KASED’den deprem raporu 2023-03-25 13:33:48       AMED - Deprem bölgesine ilişkin “Kadınlara yönelik ihmal ve ihlaller, öneriler” başlığı ile rapor açıklayan KASED, kadınlar için çadırlarda güvenli ortam oluşturulmadığını belirterek, “Temel hizmetlere erişim, güvenlik ve daha iyi bir yaşam sürme imkânlarının sağlanması; insan onuruna yaraşır yaşam alanlarının bütün toplumsal kesimlerin dâhil olmasıyla inşa edilmesi gerekmektedir” dedi.   Kadın Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği (KASED), 6 Şubat’ta Mereş merkezli meydana gelen ve 11 ili etkileyen depremlere ilişkin saha gözlem raporunu açıkladı. Raporda, “Kadınlara yönelik ihmal ve ihlaller öneriler” başlığı altında öneriler sıralandı.    Depremin ikinci gününden Amed başta olmak üzere Hatay, Mereş, Dilok, Semsur ve Meletî’de her ile 7-10 kadından oluşan ekiplerle gönderildiğini, 7-12 gün boyunca ilgili illerde barınma ve beslenme çalışmalarının koordinasyonu, temel ihtiyaç malzemelerinin tespiti ve dağıtımı, özellikle desteklerin ulaşamadığı köylere malzemelerin ulaştırılması gibi acil ihtiyaçların giderilmesine yönelik çalışmalar yürütüldüğü belirtildi. Raporda kadınların kullanımına yönelik hijyen ve bakım ihtiyaçlarını gidermek amaçlı kadın çadırlarının kurulduğunu ve temel ihtiyaç malzemelerinin tespiti dışında fizibilite çalışmaları neticesinde depremzedelerin maruz kaldığı hak ihlallerinden kadınların, çocukların ve mültecilerin daha fazla etkilendiğine dikkat çekildi.    Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin etkisi ağırlaştı   Özellikle barınma alanlarındaki yetersizliklerin kadınlar açısından sorunlar yarattığına değinilen raporda, “Çadırların birbirine çok yakın ve mahremiyet alanını işgal eden düzende kurulması, çadırların güvensiz oluşu gibi sebepler bu ihlallerin yaşanmasına sebep olmaktadır. Azalmış güvenli alanlar kadınların yabancılardan gelecek şiddete daha açık olmalarına yol açmakla beraber cinsel şiddetin aile içinde daha bariz ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 13 Mart itibariyle barınma probleminin çözülmediği ve halen birçok bölgede ve özellikle de köylerde başta temiz içme suyu, tuvalet ve duş olmak üzere temel ihtiyaçların karşılanmadığı, hijyen problemleri neticesinde salgın hastalıkların başladığı tespit edilmiştir. Yaşanılan bu kriz ortamından kadınlar ve çocuklar birincil dereceden etkilenmiş, önceden var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin etkileri daha da ağırlaşmıştır” diye belirtildi.     Raporun devamında gözlemlenen illerdeki kadınlara yönelik ihlal ve ihmaller şu şekilde sıralandı:    "* Koruma tedbiri ve uzaklaştırma kararı olan, boşanan veya boşanma aşamasında olan kadınların can güvenliğine yönelik tedbirlerin alınmaması kadınları saldırılara açık hale getirmiştir. Güvenli alanların olmayışı kadınların eski eşleri veya tedbir kararına konu kişi veya kişiler tarafından şiddete uğramalarına yol açmıştır.    * Kadınların regl ürünlerine, temiz iç çamaşıra, hasta bezine erişememeleri ve bu ihtiyaçlarını hijyenik olmayan yöntemlerle sağlamak durumunda kalmaları mantar, sistik ve idrar yolu enfeksiyonları gibi sağlık problemlerine yol açmıştır. Cinsel sağlık ve üreme sağlığı ürünlerine erişimin olmaması cinsel yolla bulaşan hastalıklara yol açmakta, ileriki süreçlerde istenmeyen gebeliklerin yaşanma riskini artırmaktadır.    * BM Nüfus Fonu (UNFPA) verilerine göre afet bölgesinde 226 bin gebe bulunmakta, Mart ayı içerisinde 25 bin doğum beklenmektedir. Travma ve stres kadınların gebelik sürecini zorlu geçirmelerine, emziren annelerin sütten kesilmelerine yol açmaktadır. Hamile kadınların yeterli beslenememeleri ve diğer aile bireylerinin beslenme ihtiyaçlarını giderme noktasında yine bakım veren durumunda olmaları yaşadıkları gebelik sürecini daha da zorlaştırmakta ve çeşitli sağlık problemlerine yol açmaktadır.    * Baskın sosyal normların da etkisiyle kadınlar ve kız çocukları, yiyeceklerin kıt olduğu kriz ortamlarında tüketimlerini azaltmakta ve daha çok erkeklerin beslenme ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaktadır.   * Perhiz, diyet, glütensiz beslenme, vejetaryen ve vegan beslenme gibi beslenme farklılıkları olan bireyler uygun gıdalara erişmekte güçlük yaşamaktadırlar.    * Çadır ve konteyner kentlerde çamaşır yıkama ve kurutma makinelerinin yetersizliği veya olmaması kadınların çamaşırları elde yıkamak zorunda kalmasına, kadınların yaşam alanlarının temizlik, bakım ve düzeninden sorumlu olması mevcut iş yüklerinin daha da artmasına sebep olmaktadır.   * Kadınların ve kız çocuklarının temiz su taşıma sorumluluğunu da yüklenmesi, çeşme vb. alanlara ulaşmak için uzun yol kat etmeleri fiziksel zorlanma dışında özellikle geceleri taciz veya saldırıya maruz kalma risklerinin artmasına yol açmaktadır. Mobil duş ve seyyar tuvaletlerin, temizlik malzemelerinin çok az bölgede olması özellikle çadır kentler dışında barınan kadınların bu ihtiyaçlarını giderememesine veya mahremiyet alanları dışında gidermek zorunda kalmasına sebep olmaktadır.    * Çadırlarda bulaşık yıkama alanlarının olmaması birçok alanın bu amaçla rastgele kullanılmasına, alanlardaki çöp konteynerlerinin yetersizliği ve çöplerin yaşam alanlarına yakın yerlerde birikmesi çevre kirliliğinden kaynaklı çeşitli hijyen problemleri ve salgın hastalıklara yol açmaktadır. Bunun neticesinde uyuz, bit gibi salgın ve bulaşıcı hastalıklar başlamış olmakta; kolera, tifo ve kuduz gibi diğer hastalıkların da başlama riski bulunmaktadır.    * Deprem bölgelerinde özellikle Pazarcık ve Elbistan’da genç nüfusun göç etmesi yaşlı nüfus oranının diğer ilçelere oranla yüksek olmasına sebep olmuştur. Yaşlı bireylerin öz bakımlarını sağlayamamaları ve birçok konuda desteğe ihtiyaç duymaları onlara özel bakım alanlarının oluşturulması ihtiyacını doğurmaktadır. Çadır kent ve diğer barınma alanlarının, tuvalet ve duşların, yemek dağıtım alanlarının yaşlı ve engelli bireyler için erişilebilir olmaması hak ihlallerine yol açmaktadır.    * Refakatsiz çocuk ve genç kadınların güvenliğine yönelik hem sahada hem de basında duyduğumuz endişe verici haberler, kayıp çocuklarla ilgili vahim iddialar gerekli güvenlik önlemlerin alınmadığını göstermektedir.    * Kadınların özellikle birinci derece yakınlarını kaybetmeleri psikolojik ve duygusal yıkım yaşamaları, yas tutma süreçlerinde bile bakım veren, kendi sağlığını öteleyen durumda olmaları yaşadıkları travmaları derinleştirmektedir. İhmallere karşılık öneriler ise şu şekilde sıralandı:    * Cinsel şiddet başta olmak üzere toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet biçimlerini önlenmek ve çalışmaların temel niteliği olmasını sağlamak, kadınları ve kız çocuklarını bu konuda bilgilendirmek bu ihlallerin engellenmesini sağlayacaktır.    * Üreme sağlığı ürünlerine erişimin olmaması istenmeyen ve yüksek riskli gebeliklere yol açabilir. Üreme sağlığı ve cinsel sağlık ürünlerine erişimin sağlanarak bireylerin dileğince aile planlamasını yapmasını ve cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesini sağlamak gerekir.    * Regl ürünleri, iç çamaşırı, hasta bezi, çocuk bezi ve mama gibi ihtiyaçlar düzenli destek gerektirmektedir.    * Gebe ve emziren kadınlar artan fizyolojik beslenme ihtiyaçları sebebiyle yetersiz beslenmeden daha fazla etkilenebilir. Bu noktada gebe ve emziren kadınlara, yeni doğan bebeklere beslenme ve diğer ihtiyaçları için düzenli destek sağlanmalıdır.    * Duş ve tuvaletlerin mahremiyet alanlarını gözetecek şekilde tasarlanması, sabun, şampuan ve havlu gibi ihtiyaçların karşılanması; kadın ve kız çocuklarındaki utanç ve korku duygularının azalmasına ve bu alanları rahat kullanmalarına yol açacaktır.    * Temiz su ihtiyacının giderileceği çeşme vb. yerlerin sayısının artırılması, barınma alanlarına yakın olması ve bu alanların yeterince aydınlatılması gerekmektedir.    * Anadilinde sağlık hizmetinin sağlanarak temel insan haklarından olan sağlık hakkının yeterli kalitede ve ortamda sunularak cinsiyet ve yaşla ilgili ihtiyaçların belirlenmesi; sağlık hizmeti faaliyetlerinin güvence altına alınması gerekmektedir. Kronik hasta, engelli ve yaşlıların sağlık durumları düzenli bir şekilde takip edilmelidir.    * Kayıp çocuklarla ilgili verilerin ilgili bakanlıklar tarafından tutarsız ve kamuoyunu tatmin etmeyecek şekilde verilmesi mevcut kaygıları daha da artırmaktadır. Özellikle çocukların bazı tarikat ve cemaatlerde kaldığı iddialarının açıklığa kavuşturulması; kimliği netleşmeyen ve kayıp çocukların verilerinin düzenli bir şekilde kamuoyu ve sivil toplumla paylaşılması olası vakaların da önüne geçilmesini sağlayacaktır.   * Koruyucu tedbir ve uzaklaştırma kararı bulunan kadınlara ve çocuklara güvenli alanlar sağlanmalıdır. Adli yardım mekanizmalarının herkes için ulaşılabilir olmalıdır.    * Acil durum barınma yerleri, süreli veya geçici barınma alanlarının insani yaşam standartlarında olmasının yanında uzun vadeli barınma çözümlerinin de geliştirilmesi gerekmektedir.   * Kadınlar ve çocuklar için psikososyal destek kapsamında yürütülecek sanatsal, eğitici ve destekleyici atölyelerin düzenlenmesi, çocuklar için güvenli oyun alanlarının inşa edilmesi gerekmektedir.    * Dayanışma faaliyeti yürüten sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, siyasi parti, aktivist ve gönüllülerin çalışmaları engellenmemelidir.    * Temel hizmetlere erişim, güvenlik ve daha iyi bir yaşam sürme imkânlarının sağlanması; insan onuruna yaraşır yaşam alanlarının bütün toplumsal kesimlerin dâhil olmasıyla inşa edilmesi gerekmektedir.”