‘İmar affı’ felakete davetiye! 2023-02-17 10:36:53     Özlem Çokdalan    AMED - Depremde can kaybının çok büyük olmasının nedenlerinin yer seçiminden denetime kadar birçok nedene bağlı olduğunu belirten Amed Mimarlar Odası Başkanı Selma Aslan, “İmar aflarının da” felakete davetiye çıkardığını vurguladı.    Mereş’te 6 Şubat günü meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından 11 ilde yıkımlar gerçekleşirken on binlerce kişi yaşamını yitirdi on binlercesi yaralandı. Mimarlar Odası Amed Şube Eşbaşkanı Selma Aslan, depremin neden bu kadar büyük yıkıma neden olduğuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    Önlem alınmıyor   Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu ve bunun yıllardır da dillendirildiğini kaydeden Selma Aslan, ancak herhangi bir önlemin alınmadığını vurguladı. Selma, “Öncelikle sizin aracılığınızla depremden etkilenen herkese çok geçmiş olsun diyorum. Yakınlarını kaybedenlere başsağlığı diliyorum. Hepimize çok geçmiş olsun diyorum. Evet, Türkiye bir deprem ülkesi ve yıllardır da deprem ülkesi olduğu söyleniyor.  Ancak önlemler alınmıyor. 1999'daki İstanbul depreminden sonra sürekli dillendirildi ama bugüne kadar hiçbir tedbir alınmadı. Bunun nedeni mevcut iktidarın ne kadar ciddi yaklaştığıdır. İnsanlarını ne kadar sevdiği ve önemsediğidir. Bunu düşününce insanın aklına başka da bir şey gelmiyor. 1999 öncesi yönetmeliklerde yapılan yapılar ayrı değerlendirilmeli. 1999 İstanbul depreminden sonra da yapı denetim kanunu çıktı ve bu yapı denetim kanunu ile ilk etapta pilot bölge olarak on il seçildi. 2011 yılından sonra da Türkiye genelinde uygulanan yapı denetim sistemi olarak kanun gereği şirketlerle ve firmalarla denetlenen ve projelerin çizildiği denetlediği kurumlar. Ancak uygulamalarda sıkıntı var ki yıkılan yapıların çoğunun 2011 sonrası yapılanlar olduğunu görüyoruz” dedi.    Zeminlerin sağlıksız olması   Özellikle son yıllarda yapılan yapıların yıkıldığını belirten Selma, burada bir denetim eksikliğinin olduğunu görmek gerektiğini söyledi. Selma, şunları dile getirdi: “Bu denetim eksikliği de denetim şirketlerinin yeterince çalışmaması, denetimi yapmaması Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın yereldeki İl müdürlüklerinin bu konuda yapı denetimini yapmaması ya da mevcut alanda yeterince denetim yapmaması gibi ortaya çıkıyor. Yine aynı şekilde belediyelerin bu konudaki eksiklikleri yerine getirmemesi var. Yanı birçok piramidin bir araya gelmesiyle yaşanan böyle bir sonuç var. Baktığınız zaman depremler doğa olayları ama bunu felakete dönüştüren yeterli, sağlıklı koşullarda yapı üretiminin yapılmaması bunun bir nedeni. Bir diğer nedeni de aynı zamanda depremin de bize gösterdiği zemin seçimleri yapılırken, zeminlerin ne kadar sağlıksız olduğu da başka bir problem. Çünkü biz kaç günlük Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Elbistan gibi deprem bölgelerinin vurduğu illerde bir gözlemsel gezi de yaptık. İnceleme sonucunda yapıların çoğunun yan yattığını ya da zeminden kolonların kesilip yapıların oturduğunu, zeminin sıvılaştığını gördük.  Yer seçimleri bunda çok büyük bir etken. Bu felaketin doğmasında o kadar çok etken var ki, hepsini bir araya getirdiğimizde de aslında çok kötü bir tabloyla karşılaşmış olduk.”    Sağlıksız yapılar ve yer seçimleri   Sağlıksız yapılar, yer seçimi, kentlerin kurulduğu alanların problemli olması depremde bu kadar çok ölümün yaşanmasının sebeplerinden bir kaçı olduğunu ifade eden Selma devamında, “Tarım arazilerini imara açtılar. Siz tarım arazilerini imara açar yapı yaparsınız ancak yapı üretimine geçtiğiniz zaman bunun üretim tekniği farklı olmalı. Alanda forex kazı kullanılmalı. Farklı tekniklerle oda yapılabilir. Maalesef ki bizde hiçbir şey yok. Kayalık zeminde nasıl bir yapı yapılıyorsa tarım arazisi üzerinde yapılan yapılar da aynı teknikle yapılmış oluyor. Dolayısıyla yapıların kalitesiz olması, denetim eksikliği, üretim sürecinde yeterince kontrollerin olmaması ve önlemlerin alınmamış olması bizi bugün böylesi felaket bir durumla karşı karşıya getirdi” değerlendirmesi yaptı.   ‘İmar affıyla felakete davetiye çıkarmış oldular’   1945-48 yılından sonra imar aflarının Türkiye'nin gündemine girdiğini söyleyen Selma, “Sanırım o tarihten itibaren de 8-10 tane imar affı uygulanıyor ve kaçak yapıların denetimsiz, mühendislik hizmeti almadan, projesiz, denetimsiz yapılan yapıları siz yasallaştırmış oluyorsunuz. Orada mühendisi de işlevsiz kılıyorsunuz. Orada sağlıksız yapılarda siz insanların ikamet etmesinin devamını sağlıyorsunuz. Bunu da yaparken çıkarttığınız kanunlarla bunu yapıyorsunuz. Dolayısıyla bahsettiğim gibi 48 yılından bu yana devam eden imar aflarının en sonuncusunu ‘imar barışı’ adıyla torba yasadan çıkan kanunla yapılara kayıt belgesi verilerek o yapılar yasallaştırıldı. Yine elimizde çok net veriler olmamasına rağmen özellikle Kahramanmaraş’ta ve birçok ilde yapı kayıt belgesi alan yapıların da yıkılmış olduğunu görüyoruz. İmar barışıyla kaçak yapıların yasal hale gelmesi vatandaşın beyanıyla oluyor. Yani vatandaş diyor ki; benim evim sağlam siz de o beyan üzerinde kalkıp yapı denetim belgesi veriyorsunuz ve diğer bir yandan da felakete davetiye çıkarmış oluyorsunuz. Bu yapı kayıt belgesi ile imar barışıyla sadece kaçak yapılar da resmileşmedi. Bunun yanında da istinat duvarından tutun da tersanelere kadar yapı olmayan birçok yapıya da yapı kayıt belgesi verilmiş oldu. Gelişen süreçte bunların elbette ki payının olduğunu, siz bırakın sürecin önüne geçmeyi bu sürece imar barışıyla felaketin daha da hızlanmasını belki de beraberinde getirdiniz gibi de yaklaşmak gerekiyor” şeklinde konuştu.    ‘Bugüne kadar ciddi bir çalışma yapılmadı’   Yapıların birçoğunun yıpranmış yapılar olduğunu ifade eden Selma, “Deprem de, bu yapıların çoğunu kötü etkiledi. Gezdiğimizde de görüyoruz, yıkılmayan yapıların bile kolonlarında ve kirişlerinde bir sürü hasarların olduğunu ya da kendiliğinden yıkılmak üzere olduğunu, ağır hasarlı ve orta hasarlı yapıların çok olduğunu görebiliyorsunuz. Tabi ki Türkiye bu sürece çok hazırlıklı olmadığı için 2’nci ve 3’üncü günde bile kurtarma ekiplerinin sağlıklı çalışamadığı bir ortamda evsiz kalan insanların barınma, yeme-içme problemlerinin çözülmesi de bir hayli zaman aldı ve hala da çözülmüş değil aslında. Diyarbakır’a bakacak olursak dünkü verilere göre yıkılması gereken 412 küsur ağır hasarlı yapı var. Çalışmalar devam ediyor, tabi bu her geçen gün yenileniyor ve bunlar artabilecek rakamlardır. O rakamlarla bile bakacak olursak 400 tane yapı demek bunları da 5’er kattan bile saysak sonuçta vardığımız sonuç totalde 50 bin insana tekabül eden bir şey. Bu insanların barınması, yemesi, içmesi, bütün ihtiyaçlarının karşılanması ciddi bir süreç ve kış koşulları ayrı bir problem. Bunların hepsinin planlanması ve insanların mağdur olmadan bu süreci atlatması zor görünüyor aslında. Bugüne kadar ciddi bir çalışma yapılmadı” şeklinde konuştu.   ‘Bağlardaki yapıların birçoğu ağır hasarlı’   Amed’de deprem sonrası kurulan çadır kente ilişkin konuşan Selma şu sözleri kullandı: “4 bin kişilik bir çadır kent Dicle Nehri’nin kenarına kurulmuş ama bu çadır kentte kurulduğu yer itibariyle de bir sıkıntı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü kış koşulları ve rüzgarın olduğu bir yer. Diğer sorun ise dere kenarı yazın orada çocukların nehre girmesi sonucu bir sürü ölümlerin yaşandığı bir alan, yine bundan 4 yıl önce baraj kapaklarının açılmasıyla o alan tamamen sular altında kaldı. Sazlık, bataklık ve hastalıkların rahat yayılacağı bir alandır. Bütün bu olumsuzluklar varken ne üzerinden o yer seçimi yapıldı. Şuan iki tane problem var 1’incisi bu insanların yapılarına kavuşabileceği sürece kadar geçirecekleri yaşam çok ciddi. Çadır yaşamında o kadar insanı bir arada tutma da büyük bir sorundur. Bu kadar insanı bir arada tutup başka felaketleri de beraberinde getireceğini de tahmin etmekteyiz. Kendi içerisinde bir sürü problemleri de getirecek. Dün itibariyle hasarlı yapılara baktığımız zaman Bağlar bölgesinde birçok yapının hasarlı olduğunu görüyorsunuz. Kentin planlanmasını düşündüğünüz zaman yer bilimcilerle bir istişare yapılarak kurulacak kentlerde bu zeminlerin ne kadar sağlıklı olduğu tespitinin öncelikle yapılması gerekiyor. Bağlar, ismini önceki süreçteki konumundan almıştır. Bağ olarak kullanılan alanlar zeminin de ne kadar yapılaşmaya, hangi yapılaşma türüne uygun olacağı ya da yeni yapılaşma yerlerinin seçilmesinde ne kadar bilimsel verilerle hareket edeceği önemli. Çünkü 20 yıllık AKP hükümetine baktığımız zaman o kadar kendi başlarına otoriteleri, yetkin insanların söylemlerine kulak asmadan yapılan işlemlerle insanların sonraki süreçte farklı konumlarda yaşamalarına sebep olan bir sürü şey yaşandı.”   ‘Yardım neden bu kadar geç gitti’   En son Trabzon’da TOKİ’nin bina yaptığı alanın taşkın alanı denilmesine rağmen bina yapması sonucu birçok insanın yaşamını yitirdiğini birçoğunun da mağdur olduğunu hatırlatan Selma, “Dolayısıyla bu süreci planlarken 2-3 günde cumhurbaşkanının ‘1 Mart’ta inşaatlara başlıyoruz’ demesine değineceğim. Bir kenti kurmayı bu kadar hızlıca yapıyorsunuz ama enkaz altında kalan insanlara ulaşımı bu kadar geç yapıyorsunuz. Yardımı bu kadar geç götürüyorsunuz. Gerçekten insan anlamakta çok güçlük çekiyor. Burada da Türkiye'nin son 10 yılda ya da 15 yılında rantın her şeyin önüne geçtiği bütün ilkeleri, normları ve bilimselliği alt üst ettiği koşullarda her şeyin ilerlediği ve buna yansıyacağı kaygısı maalesef çok fazla. Sürecin nasıl gelişeceğini birlikte göreceğiz. Biz meslek odası olarak her zaman olduğu gibi yine bilimsel doğrularla düşüncelerimizi ifade edeceğiz. Ama şunu çok net diyebiliriz. Yeniden planlama sürecini plancılarla, yer bilimcileriyle, jeofizikçilerle, jeoloji mühendisleriyle beraber planlayıp beraber çözmek, bir sonraki 50- 100 yıldaki katliamların oluşmasına engel olmak gerekiyor. Bunun planlayıcısı olmamak gerekiyor” diye konuştu.    Yerel yönetimlerin denetimi   Yapıların yapılmasında denetimin önemine dikkat çeken Selma, belediyelerin, yerel yönetimlerin rolüne vurgu yaparak, “Belediyelerin, yerel yönetimlerin yeterli denetim yapmaması bunun bir sonucudur. Bu süreçleri işletirken bu denetimlerin çok önemli olduğunu hep vurguladık. Bu sürecin bu kadar vahim yaşanmasının bir diğer nedeni de belediye meclisinin imar plan tadilatları, hükümetin almış olduğu kararların bir devamı olan belediye meclislerinin de bunu çok sorgulamadan ya da mevcut alışkanlığı devam ettirmeleri. Kat artırma vermek, mevzi imar planları yapmak tarım arazisinde kat yüksekliğini belirlemek gibi bir sürü neden merkezi yönetimle, yerel yönetimlerin ortaklaşa ördüğü bir süreç ve maalesef bir sürü insanın canına mal oldu. Ben Kahramanmaraş'a, Adıyaman'a gittim. Çok büyük yıkımlar vardı. Yapılar un ufak olmuştu. Dedim o gece burada mahşer yaşanmış. Sanki insanların çığlıklarını kulaklarımda hissettim. Kocaman bir alan, enkaz altında ise insanların fotoğrafları, özel eşyaları bana çok acı verdi. Ne diyeceğimi bilemiyorum” ifadelerini kullandı.