığı başvurular sonuçsuz kaldı, üç köylüden bir daha haber alınamadı" diye konuştu.   Dava beraat ile sonuçlandı   Eren konuşmasını şöyle sürdürdü: "Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi kayıtlarında 'Sanık Yurdakul’un komutasındaki birlik, Ağaçlı köyünden Şemsettin Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş adlı köylüleri dövmüş, yaşlı olan Yurtseven yediği tekmeler sonucu ölmüştür. Bunu gören Yurdakul, diğer iki köylünün tanıklık edeceğini düşünerek öldürülmesi kararı vermiştir. İki köylü daha sonra tabura ait eğitim sahasında bir çukur içinde tarandıktan sonra benzin dökülerek yakılmıştır' şeklinde geçti. Ancak tanık beyanlarına rağmen, suça iştirak edenlerin itiraflarına rağmen açılan dava kesin beraat hükmü ile sonuçlandı."   Açıklama, oturma eylemi ile sona erdi.