Prof. Neşe Özgen: 14 Mayıs sonrası güç dengeleri değişecek 2023-05-05 09:03:03     Melek Avcı    ANKARA - Sosyoloji Profesörü Neşe Özgen, 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerin uluslararası alanda da güç dengelerinde değişiklik yaratacağını belirterek, “Gözleyebildiğim kadarıyla Türkiye’nin seçimden sonra Ortadoğu, Suriye ve Kürt meselesinde farklı açılımlar içinde olacağını ve Kürtlerin sesinin daha çok duyulacağını düşünüyorum” dedi.   14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve 28’inci Dönem Milletvekili seçimlerine sayılı günler kalırken Türkiye’nin iç dengelerinde oluşacak değişikliğin yanı sıra, inşa edilecek yeni iktidarın dış dengelerde de değişiklik yaratması bekleniyor. Özellikle AKP-MHP iktidarının Ortadoğu’da halklar üzerinde yürüttüğü savaş ve yayılmacı siyaseti, cihatçı gruplara desteği; Rusya, Suriye, Amerika ve Kürtler ile girilecek ilişkiler merak konusu.  Yeni hükümetin inşasıyla birlikte ülkeler ve sınır komşular ile girilecek ilişkiler net olmamakla birlikte AKP-MHP iktidarının bölgede oluşturduğu savaş atmosferi ve siyasetinden ayrı olarak, muhalefetten halkların, emek ve demokrasi güçlerinin bir diğer beklentisi savaş siyasetinin sona erdirilmesi için barışçıl çözümler ve ilişkiler geliştirmek üzerinden ilerliyor.  Özellikle Kürt halkına yönelik sınır ötesinde yürütülen savaşın da iktidar değişimiyle birlikte uluslararası bir zeminde nereye oturacağı seçim sonrasında oluşturulan politikalar ile açığa çıkacak.   Sosyoloji Profesörü Neşe Özgen ile AKP-MHP iktidarının bu zamana kadar Ortadoğu’da gerçekleştirdiği ve girdiği ilişkileri, yaklaşan seçimlerin bölgede ve uluslararası güç dengelerinde yaratabileceği olası durumları konuştuk.   ‘Devletler ancak devletler ile konuşur’   Unutulmaması gereken yeni bir dünya durumu olduğunu söyleyen Neşe, bunun “Devletler ancak devletlerle konuşur” çerçevesinde şekillendiğini belirtti. Neşe, “Eğer uluslararası platformda hak sahibi olacağınız bir devlet statüsü yoksa özellikle savaşlaştırılmış bölgelerde devletler devlet dışı halk unsurlarıyla konuşmayı doğrudan değil, ancak kendi etkileyebilecekleri çeşitli baskı araçlarıyla yapmayı tercih ediyorlar. Bizim görebildiğimiz kadarıyla, Kobanê’de, Rojava’da özellikle Kürt özgürlük mücadelesinin yarattığı özyönetimler, kantonlar ve özerk bölge politikası şimdiye kadar olan bu baskıcı uluslararası ilişkiler meselelerini aşabilmiş görünüyor. Bununla çok övünüyoruz çünkü aşağıdan yukarıya doğru bir yönetim var orda. Rojava’da Kürt halkı, Kürt halkının otonom bölgesi ve bunun yönetimi devletin bu baskıcı yapısını aşmış ve doğrudan daha eşitler arası bir ilişkide bu diplomasiyi devam ettiriyor. Bu çok büyük bir kazanım ancak Türkiye siyaseti açısından bakarsak, Türkiye’deki devlet, her ne kadar Suriye, Suriye’deki çeşitli gruplar, Kürt Özerk Yönetimi ile tartışmalar gibi meselelerde devlet aklını ve politikasını uyguluyor gibi görünse de aslında kişiselleştirilmiş, kariyerist ve Türkiye’nin de aleyhine olan bir politika izliyor” diye konuştu.   ‘Seçim sonrası Kürt hareketi ve halklarla ilişkiler gündeme gelecek’   Türkiye’nin izlediği bu politikanın seçimlerde tersine çevrilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Neşe, Ortadoğu ve dış ilişkiler bağlamında da bu seçimlerin değişiklik yaratacağına değindi. Neşe, “Rojava Özerk Yönetimi’nin Türkiye Cumhuriyeti devleti ile özgür, eşitçe ve daha açık bir ilişkiye girmesi yani bu eşitlik ilişkisini açıkça ortaya koyabilmesi, vurgulayabilmesi önemli. Bunu Millet İttifakı’nın nasıl yapacağını tam bilmemekle birlikte görebildiğimiz kadarıyla Kürt Özerk Yönetimi de Türkiye’deki Kürt hareketi de, Kürtlerin çeşitli grupları da devletin önümüzdeki dönemde daha eşit daha adil ve daha şeffaf bir ilişki yürüteceğini umuyor. Bu bütün Türk ve Kürt halkları, bütün diğer halklar için önemli bir kazanım olur. Devletler, devletler ile konuşur demiştik bu şunun için önemli; Türkiye’nin dış politikasında önümüzdeki dönemlerinde Millet ittifakı kazanıp iktidarı aldığında çünkü bunun olacağına kesin gözüyle bakmalıyız artık, iktidarı aldığında Kürtlerle, Kürt hareketi ve halklarıyla ilişkisi gündeme gelecektir. Fakat aynı zamanda bu uluslararası bir ilişki anlamına gelecektir, sadece bir iç mesele, iç müdahale, bir iç barış anlamında değildir bu seçimler. Bunun ötesinde dış ilişkiler anlamındadır” ifadelerini kullandı.   Ortadoğu dengelerini değiştirmek adına izlenen savaş siyaseti   Türkiye’nin sınır ötesinde işgalciliğe soyunarak çok ciddi bir biçimde Ortadoğu’nun yapısını değiştirmeye yönelik baskıcı ve kıyım siyaseti yürüttüğünü dile getiren Neşe şöyle konuştu: “Türkiye, yeni komşuları olmasına ve bu komşuların kendi istedikleri yönetim biçimlerini alabilmesine şimdiye kadar sürekli müdahale etti. Bu müdahaleleri savaşlaştırdı, işgalciliğe soyundu ve çok ciddi olarak Ortadoğu’da dengeleri değiştirmek adına böyle yaptığını söyleyerek aslında yapıya dair büyük baskılar gerçekleştirdi, kıyımlar oldu, demografik yapı değiştirildi. Dolayısıyla bu yapıların tekrar geriye dönmesi, bunların pazarlıklarının farklılaşması başlayacaktır. Buna hem HDP müdahil olacaktır hem de Kürt hareketi ayrıca müdahil olacaktır. Bunu tahmin ediyoruz. Ukrayna savaşıyla birlikte tahkim edilen NATO’nun gücü ve NATO’nun yükselmesi yeni dünya siyasetine el koyacak gibi görünüyor çünkü orada Rusya ve NATO görebildiğimiz kadarıyla bir savaş provası yaptı ve bunu Avrupa’ya sıçratmadan, orada bir proxy savaş (vekalet savaşı) gerçekleştirdiler.  Yeni silahlarını deniyorlar, yeni katiller kiralıyorlar birbirlerine karşı her iki taraf da, ama bunu Avrupa’nın içine sıçratmamayı becerdi NATO ve böylece güçlendi. NATO’nun çok güçlendiğini ve bunun aslında tehlikeli bir güçlenme olduğunu söylemem gerekiyor.   ‘Güç dengesi uluslararası alanda büyük oranda değişecek’   NATO’daki bu güçlenme Türkiye’deki geçmiş politikasını da geriye döndürür yani Türkiye’nin seçimden sonra içerde yeni demokratik kazanımlarla birlikte dış politikasında Kürtlerin lehine olacak, Ortadoğu’daki halkların, mazlumların, yoksulların, ezilenlerin lehine olacak yeni gelişmeler beklemek hakkımız. Bunun olabileceğini de umut etmek istiyorum. Dolayısıyla seçimlerin ve seçimlerden sonraki yapının hangi güçler arasında olacağını düşündüğümüzde bu güç dengesinin değişeceğini görmek mümkün. Değişecektir, büyük oranda değişecektir. Türkiye’de buna uyacaktır; Avrupa Birliği politikaları olsun, Amerika ile ilişkiler olsun, NATO ile ilişkiler olsun, Rusya ile ilişkiler olsun biraz önce söylediğim gibi ‘Devletler, devletlere konuşur’ mottosunda düzene girecektir. Erdoğan iktidarı gittiği için durumun farklılaşacağını, değişeceğini ya da zayıflayacağını ben hiç düşünmüyorum, onlar devletin başkanı her kimse onunla konuşur. Yeter ki Türkiye’de seçimleri muhalefet güçlü bir biçimde kazansın, demokratik hakkını sonuna kadar savunsun, seçim güvenliğini alsın ve her anlamda demokrasinin kendi hakkı olduğunu tekrar tekrar gösterebilsin. Devletlerin, devletler ile konuşmasındaki bir diğer mesele de, tabi ki devletler Türkiye’nin nasıl bir tavır aldığına bağlı olarak, devlet dışı organizasyonlarla da bu dönemden sonra konuşacaklar. Gözleyebildiğim kadarıyla Türkiye’nin seçimden sonra Ortadoğu, Suriye ve Kürt meselesinde farklı açılımlar içinde olacağını ve Kürtlerin, Kürt hareketinin sesinin daha çok duyulacağını düşünüyorum. “   ‘Türkiye, Suriye’de Kürtler ile tekrar masaya oturma ihtiyacı içine girecek’   Türkiye’nin uluslararası alanda bir diğer meselesinin de silah satan bir ülke haline gelmesi olduğunu belirten Neşe, bu konuda seçim sonrası ciddi program ve politikaların oluşturulması gerektiğini söyledi. Neşe, silah sanayinin özelleştirilmeden çıkarılıp kamulaştırılması ve denetime açık hale getirilmesi gerektiğini ifade ederek, “Bu tür yeni gelişmeler demokratikleşme ve şeffaflaşma yolunda Türkiye’nin de lehine olacak. Görünen o ki seçimlerden sonra Türkiye, Suriye’de Kürtler ile tekrar masaya oturma ihtiyacı içine girecek. Fakat bu arada Ortadoğu’daki halklar zayıflıyor ona bakmamız gerekiyor, halkların tahammülleri azalıyor, zayıflamaktalar ve deprem de bu zayıflamaya bir biçimde etki etti. Özellikle de diplomasi ve Esad’ın çeşitli yardımlarda elini güçlendirmesi açısından son derece sıkıntılı bir dönem geçiriyor Suriyeliler. Biliyorsunuz, uluslararası deprem yardımlarına uzun bir süre kapı açılmadı ancak sonra halk kendi imkânlarıyla yarasını sarmaya çalıştı. Suriye’de de Türkiye’deki kadar yıkıcı bir deprem oldu. Bunu göz ardı ediyoruz. Uluslararası yardım kamyonlarının İdlib’e doğru gittiğine dair göstergeler var, bunlar yine önümüzdeki dönemde muhalefetin, Kürt halkının ve Kürt hareketinin dikkate alması gereken meseleler. Efrîn hala kanayan bir yara hala burada cihatçı yerleştirmelerin olduğunu biliyoruz, bölgenin demokratik yapısının değiştirilmekte olduğunu biliyoruz. Bölgenin endüstriyel yapısının, üretim potansiyelinin ciddi anlamda dönüştürülmeye çalışılarak dışarıya bağımlı kılınmaya çalıştığını düşünüyoruz ama bunun ötesinde kendi öz kaynaklarının da satılmakta ve tüketilmekte olduğunu görüyoruz. Yani Türkiye’de olan ne varsa Efrîn’de bunlar gerçekleştiriliyor ve buna sessiz kalıyoruz. Hâlbuki oradaki Kürt halkının kazanımları çok yüksekti, dolayısıyla bu kazanımları elden bırakmamak gerekiyor” sözlerini kullandı.   ‘İçeriye doğru daralan sınırlar içerisinde yaşıyoruz’   Ülke sınırları dışında bölge sınırlarına yönelik politikaların dikkatle ele alınması gerektiği kaydeden Neşe devamında şöyle konuştu: “Hem akademisyenler açısından hem siyaset bilimcileri açısından söylüyorum, siyasetin sadece devletlerin çizdiği sınırlar içerisine hapsedilmesi ve siyasetin bunun üzerinden yürütülmesi bana son derece kıstırılmış bir siyaset anlayışı gibi geliyor. Aksine sınır ötesindeki bütün varoluş biçimleriyle 10 yıldır hemhal durumdayız. Son 10 yılda Türkiye’de insanlar giderek artan bir biçimde vatanın bir sınır olduğunu keşfetti, iç bölge halkları hiç bunu çok fazla dikkate almazdı, şimdi vatanın bir sınırı olduğunu keşfettiler. Onu korumanın ve yüceltmenin ötesinde, bir sınır varlığının olduğunu ve bu sınır varlığının da aslında beşeri bir varlık olduğunu fark ettiler. Bunu demokrasiyi anladılar anlamında söylemiyorum, bir idrak meselesi hakikaten. Eski bildikleri milliyetçi algılarla hareket etmeye çalışıyorlar ya da inkâr etmeye çalışıyorlar ama şu çok açık biz 10 yıldır devletin genişlettiğini iddia ettiği fakat aslında içeriye doğru daralan sınırlar içerisinde yaşıyoruz. Dolayısıyla bu coğrafi yapı ve sınırların yani üretim, insan dokusu, beşeri yapı, politik yapı gibi aşılmış sınırların, genişleyen bölgesel anlayışların bence artık Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerinin farkında olması gerekiyor.   Kaderi birbirine bağlanmış halklarız   Türkiye ile Suriye arasında kurulmuş olan insani bağ geriye döndürülmesi mümkün olmayan bir bağdır. Bunun içerisine Rojava’daki özerk yönetim de dâhildir, Afrin’de işlenen insanlık suçları ve bunun hesabının verilmesi de dâhildir. Bunun içerisine Libya’da Türk devletinin geçmişte işlediği insanlık suçları da dâhildir, Afrika’daki Müslümanlığı geliştirme adına yaptığı yardımlar da dâhildir. Bu yapı Türkiye demokrasi güçleri olarak bizim gözlerimizi ve aklımızı, sadece ‘Kürt meselesi böyledir, içeride şöyle, dışarıda böyledir’ meselelerinin dışında daha geniş bölgesel bir durum olarak açmamız gerektiğini gösteriyor. Buna dair çok ciddi politikalar üretmek zorundayız. Ne yaparsak yapalım kaderi birbirine bağlanmış halklarız biz. İçeride bir etnik grubu düşmanlaştırıp onu bir düşman olarak dışarlamak ya da içeride bulunan başka bir ülkenin vatandaşları ve yeni göçmeni dışarlamak ve onu bir düşman olarak adlandırmak artık hakikaten lugatımızda olmamalı. Bunları aşmak zorundayız. Sürekli olarak mağdur edilen etnik gruplar ve milletler var. Kürtler gibi Suriyeliler gibi bunların içerideki nefret yansıması hakikaten seçimle birlikte ve seçimden sonra da Türkiye demokrasi güçlerinin vazgeçilmez bir biçimde üstünde düşünmesi gereken, demokratik çözümler üretmesi gereken ve daha geniş bir bölgeye dair çözümler üretmesi gereken bir meseledir, ben buna inanıyorum. “