‘Felaketler Çağı ve Ruh Sağlığımız’ söyleşisi: Faşizm çürümeyi yaygınlaştırıyor 2023-01-13 22:19:05   İZMİR- Mor Dayanışma İzmir öncülüğünde düzenlenen “Felaketler Çağı ve Ruh Sağlığımız” konulu söyleşide kadınlarla bir araya gelinirken, faşizmin ve kapitalizmin toplumda bireyciliği ve çürümeyi yaygınlaştırdığına dikkat çekildi.    Mor Dayanışma İzmir, Karşıyaka İlçesinde bulunan Eva Art Cafe’de “Felaketler Çağı ve Ruh Sağlığımız” konulu söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide moderatörlüğü Mor Dayanışma’dan Zeynep Eda Berfin Tozlu gerçekleştirirken, psikolog Hatice Göz ise katılımcı olarak yer aldı.   Hatice, çağımızda yaşanan pandemi, sel, toplumsal felaketlerin nedeninin erkek egemenliğinin etkileri olduğuna işaret ederek, yaşanılanların en büyük sebebinin ise erkek aklıyla her geçen gün büyüyen kapitalizm olduğuna değindi. Hatice, “Temel ihtiyaçların dahi alınamaması sonucu ‘yoksulluk acısı’ ya da ekolojik krizin yarattığı fırtına, sel, karın yağmaması gibi durumların yarattığı ‘eko-anksiyete’ gibi kavramlar ortaya çıktı. Pandemi kar hırsının getirdiği bir kaotik süreçti. Birçok delilik olarak adlandırılacak şey yaşadık, poşetleri yıkamak gibi. Dünyada sağ hükümetler seçiliyor ve bunlar mülteci düşmanlığı ırkçılık gibi fikirleri yayıyor. Bu da toplumun tamamında kırılmalar yaratıyor. Özellikle Türkiye’de faşist bir rejim inşa etmek isteyen, cezasızlığın önünü bilerek açan iktidar var. Bunu anlamlandırmak güç olabilir ama arka planında faşizmi toplumsallaştırmak gibi dertleri var. Bu da çürümeyle olur” diye belirtti.     ‘Bireyci insanlar yaratılıyor’   Toplumda çürümenin normalleştirilmeye çalışıldığını ve bunun da cezasızlık politikalarıyla yapıldığını ifade eden Hatice, “Çocuk istismarı, hayvana şiddet, kadına şiddet aslında bilinçli olarak korunuyor. Çünkü faşizmi kabul etmeniz için normal karşılamanız gerekir. Umutsuzluk ve çaresizlik yaşatıyor. Kapitalizm zamanımızı kendini üretmek için çalıyor ancak bize zaman bırakmıyor. Bireyci bir kültür sadece kendine yatırım yapan bir insan yaratıyor. Bu bireycilik iyiymiş gibi gösteriliyor. Birey olmak iyidir ancak toplumdan soyutlanmış bireyci insanlar yaratıyor. Aslında herkesi aynılaştırıyor kişinin kendini özel hissetmesini söylerken diğer yandan aynı ürünü herkese satarak yapıyor bunu. Bir araştırma dünyanın yok olacağına olan inancımızın kapitalizmin yok olacağına olan inancımızdan daha güçlü olduğunun sonucuna ulaşmış. Oysa kapitalizm bu kadar güçlü değil. Ancak buna inandırmış. Feodalizmden kapitalizme geçerken insanlar başka bir dünya mümkün diyerek geçmişlerdi oysa. Kadınlar cadı olarak yakılmayı reddetmişse bir şeyler değiştirilebilir. Geçmişten bu güne gelen bu sistem bizi çalışmaya, yaptığımız işe, ürüne, topluma, doğaya ve kendine yabancılaştırıyor. Üretimi ve tüketimi merkeze aldığı için buna neden oluyor” ifadelerini kullandı.    ‘Kolektif yaşam biçimi yok oluyor’   Hatice, konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı: “Kolektif yaşam biçimi yok oluyor. Kapitalizmin dayattığı toplumsallaşma parçalı ve rekabetçi, tüketimle var olan insan tipi üretir. Herkesin kendinden sorumlu ve sorunun kendisi olduğuna inandırıldığı bir sistem yaratılmakta. İşsizlikten sen suçlusun, hastaysan sen suçlusun. Oysa bireyin içinde olduğu bir toplumsallık ve sistem var. İşin bütün sorumluluğunu bireye yükleyen sistem bir yoluyla terapi ile diğer yandan kişinin pozitif düşünmesiyle ilgili olduğunu empoze ediyor oysa günde 10 saat çalışan iyi olamaz zaten. Kapitalizm bize kendimizi kötü hissettirip tedaviyi satar ve bireyin kendisini suçlayarak suçu sistemde bulmasını sağlar. Feminist psikoloji geliştirilene kadar kadınların neden daha fazla psikoloğa gittiği cevabını alamayız. Oysa arka planda ikili ilişkilerin diyalektiğini kavramak gerekir. Karşıdakinin bizi anladığını hissederek kadınları tekil tekil güçsüz gösteren bir erkek egemen güç var ve biz kolektif güce inanıyorsak ruhsal durumumuzu acıyı da kolektifleştirerek aşabiliriz. Kişinin tek başsına sorunu olmadığını bilmeliyiz. Bakımı da kolektifleştirerek birbirimizi iyileştirme yöntemleri bulabiliriz. Bizim tekrar birbirimizin güçlü yönlerini keşfetmeye ihtiyacımız var.    Bütün bu felaketlerin sorumluluğunu tek başına kaldırmamız mümkün değil. Steril alanlar yok ama bu alanlardan bir şeyler örmeliyiz. Yeni güçlenme mekanizmalarına ihtiyacımız var. Karşısındakini acısını görmek hafife almamak. Feminist hareketini en büyük ivmesi 1960-70’li yıllarda bilinç yükseltme çalışmalarıydı. Bunu politik bir mücadeleye çevirdiler. Keşif, merak birbirimizi desteklemek toplumsal ruh sağlığı sorunları içinde bizi de güçlü kılar. Birey birey çıkış olmadığı için hep birlikte çıkışı sağlar, yeni yaşamı inşa etmek mümkün olur.”   Söyleşi, toplantıya katılan kadınların soruları ve fikir alış-verişleriyle devam etti.