Eren Keskin: Cumartesi Anneleri hepimize umut olsun 2023-11-23 19:16:25     AMED - DAKAH-DER’in organize ettiği söyleşide konuşan Avukat Eren Keskin, “Umudunun kırıldığını söyleyen bir gence Cumartesi Anneleri’ni örnek gösterdim. Bu direnişin ve eylemlerin herkese umut olması gerektiğini düşünüyorum. Evet kötü bir noktadayız. Burada tek dayanak kadın mücadelesi. Bu nedenle hiç vazgeçmeden devam etmek gerekiyor” dedi.   Dayanışmanın Kadın Hali Derneği (DAKAH-DER), 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle Amed’in Peyas (Kayapınar) ilçesine bağlı Diclekent semtinde bulunan bir kafede İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin’in de katılımıyla “Keskin Bir Hayat-Afili Sohbetler” isimli bir söyleşi gerçekleştirdi. Çok sayıda kadının katıldığı söyleşinin açılış konuşmasını DAKAH-DER Başkanı Avukat Aslı Pasinli yaptı. Her yıl 25 Kasım vesilesiyle etkinlikler gerçekleştirdiklerini hatırlatan Aslı, hafta boyunca yaptıkları etkinlikleri özetledi.   ‘Cinsel işkence hiç konuşulmuyordu’   Ardından Eren Keskin söz aldı. Her zorluk karşısında en vazgeçmeyenlerin kadın ve LGBTİ+ hareketleri olduğunu söyleyen Eren, yıllardır cinsel işkence alanında çalıştığını paylaştı. Çalışmaya başlama sebebini anlatan Eren, cinsel işkencenin hiç konuşulmaması üzerinden bu alana yöneldiğini kaydetti. Eren, “Ne işkence uygulandığını sorduğumuzda kaba dayak, elektrik, tırnak çekme gibi yöntemler anlatıldı ama cinsel işkence hiç konuşulmazdı ama istisnasız herkes cinsel işkenceye uğruyordu. 1995 yılında cezaevine girdiğimde ilk kez bununla karşılaştım. Havalandırmada yürürken bir kadın ‘Bana yapılanları biliyor musun’ dedi, tecavüze uğradığını anlattı ve fenalık geçirdi. Birçok kadının etkilendiğini gördüm ama konuşulmuyordu, yalnız kalacaklarını düşünüyorlardı” dedi.   ‘İşkence olsun diye bekaret kontrolü yapılıyordu’   Cezaevinden çıktığında da cinsel işkenceye yöneldiğini kaydeden Eren, hala da 1980 darbesi sürecinde tecavüze ve cinsel işkenceye uğrayanların yeni yeni kendilerine başvurduğunu dile getirdi. Eren, Almanya’dan gelen bir meslektaşı ile cinsel işkenceye maruz kalan kadınlar için bir ofis açma fikrini konuştuklarını belirtirken, “O dönem tecavüz suçunun tanımı yoktu. Sadece Yargıtay tanımı vardı. Sadece ufak bir cezası olan ‘sarkıntılık’ vardı. Bekaret kontrolü sadece işkence olsun diye uygulanıyordu. Mardin’de bunun örneğini yaşadık. 6 çocuklu bir kadına da bunu uyguladılar ve belgeyi dosyaya da utanmadan koydular. Türk hukukunda sadece Adli Tıp Kurumu raporları esas alınıyor. Oysa Adli Tıp resmi bilirkişi kurumu ve siyasi iradeye bağlı bir kurum” ifadelerini kullandı.   ‘Biz o kötü şeyleri biliyorduk…’   Bir doktorun dikkat çekmesi üzerine tecavüze uğrayanlar için psikososyal raporu aldıklarını söyleyen Eren, bu süreçte kendileri hakkında dava açıldığını belirtti. Tecavüze uğrayanların ailelerindeki erkeklerden de çekindiğini aktaran Eren, şunlara değindi: “Her gittiğimiz köyde kadınlar ‘Askerler bize kötü şeyler yapıyor’ derdi. Biz o kötü şeyin ne olduğunu bilirdik ama söylemezlerdi. 90’ların sonuna doğru yaşlı bir amca ofise gelerek 5 yıldır kızından haber alamadıklarını, jandarma karakolundan arandıklarını, kızının yakalandığını ama nerede oldğunu bilmediğini söyledi. Sonunda Diyarbakır Cezaevi’nde olduğunu öğrendik. 66 gün boyunca Silopi Jandarma Karakolu’nda aralıksız cinsel işkenceye maruz kaldığını anlattı. Ben hastaneye sevk edelim deyince, bekleyelim dedi. İlk celsede tahliye oldu. Antep’ten ailesinin yanından döndükten sonra suç duyurusunda bulunmayacağını söyledi, ‘Babamı üzmek istemiyorum’ dedi. Hiç annesi ya da kız kardeşi üzerinden bunu talep eden olmadı.”   ‘Türkiye bir hukuk devleti değil’   2015 yılında cinsel saldırının suç tanımı olduğunu ve bununla birlikte birçok değişikliğin olduğunu ama bunların uygulanmadığını vurgulayan Eren, “Çünkü Türkiye bir hukuk devleti değil. Kadınlar böylesi bir mücadele sürdürüyor ve sonunda İstanbul Sözleşmesi geliyor. Bu sözleşme de bu coğrafyadan çıktı. Nahide Opuz davasında AİHM Türkiye’yi mahkum ediyor” dedi. İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanma sürecine atıfta bulunan Eren, “Tayyip Erdoğan bu imzayı geri çekerken, LGBTİ+ nefretini gösterdiler. Ama bu sözleşmede önemli bir madde vardı; ‘Hiçbir örf, adet, görenek kadına şiddete gerekçe yapılamaz.’ AKP, derin devletle büyük bir uzlaşmaya gittikten sonra korkunç bir dönem yaşamaya başladık. Bu imzanın geri çekilmesi de siyasi uygulamanın farklılaşmasıyla gelişen bir süreç” sözlerine yer verdi.   ‘İktidarın dili nefret dolu’   Eren, bütün saldırılara karşı çıkarken, yeterli karşı çıkışın olup olmadığının da sorgulanması gerektiğinin altını çizerken, “Erkek yoğunluklu, homofobik, transfobik kurumlar birçoğu. Devlete benzediğimiz noktada itirazımız fazla gelişemiyor maalesef. Devleti eleştiriyoruz, dünyada gördüğümüz en kötü devlet. Soykırım coğrafyasında tabi ki kadına şiddeti, LGBTİ’ye şiddeti konuşmak kolay değil. Bu nedenle bizim kendi örgütlerimizdeki durumumuzu da devletle birlikte tartışmamız gerekiyor. Kadınlar açısından iktidar dili son derece nefret dolu ve ötekileştirici. İktidar kadınların evde oturmasını istiyor ama ben kadın mücadelesinden de son derece korktuklarını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.   ‘Cumartesi Anneleri umut olsun’   Mültecilerin durumuna da işaret eden Eren, bir kadının sadece şiddet gördüğü için iltica edememesinin de ciddi bir sorun olduğunu dile getirdi. Kadın mücadelesinin bunu değiştirebileceğini belirten Eren, Bosna ve Ruanda’da yaşanan kadına yönelik şiddetin savaş suçu olarak değerlendirilmesinin mücadele sonucu olduğunu ekledi. Her 8 Mart’ta kadınlara şiddet uygulandığını ama kadınların yine de sokaklarda olduğunu ifade eden Eren, “Şimdi 6284 var. Umudunun kırıldığını söyleyen bir gence Cumartesi Anneleri’ni örnek gösterdim. Bu direnişin ve eylemlerin herkese umut olması gerektiğini düşünüyorum. Evet kötü bir noktadayız hem Kurdistan’da hem de dünyada… Burada tek dayanak kadın mücadelesi. Bu nedenle hiç vazgeçmeden devam etmek gerekiyor” dedi. Eren’in konuşmasının ardından program Eren’in, yöneltilen soruları yanıtlaması ile sürdü.  Söyleşinin ardından Bircan Değirmenci’nin Eren’in hayatını anlattığı “Keskin Bir Hayat” kitabı imzalanarak etkinlik sona erdi.