Tülay Hatimoğulları’ndan cenazenin torba ile verilmesine tepki 2022-08-30 11:55:16   ANKARA - Sur’da katledilen ve 7 yıl sonra cenazesi bir torba içinde ailesine verilen Hakan Arslan’a yönelik uygulamaya tepki gösteren HDP’li Tülay Hatimoğulları, Taybet İnan’ı, Cemile Çağırga’yı, Garzan Mezarlığı’ndan kaçırılarak Kilyos’ta kaldırıma gömülen cenazeleri hatırlatarak, bunun Kürt halkına dönük yıldırma politikası olduğunu söyledi.     AKP-MHP iktidarının cenazelere yönelik saldırıları devam ediyor. 14 Aralık 2015 tarihide Şırnak’ın Silopi ilçesinde sokağa çıkma yasakları sürecinde katledilen ve cenazesi 7 gün boyunca sokak ortasında kalan Taybet İnan, yine Şırnak’ın Cizre ilçesinde aynı tarihlerde sokağa çıkma sürecinde katledilen ve bedeni buzdolabında bekletilen Cemile Çağırga, Şırnak’ta katledilen ve cenazesi zırhlı araca bağlanarak işkence edilen Hacı Lokman Birlik, 10 Ağustos 2015’te Muş’un Varto ilçesinde katledilen bedeni çıplak teşhir edilen Ekin Wan (Kevser Eltürk), 10 Nisan 2020 tarihinde katledilen ve cenazesi PTT ile ailesine gönderilen Agit İpek örnekleri hala hafızalarda tazeyken dün, Diyarbakır Sur’da özyönetim direnişinde katledilen Hakan Arslan’ın cenazesi 7 yıl sonra bir torba içerisinde ailesine verildi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Halklar ve İnançlar Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları, cenazelere yönelik uygulamalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    Taybet İnan, Cemile Çağırga, Agit İpek…   Hakan Arslan’ın ailesine ve Kürt halkına baş sağlığı dileklerini ileten Tülay, cenazelere dönük saygı sınırlarının yerlerde olduğu bir süreçten geçildiğini söyledi. Hakan Arslan’ın cenazesinin 7 yıl sonra babasına Diyarbakır Adliyesi’nde bir torba ile verildiğine işaret eden Tülay, “Daha önce bu duruma farklı örneklerle tanıklık ettik. Taybet Ana’nın cenazesi 7 gün dışarıda kaldı. Ailesinin ve orada bulunan halkın Taybet Ana’nın cenazesinin gömülmesine dahi izin verilmedi. Yine Cemile Çağırga’nın ailesi hem çocuklarını kaybetti hem de çocuklarının cenazesini koruyabilmek için buzdolabında sakladı.  Daha önce PTT kargo ile yine Agit İpek’in cenazesi ailesine gönderildi. Bütün bunların yanı sıra Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan cenazeler, Kilyos’ta bir kaldırıma gömülmüştü. O cenazeler kaldırımlara gömülürken insanlar buradan yürüsün ve gitsinler dediler. Özellikle açık hava müzelerinde savaş kalıntıları olan yerlerde yürüyerek gitmek bir işkencedir” dedi.    ‘Yıldırma politikası’   Dünya’nın her yerinde ölüye saygı olduğuna dikkat çeken Tülay, ölen bir insana dair artık her şeyin bittiğini ve savaş koşullarında dahi cenazenin vücut bütünlüğünün korunması, kalan eşyalarının ailesine verilmesinin bir kural olduğunu kaydetti. Tülay, “Savaşlarda bile bir ölüye işkence yapmak diye bir şey olamaz. Buna rağmen Hakan Arslan örneğinde olduğu gibi savaş hukukunu da aşan bir eziyet, işkence ve toplumsal baskıdır. Mezarlıklar tahrip edildi bu dünyada, İslami değerlerde en günah olan durumlardan birisidir. İslamiyet’te bir cenaze biçimine müdahale etme ya da bir cenazeyi mezarından çıkararak işkence etmek ve cenazesini ailesine kargoyla teslim etmek İslami değerlerle uzaktan yakından bağdaşmıyor. Kürt halkının maneviyatını kırmaya dönük, Kürt halkının özgürlük mücadelesini, hak taleplerini ve örgütlü yapısını kırmaya dönük işkencenin en zirve yaptığı bir uygulama. Bunu asla kabul etmiyoruz. Ailelere çektiriliyormuş gibi gösterilen bu işkence aslında Kürt toplumuna dönük bir işkence yönetimi ve bir yıldırma politikası olarak uygulanıyor” ifadelerini kullandı.   ‘Kürt halkının duygularında kopmayı hızlandırıyor’   Cenazelerin kargo ya da torbalarla teslim edilmesinin insan hakları ve bir toplumun maneviyat değerleri ile uyuşmadığına vurgu yapan Tülay, bu yaklaşımın işkenceci bir yaklaşım olduğuna işaret etti. Tülay, “Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesini talep ediyoruz, bu talebimizden hiçbir zaman geri adım atmadık. Her şeye rağmen Kürt annelerinin intikam değil, onurlu bir barışın inşa edilmesi talepleri çok önemli. Kargoyla cenazesi gönderilen Agit İpek’in annesinin verdiği mesaj çok anlamlıydı. Bütün acısına rağmen Kürt halkı için onurlu bir barışı talep ediyorsa burada işkenceci anlayış bilse de bilmezden gelir. Ülkeyi demokratik zemine getirmek isteyen siyasi ve toplumsal anlayışlar bunun ne anlama geldiğini bilmelidir. Kürt halkının cenazelerine dönük bu yaklaşım Kürt halkının duygularında bir kopmayı hızlandırıyor. Türkiye toplumunun Türkiye’de yaşayan diğer halklara ve inançlara Kürt halkının duygusal kopuşuna karşı bir ortak tavır sergilemesi çok önemlidir. Türkiye’de yaşayan bütün halklar resmi ideolojinin ayrıştırıcılığına rağmen birbirimizle komşuluk ediyoruz. Siyasetin de bunu çok iyi okuması lazım. Burada Kürt annelerinin talepleri okunmalıdır, bu kadar ağır bedel ödenmesine rağmen Hakan Arslan’ın ailesi de Agit İpek’in ailesi de ve binlerce acı çeken Kürt aileler onurlu barıştan söz ediyorsa bunun için mücadele ediyoruz diyorlarsa Türkiye toplumu ve Türkiye’nin siyasi özneleri de buna çok iyi şekilde okumalı. Kürt sorununun çözülmesi ve yaşam hakkının ne kadar önemli olduğunu görmeli” dedi.   Tülay, Kürt halkının işkencelere rağmen Türkiye’nin demokratikleşme sorunu ve ortak yaşamı inşa etmek için mücadelesinin önemli olduğunun siyasi özneler tarafından da iyi anlaşılması gerektiğini belirtirken, aksi durumda ortak yaşamı kurma zeminin gittikçe kaybedileceği uyarısında bulundu.