‘Bu deprem yüzyılın tedbirsizliğidir’ 2023-02-15 10:32:17     Melek Avcı   ANKARA – Yaşanan iki büyük depremin ardından konuşan KESK Merkez Kriz Koordinasyon üyesi Simge Yardım, “Siyasi iktidarın bir biçimiyle buradaki kaosu ve krizi yönetemediği çok açık bir biçimde ortaya çıktı. Evet, yüzyılın felaketi diyoruz ama asıl olarak yüzyılın tedbirsizliği olarak tanımlamak mümkün” dedi.   Mereş’te 6 Şubat günü 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde depremler meydana geldi.  6 Şubat’ta gerçekleşen depremlerin ardından resmi sayılara göre 35 bin 418 kişi yaşamını yitirirken, yaralı sayısı ise 105 bin 505'e yükseldi. Bölgedeki sorunlara ve ihtiyaçlara yönelik Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) dün bir rapor açıkladı. Raporda birçok noktaya dikkat çekilirken, acil ihtiyaçlar sıralandı. Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri ve KESK Merkez Kriz Koordinasyon üyesi Simge Yardım, yayınladıkları raporu değerlendirdi.   ‘Kapsamlı raporlamalar oluşturulmalıdır’   KESK olarak depremin yaşandığı ilk günden beri koordineli şekilde çalışmalar yürütmek için çabaladıklarını söyleyen Simge, deprem bölgelerinde kriz koordinasyonları oluşturduklarını belirti. Ankara merkezli oluşturdukları KESK heyetlerinin bölgeye gittiğini ifade eden Simge, bölgedeki süreci gözlemlemek, raporlamak ve sürece yardımcı olmak adına ülke genelinde ciddi bir yardım kampanyasını da örgütlediklerini kaydetti. Simge, “Şunu biliyoruz ki çok ciddi bir depremle karşı karşıyayız. Yüzyılın en ağır felaketi ve böylesi bir süreçte dayanışmanın, yardımlaşmanın önemli olduğu bir süreci de yaşadık ve bu dayanışmayı tüm şubelerimizle örgütlemeye çalıştık. Ciddi bir koordinasyonsuzluk söz konusu ve bunların raporlanması ileride oluşturacağımız politik hat açısından da önemli bir işlev oluşturacak” dedi.   Rapor bulgusu: Siyasi iktidar krizi yönetemedi   Dün açıkladıkları raporun bölgedeki KESK heyetlerinin gözlem ve incelemeleri, illerden gelen bilgiler ve gazetecilerin haber takiplerinden oluşturulduğunu aktaran Simge, genel bulgunun bir yönetememe krizinin olduğunu vurguladı.  Simge, “AFAD ekipleri çok geç gönderildi, yardım çalışmaları çok geç başladı. Enkaz altında insanlar ses veriyorken bile oraya AFAD gitmedi.  Gidenlerin ise malzemeleri yoktu. Yine bu alanda iyi çalışabilecek madenciler çok geç sevk edildi. Deprem olduğu andan itibaren oraya çok hızlı 1-2 saat içerisinde yaygın ekip ulaştırılması mümkünken bu yapılmadı. Bu durum birçok vatandaşın göz göre göre hayatını kaybetmesine sebep oldu. Bu açık bir ihmaldir. Evet, yüzyılın felaketi diyoruz ama yüzyılın tedbirsizliği olarak tanımlamak mümkün. En temel problem buydu ve bu sorun hala devam eden bir sorun. Hala ekipler yeterli değil, enkazlara ciddi anlamda ulaşılmış değil ve artık iş makinalarının bu enkazlara girdiği bilgisini alıyoruz. Bu şu anlama gelecek, orada insanların iş makinalarıyla birlikte o enkazların kaldırılması moloz yığınına dönüşmesi anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.   Barınma ve sağlık sorunu hala çözülmedi   Diğer bir sorunun ise barınma olduğunu dile getiren Simge, AFAD tarafından yaygın bir biçimde çadır dağıtılmadığını dile getirdi.  AFAD ve Kızılay’ın elinde bu 10 bölgeye yetecek kadar çadır olduğunu bildiklerini paylaşan Simge, “Bu çadırların transferi yapılmadığı için ve bu ciddi kış koşullarında hava soğukken insanlar hala sokaklarda kalıyor. Bir şekilde ısınmaya çalışıyor, konaklama imkanı yaratmaya çalışıyor. Ancak hala bize gelen bilgilerden;  insanlara çadır verilmediği ve halen orada sokaklarda kalmaya devam ettiği gerçeği. Depremin üstünden 1 haftalık zaman geçmişken çadır kentlerin oluşturulmamış olması, bunun dışında çadırı kendi evinin yakınına kurmak isteyen vatandaşlara çadır temini sağlanmaması da bir gerçek. Gözlemler ve raporumuz açısından baktığımızda sağlık hizmetleriyle ilgili ciddi bir problem değerlendirmek mümkün. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın da bununla ilgili yaptığı ciddi açıklamaları var. TTB ile birlikte raporlamaları var. Olabildiğince fazla sağlıkçının gönderilmesi büyük ihtiyaç. Çünkü ciddi anlamda yaralı sayısı var ve bu yaralıların acilen tedavi edilmesi gerek. Bazı bölgelerde hasarlı hastanelerde arkadaşlarımız çalışmaya devam ediyor. Gıda ihtiyacı, ısınma, barınma bize ulaşan acil ihtiyaç kalemi üzerinden belirlenen bir durum var” şeklinde konuştu.   ‘Kadınların ihtiyaçlarına özgü çalışmalar yok’   Simge, gelen raporlamalara bakıldığında, kadınların ped gibi hijyenik ürünlere ulaşmada sıkıntı yaşadığını ve enfeksiyon riskinin olduğunu kaydederken, sözlerine şöyle devam etti, “Maalesef krizli zamanların bedelini her zaman kadınlar ve çocuklar ödemiştir. Kadınların hijyen malzemelerine ulaşımıyla ilgili ciddi eksiklikler var; özellikle ped, seyyar tuvaletlerin olmaması. Bu durum aynı zamanda salgın hastalık riskini, kadınların hastalıklara yakalanma riskini de arttıracak bir durum. Haliyle toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden de tanımladığımızda, çocuk bakımı bir biçimiyle kadın üzerine tanımlanmış bir rol olarak görünür ve böylesi bir süreçte çocuklar çok ağır bir travma yaşarken kadınların bu anlamıyla kendi travmalarıyla birlikte aslında çok ağır bir sorumlulukla karşı karşıya oldukları çok açık. Bu nedenle şöyle bir talep de oluşturuyoruz; Eğitim Sen olarak orada acil bir biçimde çocuklara özellikle psikolojik destek hizmetlerinin sağlanması. Önümüzdeki süreçlerde şunu çok daha fazla göreceğiz, orada yaşanan süreçle birlikte kadınların hastalık ihtimallerinin fazla artacağını ve bunun sonuçlarının ağır bir biçimde yaşanacağını görüyoruz. Yine kadınların erkek görevlilerden ped isteyemiyor olması ve bunu temin edememesi, temiz iç çamaşırı talebi en temel ihtiyaç olarak bize ulaşıyor. Fakat buna yönelik herhangi bir çalışma, kadınların ihtiyaçlarına özgü çalışma olmadığını da görüyoruz.”   ‘Çocukların kaydı ayrıntılı olarak raporlanmalıdır’   Depremzede çocuklarla ilgili sürecin hassas yürütülmesi gerektiğinin önemine vurgu yapan Simge, veri ve kayıtların titizlikle tutulması gerektiğinin altını çizdi. Simge, “Çocuklar hastanelerde tedavi görüyor ya da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı aracılığıyla yurtlara yerleştiriliyor. Bu çocukların tüm kayıtlarının, DNA’ları da dahil olmak üzere tutulması ve hangi bölgeden geldiği çok ciddi bir iş ve işlem gerektiren bir süreç. Çünkü çocuk alanı dediğimiz şey çok riskli. Örneğin, çocuğuna ulaşmak isteyen aileler de DNA vererek, çeşitli kriterler gözetilerek bu çocuklar ailelerine teslim edilmelidir. Bunun kontrolü sağlanmadığında daha sonrasında çok riskli, güvensiz durumlarla karşılaşmamız mümkün. O nedenle bu çocukların güvenliğinin sağlanması noktasında ilgili bakanlıkların çok hassas bir çalışma yürütmesi gerekir. Biz de bu sürecin takipçisi olacağımızı hep ifade ettik. Tüm bu süreçlerin dayanışmayla örgütlenmesi bizler açısından çok önemli. KESK olarak biz tüm iş kollarıyla ortak bütünsellik içinde dayanışmayı örgütlemeye ve yine orada halka ulaşabildiğimiz kadar ulaşmak, eğitim boyutuyla, psikolojik destek hizmetiyle, sağlık hizmetiyle, gönüllü arkadaşlarımızla KESK olarak hem çocuklar, hem kadınlar ve hem de halk açısından bu sürece devam edeceğiz. Çağrımız şu dayanışmayla aşacağımız bir süreç, tüm halklara sahip çıkarak dayanışma zamanı olduğunu söylüyoruz” diye konuştu.