Ortadoğu’da destansı bir çalışma! 2023-02-13 09:01:55     HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlüğü için geliştirdiği perspektifler tüm dünya kadınları tarafından dikkatle ele alınırken, “Ortadoğu’da destansı çalışmam” ve “Yarım kalan yaşam projem” dediği çalışma güncelliği ile tartışılarak, yeni yaşamın inşasına dönüştürülüyor.    Kadın özgürlüğü toplumsal özgürlüğün temelini oluşturuyor. “Kadınlar özgür olmadan toplum özgür olmaz” tespiti bu gerçekliği ifade ederken, kadın özgürlük mücadelesinin geldiği düzey en çok da kendisini Kürt kadınların özgürlük mücadelesinde görünür oluyor. Kürt kadınlar 40 yıldır verdikleri özgürlük mücadelesi ile tüm dünya kadınları için bir ilham kaynağı olmuş durumda. Kurdistan’ın tüm parçalarında Kürt kadınlar hem mücadeleleri hem de toplumsal değişim ve inşada oynadıkları roller ile dikkatleri üzerlerine çekiyor.    Kopuştan ‘Jin jiyan azadî’ye uzanan çizgi   Kadının yaşamla, yaşamın da özgürlükle bağını kuran Kürt kadınlar için en büyük yol gösterici ise PKK Lideri Abdullah Öcalan. Abdullah Öcalan’ın Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile birlikte adım adım kadın özgürlüğüne ilişkin geliştirdiği perspektifler geldiğimiz aşamada “Jin jiyan azadî” sloganı ile bir özgürlük felsefesine dönüşmüş durumda. Kadınların mücadele içerisinde özgürlüğün en başat dinamik gücü olmalarının önü Abdullah Öcalan tarafından 1980’li yılların sonlarından günümüze kadar “Kopuş teorisinden”, “Kadın Kurtuluş İdeolojisi” ve partileşmeye ardından “Sonsuz boşanma” ile erkek egemen sistemin tüm etkilerinden arınmaya ve  “Jineoloji” ile de yeni bir bilimsel çıkışa yol aldı. Abdullah Öcalan, özgürlük mücadelesi içerisinde kadınlara yönelik bu çalışmaları “Destansı çalışma” olarak adlandırırken aynı zamanda bu çalışmanın sürdürülmesi ve tamamlanması için de “Yarım kalan yaşam projem” tespitini yaptı.    PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirildiği 1999 yılında ele aldığı savunmalarında kadınlar için dile getirdiği tespitler aradan geçen çeyrek asırlık süreçte tüm güncelliğini koruyor. Abdullah Öcalan, kadına yönelik çalışmalarını Ortadoğu’da yaptığı 3 temel çalışmadan biri “Destansı çalışma” olarak adlandırmasını ve kadınlara tamamlanması gereken bir proje olarak sorumluluk vermesini savunmalarından derledik.    3 temel çalışma   Abdullah Öcalan, İmralı’ya uluslararası komplo ile getirildiği süreçte ele aldığı değerlendirme ve savunmalarında 3 temel başlığa ve noktaya vurgu yaptı. Çalışmalarından birini “savaşan halk gerçekliğinin yaratılması” olarak ele alan Abdullah Öcalan, ikincisini de, savaşan halk gerçekliği temelinde “özgürlük militanının yaratılması” olarak tanımladı.    Destansı çalışma   İki temel çalışmanın yanı sıra Abdullah Öcalan, Ortadoğu’da “Üçüncü destansı çalışmam, kadın özgürlüğüne ilişkin olanıdır” diye belirtiyor. Kadın özgürlüğünü neden en önemli ve destansı bir çalışma olarak adlandırdığını da Abdullah Öcalan, şu şekilde ifade ediyor: “Bana göre anayurtların ve emeğin kurtuluş çalışmalarından daha öncelikli olması gereken bu çalışma en zor olanıydı. Kadın, gericiliğin, köleciliğin ilk ve köklü ezilen sınıfı, ulusu ve cinsiydi. Görünüşte cins farklılığı, eşitsizlik ve baskı için gerekçe yapılır. Tarih derinliğine araştırıldığında anlaşılacaktır ki, kadınlar tamamen sosyal ve siyasal egemenliğin ilk kurbanlarıdır. İnsanlığa dayatılan her tür eşitsizliğin ve köleleştirmenin ilk sınıfıdır. Kadın köleleştirildikten, evin uysal ve evcil bir nesnesi haline getirildikten sonra, sıra sınıflı toplumu ve devleti yaratmaya gelmiştir. Zalim ve yalancı erkek kadını düşürdükten sonra, bundan aldığı cesaretle diğer insanları ve kendi cinsini de ezmeye ve tutsak kılmaya yeltenmiş; en büyük yalancı düşünce sistemleri olan mitolojileri ve dinleri yaratmıştır. Tabii halklar için doğruya yaklaştıran mitoloji ve dinler de vardır. Biz egemenler ve sömürücülerin yalancılık, zorbalık üreten din ve mitolojilerinden bahsediyoruz. Bu din ve mitolojilere bakıldığında, kadın bin bir hile ve zorbalıkla görkemli tanrıça tahtından adım adım düşürülmekte, önemsiz kılınmakta ve en son yok edilmektedir. Özgürlük savaşçısı olup da bunu görmemem mümkün olamazdı. Ana tanrıça dinini yaratmış ve ilk aşk tanrıçalarına mekan olmuş bu toprakların özgürlük çocuğu olarak, ilk büyüklerimizi ve tutku kaynaklarımızı anlamaya çalışacak, araştıracak ve varlık gerekçelerini bulacaktım.   Erkeğin kaba yaklaşımları   Kadın sorununa yüklenmem bir kişisel onur sorunu olmamın ötesindedir. Basit cinsellik ihtiyaçlarının ise tam karşısındadır. Cinslerin buluşmasını mutlaka hayvani cinsel güdünün üstüne, büyük dostluğun ve yoldaşlığın seviyesine çıkarmak, bana gerçek bir yiğitlik gibi geldi ve kadına uzanmaktan çekinmenin korkaklık olduğunu fark ettim. Korkuyu egemen erkek yaratmıştı. Namus adı altında bu oyunu oynuyordu. ‘Seviyorum’ derken bile, ikinci seferinde bıçaklıyordu. Haksızlığı dehşet vericiydi. Cins olarak kadını hırpalamış, fiziğini, zekasını ve duygularını mahvetmişti. İnanılmaz derinliklere düşürmüştü. En benim diyen sosyalist erkek ve hatta kadın bile bu oyunun basit figüranları olmaktan kendilerini kurtaramıyorlardı. Özgürlüğe büyük susamışlığın verdiği güçle soruna yüklendim. Çok da çözümlemeler, diyaloglar, derinlikli konuşmalar yaptım. Bir sahipleri olarak değil de, bir sanatkar olarak, güzel bir fizik duruştan zeka kıvılcımı olmalarına ve dillerinin sesiyle hiçbir maddenin veremeyeceği tadı verebilecek düzeye ulaşmalarına kadar her şeylerine müdahale ettim. Yetiştiler, büyük yetiştiler, ama toydular. Lanetli yaşam ve erkek efendileri yanı başlarındaydılar. Onlara karşı ve onlarla birlikte büyük öz cins savaşımını verecek tecrübe ve ustalıktan yoksundular. Bu acıyla kendilerini uçurumlardan attılar. Ateşlerde yaktılar, bombalarla parçaladılar. Onlar kahramanlık adına her şeyi yaptılar. Ama yalnızdılar. Karşılarındaki erkeklik, kaba yaklaşımından başka tür bir yaklaşımı, eşitlerin büyük dostluğunu ve yoldaşlığını aklına getirmek istemiyordu. Çiçekler gibi solup gidiyorlardı.”    Zorba ve yalancı erkek tanrılar   Kadın özgürlük mücadelesini geliştirirken tanrıça kültürünün ve sevginin gücüne inandığını belirten Abdullah Öcalan, “Tanrıça kültüne içten inanacak kadar saygı ve sevgi gücüne ulaştım. Büyük kadın savaşımımı ne kadar gözden düşürmeye çalışsalar da hakkını verdim. Hem bir kadın için en kutsal görevlere ihanet edeceksin ve protestocu yaşayacaksın, hem de soylu kadın yoldaşlığı için üzerine düşeni yapmayacaksın! Başta PKK olmak üzere, tüm ilgili çevrelere kadın savaşımının basite alınacak bir yönü olmadığını göstermeye çalıştım. En az zorba ve yalancı erkek tanrıları kadar, doğrunun ve aşkın gücü olan tanrıça dünyasının da tanınmasını, gerekli saygı ve sevginin içten gösterilmesini ilkelice ve ciddiyetle sonuna kadar göstermeye ve dayatmaya çalıştım. Hainleri ve işbirlikçileri çıksa da, bu çabalara candan katılanları unutmak asla mümkün değildir. Hele şehitleri, bu toprakların ve halklarımızın en kutsal azizeleri olarak her zaman anılacaklardır” değerlendirmesi yapıyor.    Savaşın da barışın da kaderini belirleyecek güç   Kadınların örgütlenmelerini ve yeni, güzel yaşamın teminatı olduklarını sürekli dile getirdiğini ve bunun için çalıştığını vurgulayan Abdullah Öcalan, bu konuda da şunları dile getiriyor: “Onlar gerçek birer yiğit tanrıça durumundadırlar. Kalanların birliklerini, partileşmelerini saygıyla karşıladım, yardımcı oldum. Özgür ve güzel yaşamın garantisi olmaları gerektiğini hep söyledim. Bir gün mutlaka gerici, yalancı ve zorba erkeği hizaya getirecek güçlü kadına ulaşacaklarına dair duyduğum inançla çabalarımı sonuna kadar sürdürdüm. İnsan sadece mülkü olan kadınıyla büyümez, erkek olmaz. Ben böyle ne büyümek, ne de erkek olmak istedim; hatta böyle olmayı onur kırıcı buldum. Kadını zor duruma düşürdüğümü biliyorum. Onları ateşten bir parça haline getirdiğimi de biliyorum. İçlerinden büyük düşmanlık edenlerin ve çok haksızlık yapanların olduğunu da biliyorum. Onları yalnız kıldığımı da biliyorum. Ama bilmelerini istediğim en önemli bir hakikat, onların, savaşın da barışın da kaderini belirleyecek kadar güçlü olmaları gerektiğidir. Bu olmadan yaşam haramdır. Bu olmadan aşk olmaz. Bu olmadan hiçbir özlem giderilemez. Yalnızlık ve ayrılık, bu büyüklüklerin elde edilmesi ve egemenlik kazanması için, geçilmesi gereken yol ve ödenmesi gereken borç faturalarıdır.”    Aşk işçisi…   “Ana tanrıça ve aşk tanrıçalarının diyarında bin yılların kaybettirdiği özgürlük ve eşitlik gücüyle, kadın merkezli çalışma ve savaşımında güzellik ve zekanın yeniden yaratılacağına, var olanın yeni toplumsal sözleşmeyi hayata geçirecek kadar özgürce kavuşacağına dair umut ve inancımı belirtirim” diyen Abdullah Öcalan,  “Tüm sevgi ve saygı dolu kadın yoldaşlığında iddia kadar, çabalarıma bir aşk işçisi olarak son nefesime değin devam edeceğim kesindir. Anlam verecekleri ve ihtiyaç duydukları kadar kadın yoldaşların olduğum ve hep öyle kalacağım kuşkusuzdur” tespitini yapıyor.    Yarım kalan yaşam projesi   Abdullah Öcalan, İmralı’ya getirilmesi ile birlikte destansı çalışmasının yarım kaldığını belirterek kadınların bu yaşam projesini tamamlamasının önemine de vurgu yapıyor. "Kadınlara ilişkin yarım kalan yaşam projem vardı. Onun içeriği doldurulabilir” değerlendirmesi yapan Abdullah Öcalan,  “Çünkü özü verilmiştir. Özgürleşme mücadeleleri devam etmeli ve sonuna kadar gitmelidir. Özgür kadın yürüyüşü bana göre halen en haklı ve sonuna kadar gidebilir. Yaşam ve barış üzerindeki etkisi düşünülmeli. Yenisi yaratılmalı. Özgür kadın benim için idealdi. O davam sonuca gidebilmeli. Özgürleşen kadın nasıl istiyorsa, kendileri kendi kararını verebilirler. Üzerine yoğunlaşmak çok heyecan verici. Korkum yanlış anlayacaklar. YAJK'ın partileştiğini duydum. Özgür kadına başarı getirmesini dilemekle ancak çok yönlü, derinlikli gelişmesini sınırsız saygı ve sevgimi, özlemimi belirtebilirim. Dünyada ilk kadın partisi herhalde, ileri bir adım. Güçlenmeye çalışıyorlar. Politik eğitim çok gerekli” sözleri ile kadınların adım adım neler yapabileceğinin perspektifini sunuyor.