Avukat Aslı Pasinli: Taliban’a benzer bir sistem getirilmek isteniyor 2023-11-24 09:09:09     Şehriban Aslan   AMED - Kadına yönelik şiddete ve şiddet karşısındaki mücadeleyi değerlendiren DAKAH-DER Başkanı Avukat Aslı Pasinli, Türkiye’de Taliban’a benzer bir sistemin getirilmek istendiğini kaydederken, “Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadeleyi konuşurken sadece yasal kazanımlar üzerinden değil, sistemin kendi içerisinde yürütülen politikalarının değişikliği üzerinden de gözetmemiz gerekiyor” dedi.   Kadınlar Kurdistan ve Türkiye’de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne doğru giderken mücadelelerini de alanlara taşıyor. 25 Kasım’a giderken sokaklar şiddete karşı mesajların yer aldığı afiş ve billboardlarla donatılırken, diğer yandan afişlerin altında imzası bulunan kurumların şiddeti meşrulaştıran politikaları da kadınların alanlarda mücadele etme gerekçelerinden birini oluşturuyor. Dayanışmanın Kadın Hali Derneği (DAKAH-DER) Başkanı Avukat Aslı Pasinli de kadınların verdiği mücadeleyi ve önündeki engelleri değerlendirdi.   ‘Şiddet devlet politikasının bir parçası’   Kadın mücadelesinin yasal mevzuat ve yasal kazanımlardan bağımsız düşünülemeyeceği bir dönemden geçildiğini söyleyen Aslı, “Mirabal Kardeşler’i belki 25 Kasım için start olarak kabul ediyoruz. Fakat kadınların mücadelesi uzun yıllara yayılmış ve tarihin kendisinde yer bulmuş bir mücadeledir. Kadınlar birçok hak için de ciddi mücadeleler vererek yasal kazanımlara dönüştürmüştür. Seçme ve seçilme hakkından tutun, ailenin reisliğinin erkek olması, kadınların soyadı hakkını kullanması, nafaka hakkı, boşanabilme hakkı gibi sıralayabileceğimiz çok sayıda mevzuat hükümleri söz konusudur. Bugün geldiğimiz yerde ise kadınların kazanımlarını ve haklarını devletin uyguladığı baskıdan ve şiddetten bağımsız düşünemeyeceğimiz bir yerdeyiz. Dolayısıyla bizler uzun yıllar bu mücadeleyi verirken, kadın mücadelesinin sadece kadınlara şiddet uygulayan faille sınırlı tutulmaması gerektiğini, bunun aynı zamanda büyük devlet politikasının da bir parçası olduğunu dile getirmiştik” dedi.   ‘Kadın yoksulluğu şiddetle mücadelenin önünde engel’   Bugünün Türkiye ve dünyasına bakıldığında ise ciddi bir muhafazakârlaşmanın söz konusu olduğunu kaydeden Aslı, Türkiye’de de Taliban’a benzer bir sistemin getirilmek istendiğini ifade etti. Aslı, “Hatta Türkiye’de aslında laiklikle ilgili ciddi bir sürece girdiğimizi fark ediyoruz. Çünkü İslam hukukunun adı konmasa da fiili olarak uygulandığını, kadınların varlığıyla ilgili bir tehlikenin söz konusu olduğu bir süreçten geçiyoruz. Özellikle dünya ve Türkiye’de kadın yoksulluğu en ön plana çıkarabileceğimiz hususlardan birisi. Bunu neden kadına yönelik şiddet meselesinde dile getirme ihtiyacı duyuyoruz? Çünkü kadınların yoksullaştırılması da tam olarak kadına yönelik şiddetle mücadelenin önünde ciddi bir bariyer olarak kalıyor. Kadınların istihdam hakkı, çalışma hakkı dediğimiz mesele aslında dolaylı olarak bugünün Türkiye’sinde Medeni Kanun üzerinden konuştuğumuz kadınların nafaka hakkına karşılık gelmektedir. Kadınlar yoksullaştırılarak, özgüvenleri çalınarak, varlıkları tehdit altına alınıp tehlikeye atılarak erkeklere mecbur bırakılabilecekleri bir sistem örülüyor. Bu çok uzun yıllardır parça parça işlenen ve bugüne geldiğimizde ise Anayasa değişikliği ve Medeni Kanunun tümden değişikliğine kadar giden bir sürecin parçası olduğunu görmek mümkündür” sözlerine yer verdi.     ‘Kürt kadınları açısından ayrı bir başlık açmak zorundayız’   “Bütün dünyada şu an esas gündemlerden bir tanesi de savaş ve savaş suçları” diyen Aslı, “Hepimizin bildiği gibi savaştan en çok kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+ bireyleri etkileniyor” vurgusu yaptı. Savaşın yanında “özel savaşa” da işaret eden Aslı, “Özel savaş politikalarında kişilerin hafızasızlaştırılması, yaşamlarına etki edecek politikaların döşenmesi gibi hususlar söz konusudur. Burada kadınların mücadelesini konuşurken Kürt kadınlar açısından ayrı bir başlık açmak zorundayız. Çünkü özellikle bölgede kayyımların atanmasıyla birlikte, belediyelerin işgal edilmesiyle Kürt kadın kurumlarının birçoğunun kapatıldığı yıllardan geçtik. Derneklerin çoğu evlendirme dairelerine ve Kuran kurslarına dönüştürüldü. Kürt kadınların yaptıkları eylemselliğin kriminalize edildiğini de birçok örnek üzerinden gördük. Dolayısıyla bugün geldiğimiz yerde Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadeleyi konuşurken sadece yasal kazanımlar üzerinden değil, sistemin kendi içerisinde yürütülen politikaların değişikliği üzerinden de gözetmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.   ‘Yaylım ateşi gibi yayılıyor’   Türkiye’de kadın mücadelesine bakıldığında, özellikle devlet politikaları üzerinden sindirme politikalarının birçoğunun Kürt kadın mücadelesinden başladığını söyleyen Aslı, şu ifadelere yer verdi: “Buna dönük çok sayıda örnek gördük. Kadın kurumlarının kapatılması üzerinden başlayan bu süreç Türkiye’de, bölgede yer alan belediyelere kayyım atanmasıyla başlanmış olsa da Türkiye’nin batısında da kadın dernekleri ve platformlarının kapatılmaya başladığı süreçlere geldik. Bunlar yaylım ateşi gibi yayılan bir mesele oldu. Bölgede bizim takip ettiğimiz davalarda, basına düşen birçok olayda gördüğümüz üzere üniformalı şiddet dediğimiz şiddet türü söz konusu… Devlet makamlarının koruyucu gücünden faydalanarak suçu işlemedeki kolaylık ve cezasızlık politikalarına erişeceğine dair olan inançla; faillerin bu bölgedeki kadınlara cinsel taciz, tecavüz ve şiddet durumuyla açığa çıktı. Bu husus hiçbir zaman burasıyla sınırlı kalmayacak çünkü burada başlayan etki ülkenin batısına doğru giden örneklerini gördük. Nitekim burada faillerin ne kadar pervasız, yaptıkları şeyden ne kadar emin oldukları, hatta korunacaklarını bilmeleri ve ceza almayacaklarına olan inançları birçok takip ettiğimiz dava dosyasında mahkemelere de sirayet etmiş durumda. Dolayısıyla Kürt kadın mücadelesi üzerinden gerçekleşen birçok saldırının devamı olarak mutlaka ülkenin batısında birçok örnekle karşılaştık.”