Saliha Aydeniz: Sayın Öcalan’ın perspektifi krizlere net bir cevap sunuyor 2023-09-27 09:01:05     Pelşin Çetinkaya   AMED - PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak, ağırlaştırılmış ve kesintisiz iletişimsizlik haline dönüştürülmüş olan tecride dikkat çeken DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, “Sayın Abdullah Öcalan'ın, bugün ulus devletlerin Ortadoğu’da yaratmış olduğu, içine girilmiş olan çıkmazlara çok net bir çözüm önerisi var ve bu çözüm önerisi de büyük bir şanstır” dedi.   İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutulan ve 30 ayı aşkın bir süredir kendisinden haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük mutlak tecrit ağırlaştırılmış bir şekilde sürdürülüyor. Aynı zamanda yasal, anayasal ve evrensel tüm insani ve hukuki haklarından mahrum bir şekilde ağır koşullarda tutulan Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit, cezaevleri başta olmak üzere yaşamın her alanına sirayet etmiş durumda.    Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit politikası ve yansımalarına ilişkin sorularımızı yanıtladı. *Kürt sorununun çözümsüzlüğünde tecridi nerede görüyorsunuz?   Tecridi sadece Sayın Abdullah Öcalan şahsında, onun hukuksal boyutu ve aile boyutuyla görüşebilmeme olarak değerlendirmek çok eksik kalır. Gerçekten tecridi bugün geldiği aşamada bir rejim olarak değerlendirdiğimizde bu rejimin aslında nerelere tekabül ettiği, neleri etkilediğini, nasıl bir yönetim şekline dönüştüğünü her boyutuyla açmak gerekir. O yüzden tecridi değerlendirirken hem siyasal boyutuyla hem hukuksal boyutuyla hem toplumsal boyutuyla hem de ahlaki, vicdani ve bütün bunların toplamında tecridi değerlendirmek gerekiyor. Tecridi 25 yıllık Sayın Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komployla Türkiye’ye getirilmesinden bugüne ele almak gerekiyor. Bir de aslında son 8 yıldan bu yana yani 2015 yılı 5 Nisan’ından bu yana tecride yaklaşımın, tecridin hangi boyuta getirildiği şeklinde ikiye ayırmak gerekiyor. İşte 25 yıllık süreci değerlendirdiğimizde gerçekten Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası bir komployla Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye rehin verilmesinde uyguladığı yöntemler, Sayın Öcalan’a ilişkin çıkardığı yasalar, İmralı sistemine uygun ya da sistemine özgü çıkarılan hukuksal yaklaşımları incelemek gerekiyor. Bir de 5 Nisan 2015’ten bugüne 8 yıllık süreçte mutlaklaştırılan, süreklileştirilen bir iletişimsizlik hali var. Bunu 2 boyutuyla değerlendirmek gerekiyor. Evet, 25 yıllık tecridi değerlendirdiğimizde Sayın Öcalan uluslararası bir komployla Türkiye rehin edildiğinde Sayın Öcalan’ın fikirlerinin ya da perspektifinin ya da işte oluşturmuş olduğu Kürt sorununda çözüm yöntemlerinin gelmiş olduğu aşamada önemi anlaşılıyor. Kürtlerin bu örgütlü mücadelesini, bu özgürlük mücadelesini tasfiye etme planlanması kapsamında uluslararası hegomonik devletlerin, bölgesel devletlerin birlikte hareket etmesiyle oluşturdukları bir politika var ortada. Fakat buna karşı Sayın Öcalan'ın içine girmiş olduğu tutum, açığa çıkarmış olduğu yaklaşım, bütün dünyaya yaymış olduğu perspektifi ve kitapları bu uluslararası komployu boşa çıkardı. Dolayısıyla istenilen o tasfiyenin, istenilen o dağılmanın, istenilen o özgürlük mücadelesinin yok olması üzerinden geliştirilen politikaların aslında 8 yıllık süreçte bir başka formata dönüştürülerek devam ettirilmesini değerlendirmek gerekiyor.   * Neredeyse 2 buçuk yıldır PKK Lideri’nden haber alınamıyor. Buna karşı iktidarın da sessiz kaldığı görülüyor. Neler söylersiniz?   Son 8 yıllık sürecin mutlak iletişimsizlik halini uluslararası komplonun devamı olarak değerlendirmek gerekiyor. Çünkü Sayın Öcalan üzerinde uygulanan bu tecritten, birebir sorumlu olan Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ya da Türkiye’ye teslim edilirken verilen sözlerin tutulmaması ve buna ilişkin tek bir söz söylenmemesi, bu iletişimsizlliği süreklileştirilen durumun devam etmesi konusunda yaşanan sessizlik bu sürecin hala devam ettiğinin bir göstergesidir. İkinci boyut yani 8 yıllık tecridin gelmiş olduğu aşamadaki farklı bir formata dönüşmesindeki sebep de aslında tecrit rejimini sadece İmralı ile sınırlı tutmayan, sadece İmralı’daki Sayın Öcalan’ın ile sınırlı tutmayarak bütün topluma yaymış olmasıdır. Cezaevlerinde bugün yaşanan hak ihlalleri, bugün kayyum rejimi, bugün savaştan kaynaklı çöküntüye uğrayan ekonomik krizin yine bugün toplumda yaşanan çürümüşlüğü yine ekolojik yıkımın doğa yıkımının bunların hepsinin aslında tecrit rejimine bağlı olarak geliştirildiğinin anlaşıldığı bir sürecini yaşıyoruz.   ‘Sayın Abdullah Öcalan, halkların önder olarak tariflediği bir kişi’   2015’e kadar tecrit sadece İmralı’daydı. İmralı’da uygulanıyordu ama İmralı’daki tecride sessizlikle, orada çıkarılan özgün özel yasalarla bugün bütün cezaevlerinde infaz yakmanın sebebi tam da tecrit ile alakalı bir mesele. Sayın Abdullah Öcalan da bütün haklarından yararlanamıyor. En basit bir telefon hakkı, en basit bir aile görüşü hakkı, en basit bir avukatlarıyla görüşme hakkı ki tecrit sadece bu değildir. Sayın Öcalan sıradan bir kişi değil. Bir toplumun, bir halkın ve bununla beraber halkların kendine Önder olarak tanımladığı bir kişi ve Sayın Öcalan’ın perspektifi Kürt sorununun çözümünde ve Kürt sorununun çözümüyle beraber bugün içine girmiş olunan çoklu krizlere net bir cevap ve bir alternatif sunuyor. Dolayısıyla bunu engellemek için bu yapıldı ama bugün bir rejime dönüştürüldü ve bu rejim üzerinden gerçekten bugün hukuk işletilemez hale geldi. Hukuktan bahsedildiğinde tırnak içinde terörizmden bahsediliyor ve aslında bu işletilemez hâle geliyor.   *Tecrit halkları, kadınları ve bir bütünen toplumu nasıl etkiliyor?   Bugün dinciliğin bu kadar yükseğe çıktığı bir noktada Sayın Öcalan'ın bu noktadaki söylemleri, yine kadın mücadelesinde kadının özgürlüğüyle toplumun özgürlüğüyle bir biri ile olan bağını ifade ettiği bir yerden bugün kendini tahkim ettiği nokta cinsiyetçilik dincilik ve milliyetçiliktir. Bunun da dayandığı yer Kürt sorununundaki çözümsüzlük politikalarıdır. Güvenlik politikaları ismi altında cinsiyetçilik, güvenlik politikaları altında milliyetçilik, güvenlik politikaları altında dincilik körükleniyor, pompalanıyor ve büyütülüyor. Bunun üzerinden bir kutuplaşma yaratılıyor bunun üzerinden halkları birbirine düşmanlaştırma yalatılıyor. Bunun dayandığı zemin, Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözümünün geliştirilmeyişi ve çözümsüzlüğün derinleştirilmesidir. Dolayısıyla tecridin son 8 yıl içerisinde farklı bir boyuta evirildiğini söylememizin sebebi tam da bu.   * Önceki dönemde sizin de aralarında olduğunuz çok sayıda siyasetçi İmralı ile görüşme için başvuru yapmıştı. Bu başvurularınız konusunda bir muhataplık gelişti mi? Gelişmediyse sebebi nedir?   Biz Demokratik Bölgeler Partisi olarak gerçekten Sayın Abdullah Öcalan’ın bugün içine girilmiş olan krizlerden çıkışın bir yolu olduğunu düşünüyoruz. Sayın Öcalan'ın, özellikle 2013 -2015 sürecinde ve Dolmabahçe Mutabakatı'nda ifade ettiği 10 maddelik çözüm önerilerini, bugün Türkiye'nin son 8 yıldır içine girmiş olduğu çoklu krizlerden çıkışı için güçlü öneriler olarak görüyoruz. Biz bu çıkışların diyalog yoluyla, müzakere yoluyla demokratik bir zeminin işletilmesiyle bu çoklu krizlerden çıkış sağlayacağına sonsuz inananlardanız. Dolayısıyla biz buna inandığımız için evet Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerindeki bu tecridin bitirilmesi ve muhatap alınması gerektiğine inandığımız için evet başvuru yaptık. Sadece biz değil, DBP genel başkanları olarak, Demokratik Toplum Partisi (DTK) eşbaşkanları yine HDP’nin eşbaşkanları yine milletvekillerimizin, hukukçuların başvurmasıyla Sayın Öcalan’la görüşme talebinde bulunduk. Tabii buna olumlu veya olumsuz bir cevap verilmedi. Bu bile yani olumlu ve olumsuz bir cevap verilmemesi meselesi bile aslında Türkiye’nin nasıl yönetilmek istendiğinin somut bir göstergesi. Bir hukuk devletinde bir partinin eş genel başkanı ve milletvekilinin sorusuna olumlu veya olumsuz cevap verememek aslında Türkiye'nin nasıl yönetilmek istendiğinin çok net ve somut ifadesidir.   ‘Bütün gündemimizde tecrit söz konusu olacaktır’   Bugün devletin ve iktidar mekanizmasın gerçekten bir daralmayı, bir körlüğü yaşadığını ifade etmek gerekiyor. Buradan bunu açmak ve aşmak biz siyasetçilerin biz partilerin rolü ve misyonudur. Bununla beraber aslında toplumsal örgütlenmenin, toplumsal mücadeleyle birlikte bu noktaya işaret ederek aslında buradan bir çıkış yolu bulmak gerekiyor. Evet, biz böyle bir başvuru yaptık, bu başvurudan henüz olumlu ve olumsuz cevap alamadık. Bunun sebebi de rejimin Türkiye'yi nereye evriltmek istendiğinin somut bir göstergesi. Yani Türkiye'de bugünkü iktidar aklı, yüzyıllık devlet aklı,Kürt düşmanlığı meselesiyle bu sorunu çözümsüz bırakmakta ısrarlıdır. Yani Sayın Öcalan barış eli uzatıyor. Ama barış eline el uzatmak yerine mutlaka ulaştırılan bir tecrit söz konusu. Bu bile aslında nereye evriltmek istendiğinin çok net göstergesi. Evet, bir cevap verilmiş değil ama biz bu cevabın verilmemesi üzerinden yerimizde oturmayacağız, bunda ısrarcı olma meselesiyle sınırlı kalmayacağız. Önümüzdeki süreçteki bütün gündemimizin en başında gerçekten tecrit meselesi söz konusu olacak. Çünkü tecridin bugün bütün topluma yayılmasının, cezaevleri boyutu, kadın katliamları boyutu, doğa talanı boyutu, savaşta uluslararası suça varan kimyasal kullanımı boyutu yine savaşta harcanan milyonlarca dolar bütçeden kaynaklı ekonomik krize yansıyan boyutunu gören ve bunu topluma, halka anlatarak, buradan bir mücadele hattının oluşması gerekliliği geçmişte de olduğu gibi önümüzdeki süreçte de bu mücadelenin içerisinde olacağız.   * Tecridin fiziki olarak sürdüğü bir gerçek, ancak diğer yandan belki ideolojik boyutunu da konuşmak gerekir. PKK Lideri’nin kapitalist moderniteye alternatif olarak sunduğu bir demokratik modernite modeli var. Bu anlamıyla tecridi nasıl değerlendirmek gerekir?   Bugün Sayın Abdullah Öcalan’ın düşüncelerinin yayıldığı her yer, öğrenen-öğrenilen, bilince çıkaran her kesimin, Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için içine girmiş olduğu eylemsellikler var, yazdıkları yazılar var, ilişki geliştirmeye çalışıyorlar sendikalar, aydın ve yazarlar… Bunların hepsini değerlendirdiğimizde Sayın Öcalan’ın bugün içine girilmiş olunan çoklu krizlerden ve kapitalist modernitenin yaratmış olduğu üçüncü dünya savaşından çıkışın yolunu gösterdiğini görüyoruz. Ortadoğu'dan bugün dünyaya yayılan, Ukrayna'ya Rusya'ya, Afrika'ya, Afganistan'a kadar, İran'a kadar yayılan, üçüncü dünya savaşının sebebinin aslında kapitalist modernitenin kendini savaşlarla, baskıyla, zorla, korkutmayla kendini ayakta tutmanın çabası içerisinde olduğu anlaşılıyor. Fakat buna karşı, demokratik modernizenin, demokratik ulus inşasının, demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmanın kendini inşa etmesi ve bunun bugün Rojava devrimiyle ete kemiğe bürünmesi çok önemli bir gerçekliktir. Bütün dünyanın gözünün burada olması, bu bakış açısının, demokratik ulus modelinin, demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmanın hayat bulduğu somut bir şeyi varken bunun çözüm olabileceği, buradan bir çıkış yaratabileceği aslında bütün dünyaya yayılmış durumda. Dolayısıyla evet bizlerin bu noktada olaya daha bütünlüklü bakmamız gerekiyor. Sorun sadece Sayın Öcalan'ın üzerindeki tecridin kırılması ya da İmralı kapılarının açılması meselesi değil, Sayın Öcalan'ın bu felsefesinin bakış açısının her yere özgürce ulaşabilmesi için fiziki özgürlüğünün sağlanması gerekliliğinin mücadelesini büyütmek gerekiyor. Bunun için aslında mücadeleyi bu hattan yürütmek gerekiyor.   ‘‘‘Jin Jiyan Azadî’  felsefesi, Sayın Abdullah Öcalan’ın paradigmasından almakta’   Bugün bir taraftan krize ve çöküşe giren çözümsüzlük ile boğuşan bir sistem var ve bu sistem, kendini savaşlarla ayakta tutmaya çalışıyor. Bir taraftan bu savaşı körükleyen dincilik milliyetçilik gibi sağ bir anlayış yükseliyor dünyada. Özellikle Ortadoğu'da da yine Kurdistan'da da ve özünde de Rojava'da bu felsefenin örgütlendiği, bu felsefenin yaygınlaştığı bir yaşam modeli de insanlara umut olmakta, insanlara gelecek noktasında gerçekten feyz oluşturmakta. Dolayısıyla bu noktada bizim Sayın Öcalan'ın sadece bir Kürt halk önderi olarak değerlendiren değil Sayın Öcalan'ın bu bakışının bu felsefesinin, bu demokratik moderniteye dayanan paradigmanın yaşamsallaşması için gerçekten elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Bugün Rojhılat’ta gelişen isyan, zeminini Rojava devriminden alıyor. Rojhılat’ta Jîna Emînî eylemleri üzerinden gelişen süreç bütün dünyanın kadın mücadelesinin, özgürlük rotasını oluşturan ‘Jin Jiyan Azadî’ felsefesi tam da zeminini buradan almakta. Sayın Abdullah Öcalan’ın paradigmasından zeminini almakta. Yine bugün savaşla kendini tahkim eden sistem, doğa katliamıyla özel savaş politikalarıyla özellikle Kurdistan'da ve Ortadoğu'da kendini tahkim etmekte ve zeminini de savaşlardan almakta. Dolayısıyla buna karşı demokratik zeminin, demokratik siyasetin her boyutuyla örgütlenmesi bu paradigmayla sağlanabilir. Bu paradigmanın özgürce yaygınlaşması için öncelikle Sayın Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması gerekiyor. Bizim de mücadelemizin birinci noktası gerçekten Sayın Abdullah Öcalan’ın bütün bu rollerini rahatça oynayabilmesi için, bu krizlerden çıkışın yol haritasını herkese anlatabilmesi için bu mücadeleyi büyütmek gerektiğini ifade edebilirim.   *Kürt siyaseti şimdilerde tecride karşı yeni bir hamle hazırlığında. Amaç nedir bu noktada?   Bizim gündemlerimizin başında hep tecrit vardı. Bundan sonra da gündemimizin en başında hep tecrit olacak. Çünkü bugün içinde bulunmuş olduğumuz sürecin sadece bir boyutuyla; siyasal boyutuyla ya da toplumsal boyutuyla ya da hukuksal boyutuyla tek tek lokal ele almak yerine bütünlüklü bir mücadele hattını oluşturmak gerektiğine inanıyoruz ve bütünlüklü mücadele hattını oluşturmanın birinci aşaması tecride karşı mücadeleyi büyütmek ve ortaklaşmaktır. Dolayısıyla biz, geçmişte olduğu gibi önümüzdeki süreçte de gündemlerimizin başında İmralı tecridini işleyeceğiz. Gemlik yürüyüşlerimizde de bunların hepsinin amacı aslında gerçekten tecride karşı Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü sağlama mücadelesiydi. Bundan sonraki süreçte öyle lokal, belli zamanlar arasına sığdırılmış değil, daha bütünlüklü ve süreklileşen bir tecrit gündemini ve bununla bağlantılı bütün bu süreci içine alan ve bunun üzerinden bir mücadele hattını önümüze koyduk. Buradan bir hamleye yani bütünlüklü bir mücadeleye dönüştürmezseniz, bu mücadeleyi süreklileştirmezseniz bir sonuç alıcılığı olmadığını görürsünüz. Geçmiş dönemde de evet hep gündemimiz tecrit vardı, evet hep tecride ilişkin eylemselikler ya da buluşmalar gerçekleştirildi ama bir sonuç elde edilmemesinin sebebi sürekliliğinin olmayışından kaynaklı olduğunu biz de değerlendirdik ve açığa çıkardık. 9 Ekim uluslararası komplonun yıldönümü geliyor. Bununla beraber bütün bir sürecin asıl gündemi tecrite karşı ortak mücadeleyi büyütme ve her kesimle birlikte gündemleştirmek olacak. Çünkü tecridi bir rejim olarak değerlendiriyoruz ve bu rejim her kesimi etkileyen bir rejim. Buradan etkilenen herkesle buna karşı mücadeleyi büyüten süreklileştiren ve sonuç alana kadar devam ettiren bir süreci işleteceğimizi ifade edelim.   * Ağırlaştırılmış tecridin son bulması ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması neden önemli?   Hem Türkiye açısından hem Kürdistan açısından hem Ortadoğu açısından Sayın Öcalan'ın büyük bir şans olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Gerçekten bugün sağ siyasetten beslenen bir sisteme karşı halkların demokratik bir zeminde birbiriyle barışık ve diyalog içinde yaşayabilecekleri, doğanın bütünlüğü içerisinde ekolojik ve kadın özgürlüğünün sağlanacağı bir sistem öneriyor. Bu sistem, bu önerme bütün sorunların çözümünün de başat noktasıdır, biz buna inanıyoruz. O yüzden gerçekten Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması bütün bunlardan çıkışın yoludur. Bu yüzden bütün mücadelelerimizin başına tecridin sebep olduğu konuları tek tek açığa çıkarmak, bunu herkese anlatabilmek hem de buradan çıkış için de Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için mücadeleyi birlikte büyütmek gerekiyor. Evet, biz tekrardan altını çiziyoruz. Sayın Abdullah Öcalan'ın bugün ulus devletin Ortadoğu’da yaratmış olduğu içine girilmiş olan bu çıkmazlara çok net bir çözüm önerisi var ve bu çözüm önerisi de büyük bir şanstır, bu şans için mücadeleyi birlikte büyütmek gerektiğini düşünüyorum.