‘Lozan kadınlar ve Kürtler nezdinde mahkum edildi’ 2023-08-02 09:05:47      Dilan Babat    ANKARA - Lozan Konferansı’nda çıkan sonuçlardan birinin de PKK Lideri Abdullah Öcalan ve tutsakların serbest bırakılması maddesi olduğuna dikkat çeken Kürt siyasetçi Tuğba Hezer, Kürtler açısından dönüm noktası olan bir süreçte PKK Lideri’nin fikirlerinin daha fazla öneme sahip olduğunu kaydetti.   Sykes-Picot ile başlayan ve Lozan ile devam eden antlaşmalarla 100 yıl önce Kürtler statüsüz bırakıldı. Dört parçaya bölünen Kurdistan’da Kürt halkı yüzyıldır mücadele etmekten geri durmazken, Kürtlerin yaşadığı sorunlar ise çözülmedi. Yeniden şekillenecek Lozan Antlaşması’na ilişkin, Lozan Antlaşmasını protesto etmek için birçok ülkede 22 ve 23 Temmuz’da Lozan’ın imzalandığı Lozan’daki Beaulieu Kongre Salonu’nda (Salle de Congrès de Beaulieu) düzenlenen konferansta ise “Lozan Antlaşması ve Kurdistan’daki sonuçları”, “Kürt Kadın Perspektifinden Kolonyalizmin Değerlendirmesi”, “Kadınların durumu ve mücadeleleri”, “Ermeni ve Asuri halklarının durumu”, “Lozan Antlaşması'nın sonuçlarına karşı 100 yıllık direniş” başlıkları tartışıldı.   İki günlük tartışmanın ardından Château d’Ouchy binasının önünde yapılan açıklamada ise konferansın sonuç bildirgesi ve alınan kararlar kamuoyu ile paylaşıldı.    Konferansa katılan siyasetçi Tuğba Hezer, konferansa dair değerlendirmelerde bulundu.   ‘Bu anlaşmanın bir anlamı yok mesajı çok net verildi’   Lozan Antlaşması’nın yıl dönümünde dört parça Kurdistan temsiliyetinin eksikliklerine rağmen kurumlar, kişiler, partiler ve örgütler öncülüğünde konferansta yer aldığını söyleyen Tuğba, daha önce de ulusal birlik anlamında dört parça Kurdistan’da bulunan temsiliyetlerin olduğu programların yapıldığını hatırlatırken, ancak Lozen Konferansı’nın en geniş katılımlı konferans olduğunu belirtti. Tuğba, “Her gelen katılımcı Lozan’ı fikren, ruhen mahkûm ederek gelmişti. Konferans bir kez daha onun ifade etme aracıydı. Yüzyıl önce Kürtlerin parçalandığı yerde bu konferansın yapılması her birimiz için anlamı başkaydı. ‘Lozan nedir?’  diye konuştuğumuzda; her birimiz Lozan’ı maddeler üzerinden tartıştık, ama Kürtlere sorulduğu zaman Kürtler yüzyıldır ne yaşıyorsa Lozan odur denildi. Yüzyıllardır Kürtler imhayı, inkarı yaşadı ve Lozan’da tam da buydu.  Lozan’ın amacı, Kürtsüz ya da Kurdistansız bir coğrafya. Ama yüzyılın sonunda dört parça Kurdistan’da kişilerin, şahsiyetlerin, partilere; ‘siz ne yaparsanız yapın yüzyıl sonra biz Kürtler buradayız, varız, yok etmediniz edemediniz’ denildi. Bizim nezdimizde bu anlaşmanın bir anlamı yok mesajı çok net verildi. Büyük bir kadın temsiliyeti vardı. Lozan’ın nasıl mahkum edildiğini yüzyıldır yok edilen halkın kadınları ‘Jin jiyan azadî’ dedi. Yok sayılan halkın dili ile bu sloganı söylediler. İmzalanan antlaşmayı mahkum eden ‘Jin jiyan azadî’ sloganıydı. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar yok saydıkları halkın diliyle kadınlar bir kez daha varız dediler. Lozan ilk olarak kadınlar ve Kürtler nezdinde mahkum edildi” dedi.   ‘Halklar kendi kimlikleriyle yaşamak istiyorlar’   Konferansta konuşulan başlıklardan birinin de demokratik ulus paradigması olduğunu dile getiren Tuğba, Lozan Antlaşması’nın emperyalist ulusların bir paylaşımı sonucu olduğunu vurguladı. Tuğba, “O paylaşım sonucu halkların kimlikleri tanınmadı. Dört parça Kurdistan’da Ortadoğu coğrafyasında bir savaş var ve Kürtler bu savaştan nasıl çıkacak, Lozan’ı biz mücadeleyle, duruşumuz ve kararımızla mahkum ediyoruz ama Kürtler açısından bizler ne istiyoruz? Yüzyıl boyunca Türkiye’de, Ortadoğu’da sadece yok sayılan, inkar edilen tek ulus Kürtler değildi. Konferansta Kurdistani halkların bir buluşması oldu ve her biri kendi kimliği ve halkı adına hem Lozan açısından hem de şimdiki süreç için konuşmuş oldu. Demokratik ulus dediğimiz burada devreye giriyor. Türkiye’de bulunan Kürt halkı Türkiye devletinin kurulmasıyla beraber, ‘tek devlet, tek bayrak, tek dil’ halklar tekleştirildi. Bu tekleştirilmeyle birlikte Kürtler ile birlikte diğer halklar da yok edildi. Şimdi o halklar da o katliamlara rağmen oradalar ve kimlikleriyle yaşamak istiyorlar. Tüm halkların bir arada yaşayarak, düşmanlaştırılmadan, demokrasi ve barış içerisinde yaşaması mümkün mü? Mesele buydu. Dört parça Kurdistan’da bulunan halklar, yüzyıl öncesindeki gibi emperyalist devletler tarafından kimliksizleştirilmek yerine kendi kimlik ve renkleriyle bir arada yaşamak istiyor” ifadelerini kullandı.    ‘Kürtler turnusol görevi üstlenecek’   Lozan Konferansı’nın ardından açıklanan sonuç bildirgesinde, “Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde Kurdistan temsilcilerinin de içinde bulunduğu uluslararası komisyonun oluşturulmalı. Kürt meselesinin barışçıl ve diyalog çerçevesinde çözümü için bu komisyonun Lozan Antlaşmasının tarafları ile ilişkiye geçmeli” maddesine de değinen Tuğba, şu sözleri kullandı: “Lozan Antlaşması’nın imzalandığı sürece gittiğimiz zaman Lozan’da bulunan İsmet İnönü, ‘ben Türkler ve Kürtler adına buradayım’ diyor.  Bunu diyen İsmet İnönü Lozan’dan döndükten sonra Kürtlerin üstünü çizerek Kürtleri tanımadığını belli ediyor. Anayasa ile birlikte bu sürece geliyor. Yüzyıl boyunca bu antlaşmayla birlikte Kürtlerin yok sayıldığını söylüyoruz. Yüzyıl boyunca Kürtler canlarını vererek biz ‘varız, buradayız’ dedi. Bir antlaşmayla milyonların hakları bu şekilde belirlenemez dedi. Yüzyıl boyunca antlaşmanın ilk gününden bugüne var olduklarını söylediler. Söz konusu halkların çıkarları olduğu zaman halklar yok sayılıyor. Kürtler bir kez daha BM’ye ‘Birleşmiş Milletler misiniz? Birleşmiş devletler misiniz?’ dedi.  Milletler denildiğinde tüm halkları kapsayabilmeli ama BM eğer devletlerin çıkarlarını esas almaya devam eder, kendi sözleşmelerine ihanet etmek istiyorsa Kürtler yeniden ‘biz buradayız’ diyecek. 21’inci yüzyılda halkların kendi kaderini tayin etme hakkı gerçekte ne kadar karşılık buluyor? Bir kez daha Kürtler bunun turnusolu olacak.”   ‘Kürtler yokmuş gibi davranılması artık kabul edilemez’   Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılarını başlattığından bu yana Lozan Antlaşması’nı tanımadığını dile getiren Tuğba, Ankara Antlaşması ile belirlenen “Türkiye-Suriye sınır” kısmının Lozan Antlaşması ile birlikte nihai halini aldığını hatırlattı. Tuğba, “Şimdi baktığımız zaman Türkiye Rojava’yı işgal ediyor ve antlaşmayı ihlal ediyor. Misak-ı Milli hedefi ile Lozan Antlaşması tanınmayarak Rojava’yı işgal etmek istiyor. Antlaşmanın taraflarından biri olan bu antlaşmayı tanımadığı gibi belirlenen sınırları işgal etmeye çalışıyor. Buna rağmen yüzyıldır inkar edilen Kürt halkı Rojava’da bir kez daha biz varız dedi. Rojava, Güney Kurdistan bunun kanıtıdır. Avrupa Konseyi Kürtlerin iradesine atılan kayyımlara yanlış dediği zaman bunu nereye koyuyorlar ya da Kürt siyasetçilerin cezaevine atılmasına karşı verilen ihlal kararlarını nereye koyuyorlar. Bugün Kürtler yok (muş) gibi diyemezler. Dört parçada yüzyıl öncesine göre Kürtler daha güçlü. Kadın öncülüğünde ve özgürlüğünde daha fazla varlar. Bunun yok(muş) gibi davranılması kabul edilemez. Türkiye misak-ı milliye ulaşmak istiyor, işgallerini sürdürüyor, kimyasal silah kullanmaya kadar gidiyor. Yıllardır Rojava’ya dönük saldırılar devam ediyor ama bu işin gerçeğini değiştirmiyor” diye belirtti.    ‘Tecrit Türkiye’nin işine yarıyor’   Lozan Konferansı’nda çıkan sonuçlardan birinin de PKK Lideri Abdullah Öcalan ve tutsakların serbest bırakılması maddesi olduğuna dikkat çeken Tuğba, Kürtler açısından dönüm noktası olan bir süreçte PKK Lideri’nin fikirlerinin daha fazla öneme sahip olduğunu kaydetti. Tuğba, “Aslında tüm halkları bir arada yaşatacak fikre ve güce sahip olan Kürt halk önderini tecrit altında tutmak Türkiye’nin işine yarıyor. Lozan’da Kürtlerin parçalanmışlığını imza atıldığı yerde Kürt halk önderine ve siyasi tutsaklara da yer verilmesinin nedeni Lozan Antlaşması’ydı, Türkiye devletinin teşhiriydi. Dört parça Kurdistan’da bu konuda mücadelenin ortaklaşacağı belirtildi. Kürt halk önderinin fikirlerinin çözüm nezdinde bir karşılığı olduğunu bilmeseydi Türkiye devleti mutlak tecride ve işkenceye bu kadar başvurmayacaktı. Barışta, demokraside, özgürlüklerde şu an ki rejimin sonu. Kirli bir düzende inşa edilen bir sistemde tecrit kurtarıcı bir politika. Bu yüzden sadece cezaevlerinde değil tüm topluma yayılmış durumda. Rejimin tecride ihtiyacı var ama Kürtlerin, Türkiye ve Ortadoğu halklarının,  tecridin ortadan kaldırılmasına ihtiyacı var” diye konuştu.