Ege İnsan Hakları Okulu ilk gün oturumları sona erdi 2023-11-03 20:08:45     İZMİR - Ege İnsan Hakları Okulu Sonbahar Çalıştayı ilk gününde konuşan Ayşe Berktay adın mücadelesinde kriterin özgürlüğe hizmet edip etmediği olması gerektiğini belirterek "Kadın mücadelesinin daha sistematik organize ve koordineli şekilde cevap verebilmeli” dedi.   Bu yıl 5.’si düzenlenen Ege İnsan Hakları Okulu Sonbahar Çalıştayı, Nesin Vakfına ait Matematik Okulu’nda ‘Neoliberal milliyetçilik, otoriterleşme eğilimi ve mücadele yolları’ başlığı ile ilk gününde devam etti. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Demokrasi ve Dünyada İnsan Hakları için Avrupalı Hukukçular Örgütü (ELDH), İzmir Dayanışma ve Bilimsel Araştırma Derneği (İDA) ve Avrupalı Demokrat Hukukçular Akademisinden  (AED) katılımcılar sunumlarda bulundu.   ‘Neoliberal milliyetçilik, otoriterleşme eğilimi’ konu başlıklı ilk oturumda ilk konuşmayı Profesör Sungur Savran gerçekleştirdi. Sungur, 21. yüzyılda milliyetçilik: Küresel milliyetçilik, faşist milliyetçilik, ezilen ulus milliyetçiliği çerçevesiyle konuşmasını gerçekleştirirken, akademisyen Emel Uzun ise Milliyetçiliğin güncel politik dili üzerine ‘Mevzular Açık Mikrofon’da milliyetçi sorular başlığını sundu. Akademisyen Zeynep Gambetti ise ‘Neoliberal otoriterliğin küresel yükselişi’ başlığı üzerine sunumunu gerçekleştirdi.   ‘Bütün toplum bekçi hale getirildi’   İlk oturumun konuşmacılarından Zeynep, devletin sivil toplumu yutarak genişlediğini belirterek, bütün toplumun bekçi haline geldiğini, faşizan eğilimlerin arttığını, şiddet araçlarının ise dönüştüğünü dile getirdi. Halk isyanlarına karşı ise 1980’lerde polis örgütünün değiştirilerek karşılandığını ifade eden Zeynep, toplumlumla iç içe olan bekçilik sisteminin önleyici polislikle değiştirildiğini belirtti. Neoliberalizmin dönüşümün de toplumsal düzeni bozacak risklerin genişletilmesiyle sağlandığını dile getiren Zeynep, terör ve terörist kavramı uluslararası literatürde işler şekilde girdiğini kaydetti. Milli güvenlik söylemleriyle oluşturulan konseptin de devletlerin tekelinde olan terör ve iç düşman söylemlerinin ‘şüpheli’ kavramının genişletildiğine işaret etti. Bu şekilde sivillerin sivil statüsünden çıkarılmasına neden olarak hukukun da altının oyulduğunu ve halkın güvenlik gerekçesiyle gözetim mekanizmalarına razı edildiğini hatta arzu eder hale getirildiğini belirtti.   ‘Yerel halk devletleştirildi’   Zeynep ayrıca esneklik rejiminin de her şeyin bir güvenlik sorusu olarak kodlanarak inşa edildiğini belirterek koruculuk gibi sistemlerle devletin ulaşamadığı köylerde yerel halkın devletleştirilmesi, devletin bekçisi haline getirilmesini amaçladığını dile getirdi.   ‘Terörle mücadele stratejisi ile düşman hukuku işletiliyor’   İkinci oturumda ‘Otoriter milliyetçiliğin güncel görünümleri’ başlığı ele alındı. İlk sunumu gerçekleştiren Avukat Ekin Yeter, ‘Hukuk ve yargılama pratiğinde milliyetçi seyir’ başlığını ele alırken Avukat Urko Aiartza ise ‘Ezilenleri milliyetçiliği ve diğer mücadelelerle etkileşimi’ başlığını ele aldı. Günther Jakobs’un hukuk teorisine atıfta bulunan evin kurtuluş mücadelesini boğmak isteyen devletin terörle mücadele çerçevesi altında savaş hukukunda ifadesi bulunan düşman hukukunu uyguladığını ifade etti. Düşman kavramının yerini suçlu ve terörist kavramlarının aldığını dile getiren Elif “İktidar gruplarının dışında kalanlara karşı üretilen politikalarda polisin önemli bir rol üstlendi. İstisnalar kural oluyor ve olağanüstüler sürekli hale getiriliyor. Terörle mücadele stratejisinin devamında bir uygulama olarak gelişti. Terörle mücadele sadece muhalifleri korkutmanın değil tamamen boyun eğmiş halk kitlelerinin yöntemi haline gelmiştir” dedi.   ‘Düşman ceza hukuku vatandaş ceza hukukunu etkiliyor’   Devlet mekanizması için tehlikeli olma durumunun dahi cezalandırılır hale geldiğini belirten Ekin bireye karşı etkili hareket etmek ve tehlike olmadan önünün kesilmesi tutumunun gerçekleştirildiğini dile getirdi. Düşman ceza hukuku ile birçok güvencenin askıya alındığını belirten Ekin “Zamanla düşman olarak görülen kesimin yanı sıra vatandaş ceza hukukunu da etkileyen hale geliyor. Özellikle örgüt üyeliği suçunun kapsamının genişletilmesi düşman hukukunun öne çekilmesiyle ilgili. O bireyin tehlikeli olmasının engellenmesi zor yöntemlerini de meşru kabul eden bir teori” dedi.   ‘Kadın eylemlerinde Türkiye Kürdistan sahası davalarında nitelik farklı’   Kadın mücadelesinde yer alan kadınların yargılandığını ve Amed’de kadın derneğinde çalışan bir avukatın hazırladığı tezden örnek veren Ekin tezde Amed ve Ankara, İstanbul ve İzmir’de kadın eylemlerinde verilen cezaların kıyaslamalarına yer verdi. Türkiye sahasında açılan dosyaların toplu ve TCK 2911 yasası kapsamında değerlendirilirken Amed’de örgüt üyeliği ile ve eyleme katılan kişilerin farklı eylemlerinin birleştirilmesi şeklinde hazırlandığını belirten Ekin “Özellikle Diyarbakır’da tutuklu yargılama onlarca katı. Uzun süreli iletişim tespiti, teknik takip oranı da fazla, kadın hak savunucularının özellikle Kürdistan’da ağır uygulamalarla karşılaşıyor. Kürdistan’da bir de gizli tanık eklenerek örgüt üyeliği pekiştiriliyor” şeklinde ifade etti.   İki kısımdan oluşan ‘Toplumsal çözüm olanakları ve demokratik mücadele deneyimi’ başlıklı son oturumda ise ilk olarak akademisyen Cuma Çiçek ‘Kürtlerin Cumhuriyeti: Merkezi çeperden anlamak’ sunumunu gerçekleştirdi. Ardından Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Milletvekili Cengiz Çiçek, ‘Toplulukların bir arada yaşayabilirliği ve demokratik ulus çözümü’ başlıklı sunumu gerçekleştirdi. İkinci kısımda ise HEDEP Riha Milletvekili Ferit Şenyaşar, ‘Şenyaşar Davası ve direnme pratiği’ başlığı ile sunumda bulunurken akademisyen Ayşe Berktay, ‘Otoriter ötekileştirmeye karşı kadın mücadele deneyimi’ başlığını ele aldı.   ‘Erkek egemen sistemin kuruluşundan bu yana kadın değersizleştirildi’   Son oturumda konuşan çevirmen ve yazar Ayşe Berktay, kadın özgürlük mücadelesinde tüm devletçi sistemlerin otoriter olduğunu ve erkek egemen sistemin kuruluşundan bu yana kadının değersizleştiğini belirterek, kadınların otoriterliği ve ayrımcılığa karşı bin yılladır mücadele ettiğini ancak mücadele tarihinin bilinmediğini ifade etti. Erkek sermaye devlet üçlüsü kendini yerele ve dünyaya kendini dayattığını söyleyen Ayşe, “Her yerel direnişi direniş potansiyelini kendi arasında yaptığı küresel, bölgesel ittifaklarla boğmaya organize oluyor, kriminalize ediyor. Tüm muhalif guruplar şiddetin bu rejimin bir parçası olduğunu görüyorlar” şeklinde dile getirdi.   ‘Mücadelede kriter özgürlüğe hizmet edip etmediği olmalı’   Kadın mücadelesinde kriterin özgürlüğe hizmet edip etmediği olması gerektiğini belirten Ayşe "Kadın mücadelesinin daha sistematik organize ve koordineli şekilde cevap verebilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Öyle bir yerdeyiz ki protesto ediyoruz ve bunu kitlesel şekilde bütün diğer toplumsal hareketlerden daha başarılı yapıyoruz. Çünkü birbirimizin farklılıklarını tanıyarak aynılaştırmaya çalışmadan harekete geçebiliyoruz. Hızlı refleks gösterme kabiliyetimiz var. Zaman zaman milliyetçilik gündeme geliyor. Bunun aşılmasındaki en başarılı örnekleri ise Barış için Kadın Girişimi ve Kadınlar Birlikte Güçlü platformudur" diye konuştu.   Oturumun ardından Emine Senyaşar’ın adalet mücadelesini yansıtan ‘Adalet İçin’ adlı belgesel gösterimi gerçekleştirildi.