Tahliye edilen Makbule Altıntaş: Haksızlığa karşı taraflıyız! 2023-01-19 09:03:18     İSTANBUL - GÖÇİZDER dosyasında 7 buçuk ay tutuklu yargılandıktan sonra 5 Ocak’ta tahliye edilen sivil toplum çalışanı Makbule Altıntaş, “Sadece hayatlarımız üzerinden suç üretilmeye çalışıldı, o da boşa çıktı zaten. Çünkü biz yaptığımız işleri sahiplendik. Haksızlığa karşı taraflıyız. Bu noktada da mücadeleme devam edeceğim” sözleriyle seslendi.   3 Haziran 2022 günü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın derneklerine dönük başlattığı soruşturma kapsamında yönetici ve eşbaşkanlarının da aralarında olduğu Göç İzleme Derneği’nin (GÖZİDER) 22 üyesi gözaltına alınmıştı. 8 günlük gözaltının ardından 11 Haziran’da mahkemeye çıkarılan 16 kişi, dernek faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklandı. Dernek üyelerine GÖÇİZDER’in mülteciler ile ilgili hazırladığı raporlar, 1990’lı yıllarda yaşanan köy boşaltmaları sonucu göç ettirilen Kürtlerin maruz kaldıkları hak ihlalleri ve 2015 yılında yaşanan çatışmalar sonucu göç etmek zorunda bırakılan yurttaşlar ile kadınların yaşadıklarının yer aldığı çalışmaları ele alan 3 kitap suç unsuru sayıldı. Kitapların “devleti aşağılama” amacı taşıdığı iddia edildi. Öte yandan suçlama konuları arasında telefon görüşmeleri ve internet bankacılığı üzerinden yapılan para transferleri de yer aldı.   Savunmaya tahammülsüzlük   GÖÇİZDER'e bilet sattığı gerekçesi ile daha sonra tutuklanan bir kişinin de dahil edilmesiyle birlikte 23 kişi hakkında “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 1 Eylül 2022’de iddianame hazırlanırken, 17'si tutuklu 23 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşması ise 13 Aralık 2022’de görüldü. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Dernek Eşbaşkanı Kamile Kandal ve tutuklu yargılanan 4 kişi, 15 Aralık’ta ilk duruşmalarının 3’üncü oturumunda tahliye edildi. Ardından 4 ve 5 Ocak tarihlerinde iki oturum şeklinde görülen 2’nci duruşmanın 2’nci oturumunda ise tutuklu yargılananların tamamı tahliye edildi. Uzun yıllardır sivil toplum alanında, Ekim 2020 ve Haziran 2021 tarihleri arasında da GÖÇİZDER’de kurum içi kapasite geliştirme üzerine çalışan Makbule Altıntaş da 7 buçuk ay boyunca tutuklu yargılananlar arasında yer alıyor. Aynı zamanda kadın mücadelesi de yürüten Makbule ile yaşadıkları “hukuksuzluk” üzerine konuştuk.   Evleri basıldı, işkenceye maruz bırakıldılar   Haziran 2022’de ev baskını ile gözaltına alınırken psikolojik işkenceye maruz bırakıldığını söyleyen Makbule, “Dosyayı hala anlayabilmiş değilim. Çünkü sanki elimde silahla evde birileriyle bir çatışmaya girebilecek pozisyondaymışım gibi silahlarla kapım kırılırcasına sabahın 5’inde evim basıldı. Kapıyı açtığımda üzerime yürüdüler, yere yatmamı istediler ama yatmadım. Şu an hala onun travmasını yaşıyorum ve hayatım eskisi gibi olmayacak, geçmişte yaşadığım yerde yaşamımı sürdüremeyeceğim” diye anlattı. “Dosya çok basit bir dosyaydı” diyen Makbule, savcılığa çağrılıp ifadeleri de alınabilecekken “hukuksuzca” tutuklandıklarını ifade etti. Gözaltına alındığı süreçte ise dernekte çalışma yürütmediğini dile getiren Makbule, “Çok saçma sapan bir süreç işledi. Bütün arkadaşlarımın da aynı şekilde evleri basıldı. Türkiye’deki tüm süreçlerde böyle hukuksuz, anti demokratik ve kaba bir şekilde işletiliyor zaten” dedi.   ‘8 günlük gözaltı sürecinde bize suç üretildi!’   Yine gözaltındayken 8 gün boyunca avukatlarıyla görüştürülmediklerini paylaşan Makbule, “O süreç de hukuksuz bir şekilde işletildi. Avukatlarımızla görüşmeden gözaltı süresinin 4 gün daha uzatıldığına dair karar verildi. Hakime yine avukatsız çıkarıldık. 8’ici günde avukatlarımızla görüşebildik. Belli ki birileri düğmeye bastı ve böyle bir dosya oluştu. Çünkü orada bizimle ‘sohbet’ adı altında konuşmak isteyenler de oldu. Biz de hukuksuz alındığımızı, neden sohbete ihtiyaç duyulduğunu ve avukatlarımızla görüşmek istediğimizi söyledik. Bana da böyle bir yönelim söz konusu oldu ve bunu kabul etmeyerek hukuksuz bir süreç işletildiğini dile getirdim” ifadeleriyle o süreçte yaşadıklarını anlattı. “8 günlük gözaltı sürecinde bize suç üretildi” diyen Makbule, telefonları alınarak geçmişteki hesap hareketleri üzerinden bir süreç işletildiğini vurguladı. Dosyalarının geçmişe dönük hazırlanmadığına işaret eden Makbule, “8 günde avukatlarımızla görüştürülmeme nedenimiz de bize suç üretilerek bu süreci bize dayatmalarıydı. Mahkemede de bunları dile getirdik” sözlerini kullandı.   Şengal’i Suriye’de sanıp ‘suçladılar’!   “Suçlama” konularının ise hesap dökümleri ve telefon konuşmalarından oluştuğunu aktaran Makbule, “Bir Messenger görüşmemde Şengal Kampı’ndan bahsediyorum. Şengal Kampı, Diyarbakır’daki Ezîdî Kampı aslında. Oradaki aile dramını konuşuyorum arkadaşımla. Coğrafik bilgileri çok yetersiz sanırım, bu sebeple de Şengal’in Suriye’de olduğunu, benim de Suriye’ye gidip gelmem konusunda böylesi bir iddianameye üst yazı olarak ifade edilmiş. Benimle konuşulmadığı için mahkeme heyeti de buna ikna olmuş durumda. Onun için de 7 ay boyunca hiç görüşüm alınmadan, gerçekten suç olmayacak bir durumun ‘suç’ üretilerek 7 ayıma mal olduğunu mahkeme heyeti 7 ay sonucunda gördü ve tahliye kararı verdi. Çünkü boş bir dosya” şeklinde konuştu.   ‘Kadınlar öldürülürken tabii ki sokakta olacağım!’   Kadınların bu ülkede bir tehlike unsuru olarak görüldüğü ve bu yüzden de kadınlardan korkulduğunu vurgulayan Makbule, “Mahkemede savunmalarımızda da ifade ettik, arkadaşlarımızla çay içmek, buluşmak için yaptığım görüşmelerde, içerikte herhangi bir eylem geçmemesine rağmen o buluşmadan bile bir eyleme gidebileceğim sonucunu çıkararak aslında gidebileceğim bir eylemi de illegalize eden bir yaklaşım söz konusuydu. İfade ettikleri eylemler İstanbul Sözleşmesi’yle ilgiliydi. Yıllardır yürüttüğüm bir mücadelenin yolculuğunda tabii ki olacağım. Kadına yönelik şiddetle mücadele çizgisinde olacağım. Bu konuda da Türkiye’de özellikle son yıllarda çok yoğun kadın katliamı yaşanıyor. Cezaevinde okuduğum tüm gazetelerde her gün neredeyse 10 kadının katledilme haberini okudum. Bu açıdan da kadınlar öldürülürken ben tabii ki evimde oturamam, sokakta olacağım” mesajını verdi.   'Sivil toplum alanına mesaj verilmek istendi'   Dosyaları kapsamında Türkiye’deki demokratik muhalefete bir sindirme ve özellikle sivil topluma dönük de mesaj verilmeye çalışıldığını söyleyen Makbule, “Düşünün ki biz sivil toplumun yöneticisi olmadığımız, sigortalı çalışan olduğumuz halde böyle bir yönelim var. Bu daha çok sivil alana bir müdahale. Göç İzleme Derneği’nden önce derneklere yönelik kapatma davaları da çoğalmıştı. Göç İzleme Derneği ile birçok sivil toplum örgütüne mesaj verilmeye çalışıldı bu süreçte. Yöneltilen suçlamalar ve iddialarda da Göç İzleme Derneği’nin rapor ve çalışmalarına dönük bir rahatsızlık vardı. Mahkemede de kitapların Göç İzleme Derneği’nin kendi görüşleri olmadığını belirttik. Çalışmalar, yaşanan sürecin kişiler tarafından ifade edilmesi ve bunun olduğu gibi akademik bir çalışma şeklinde sunulmasıydı. Dernek de bu süreçte ifade ettiği bu çalışmalara tarafsız yaklaşmıştır” dedi.   Terzi parası ‘suçlama’ konusu oldu!   GÖÇİZDER’in göç mağdurlarının yaşadıklarını kamuoyu ile paylaşmasının bir “rahatsızlık” yarattığını ifade eden Makbule, “Dosyada ilk etapta mali bir harcama varmış gibi şişirdiler basında. Çok büyük bir hibe de yok. Benim harcamalarım da Göç İzleme Derneği ile alakalı değildi. Kendi özel hayatımda yaptığım harcamalar üzerinden yargılandım, bu da çok saçma” şeklinde konuştu. Yine dernekte 2020 yılında çalışmaya başladığını ancak 2019 yılının öncesine ait para transferlerim incelenerek suç üretilmeye çalışıldığına vurgu yapan Makbule, “Harcamalarımdan biri terzi bir arkadaşıma gönderdiğim transfer, bunları açıklamak zorunda kaldığım için de utanç duydum. İçtiğim çayın, kahvenin hesabını mı vereceğim. Özel hayatım suçlama konusu oldu. Ailem bile bana böyle bir hesap sormuyor. Devlet de benim ailem değil, hayatıma karışma hakkını nasıl kendilerinde görebiliyorlar anlamış değilim” yorumunu yaptı.   Hukuk sistemindeki karmaşa…   Erkek şiddetinin de aynı mantıkla yürütüldüğünü dile getiren Makbule, “Kadın katliamlarının bu kadar büyümesi, bu devlet politikalarından kaynaklı. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin de o mantıkla alakalı olduğunu düşünüyorum. Hepsi anti demokratik, ataerkil bakış açısından kaynaklı” cümlelerini kullandı. Makbule ayrıca cezaevinde kaldığı koğuşta geçmişte siyaset içerisinde yer alan ve 6 aydır tutuklu olan kadınların da iddianameleri hazırlanmadan tahliye edildiğini belirterek, “Neden tutuklu olduklarını da anlayamadılar. Bu Türkiye’deki hukuksuzluğu ve hukuk sisteminde var olan ciddi karmaşayı göstermiş oldu” değerlendirmesinde bulundu.   ‘Üretmeye çalıştıkları suçlar boşa çıktı’   Dosyalarında kendilerine yöneltilen suçlamaların hayatın rutin akışından oluştuğuna dikkat çeken Makbule, “Suç teşkil edecek bir şey yok. Sadece hayatlarımız üzerinden suç üretilmeye çalışıldı, o da boşa çıktı zaten. Çünkü biz yaptığımız işleri sahiplendik. Çalışmalarımız onların tabir ettiği gibi ‘yasa dışı’ çalışmalar değildi, tamamen hak savunuculuğu üzerine çalıştık. Keşke olmasa ama bu ülkenin hak savunucularına ihtiyacı var. Yaptığımız işe inandığımız için sahipleniyoruz. Yaşanan anti demokratik duruma karşı sivil toplumda alternatif ve daha objektif bir dil oluşturmak zorundasınız” ifadelerini kullandı. “Haksızlığa karşı taraflıyız” diyen Makbule, “Bulunduğum nokta da haksızlıkların karşısında olmak. Bu haksızlığın karşısında olanların da dayanışması önemli. Bu dayanışmayı gördük ancak hukuksuzluklar karşısında bunun geliştirilmesi gerekiyor. Bu noktada da mücadeleme devam edeceğim” sözleriyle herkesi sivil toplum mücadelesi yürütenlerle dayanışmaya çağırdı.