Doktor Gisela Penteker: OPCW iktidarların elinde 2022-11-01 09:03:01     Dilan Babat   HABER MERKEZİ - IPPNW örgütü doktorlarından Gisela Penteker, Türkiye’nin kimyasal silah kullanımına ilişkin yaptığı değerlendirmede, rapor ve delillerin “oldukça sağlam” olduğuna işaret etti.   Türkiye’nin 17 Nisan’da KDP ortaklığı ile Güney Kürdistan’nın Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik başlattığı saldırılar 6’ncı ayını geride bıraktı. Halk Savunma Merkezi’nin (HSM) Fırat Haber Ajansı’nda (ANF) yayınlanan açıklamasına göre, 14 Nisan-14 Ekim tarihleri arasında Türkiye 2 bin 467 kez yasaklı bomba ve kimyasal silah kullandı. En son 17 HPG ve YJA STAR’lının kimyasal silah kullanımı sonucu yaşamını yitirdiğini açıklayan HSM, o anlara dair bir video görüntüsü yayınladı. Kimyasal silah kullanıldığına ilişkin yayılan görüntülerin yankıları sürerken, kimyasal silah saldırılarına dönük birçok yerde protesto eylemleri de devam ediyor.   Taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin yükümlülüklerini yerine getirmediği gibi, yasaklı silah kullanımını sürdüren Türkiye’ye tepkiler sürerken, uluslararası kurumların harekete geçmemesi de tepkilerin büyümesine neden oluyor.   Nükleer Silahların Önlenmesi için Uluslararası Hekimler (IPPNW) örgütünden Doktor Gisela Penteker, konuya dair ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.   ‘Rapor ve deliller oldukça sağlam’   Kimyasal silah kullanımına ilişkin oluşturulan raporları ve gerçekleştirilen incelemeleri dikkatle takip ettiğini belirten Gisela, “Tüm o korkunç videoları görüyorum ve tüm raporları duyuyorum, inceliyorum. Bu konuda uzman olan meslektaşlarım ve Dr. Jan Aken bölgeye gittiği zaman ben gidemedim. Fakat hazırladıkları raporu okudum ve her ne kadar ‘delil yok’ diye ısrar etseler de bence bu rapor ve delillerde oldukça sağlam ve bulgular var” dedi.   ‘Klora ilişkin kanıtlar buldular’   Bulguların çok daha fazla olduğunu ama bunları kanıtlayacakları bir mekanizmanın olmadığını vurgulayan Gisela, en büyük problemin bu mekanizmalardaki eksiklikten dolayı inceleme yapamamaları olduğunu ekledi. Gisela, “Klora ilişkin sonuçlar buldular ve başka kanıtlar da buldular, ancak bunların gerçekten kanıt niteliği taşıması için detaylı inceleme yapmaları gerekiyor. Böyle olunca sadece ‘Evet bulgular var’ diyebilirler. Gerçekten kullandıkları birçok şeyin olduğu da söylenebilir. Zehirli gazla mücadele ediyor ama uzmanların görebildikleri kadarıyla esas olarak klorür bulguları mevcut” ifadelerini kullandı.   Gisela, Batılı hükümetlerin doğal ortakları olan Türkiye’yi suçlamaya hazır olmadığına işaret ederken, bunu bir “siyasi irade meselesi” olarak tanımladı. Gisela, “BM grubunu daha fazla kanıt aramaya ve dünyada saygı duyulan ve inanılan bir rapor hazırlamaya zorlamak lazım” dedi.    ‘Uluslararası hukuk kimsenin saygı duymadığı bir hal alabilir’   OPCW’nin bu süreçteki rolüne dikkat çeken Gisela, hazırladıkları raporu gönderdiklerini ama henüz bir yanıt alamadıklarını belirterek, sözlerine şöyle devam etti: “Bu kurumların mekanizmalarının nasıl çalıştığından emin değilim. Bence bir ülke veya bir grup ülke, OPCW'ye bu incelemeyi yapması için emir vermeli ve bunu kimin yapabileceğini ön göremiyorum. Irak tepki gösterecektir muhtemelen ve incelemeye ‘dur’ diyecektir. Bu ülkenin inceleme için başvuracağını sanmıyorum. Tüm bunlar Kürtler için! Sözde uluslararası hukuk gittikçe kötüleşirse, kimsenin saygı duymadığı bir hal alacak. Evet, her zaman hayır diyen insanlar vardır ve sonra bu insanların hayır demesinin bir değeri olmuyor.”   ‘Hükümetler Türkiye karşısında susuyor’   Uluslararası hukukta yaşanan sorunlara da değinen Gisela, Türkiye’nin uluslararası hukuka zarar verdiğini kaydetti. “Eğer bu anlaşmalara saygı duymazsak, nereye ve kime güvenebiliriz” diye soran Gisela, örgütlü olarak yapılabilecek şeyin, “hükümetlere baskı kurmak” olduğunu söyledi. Gisela, “Harekete geçeceklerinden pek umutlu değilim. Çünkü Türkiye'nin uluslararası hukuka zarar verdiği birçok durumda susup ‘evet’ diyorlar, ‘Türkiye'nin kendi güvenliğini arama ihtiyacını kabul ediyoruz’ diyorlar ki bu çok saçma. Ama elbette onlara da sormaya devam edeceğiz ve elimizden geldiğince baskı yapmaya çalışacağız” şeklinde konuştu.   ‘OPCW iktidarların elinde’   Ortaya çıkan durumun uluslararası kuruluşların artık çalışmadığını gösterdiğinin altını çizen Gisela, OPCW’nin bazı bağışçıların ve bazı iktidarların elinde olduğuna dikkat çekti. Gisela, “Yani ABD bunu istiyor, Ruslar hayır diyor. Ruslar bunu istiyorsa ABD hayır diyor. Dolayısıyla bu veto mekanizması tüm sistemi bloke etmektedir. Biz de yıllardır Barış Hareketi olarak bu uluslararası kuruluşlardan, kurumlarını reforme etmelerini istiyoruz ve hep birlikte bunu yapmaya çalışmalıyız. Kurumlar artık işlevsel değil ve bunu birçok yerde görebilirsiniz” yorumunda bulundu.   KDP-Türkiye ilişkisi   KDP ve Türkiye arasındaki ilişkinin bu sürece yansımasını da değerlendiren Gisela, şu ifadeleri kullandı: “KDP ile Türkiye'nin ilişkisine baktığımızda, KDP’nin Türkiye ile bağlantısının diğer Kürt gruplara göre çok daha yakın olmasını uzun zamandan beri eleştiriyoruz. Kürt halkı, en azından bazı durumlarda ortak bir paydada buluşup konuşmayı başaramadığı sürece araştırma süreci çok zor olacaktır ve KDP bu gemide görünmüyor. Yani bu konuda istekli değil. Diğer koşullarda da geriliyor. Suriye'de gördük, burada gördük ve şimdi Federe Kürdistan Bölgesi’nde. Türkiye'nin kendi sınırlarını ihlal ederek gelip savaşmasını protesto etmiyor, bu anlaşılmaz bir durum. Öldürülenler sadece gerillalar değil. Köylerde, evleri yıkılan insanlar var. Üzgünüm fakat, para diğer tüm her şeyi, değerleri çöpe attırıyor.”   ‘Sinirleri etkileyen bir maddeye benziyor’   Video görüntülerini incelediğini söyleyen Gisela, kullanılan maddeye ilişkin, “Sinirleri klordan daha fazla etkileyen zehirli bir maddeye benziyor, belki sarin ya da onun gibi bir şey. Hangi maddeye sahip olduklarını ne kullandıklarını bilmiyorsunuz. Kimyasal bir silah olarak sayılmayan beyaz fosfor da olma durumu var ama beyaz fosfor tanım gereği kimyasal silahlar arasında sayılmıyor. Bir diğer sorun da bu. Yani OPCW’ye göre kimyasal silah değil ve onun için de sorun teşkil etmiyor” değerlendirmesi yaptı.   İnsanları öldüren bir madde nasıl tanımlanır?   Gisela, OPCW’nin kimyasal silah tanımına eleştiride bulunarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani neye kimyasal silah diyeceğiz o zaman? İnsanları öldüren bir maddeyi başka nasıl tanımlarız? Beyaz fosfor da listede olmalı ama benim tek başına yapabileceğim bir şey yok, bunları mantıklı bir şekilde, tartışabilirsek tartışmalıyız. Ama inceleme yaptıkları Suriye'deki kimyasal gazı diğer yerlerde görüyorsunuz. OPCW'nin inceleme yaptığı yerde kullanıldığını kanıtladılar ama suçu birilerine atamadılar, kimin kullandığına ilişkin. Ve raporu o kadar çok değiştirdiler ki, raporu yapan araştırmacıların bir kısmı OPCW'den istifa etti. Çünkü dediler ki, ‘Raporun sunulmadığını göremiyorsak neden bu işi yapıyoruz?’   Kurumlar işlevsiz ve işe yaramaz hale geliyor   Kilit nokta, artık herhangi bir değeri olan bir aracın, kurumun olmadığıdır. Çünkü kurumlardan çıkan sonucu her zaman etkileyebilecek gücü elinde tutan insanlar maalesef var. Böyle çalışan kurumlar işlevsiz ve bir işe yaramaz hale geliyor.  Aynı şeyi yapan başka birçok BM kuruluşu var. Çok bürokratikler, çok yavaşlar ve sorun olan güce sahip olanlarla çalışıp insanlık için düzgün çalışmıyorlar. Gördüğüm kadarıyla OPCW’dekiler sessiz kalıyor, kimyasal silah kullanmıyorlarsa Türkiye'nin bile bu konuyla ilgilenmesi gerekiyor, ortaya çıkması için ilgilenmeleri gerekiyor. Çünkü böyle hep kötü konuşuluyorlar. Evet, birçok insan bunu yaptıklarına inanıyor ve yapabileceklerini düşünüyor. Bu nedenle, bu durumu temizlemek ve netliğe kavuşturmak onların çıkarına aslında.”   ‘Umarım bir gün barış olur’   Gisele son olarak, Kürtlere yaşatılanlara karşı duygularını dile getirerek, Kürt sorununa dair “Barışın bir yolunu bulmalarını ve hep birlikte barış içinde yaşamalarını umuyorum. Çok küçücük imkanlarla buna katkıda bulunmaya çalışıyorum ve umarım bir gün barış ol” dedi.