Wan'da 25 Kasım paneli 2023-11-25 16:09:06     WAN - İHD ve ÖHD kadın komisyonları ile Van Barosu Kadın Hakları Merkezi ortaklığıyla 25 Kasım paneli düzenlendi.    Wan’da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla İnsan Hakları Derneği (İHD) Kadın Komisyonu, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Kadın Komisyonu, Van Barosu Kadın Hakları Merkezi ortaklığı ile panel düzenlendi. Baro binası Tahir Elçi Konferans Salonu’nda düzenlenen panele İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, HEDEP Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sağyiğit, Tevgera Jinên Azad (TJA), STAR Kadın Derneği üyeleri, Van Kadın Platformu, Barış Anneleri Meclisi, kentte bulunan Sivil Toplum Örgütleri (STÖ), siyasi partiler ve çok sayıda kişi katıldı. Salonda Wan ve ilçelerinde erkek-devlet şiddeti sonucu katledilen kadınların kısaca; katledildikleri tarih ve yerlerinin belirtildiği siyah dövizler oturma düzeninin etrafında konumlandırılarak yerini aldı.   Moderatörlüğünü İHD Wan Şubesi üyesi Leyla Çakır’ın üstlendiği panelde Jineoloji Yayın Kurulu üyesi Elif Gemicioğlu, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Öğretim Görevlisi Ceren Akçabay konuşmacı olarak katıldı.   Kadın mücadelesi sonucunda sözleşme imzalandı   Panelde ilk olarak Öğretim Görevlisi Dr. Ceren Akçabay, İstanbul Sözleşmesi üzerine konuştu. İstanbul Sözleşmesi’nin önemini ve Cumhurbaşkanı tarafından feshedildiğini hazırladığı sunum ile anlatan Ceren, yeni anayasa da kadının olmadığına dikkat çekti. Ceren nafaka hakkına değinerek, “Yoksulluk nafakasının kaldırılmasına yönelik yeni tartışmaların “mış” gibi sunulduğunu kaydetti. 2002 yılında AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte “özgürlükçü ve demokrasi” ile iktidara geldiğini, sonuçta Avrupa Birliği gibi bir sürecin de söz konusu olduğunu hatırlatan Ceren, “2010 tarihinden bu yana AKP’nin yaklaşımında ciddi bir değişiklik ortaya çıktı. 2011 yılında feminist mücadelesi sonucunda İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdi. AKP bu karar ile çok övünmüştü. İlk olarak sözleşmenin içeriğini değiştirerek aile birliğinin korunması şeklinde ele alacağını ifade etmişti” dedi.   ‘Saldırılara rağmen mücadele büyüdü’   AKP’nin baskısına paralel bir şekilde bir mücadelenin de büyüdüğünü kaydeden Ceren, bu kapsamda “Gezi direnişlerini” örnek verdi. Ceren, “Daha sonra baskılarla AKP iktidarının yansıyan raporlarda boşanmanın arttığını gözlemleyince ‘kadının nafaka hakkına yöneldi’” dedi. TCK’nın 103’üncü maddesinde çocuk yaşta evliliklere ilişkin faillerin cezasızlık politikalarına değinen Ceren, “İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı o kadar çok direnilmesine rağmen feshedilmesini önleyemedik.  Akabinde sözleşmeye yönelik tartışmalar yürüterek gündeme getirmeye başladılar. AKP’nin eşit olmayan bir takım kadın hakları konusunda sürecin gittikçe daha fazla saldırıya dönüştü. Türkiye’de feshedilen İstanbul Sözleşmesi’nde imzası olan ülkeler dahi tartışma yürütmeye başladılar. Sözleşmenin altında imzası olmayan ülkelerde İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin bir karşıtlık gelişti. Hukuk eliyle rıza inşası hayata geçirilmeye çalışılıyor” ifadelerine yer verdi.   Ceren son olarak kadına yönelik her türlü şiddete karşı kadın dayanışmasının her alanda artmasının önemini vurguladı.    ‘Özel savaş politikaları kadın direnişini hedefliyor’   Ardından söz alan Jineoloji’den Elif Gemicioğlu ise “Özel savaş politikalarını” anlattı. Elif, özel savaş politikalarının Avrupa destekli NATO eliyle üretildiğini, ancak tarihsel olarak geçmişinin “Ziguratlara” kadar ulaştığını söyledi. Özel savaş politikalarının temel amacının toplumsallığa dair “her şeyi ortadan kaldırmak” olduğunu ifade eden Elif, bu kapsamda “İlk olarak zihniyetle” oynandığını söyledi. Kurdistan’da asimilasyon politikalarına değinen Elif, Yatılı Bölge Okulları (YİBO) ve “Haydi kızlar okula” gibi kampanyalarıyla Kürt çocukların asimile edildiğini ifade etti. Elif, kaybedilen Gülistan Doku, katledilen İpek Er’in özel savaş politikaları ile katledildiğini söyledi. “Özel savaş politikalarıyla Kürtlerin ahlakıyla oynanıyor. Özel savaş politikalarının temel amacı direnen kadının sesini kısmaktır. Buna karşı duran Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Leyla Güven gibi kadınları da cezaeviyle tehdit ediyor” dedi.   ‘Tüm savaşlarda en fazla kadınlar şiddete maruz kalıyor’   Kısa bir aranın ardından devam eden panelde, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin de  “Kadına Yönelik Şiddet” konusuna dair konuştu. Eren şunları dile getirdi: “Bugün kadına yönelik şiddeti konuşacağız ama bu coğrafyada önemli iki soykırım yaşandı. Biri Dersim, biri Ermeni soykırımı. Burda konuşulması dahi kabul edilmiyor. Bu iki soykırımda da en fazla kadına yönelik şiddet uygulandı ve hala devam ediyor. Tek mücadele eden Kürt hareketi, bu yüzden de birçok şey Kürtler üzerinden yaşanıyor. Bugün burada devletin şiddetini konuşacağız. Devlet cezaevlerinde birçok şiddet uyguladı. Ancak konuşulmayan bir şiddet vardı; o da cinsel işkence. 90’lı yıllarda köy boşaltmalarında gözlemci olarak gittiğimizde kadınlar bizlere asker ve polisler tarafından ‘çok kötü şeyler yaşatıldı’ diyorlardı. Ne onlar söylerdi o kötü şeylerin ne olduğunu ne biz sorardık ama bilirdik şiddetin ne olduğunu. Gözaltında, cezaevlerinde kadınlara yönelik cinsel işkence suçu çok fazla işlendi. Ben cezaevinden çıktığımda bu konuda neler yapabiliriz diye hep bir sorgulamaya gittim. Bu kapsamda 1997 yılında şiddete yönelik bir büro kurduk. Bu kapsamda cezaevlerine ziyaretler gerçekleştirdik. Tüm savaşlarda en fazla kadınlara yönelik şiddet yaşanıyor. İlk başvurucularımız da Kürt kadınlardan geldi.”   ‘Cinsel işkencenin belgelenmesi çok zor’   Tecavüzün bir suç olarak kabul edildiğini ancak çok sınırlı bir tanımlamasının olduğunu ifade eden Eren, “Cinsel işkencenin belgelenmesi çok zor. Gözaltında kadın tecavüze maruz kalmışsa bunu ispatlamak çok zor. Biz hekim arkadaşlarla bir kadının maruz kaldığı cinsel şiddeti anlatmasının da raporlaştırılması mücadelesi yürüttük. Kadın hareketlerinin mücadelesi sonucu cinsel suç olarak kayıtlara geçti. İstanbul Sözleşmesi Kurdistan coğrafyasında ortaya çıkan bir mücadele sonucu yürürlüğe girdi. Nahide Opuz’un avukatı da Meral Danış Beştaş’tı. AKP ittihatçı anlayışla yaptığı uzlaşı sonucu ile aynı devlet aklını bugün de yaşıyoruz. Tabi ki İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırıldı. Bu sözleşmenin en önemli maddelerinden biri de hiçbir örf, adet, ahlak anlayışı şiddetin gerekçisi olamaz’ diye bir maddesi vardı. Yaşadığımız şiddet tamamen bu gerekçelerle yaşanıyordu” şeklinde konuştu.   Deprem bölgelerinde cezaevinde kalan kadınlar tecavüze maruz kalmış   Çok zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Cezaevleri kadına yönelik şiddetin en fazla yaşandığı alanlar. Bugün cezaevinde yaşayan kadınlar her an tacize maruz kalıyorlar. Bu konulan kameralarla yapılıyor. Kadın tutsaklar her yerden kameralarla izlenildikleri hissi yaşıyorlar. Hiç ulaşılmayan yüzlerce kadın var.  Hatay’dan deprem nedeniyle İzmir Şakran Cezaevi’ne getirilen kadınlar tecavüze maruz kalmış. Bunlar korkunç ifadeler” dedi.   ‘Mücadele kazandı’   Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’na girmekteki mücadelelerine değinen Eren, “Her çıktığımızda darp edildik. Ancak en sonunda mücadele sonucu Galatasaray Meydanı’na girmeyi başardık” diye konuştu.     Panel, soru cevap ile son buldu.