Avukat Ülkü Şahin: Gözaltılar düşman ceza hukuku pratiğinin yansıması 2023-04-30 09:09:04     Melek Avcı   ANKARA - TGS Hukuk Biriminden Avukat Ülkü Şahin, gazetecilere yönelik operasyonları değerlendirerek, “Kutuplaştırmadan beslenen iktidarın bu adımları,  bölgenin seçim güvenliği kadar kesinlikle seçim üzerinden topluma da bir gözdağı verme çabasının ürünü. Bunlar esasında düşman ceza hukuku pratiğinin birer yansıması” dedi.   İtirafçı Ümit Akbıyık'ın beyanları üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 25 Nisan’da başlattığı soruşturma kapsamında avukatlar, gazeteciler, siyasetçiler ve sanatçıların da aralarında olduğu 143 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 48’i “örgüte üye” oldukları gerekçesiyle tutuklanırken, 93 kişi serbest bırakıldı. Öte yandan baskıların hedefinde olan ve ilk kez seçime girecek olan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Kocaeli Milletvekili Adayı Ayten Dönmez, gözaltına alındıktan sonra 26 Nisan günü çıkarıldığı hakimlikçe tutuklanarak cezaevine gönderildi.   25 Nisan’da gerçekleştirilen operasyonun yanı sıra 29 Nisan’da ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan operasyon kapsamında 15 kentte 49 kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Operasyon kapsamında Amed’de birçok eve baskın düzenlendi.  Baskın yapılan evlerde arama yapıldı. Baskınlarda Amed’de Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, Mezopotamya Ajansı (MA) Editörü Sedat Yılmaz ve eşi Selma Yılmaz, İstanbul’da ise Sedat Yılmaz’ın kardeşi Filiz Yılmaz; Fethiye’de Cihan Güneş, Riha’da Ramazan Debe, Söke’de Erol Balcı ile Evin Özbek, Mahmut Doği, Devran Ak ve Cahit Kanbay’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı.   Özgür basına yönelik bu saldırılara ilişkin tepkiler sürerken dün İstanbul’da gözaltılara tepki gösteren gazeteciler de gözaltına alındı. Türkiye, dünya basın özgürlüğü listelerinde ilk sıralarda yer alırken, iktidarın seçim öncesi haber alma özgürlüğünü tamamen yok etmeye dönük çabaları da sürüyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası hukuk biriminden Avukat Ülkü Şahin bu operasyonlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Seçim üzerinden topluma gözdağı vermenin ürünü’   Gazetecilere ve avukatlara dönük yapılan operasyonların bölgedeki seçim güvenliğinin yanı sıra seçim üzerinden halka bir gözdağı vermeye yönelik olduğunu söyleyen Ülkü, ortaya çıkan durumun iktidarın nasıl bir seçim süreci işlettiğiyle ilişkili olduğunu belirtti. Ülkü, “Geçtiğimiz yıldan beri Türkiye basına yönelik dörder aylık periyotlarla şafak operasyonlarına uyanıyor. Bölge basını tümüyle kriminalize edildi diyebiliriz.  Son tutuklamalarla beraber 46 gazeteci cezaevinde. Bunun 29’u son bir yılda tutuklandı. Bu çok endişe verici bir durum. Şüphesiz iktidarın seçim sürecine giderken nasıl bir ortam hayal ettiği ile doğrudan ilişkili olduğunu söyleyebilirim. Kutuplaştırmadan beslenen iktidarın bu adımları,  bölgenin seçim güvenliği kadar kesinlikle seçim üzerinden topluma da bir gözdağı verme çabasının ürünü” dedi.   ‘İstifa etmesi gereken Soylu’nun prodüksiyonları’   Yapılan baskınlarda gazetecilerin kriminalize edildiğini ve istifa etmesi gereken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hücre evi basıyor gibi yüksek prodüksiyonlu videolarının amacının belli olduğunu dile getiren Ülkü, “Davet edilse adliyeye ifadeye gidecek, yeri yurdu belli kişileri şafak operasyonu ile almak, üstelik de yok edilmesi, karartılması mümkün olmayan yayınlanmış haberleri ile suçlarken gözaltı yapmak bir ceza politikasının ürünü. Yine aynı zamanda milletvekili adayı olan ve normal şartlarda istifa etmesi gereken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hücre evi basıyor gibi yüksek prodüksiyonlu videolar yayınlaması aslında sonucu ve amacı daha baştan belli olan bir soruşturmanın ilk adımı. Bu prodüksiyonların benzerini Ankara gözaltılarında da görmüştük hatırlarsınız ki. Dosyalara derhal kısıtlılık kararı getirilmesi de bu kriminalize etme çabasının bir başka adımı diyebiliriz. Dosyalara baktığımızda herhangi bir gerekçe veya zorlayıcı neden olmadığı halde getirilen bu kısıtlamaların amacı da gözaltına alınanlar üzerindeki şüpheyi yoğunlaştırmaktan başka bir şey değil. Bunlar esasında düşman ceza hukuku pratiğinin birer yansıması” ifadelerini kullandı.   ‘Son 10 yılda basına baskının dozu had safhaya çıktı’   Türkiye’de basın özgürlüğünün son derece endişe verici bir noktada olduğunu belirten Ülkü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yalnız tutuklamalar ve gözaltılar değil, gazetecilere yönelen saldırılarda da ciddi bir artış söz konusu. Son dört yılda en az 234 gazeteci fiziki saldırıya uğrarken, 118 gazeteci sözlü veya çevrimiçi tehdide maruz kaldı. Bu suçların failleri ise birkaç istisna hariç cezasız kaldı. RTÜK, BİK ve İletişim Başkanlığı eliyle uygulanan baskı de gelinen bu noktanın bir başka nedeni. Bu baskılar her ne kadar basın tarihinin her döneminde olsa da özellikle son on yılda baskının dozunun had safhaya çıktığını ve Türkiye’deki basının nefes almayacak derecede ablukaya alındığını söyleyebiliriz. Bunun kökeninde hiç şüphesiz cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin ve partili, icracı ancak sorumsuz görülen cumhurbaşkanlığı makamı ile yargı bağımsızlığının ortadan kalkması yatıyor. Bu baskılar da aslında Anayasa’nın resmiyette yürürlükte ancak fiilen ilga edildiği bir sistemin sonucu olarak karşımıza çıkıyor.  Bu nedenle bu operasyonlara basın meslek örgütlerinin etkili karşı çıkışı kadar tüm toplumun sahip çıkmasının da büyük önemi var. Zira bu gidişat tüm demokratik hakların kullanımının ön koşulu olan haber alma ve verme hakkını tehdit eder boyuta gelmiş durumda.”   Yalnızca meslek örgütleri değil herkes ses çıkarmalı   Basın emekçilerinin gözaltı ve tutuklanmasının yanında avukatlara yönelik operasyonun da savunmaya bir saldırı niteliğinde olduğunu dile getiren Ülkü, “Ne yazık ki son operasyonda 25 meslektaşım da gözaltına alındı ve mesleki faaliyetleriyle suçlandılar. Bu operasyon ve gözaltılar savunma kurumuna çok ciddi bir saldırıdır esasında. İçlerinden birisi de yıllardır bölgede pek çok gazetecinin dosyasında savunmanlık yapan Avukat Resul Temur.  Kendisinin ofisinde yapılan aramada tüm dosyalarına el konuldu. Biliyorsunuz 16 Mayıs’ta Ankara’da ve 11 Temmuz’da Diyarbakır’da tutuklu gazetecilerin duruşmaları var. Bu dosyaların tamamına -ki içlerinde bizzat soruşturma savcısının yazdığı iddianame de var- el konuldu. Bilgisayarlarına imaj alınmaksızın el koyma yapıldı. Bu durum özelde müvekkilin haklarına genelde ise hak savunuculuğuna yönelen bir tehdit. Hak savunucuları olarak avukatlara yönelen bu saldırılara karşı yalnız meslek örgütlerinin değil aslında savunma hakkının öneminin farkında olan tüm yurttaşların tepki göstermesi gerekiyor”  sözlerini kullanarak herkesi operasyonlara karşı ses çıkarmaya çağırdı.