İnsan hakları örgütleri Kürt sorununun çözümünü istedi 2023-12-10 13:35:40     HABER MERKEZİ - İnsan Hakları Günü  dolayısı ile birçok yerde yapılan açıklamalarda tecride dikkat çekilerek  demokratikleşmenin önündeki en temel engel olarak gösterilen Kürt sorununun çözümü  için çağrılar yapıldı.   İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 75’inci yıl dönümü dolayısıyla birçok kentte açıklama yapıldı.   İzmir   İzmir’deki hak örgütleri 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısı ile Alsancak Garı karşısında bulunan 10 Ekim Anıtı önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 75. yılında ekonomik kriz ve yoksulluğa karşı ekonomik be sosyal haklarımızı savaşa karşı barış hakkımızı deprem salgın vb olağanüstü hallerde toplumsal dayanışmayı baskılara karşı insan hakları ve demokrasiyi savunuyoruz” yazılı pankartın taşındığı açıklamada sık sık “Savaşa hayır barış hemen şimdi”, “Haklar kullandıkça vardır”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”, “İnsan haklarıyla insandır”, “Zindanlar boşalsın tutsaklara özgürlük”, “İnsan hakları evrenseldir”, “İçeride dışarida hücreleri parçala” sloganları atıldı. Basın metnini hak örgütleri adına Coşkun Üsterci okudu.    ‘OHAL rejimi devam ediyor’   Tüm dünyada yaşanan insan hakları krizine dikkat çeken Coşkun, 19 Temmuz 2018 tarihinde resmen kaldırıldığı söylense Türkiye’nin OHAL rejimi ile yönetildiğini ifade etti. Bu durumun anayasacılık ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin terkedilmesine yol açtığını kaydeden Coşkun, “Böylelikle keyfilik ve belirsizlik kamusal/siyasal alanın asli unsurları haline gelmiştir. Özellikle bir yönetim tekniği olarak başvurduğu belirsizlik yaratma gücü, siyasal iktidara erkini daha da merkezileştirip toplum üzerindeki baskı ve kontrolünü arttırma olanağı sağlamaktadır” dedi.      ‘Şiddet politikaları nedeniyle çok sayıda can kaybı’   İktidarın ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucunda 2023 yılında da çok sayılarda yaşam hakkı ihlali yaşandığını kaydeden Coşkun, “Çok faklı toplumsal kesimlerden insanlar ya doğrudan kolluk güçlerinin şiddeti ya da devletin, ‘önleme ve koruma’ yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu yapısal şiddetin ve/veya üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen şiddetin sonucu yaşamlarını yitirmişlerdir” ifadelerini kullandı.    ‘Deprem bizzat ağır insan hakları ihlalidir’   6 Şubat’ta yaşanan depremde resmi açıklamalara göre en az 50 bin 783 kişinin yaşamını yitirdiğini ifade eden Coşkun, “Bilimin gereklerine uygun deprem hazırlıkları yapmamışlar, etkin afet yönetim planları oluşturmamışlardır. Bu kabul edilemez eksikliği-ihmali devletlerin başta yaşam hakkı olmak üzere tüm hak ve özgürlükleri koruma ve geliştirme yükümlülüğü ile birlikte değerlendirdiğimizde depremin yol açtığı ölümler yaşam hakkı ihlalidir. Daha da ötesi yıkım ve tahribatın bu denli büyük bir boyuta ulaşmasında insan faktörünün doğrudan etkisi düşünüldüğünde yaşanan deprem bizzat ağır insan hakları ihlalidir” şeklinde konuştu.   ‘Tecrit kronik bir sorun haline gelmiştir’   Zorla kaçırma-kaybetme vakalarının OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana yeniden yaşanmaya başlamasının endişe verici olduğunu kaydeden Coşkun, şunları belirtti: “Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye’de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır. Yaşam hakkı ihlalinden işkenceye, sağlık hakkına erişime kadar ağır ve ciddi ihlallerinin yaşandığı yerlerdir. İmralı Hapishanesi başta olmak üzere tek kişi ya da küçük grup izolasyonu/tecrit uygulamaları çözülemeyen kronik bir soruna dönüşmüştür.”    ‘İfade hakkı yok sayıldı’   Kamuoyunda “Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen, 18 Ekim 2022 tarihinde yürürlüğe giren Basın Kanunu’nda bazı değişiklikler yapan kanun ile basının ve gazetecilerin üzerindeki baskının daha da arttığını dile getiren Coşkun, “Yıl içinde her toplumsal kesimden kişi ve grup toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini mülki idare amirlerinin yasakları ve/veya kolluk güçlerinin fiili müdahaleleri sonucunda kullanamamışlardır. Hakikat ve Adalet talebiyle Galatasaray Meydan’ına çıkmak isteyen Cumartesi Anneleri-İnsanları, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararına karşın söz konusu yasak ve müdahaleler sonucu haftalarca işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalarak gözaltına alınmışlardır. Benzer şekilde, Anayasa tarafından teminat altına alınmış olan toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanmak isteyen kadınlar, LGBTİ+’lar, barış ve insan hakları savunucuları, öğrenciler, çevreciler, işçi ve emekçiler, muhalif siyasi partilerin üyeleri kolluk güçlerinin zalimane ve utanç verici şiddetine mazur kalmışlardır” dedi.   ‘Örgütlenme hakkı ihlal edildi’   Örgütlenme özgürlüğünün yok sayıldığını belirten Coşkun, 2023 yılında insan hakları örgütlerinin, dernek, vakıf, emek ve meslek örgütleri ile siyasi partilerin çok sayıda üye ve yöneticisi gözaltına alındığını, tutuklandığını ve haklarında açılan davalar ile üzerlerinde baskı oluşturulmaya çalışıldığını dile getirdi. Coşkun, şunları dile getirdi: “Geçen yıl TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın bir televizyon kanalında yaptığı açıklamalar sonrası başlayan sürecin Merkez Konsey üyelerinin mahkeme kararıyla görevden alınmasıyla sonuçlanması, seçme ve seçilme hakkını da içeren bir şekilde örgütlenme özgürlüğüne vurulan büyük bir darbedir.”    Kürt sorununda demokratik çözüm vurgusu   Kürt sorununun barışçıl, demokratik ve adil çözümüne yönelik esas olarak iktidar tarafından içtenlikli, bütünlüklü adımların atılmaması, yanı sıra Orta Doğu’daki gelişmelerin de etkisi ile 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin hemen ardından başlayan silahlı çatışma ortamının başta yaşam hakkı olmak üzere ağır ve ciddi insan hakları ihlallerine yol açtığını söyleyen Coşkun, “Hak savunucuları olarak bizler, Kürt sorununun her zaman demokratik, barışçıl ve adil çözümünü savunduk. Bunda ısrarlıyız. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz. Çatışmasızlık ortamının tesisi ile birlikte çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesi, izlenmesi ve toplumsal barışın sağlanabilmesi için tüm tarafların içtenlikli, şeffaf ve etkin programlar geliştirmesi gerekmektedir” diye konuştu.   ‘Sözleşmeden çekilme sonrası yüzlerce kadın katledildi’   İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı nedeniyle yüzlerce kadının erkekler tarafından katledildiğini ifade eden Coşkun, “Kadın ve LGBTİ+ hakları için yapılan barışçıl toplantı ve gösterilerin mülki idare amirleri tarafından yasaklanması ya da kolluk güçlerinin şiddet uygulayarak müdahale ve engellenmesi, yüzlerce kadın ve LGBTİ+’nın işkence ve diğer kötü muamele ile gözaltına alınması, yetkililerin desteklediği LGBTİ+ karşıtı nefret mitinglerinin yapılması ve her bakımdan derinleşen ayrımcılık ile anlamış olduk” şeklinde konuştu.    Mültecilere karşı ırkçılık   Mültecilerin her türlü ayrımcılığa ve istismara, nefret söylemine ve ekonomik sömürüye maruz kaldığını dile getiren Coşkun, “2023’de de ırkçı ve nefret içerikli şiddet maruz kalan sığınmacı ve mülteciler yaşamlarını yitirdiler. İnsan kaçakçıları tarafından ölüme sürüklendiler. Ülkede yaşanmakta olan ağır krizin fiziksel, ruhsal, sosyal ve ekonomik tüm sonuçlarından en derin şekilde etkilenen sığınmacı ve mülteciler, ne yazık ki toplumumuz açısından görmezden gelinen, hatta gözden çıkarılan hayatlar oldular” ifadelerini kullandı.    İnsan haklarını sahiplenme kararlılığı   Coşkun, son olarak insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceklerini söyledi. Basın açıklaması sloganlarla sona erdi.   Mersin   İHD Mersin Şubesi, Özgür Çocuk Parkı’nda açıklama gerçekleştirdi. “İfade ve örgütlenme özgürlüğümüz engellenemez” pankartının açıldığı açıklamada, “Herkes için insan hakları” dövizi taşındı. Çok sayıda hak savunucusunun katıldığı açıklamada, sık sık “İnsan haklarıyla insandır” sloganı atıldı. Açıklamayı yapan İHD Mersin Şube yöneticisi Hakkı Demir, ülkede insan haklarının rafa kaldırılarak, birçok ihlalin devam ettiğini söyledi. Başta PKK Lideri Abdullah Öcalan olmak üzere tüm toplumun tecrit altına alındığını belirten Hakkı, tecrit politikalarının son bulması için mücadele edeceklerini ifade etti. Ülkenin demokratikleşmesi için Kürt sorunun çözülmesi gerektiğinin altını çizen Demir, şöyle dedi: “Kürt sorununun çözümsüz bırakılması, Türkiye'nin demokratikleşmesinin önündeki en temel engellerden bir olarak varlığını korumaktadır.”    Açıklama alkışlarla son buldu.       Adana   İHD Adana Şubesi, birçok sivil toplum örgütü temsilcisinin katılımıyla İnönü Parkı'nda açıklama yaptı. Kürtçe ve Türkçe, “İnsan haklarıyla insandır” yazılı pankartın taşındığı açıklamada basın metnini İHD Adana Şubesi Başkanı Yakup Ataş okudu. AKP iktidarının, tüm meseleleri “güvenlik” sorunu haline getiren, toplumu kutuplaştıran, şiddeti esas alan, Kürt sorununun çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikalarına devam ettiğini dile getiren Yakup, bu politikalara karşı mücadele etmeye ve insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceklerini söyledi.    Antalya   İHD Antalya Şubesi, Attalos Heykeli önünde açıklama yaptı. "İfade, örgütlenme özgürlüğü engellenemez" pankartının açıldığı açıklamada hak ihlallerine karşı  ortak mücadele çağrısı yapıldı.   Hatay   İHD Hatay Şubesi de, Harbiye Sosyal Yardımlaşma Derneği'nde (HASYAD) açıklama yaptı. Açıklamayı okuyan İHD Hatay Şubesi Eşbaşkanı Mürsel Tonguç Salmanoğlu, insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edecekleri mesajını verdi.   Ankara   İHD ve TİHV, Ankara Kızılay’da yer alan İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yaptı. Açıklamada anıta karanfiller bırakıldı. İHD Ankara Şubesi Eşbaşkanı Aslı Saraç, Kürt sorununa dair çatışma ve savaşın tek yöntem olarak kullanılması sonucunda 2023 yılında yaşam hakkı ihlallerinde artış olduğunu kaydetti. İnsan hakkı ihlallerinin en yoğun yaşandığı cezaevlerine değinen Aslı, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bulunduğu İmralı Cezaevi'nde tecrit uygulamalarının kronik soruna dönüştüğünü vurguladı.    Hak ihlallerinin son bulduğu, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke için mücadele edeceklerinin altını çizen Aslı, "Dün olduğu gibi bundan sonra da tüm zorluklara karşı ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceğiz. İnsan, haklarıyla insandır" diye konuştu.    İstanbul   İstanbul Sultanahmet’te İHD ve TİHV öncülüğünde açıklama yapıldı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) üyeleri ile hak örgütlerinden isimler de açıklamaya katıldı. "İşkence insanlık suçtur", "Failler belli kayıplar nerede?" ve "Tıbbın görevi öldürmek değil yaşatmaktır" dövizleri taşındı. Açıklamada sık sık “Savaşa hayır barışa hemen şimdi”, "İnsan hakları ile insandır” ve "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" sloganları atıldı.    İHD Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Türkiye’nin 2016 yılından bu yana OHAL ile yönetildiğini belirtti. Yoleri, "Hak savunucuları olarak; Kürt sorununun her zaman demokratik, barışçıl ve adil çözümünü savunduk. Bunda ısrarlıyız. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz. Çatışmasızlık ortamının tesisi ile birlikte çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesi, izlenmesi ve toplumsal barışın sağlanabilmesi için tüm tarafların içtenlikli, etkin programlar geliştirmesi gerekmektedir" çağrısı yaptı.    Wan   Wan’da İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan şube temsilciliği öncülüğünde demokratik kitle örgütleri, 10-17 Aralık “İnsan hakları haftası” kapsamında Panel etkinliği düzenledi. Panelde, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü ve Halkaların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) İstanbul milletvekili Cengiz Çiçek ve HEDEP Mûş milletvekili Sezai Temelli konuşmacı, Wan Barosu İnsan Hakları merkezi (İHM) Eşbaşkanı Avukat Burcu Şeber moderatör olarak yer aldı. Etkinliğe kentteki birçok Sivil Toplum Örgütü (STÖ) ve siyasi parti temsilcileri katılım sağladı.    'Tecridin amacı paradigmayı engellemek'   Panel’de ilk olarak konuşan HDK Eş sözcüsü Cengiz Çiçek, Türkiye’de 1999 yılından sonra PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla getirilmesinde sonra ceza kanunu ve infaz rejiminde birçok değişimin yaşandığını dikkat çekti. Cengiz, “Sayın Öcalan’ın Türk devletine teslim edilmesiyle birlikte kanunlar ve hukuk tarihsel olarak evrildi. Tecridin temel amacı, Sayın Öcalan’ın modern zamanda ortaya çıkardığı paradigması ve düşüncelerinin ulus devletler tarafından dünyaya yayılmasını engellemektir. Ayrıca Sayın Öcalan’ın, Kürt halkının statüsüzlüğü üzerine kurulmuş kapitalist sisteme başkaldırmış olmasıdır. AKP-MHP iktidarının ulusal hukuku takmamasının nedeni de 15 Şubat’ta uluslararası güçler tarafından Öcalan’ın yakalanmasında uygulanan hukuk dışılıkla bağlantılıdır. Sayın Öcalan’la birlikte ulusal ve küresel güçler, Kürtlere asgari bir iltica hukuku tanımıyor. Söz konusu Kürtler ve Kurdistan olduğunda herkes susuyor” dedi.   'Öcalan'ın fikriyatı tehlike olarak görülüyor'   Kürtler ve dostları tarafından Abdullah Öcalan’ın Kürt lideri olarak kabul edildiğini söyleyen Cengiz, ulus devletler tarafından “tehlikeli” olarak görüldüğünü vurguladı. Cengiz, Öcalan’ın “tehlike” olarak görülme sebebine ilişkin, “Öcalan’ın kapitalist devletlere yönelik açığa çıkardığı demokratik ulus ve Demokratik Konfederalizm paradigmasının bir tehlike olarak görülüyor. Devletler ve küresel kapitalist güçler, bir halkın ayağa kalkmasının ve Orta Doğu’da taşları yerinden oynattığı düşüncesiyle bir lideri İmralı Ada Hapishanesi’ndeki F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tecrit edip düşüncelerini dışarı çıkarmamayı amaçlıyor. Sayın Öcalan’a ilk olarak kanuna aykırı olarak uygulanan tüm kanunsuzluklar, daha sonra tüm cezaevlerine yayıldı ve yayılmaya devam ediyor. İmralı’da başlayan hukuksuzluklar aşama aşama tüm cezaevlerine yayılacak” ifadelerini kullandı.    'Tecridin bütün alanlarda ki etkisini görüyoruz'   Cengiz'in konuşmasının ardından Moderetör Avukat Burcu Şeber, HEDEP Mûş milletvekili Sezai Temelli’ye, “Tecrit bir hak ihlali dünya da bir örneği var mı?”, “Tecrit topluma nasıl yansıdı?” sorularını sordu. Sezai ise, Türkiye’de tüm insan hakları ihlallerinin, tecritle bağlantılı olduğunu belirterek, “Tecridin ne dünya da ne de Türkiye’de dünya başka bir örneği yok. Dünyada belki tecrit uygulamaları daha önce olmuş olabilir ama bu kadar uzun süreli tecrit politikaları dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Tecridin bütün alanda etkilerini görüyoruz. Küresel güçler ve sistem, Öcalan’ı kendilerine bir tehlike olarak görüyor. Tehlike olarak görmesinin sebebi tüm Orta Doğu coğrafyasına barışı getirecek olan paradigmasıdır” dedi.   ‘Fikirleri tüm dünyaya yayılmış'   Sezai,  şunları söyledi: "Ulusal ve küresel güçler, mevzu bahis Öcalan ve Kürtlerin statüsü ise ‘konuşmayı kesip susabilirsiniz’ düşüncesiyle hareket ediyor. Tecrit kritik ve önemli bir meseledir. Bir hukuki ve insani hakları meselesinin ötesinde, dünyayı değiştirecek meselelerden biridir. Öcalan’ın paradigmaları, ne kadar izolasyon altına almaya, tecrit etmeye çalışsalar da bu paradigma 25 yıl öncekinden daha fazla dünya da yayılmıştır. Orta Doğu’da yaşayan birçok halk daha fazla tecrit edilirken, Öcalan’ın fikirleri tüm insanlığa yayılmış ve özgürleşmiştir" dedi.   Panel etkinliği soru ve cevap şeklinde sona erdi.