Kurdistan operasyon, yasak bölge ve doğa talanı kıskacında! 2023-08-22 09:01:11     Nujin Nazlıcan Yıldız   WAN - Kurdistan’ın her alanda hedef olduğunu vurgulayan siyasetçiler, yüzyıllık cumhuriyet süresince Kürt halkının yok edilmeye çalışıldığını belirterek, bölgede yaşayan insanların yaşam haklarının gasp edildiğini ve gerekçesiz operasyonlarla yaşam alanlarının ve doğanın tahrip edildiğini söyledi.   Kurdistan’ın birçok yerinde askeri operasyon ve yasak bölge ilanları devam ediyor. Operasyonlardan kaynaklı sokağa çıkma yasakları da ilan edilerek gözaltılar yapılıyor. Gözaltına alınan yurttaşlar şiddete maruz kalıyor. Diğer yandan operasyonların başlatıldığı yerlerde askerler tarafından ormanlar yakılıyor, ağaçları kesiliyor. “Güvenlik” sebebiyle başlatıldığı iddia edilen operasyonlar Kurdistan’da yapılan ekolojik talana gerekçe olarak gösterilmeye çalışılıyor.    Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) milletvekilleri Öznur Bartın ve Semra Çağlar, bu uygulamaların Kürt halkına yönelik imha ve inkâr politikaları sebebiyle yürütüldüğünü belirtti.   Kurdistan’a yönelik farklı bir savaş konsepti söz konusu   Son süreçte yaşanan askeri operasyonların, yasaklı bölge ilanlarının yeni başlayan bir durum olmadığını kaydeden Yeşil Sol Parti Colemêrg (Hakkari) milletvekili Öznur Bartın, bu durumun cumhuriyetin kuruluşuyla beraber Zilan Katliamı, Dersim Katliamı örnekleriyle bilindiğini ifade etti. Süreçlere bağlı olarak daha fazla artmaya başladığını söyleyen Öznur, “Yaşadığımız coğrafyada özellikle bölgemize yönelik çok farklı bir savaş konsepti söz konusu. Sadece köylülere dönük de değil. Kadınlara, gençlere, çiftçiye, hayvancılıkla uğraşanlara, demokratik siyaseti yürüten herkese ve her alana karşı ayrı bir savaş yürütülüyor. Bizim coğrafyamızın tamamen bir hedef haline geldiği ve biat ettirilmek istendiği aşikârdır. Fakat bu kadar mücadeleci bir halkın biat etmeyeceği, demokratik mücadelesinden vazgeçmeyeceği de aşikâr. Artarak devam eden savaş konsepti, yıldırma politikaları ve ardından gelen demokratik mücadele her halükarda devam etmektedir” dedi.   ‘Köylülerin yaşam hakları gasp ediliyor’   Colemêrg’e ciddi bir yönelmenin söz konusu olduğunu belirten Öznur, köylülere, çocuklara yapılan işkencelere tüm halkın şahitlik ettiğini ifade ederek “Bununla birlikte de köylülerin yaşam hakkını gasp etme söz konusudur. Özellikle 90’lı yıllarda boşaltılan köy gerçekliği de ortada. Daha sonrasında kimi köylerde çok az hanenin kalmasıyla birlikte bu köyleri de insansızlaştırma ve bunları da gasp etme söz konusu. Çobanlara yapılanlara tanıklık ettik. Yaşam hakları olan sadece bununla geçimini sağlayan halktan bahsediyoruz ve bunu da engellemeye çalışıyorlar. Maalesef kimi yurttaşlardan haber bile alınamıyor. Korku politikası, sindirme politikasıyla halkın iradesini kıracaklarını, gasp edeceklerini zannediyorlar. Bunların cevap bulmayacağını, cevabının ise demokratik siyaset ve mücadeleyle, dirençle karşılanacağını buradan belirtmek isterim” şeklinde konuştu.   ‘Anlayışları gaspı, şiddeti, talanı barındırıyor’   Colemêrg’de hiçbir zaman operasyonların bitmediğini aktaran Öznur, özelde Colemêrg’e ve Şirnex’e özel bir yaklaşımın olduğuna dikkat çekerek bunun etkenlerinin coğrafya ve halkın kendi iradesini sahiplenmesi olduğunu vurguladı. Öznur, “Halk iradesine sahip çıkıyor, oradaki kültürünü, dilini korumaya çalışıyor. Mücadelesini sistemden bağımsız olarak da yürütmek için canla başla çalışıyor. Bu sistemin istemediği bir yaşam tarzı. Bu yüzden de elbette yönelim daha fazla olacaktır Colemêrg’e. Anlayışları gaspı, şiddeti, savaşı, yok etmeyi, talanı barındırıyor. Dolayısıyla bu coğrafyaya yönelimleri onların düşüncelerinden çok da bağımsız, sadece bir emirle gerçekleşen bir durum değil. Tarihsel bir gerçekliği yok etmeye çalışıyorlar ve yönelimler de aratarak devam ediyor. Özellikle özel savaş politikalarının çok yoğun yaşandığı bir bölge. İtibar suikastının çok fazla olduğu bir bölge, halkı buna dair farklı algılara yöneltme, halkı yönetmeye çalışma gibi bir iddiayla yaklaşımları beyhudedir tabi ki. Halkımız her şeyin farkında” diye belirtti.   Köylüler topraklarına izinle giriyor, kayyımlar festival düzenliyor   Kurdistan’a inanılmaz bir saldırının söz konusu olduğunun altını çizen Öznur, Kurdistan’ın talan edildiğini, ormanların yakıldığını ve ağaçların kesildiğini anımsatarak, “Kültürel anlamda miras olarak bildiğimiz alanlarımızın hepsi neredeyse yok edildi. Bununla birlikte Cilo Sat Gölleri’nin de bundan nasibini aldığına maalesef hepimiz tanıklık ettik. Özellikle bu alana girişin orada nüfusa kayıtlı olanlar üzerinden izne tabi tutulmasını da biliyoruz. Kendi toprağımıza, sahip olduğumuz, doğduğumuz, büyüdüğümüz yere izinle girebilmek zorunda kalıyoruz. Fakat onlar canı istedikleri zamanda kalkıp bu alanlarda bizim kültürümüzden, dilimizden, geleneğimizden bağımsız bir şekilde sözüm ona festival düzenleyebiliyorlar. Bu algı oluşturmadır, kültürel yozlaşmaya bir nevi hazırlık ve bunun zeminine halkı çekmektir. Bu tür alanların korunması gerekirken maalesef bizim coğrafyamızda tamamen kayyım ve valilerin eliyle bu alanlar gasp ediliyor. Bu bir doğa kırımıdır. Kültürden bağımsız tutulamaz. O yörenin kültürüne yönelik bir saldırıdır. Onun dışında da ekolojik bir sisteme saldırıdır” dedi.   ‘Mücadele alanlarımızı genişleteceğiz’   Demokratik siyaset alanının bu durumla ilgili mücadele yürüttüğünü paylaşan Öznur, AKP iktidarının 20 yılı aşkın süre boyunca, inisiyatifsizleştirme, yozlaştırma, iradesizleştirme politikası yürüttüğüne değinerek şunları söyledi: “Bunu kayyımlardan, Meclis’in ne kadar işlevsiz hale getirildiğinden biliyoruz. Demokratik siyaset alanı sadece bir çatı altında yürütülmez. Demokratik siyaset alanı her yerdedir. Gençliktedir, kadındadır, halktadır, doğadadır ve bununla birlikte halkla hareket etmededir. Bizler Yeşil Sol Parti olarak da demokratik alanımızı her daim genişletmek ve alanı daha fazla kapsayıcı hale getirmek için reflekslerimizi her zaman diri tuttuk. Bu mücadele alanımızı daha da genişleteceğiz ve bundan sonuç alacağımıza da inanıyorum.”   Gerekçesiz gerekçelerle operasyonlar Yüzyıllık cumhuriyet tarihinde Kürt halkına karşı sistemli bir şekilde inkâr ve imha politikaları yürütüldüğünün altını çizen Yeşil Sol Parti Bedlîs (Bitlis) Milletvekili Semra Çağlar ise bu durumun halkın direnci ve direnişi ile karşılandığını belirtti. Semra, Kurdistan’da süregelen savaş halinin siyasal, sosyal ve ekonomik olarak toplumsal yapıyı etkilediğine dikkat çekerek, “Devletin Kurdistan’daki varlığı bu anlamda birçok coğrafyaya göre farklıdır. Güven veren değil, endişe ve korku yaratan bir yapı halk için. Bu böyle olduğu sürece hiçbir sorun çözülemez. Bedlîs’te ve Kurdistan’ın herhangi bir yerinde operasyon gerekçesi ile veya çoğu zaman olduğu gibi hiçbir gerekçe olmadan keyfi bir şekilde ilan edilen yasak bölgeler, sokağa çıkma yasakları elbette yaşamı oldukça kötü etkiliyor, sekteye uğratıyor, hatta çoğu zaman yaşamı durma noktasına getiriyor” şeklinde konuştu.   ‘Valilik suçları meşrulaştırıyor’   Bu yasakların yarattığı en önemli sorunun yaşam hakkı ihlalleri olduğunu belirten Semra, “Sırf yasak bölgede diye yurttaşların öldürüldüğü, yaralandığı onlarca, yüzlerce olay yaşandı. Valilik yayınladığı bir yasak genelgesi ile bu suçları meşrulaştırmış oluyor bir yerde. Diğer taraftan ekonomik sorunlara yol açıyor. Örneğin Bitlis, hayvancılık merkezlerinden biri olmasına rağmen bu yasaklarla hayvancılık bitme noktasına geldi. Çünkü yasaklanan alanlar çoğu zaman meralar. Ticaret, turizm, hayvancılık vb. ne kadar ekonomik faaliyet varsa bitiriyor, yoksulluğu bu halkın kaderi haline getiriyor” ifadelerini kullandı.    ‘Kurdistan’da göçler kendiliğinden olmuyor’   Tüm ülkede köyden kentlere doğal seyirde gerçekleşen göçlerin, Kurdistan’da doğal ve kendiliğinden olmadığını kaydeden Semra, bunun devletin zor aygıtlarının bütününün yol açtığı bir sonuç olduğunu vurguladı. Semra son olarak şunları söyledi: “Meralarına, zozanlarına hayvanlarını götüremeyen, tarlasına bile gidemeyen, köyünde sokağa çıkamayan, siyasi tercihlerinden dolayı en temel ihtiyaçları bile karşılanmayan, sokakta oynayan çocuğu her an bir zırhlı aracın altında kalabilen, kısacası yaşamını idame ettirmesi imkânsızlaştırılan insanlara tek çarenin toprağını terk etmesi olduğu bilinçli olarak dayatılıyor. Bu durumdan haliyle en çok etkilenen gençler ve kadınlar. Devlet her türlü ideolojik ve baskı aygıtları ile Kürdü terbiye etmeye, asimile etmeye yapamıyorsa yok etmeye çalışıyor. Buna karşı kentlerimizi, köylerimizi, doğamızı, toprağımızı kısacası bir bütün olarak yaşam alanlarımızı terk etmemeli, yakılan her ağacın yerine yenisini dikmeli, yasaklanan her karış toprak, gasp edilen her hakkımız için barışı, özgürlüğü ve demokrasiyi savunmak için mücadele etmeliyiz.”