Paula Martin Ponz: Kürt sorununun çözümü için Abdullah Öcalan bırakılmalı 2023-06-21 09:01:44       Melek Avcı   ANKARA - Uluslararası avukat Paula Martin Ponz, CPT ve AK’nin tecrit sessizliğini Türkiye ile  “suç ortaklığı” olarak nitelendirerek, “Milyonlarca insanın, Sayın Öcalan ve halkına yapılan işkencelerin suç ortağıdır. Kürt sorunun çözümü için Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması, siyasi tutsakların serbest bırakılması kaçınılması mümkün olmayan bir adımdır” dedi.   İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecrit koşulları altında tutulan ve 27 ayı aşkın süredir de hiçbir haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan haber alınamıyor. Sayısız aile ve avukat başvurusu yapılırken diğer yandan da uluslararası çağrılar ve başvurular yapılıyor. Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin kırılması ve fiziki özgürlüğü için yapılan başvuru ve çağrılar ise Adalet Bakanlığı tarafından görmezden geliniyor.   Türkiye tarafından tecrit sürdürülürken uluslararası alanda bu tecridin kırılması, siyasallaşan yargı ve Kürt sorununun çözümü için tartışmalar, konferanslar ve paneller ele alınmaya devam ediyor. En son geçtiğimiz hafta Fransa’nın Strasbourg kentinde bulunan Avrupa Parlamentosu’nda (AP) Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupa Avukatlar Birliği (ELDH) ile Uluslararası Hukuk ve Demokrasi Derneği (MAF-DAD) ile AP’nin Sol Parti (Die Linke), Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı (S&D) işbirliğiyle “Türkiye’de Hak ve Özgürlükler: Hukuk, Cezaevleri ve Kürt Sorunu” başlıklı bir konferans yapıldı.   Konferansta Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını uygulamadığı, Kürt sorununun ve bu bağlamda PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin derinleşerek tüm topluma yayıldığı ele alındı. Konferansa katılan ve tecrit delegasyonunda da yer alan Paula Martin Ponz, derinleşen mutlak tecridi, uluslararası kurumların yaklaşımını ve Türkiye’nin çözüm için atması gereken adımları değerlendirdi.   ‘Cezaevleri çözülmemiş Kürt sorunun net yansımasıdır’   Türkiye'deki yargı sisteminin tamamen AKP iktidarının çıkarları doğrultusunda kullanıldığını dile getiren Paula, toplumsal dokunun tamamen tahrip olduğunu belirtti. Paula, "Özerklikten yoksunluk ve mahkumlara kötü muamele Türk yargı sisteminin ana sloganı haline geldi. Görülüyor ki adalet sistemi bağımsızlığını tamamen kaybetmiş, yargısallaştırmadan uzaklaşmıştır. Yani adalet sistemi iktidar partisinin çıkarları adına kullanılmaya başlanmıştır. Cezaevleri nüfusundaki bu büyük artış, adalet sisteminin işlemediğinin açık bir göstergesidir ve tahrip olmuş bir toplumsal dokuyu göstermektedir. Türkiye ayrıca inanç ve siyasi görüşlerinden dolayı en çok gazeteci, hukukçu ve siyasetçiyi hapseden ülkelerden biri ve cezaevleri bu insanlarla dolu. Bu aynı zamanda bölgedeki siyasi mücadelenin özündeki çözülmemiş sorunun, yani Kürt sorununun da net bir yansımasıdır. Türkiye ile Avrupa Konseyi arasındaki gerçek durumu ele alabilecek son fikir ayrılıklarından birine dikkat çektiğimizde: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen Türkiye'de tutuklu bulunan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın devam eden tutukluluğuna ilişkin lehlerine karar verdi ve Bakanlar Komitesi derhal serbest bırakılmaları çağrısında bulundu. Fakat bu karar yanıtsız kaldı. Türkiye sadece kendi topraklarında zorlayıcı bir sistem geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda insan hakları anlaşmalarını da yok sayıyor” diye konuştu.   Uluslararası kurumlar karanlık amaçlar için suç ortağı haline geliyor   PKK Lideri Abdullah Öcalan ile ilgili derinleşen mutlak tecride dair Avrupa ve kurumlarının kararlarının olmasına rağmen bunu pratikte uygulamaya sokmadıklarını söyleyen Paula, milyonlarca insana karşı yürütülen işkence ve tecridin suç ortağı olduğunu belirtti. Paula, Avrupa Konseyi’nin (AK) sorumluluğuna dikkat çeken Paula, “Konsey kendi kararlarını uygulamalı ve kendi belirledikleri demokratik yolları izlemelidir. Avrupa Parlamentosu ve CPT, her ikisi de özünde insan hakları savunuculuğuna sahip ve her ikisi de Türkiye'yi şeffaflıktan yoksun olduğu, insan haklarını ve siyasi hakları ihlal ettiği için kınayan kararlar yayınlamıştır. Bununla birlikte, söz konusu organizmaların hiçbiri kendi anlaşmalarındaki yaptırımları uygulamıyor. Bu, Türkiye ile söz konusu organizmalar arasındaki ilişkinin nasıl bağlayıcı anlaşmalara değil, daha derin ve karanlık amaçlara tabi olduğunu ve Avrupa Parlamentosu ile CPT'nin bilgilendirmeyi engelleyerek veya kendi kararlarını uygulamayarak aktif bir şekilde başkalarının yaşamlarını ve haklarını tehlikeye attığını göstermektedir. Milyonlarca insanın, Sayın Öcalan ve halkına yapılan işkencelerin suç ortağıdır. Avrupa Konseyi, bu gerçeği ortadan kaldırarak, yok sayarak Türkiye'nin duyarsızlaştırdığı suç faaliyetinin suç ortağı haline geliyor” sözlerini kullandı.   ‘Ortak çözüm şüphesiz Sayın Öcalan'ın özgürlüğü’   İmralı tecridinin tüm Kürt halkına verilmiş bir ceza olduğunu vurgulayan Paula, Türkiye yargı sisteminin özgürlük mücadelesi veren halkların mücadelesini yok etmek için işletildiğini belirtti. Paula, şöyle konuştu: "Ceza sisteminin siyasi muhalefeti cezalandırmak ve sadece Kürt halkının değil, özgürlük mücadelesi veren tüm halkların mücadelesini yok etmeye çalışmak için uygulandığı açıkça görülmektedir. Bölgenin, herkesin gelecekteki çözümün bir parçası olabileceği ortak bir yol bulması ve bu çözümü başarmak için hiç şüphesiz Öcalan'ın serbest bırakılmasından başlayarak Kürt sorununu çözmenin en önemli noktası olarak ele almaları gerekiyor. Öcalan'a ilişkin verilen ceza tüm Kürt halkına verilmiş bir cezadır ve İmralı Cezaevi’ndeki tutsaklar üzerinde uygulanan tecrit sisteminin sadece diğer cezaevlerine değil tüm topluma nasıl yayıldığını açıkça görmekteyiz.”   Genişleyen diktatörlük sistemi   “Yargıdaki şeffaflık eksikliği, insan haklarına ve özellikle siyasi tutsaklara kadın ve LGBT insan haklarına yönelik aşağılama çok çirkin” diyen Paula, “Cezaevi nüfusundaki büyük artış ve tüm tutsakların, özellikle de siyasi tutsakların kötü muameleye maruz kalması, demokratik ilkelere aykırıdır. Ayrıca F tipi cezaevlerinin genişletilmesi, cezaevi sayısının artması ve zorlayıcı siyasetin toplum üzerindeki günlük uygulamalarının başarısız devlet darbesi altında ilan edilen icrai tedbirlere uyulması siyasetin yargısallaştırılmasının bölgede diktatörlük sisteminin ne kadar genişlediğini göstermektedir” ifadelerini kullandı.   Öcalan'ın serbest bırakılması kaçınılmaz adım   Uluslararası kurumların Türkiye halklarının barış mücadelesini dinlemesi gerekliliğini belirten Paula, bunun için Abdullah Öcalan'ın bırakılmasının kaçınılmaz bir adım olduğunu belirterek şunları söyledi: "Hepsi Türkiye'de devam eden gidişata karşı sorumlu olduğunun farkında olmalı. Kendi kararlarını uygulamayarak ve raporların yayımlanmaması gibi -CPT örneğinde olduğu gibi- bilgilendirmeyi engelleyerek Türk soykırım uygulamalarına izin vermekte ve hatta teşvik etmektedir. Bu nedenle tüm kurumlara, Türk devletinin bu tavrını durduracak politikaları uygulamaya koymaları, toplumu ve barış mücadelesini dinlemeleri çağrısında bulunuyoruz. Bunun için Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması, siyasi tutsakların serbest bırakılmasının da önüne geçilemeyeceği gibi, kaçınılması mümkün olmayan bir adımdır. Bu bağlamda, her demokratik kurum, mevcut duruma bir çözüm bulunmasına yardımcı olma zorunluluğunu hissetmelidir."