‘Türkiye'nin demokratikleşmesi için Öcalan'ın özgürlüğü kaçınılmaz’ 2023-03-27 13:41:31   Melek Avcı    ANKARA - Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon, Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretleri raporlaştırdı. İmralı tecridinin tüm topluma yayılarak Türkiye’de baskı ve şiddet aracı olarak kullanıldığı belirtilen raporda, “Kürt sorununun barışçıl ve siyasi çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi için Öcalan'ın özgürlüğü kaçınılmazdır” belirlemesinde bulunuldu.    Avrupa ve Güney Afrika'dan 36 avukat, siyasetçi, akademisyen ve aktivistten oluşan Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon heyeti, 25-28 Ocak 2023 tarihlerinde İstanbul, Ankara ve Amed’de dört gün süren ziyaretler gerçekleştirdi. Ziyaretler PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit temelinde olup Kürt sorunu ve diğer tutsakların durumuna dair de görüşmeler yapıldı. Ziyaretten iki ay sonra hazırlanan rapor bugün yapılan online basın toplantısında kamuoyu ile paylaşıldı. Raporun ana bulgusu ise, “İmralı Adası'nda oluşturulan sistem siyasi bir araç olarak devreye alınıyor. Artık bir istisna teşkil etmiyor, tüm ülkeye yayılmış sıradan bir yasal-siyasi rejime evrildi” ifadeleriyle açıklanırken, Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün kaçınılmaz olduğu belirtildi.   Rapor, avukatlar Altamira Ana Guelbenzu Gonzalo ve Sophie Jane Caseley tarafından paylaşıldı.    Tecrit uluslararası insan hakları belgelerinin ihlali   Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridi, “uluslararası insan hakları belgeleri açık bir şekilde ihlal etmek” olarak değerlendirilen raporda, “25 Mart 2023'te, dış dünyanın Abdullah Öcalan'dan en son yaşam belirtisi haberi alınmasının üzerinden iki yıl geçmiş olacak. 1999'da tutuklanması ve akabinde mahkum edilmesinden bu yana, Kürt Lider, İmralı Adası'ndaki F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutulmaktadır. Üç mahkum arkadaşı Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş ile birlikte katı bir tecrit rejimine tabi tutuluyor. Dört mahkumun da aileleri ve avukatlarıyla her türlü iletişim kurması yasaklandı. Bu tür hücre hapsi, uluslararası insan hakları belgelerini ve standartlarını ihlal etmektedir. Endişe verici bir eğilim oluşturacak şekilde, İmralı tecrit rejimi, yetkililer ve Kürt hareketinin bildirildiğine göre, Türkiye’de barış sürecinin 2015'te çökmesinden bu yana Türkiye'deki diğer cezaevleri için bir ‘örnek’ haline geldi. Hem ülke içinde (yargının bağımsız olmaması nedeniyle) hem de uluslararası düzeyde etkili bir iç hukuk yolunun bulunmaması tekrarlayan bir temaydı. Örneğin, Asrın Hukuk Bürosu'nun en son raporunda da belirtildiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını takiben Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin tavsiyeleri defalarca göz ardı edilmiştir” ifadeleri kullanıldı.   ‘Durum siyasi bir sorun olarak algılanmalıdır’   Tecridin tüm topluma yayılmış bir siyasi uygulama haline geldiğinin belirtildiği raporda, “İmralı Cezaevi'ne yaklaşım ve cezaevindeki hukuki ve siyasi uygulamalar, Türkiye'de demokrasi ve insan haklarının korunması açısından bir turnusol kağıdı niteliğindedir. Türkiye'deki sorumluları bir kez daha İmralı Cezaevi'nde hukukun üstünlüğünü acilen geri getirmeye çağırıyoruz. Dolayısıyla bu durumu sadece hukuki değil aynı zamanda siyasi bir sorun olarak algılamak zorunludur. Türkiye'de ilk kez İmralı Ada Cezaevi'nde uygulanan ve giderek tüm cezaevlerine yayılan siyasi tutuklulara yönelik ayrımcı infaz rejimi kaldırılmalıdır. Tüm mahpusların temel insan haklarına saygı bir istisna olarak değil norm olarak yeniden tesis edilmelidir. İmralı Adası'nda oluşturulan sistem siyasi bir araç olarak devreye alınıyor. Artık bir istisna teşkil etmiyor, tüm ülkeye yayılmış sıradan bir yasal-siyasi rejime evrildi. Tecrit toplumun tamamında uygulanmaktadır ve sadece hapishanelerle sınırlı değildir” denildi.   ‘Sorunlar İmralı Cezaevi'ndeki hücre hapsine son verilmeden çözülemez’   Raporun devamında sonuç bulgularında ise şunlar kaydedildi:    “Tecrit rejimi sadece Abdullah Öcalan ve Türkiye'deki siyasi tutsakları değil, tüm toplumsal muhalefeti etkiliyor. Bu düzeydeki siyasi baskılara maruz kalmış bir toplum temelindeki baskı ve sömürü düzeni, toplumsal yaşamın bütününe tesir etmektedir. Bu, hükümetin ve Türk devletinin politikalarına ve eylemlerine muhalefet eden ve karşı çıkanlara yönelik tutuklamalar, keyfi mahkeme prosedürleri, mahkumiyetler ve doğrudan ve uzun süreli hapis cezaları dayatma yoluyla şiddetli baskı ve böyle insanla baskıda ifadesini buluyor. Bunun en kötü ifadesi, tecrit, yani hapishanelerde yıpratılan siyasi muhaliflerin ve muhalif grupların/partilerin ve liderlerinin toptan tecrit edilmesidir. Kürt sorunu ve beraberinde getirdiği yoksulluk, açlık, göç, mülteciler, toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler ve şiddet, kültürel erozyon, ve savaşın yol açtığı çevre tahribatı, tüm bu sorunlara doğru bir yanıt üretilmeden ve esas olarak İmralı Cezaevi'ndeki hücre hapsine ve işkence yasağının sistematik ihlaline son verilmeden çözülemez. Bu kuşatma ancak her düzeyde hukuki, siyasi ve toplumsal ortak mücadele ile aşılabilir.   Dünyadaki tüm güçlerin seferber olması elzemdir   Kürt sorunu, önemi ve sonuçları nedeniyle bölgesel ve küresel ölçekte bir sorun haline geldi. Bu nedenle çözümüne yönelik çabalar, Ortadoğu ve tüm dünya üzerindeki etki ve sonuçları dikkate alınarak tartışılmalıdır. Bunun için dünyadaki tüm ilerici güçlerin inisiyatif alması ve seferber olması elzemdir. Son olarak, diğer sonuçlar kadar önemli olarak, Heyet üyelerinin, sırf işlerini yaptıkları için avukatlara Türk devleti tarafından zulmedilmesinden endişe duyduklarını ne kadar vurgulasak azdır. Tüm hakların askıya alındığı İmralı Cezaevi'nde tutuklulara yardımcı olmak için hukuki faaliyet yürüten avukatların ve insan hakları savunucularının görevlerini yapmalarının engellenmesi, soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalması endişe vericidir. Bu, hukuk alanının ve insan haklarının hem bir meslek hem de normatif bir çerçeve olarak ne kadar saldırıya uğradığının bir göstergesidir.   Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü kaçınılmaz   Avukatlar hukukun üstünlüğünün temelidir ve zulme uğrarlarsa tutuklular adil yargılanamaz ve ya kanun önünde eşitlik sağlanamaz. Ayrıca, tutukluların avukatlara herhangi bir engel olmaksızın erişme ve iletişimlerinin yasal ayrıcalıklarını ve gizliliğini koruma temel haklarına sahip olmaları gerekir. Devletlerin ayrıca, avukatların adil yargılanma hakkını ve yasal cezanın adil infazını güvence altına almadaki temel rolüne saygı gösterme ve hukukun üstünlüğü altında her devletin garanti etmesi gereken haklara ve belirli imtiyazlara aykırı hareket etmeme görevi vardır, avukatların rolüne ilişkin BM Temel İlkeleri 8 ve 16'da belirtildiği gibi. Tüm bunların altını çizen temel konu, ABA'nın da vurguladığı gibi yargının bağımsız olmamasıdır. Bütün bu sorunların çözümü, Kürt sorununun demokratik ve toplumsal çözümünde yatmaktadır. Tecrit uygulamalarının temel amacı, meşru demokratik mücadeleyi ve toplumsal muhalefetin bütünlüğünü bastırmak. Kürt sorununun barışçıl ve siyasi çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi için Öcalan'ın özgürlüğü kaçınılmazdır. Dolayısıyla tüm muhalif güçlerin, hukuk ve insan hakları savunucularının öncelikli ve asli hedefi hukuk dışı İmralı sisteminin tamamen ortadan kaldırılması olmalıdır. Uluslararası toplumun, barolar ve diğer avukat dernekleri aracılığıyla Türkiye'de kötüleşen durumu ve hukukun üstünlüğünün erozyona uğramasını acilen dikkate alması gerekiyor. Türkiye'de hüküm süren koşullar, kalıcı ve sürekli bir olağanüstü hal gibidir. Bu hukuksuz duruma bir an önce son verilmelidir.”   ‘CPT’yi raporu yayınlamaya çağırıyoruz’   Raporun “Öneri” bölümünde ise Eylül ayında İmralı’ya ziyaret gerçekleştiren CPT’ye raporu yayınlama çağrısı yapılarak, şöyle denildi: “CPT raporunun yayınlanmamaya devam etmesi ışığında, İmralı ve diğer yüksek güvenlikli cezaevlerinde uygulanan zararlı politikaların kontrol ve denge olmaksızın devam etmesinden derin endişe duyuyoruz. Türkiye'nin CPT'nin önceki tavsiyelerine uymadığı göz önüne alındığında, CPT'yi Sözleşme'nin 10’uncu Maddesinden yararlanarak, raporlarını yayınlanması, özellikle İmralı'daki tutuklularla ilgili olarak bulgularının bir özetini ortaya koyan bir bildiri yayınlamaya çağırıyoruz. Türkiye hükümetini son raporunda CPT tarafından yapılan tavsiyeleri uygulamaya davet ediyoruz ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nden, özellikle Türkiye'nin geçmişte CPT tavsiyelerine uymadığı göz önüne alındığında, sonraki adımları tartışmasını istiyoruz.   Tecrit süresiz işletilemez   Türk devletine CPT'nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin  2019'daki ziyarette belirttiği tavsiyelerini gecikmeden uygulaması çağrısında bulunuyoruz. Bu, mahkumların bir arada olmasına izin verilmesini, avukatlara ve aileye erişim hakkını, cezaevi koşullarına itiraz etmek için etkili yasal çareleri ve AİHS 3. Maddeyi ihlal eden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılmasını içermektedir. Tecrit, herhangi bir denetim mekanizması olmaksızın süresiz işletilemez.”