Heyetten hasta tutsağa: Elin ayağın var mı? 2023-09-14 09:07:47     Rojda Aydın   WAN - 28 yıldır tutsak olan yazar Gülazer Akın, gönderdiği mektupta cezaevi koşullarından bahsederken, yeni çıkan yasa için yaptığı başvuruda heyetin kendisine “elin ayağın var mı” diye sorduğunu ve başvurusunun reddedildiğini kaydetti. Gülazer, aynı zamanda sağlık sorunları yaşadığını belirtti.   Türkiye ve Kurdistan cezaevlerinde hak ihlallerine her gün bir yenisi eklenirken, koşulları ise giderek ağırlaşıyor. Özellikle de cezaevinde tutsak bulunan ağır hasta tutsakların, Adli Tıp Kurumu (ATK) ve diğer mercilere yaptıkları başvuruları ise reddediliyor. Hasta tutsak listesinde yer alan ve tahliye olması gerekenlerden biri olan yazar Gülazer Akın’ın sağlık sorunları devam ediyor.   28 yıllık tutsaklığı boyunca Amed, Midyad, Ankara, İstanbul, Mereş-Elbistan, Semsûr (Adıyaman), Gebze cezaevlerinde kalan Gulazer, şimdi ise Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuluyor. Gülazer, ablası Refika Akın’a yazdığı mektupta yaşadığı hak ihlallerine değinerek, tüm sivil toplum örgütlerine çağrıda bulunuyor.    Gülazer, mektubunda şunlara yer verdi:   “Canım ablam sana mektup yazacağım dedim ama yazamadım. Valla doğruyu söyleyeyim bir mektup olmuş 45 lira. O açıdan yazma imkanım kalmıyor. Eskisi gibi değil, koşullar artık çok zor. İki kişi aynı zarfa mektup bile koyamıyor. Bir kişi aynı yerdeki iki kişiye aynı zarfa iki sayfa mektup bile bırakamıyor. Hani zaten ekonomik kriz var. Ama bunların derdi bizlerin herkesle iletişimimizin kesilmesi. Zaten tümüyle tecrit koşullarındayız. Adlilere bir saat, bazılarına iki saat telefon veriliyor. Ancak biz on dakika konuşabiliyoruz.   Tedavi imkanımız yok   Tedavi olma imkanı hiç yok. En az 8-10 aydır bizi hiç hastaneye götürmüyorlardı, askeri personel yetersizliği diyorlardı. Demek ki tüm orduyu savaşa göndermişler ki bizi hastaneye götürecek kimse yok. İşte yeni bir kısa süredir bizi götürmeye başladılar. Ama onunda pek bir anlamı yok. Götürüş-getiriş tamamen formalite. Seni götürüyor, oradan oraya gezdiriyor, kan alıyor, şu bu ve sonuç yok. Her gidene bir şeyin yok deyip en fazla bir ağrı kesici veya kas gevşetici verip gönderiyorlar. Mesela 10 yıldan fazladır böbreklerimde sekiz on milimlik kireçli kist vardı. Hep kontrol altında tutuluyordum. Niyeyse Kayseri’ye geldikten sonra Şehir Hastanesi böbreğinde hiçbir şey yok dedi. Ve bir daha da kontrole götürmediler. Elbette ki böbreğimde hiçbir şeyin olmaması iyidir. Ama öyle olmadığını biliyorum ya mesele o. 3 yıldır yutkunma problemi yaşıyorum. Sıvı şeyleri yutamıyorum. Nefes boruma kaçma tehlikesi yaşıyorum hep. Küçük dilim işlevsiz. Ama bir türlü teşhis konmuyor. Artık bu sorunumla ilgilenmiyorlar bile. Birkaç kez götürüp mide filmi çektiler. Kulak burun boğaz doktoru üstünkörü baktı ve ‘sebebi tespit edilemiyor’ deyip bıraktı. Oysa bazen tükürüğümü bile yutamıyorum. Yine parmaklarım ve ellerim şişiyor. Ağrıdan bükemiyorum. Bir şey tutamıyorum, hakimiyetim zayıflamış. Mesela yazım bile bozulmuş. İğne kullanamıyorum, parmaklarıma batırıyorum gayri ihtiyari. Ama götürüp bir tahlil bile yapmıyorlar. Sadece ağrı kesici verip gönderiyorlar. Ağrı kesici kullanmaktan midemiz delinecek. Boyun ve bel fıtıkları içinde öyle. Kas gevşetici verip gönderiyorlar.   Heyetten ‘elin kolun var mı’ sorusu?   Hastalar için bahsedilen yasa için başvurdum. Ama durum çok komikti. Beni hastaneye heyete götürdüler. Belirledikleri birkaç bölüme götürdüler. Tüm işlemler formalite. Birkaç soru sordular hepsi bu. Akli dengem yerinde mi yani delilik var mı diye sordular. Psikiyatri yok deyince sağlam yazdılar. Fizik tedavi elin ayağın var mı dedi, var dedim. Sağlam dediler. Fıtıklar, kireçlenmeler, bu şu önemli değilmiş. Eksik organına bakıyoruz dediler. Ve gönderdiler. Kemik erimesi ve romatizma hastalık sayılmıyormuş. Yutkunma problemimle zaten kimse ilgilenmedi. Sağlam deyip gönderdiler her şey için. Oysa burada hiçbir tedavi imkanı yok. Beslenme koşulları da yok. Kendilerine göre bir menü çıkarmışlar. Hastalıkların özgünlüğüne göre yemek verilmiyor. Bu yönlü çok sıkıntı yaşıyoruz hepimiz. Bende ayrıca yaşıyorum.   Cezaevi yemekleri kötü   Sonuçta 28 yıldır cezaevindeyim. Yaşadığım sağlık sorunlarıyla artık cezaevinin iğrenç yemeklerini midem kaldırmıyor. Et kokusu gelince burnumuzu kapatıyoruz. Dışarıda et kokusu insanın iştahını açardı, burada et konusu insanın midesini bulandırıyor. Ne eti yiyoruz bilmiyoruz. Kullanılan yağlar yine öyle. Gres yağı gibi bir şeydir. Yapışıp kalıyor. En son denetim serbestlik süresi arttırılarak güncellendi. Ancak sadece adliler için. Eşitlik yasası gereği deyip başvurduk. Ama dilekçelerimizi geri iade ettiler bize. Sevklerimizi de çıkarmıyorlar. Ailelerimize yakın cezaevlerine sevk istiyoruz. Kapasite dolu deyip herkesin talebini reddediyorlar. Artık hiçbir isteğe bağlı sevki mağduriyeti göz önünde bulundurmuyorlar. Oysa yasal bir haktır. Burada 70 civarı kadınız. Ve bu kuş uçmaz, kervan geçmez yerde tutuluyoruz. Herkesin ailesi çok uzak buraya. Dolayısıyla kimse doğru dürüst gelemiyor buraya. Zaten kimsesiz olduğumuzu gördükleri zaman uygulamalarını daha çok keyfi yürütüyorlar.   Sivil toplum kuruluşlarına çağrı   İHD biraz duyarlılık gösterebilir. Sivil toplum kuruluşları, Meclis ve vekiller cezaevleri için biraz aktif çalışabilirler. Hak gaspları çok derinleşmiş. Her şeyi hepimizi bir kenara bırakayım, bu tekli hücrelere alınan ağırlaştırılmışların hali ne olacak. Hepsi 30’un altında gencecik insanlar, kadınlar. Ölünceye dek diye bir müddetnameyi ellerine verip iki adımlık tabutlara koymuşlar. Koşulları berbat. Öyle kimsesiz kalıp gidecek mi? Çoğunun dosyasında bir şey de yok. Bazılarının bu insanlar için başını biraz ağrıtması gerekmiyor mu?”