Ölümle yaşamı yaratanların öyküsü: 14 Temmuz 2022-07-14 09:01:05     HABER MERKEZİ - İşkence uygulamalarıyla adını duyuran ve hafızalarda kalan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yaşanan insanlık dışı uygulamalar günümüzde de sürdürülürken, söz konusu uygulamalara karşı verilen direnişin etkileri de devam ediyor.    Türkiye tarihinin kara lekelerinden biri olarak bilinen ve hala hafızalarda tazeliğini koruyan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yaşanan işkence hala güncelliğini koruyor. 12 Eylül askeri darbesinin ardından Metris, Mamak gibi birçok cezaevinde görülen işkence ve baskının en katmerlisi Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanır.  “Burası askeri bir okuldur ve amacımız sizleri Türkleştirmek” denilerek, Kürt mücadelesine dönük en kirli politikanın devreye girdiği cezaevinde, yaşananları hatırlayalım.    “Türkçe konuş çok konuş” yazılarının boydan boya yazıldığı Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde onlarca Kürt ailesi çocukları ile ya görüşemezdi ya da Kürtçe konuştuktan sonra yeniden bir işkence devreye girerdi. Yaşanan insanlık dışı uygulamalara karşı yıllar sonra belgeseller çekilip, kitaplar yazılsa bile işkenceler Kürt halkının hafızasında tazeliğini koruyor.   Kemal Pir, Hayri Durmuş, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz…   Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yaşanan işkence ve insanlık dışı uygulamalar, Kemal Pir, Hayri Durmuş, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz’ın başlattığı açlık grevi ile görünür olur. Askeri darbenin baskılarına karşı 14 Temmuz 1982’de başlatılan ölüm orucunun yarattığı etki hem cezaevlerinde hem de dışarıda güncelliğini korumaya devam eder. Cezaevlerinde yaşanan işkencelere karşı ölüm orucunun ilki 1980 yılında aralarında Hayri Durmuş ve Kemal Pir'in de bulunduğu tutsaklar ile başlar. Dönemin Diyarbakır Cezaevi sorumlusu işkenceci Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, eylemin son bulması halinde işkencenin biteceğini ve siyasi savunma hakkının tanınacağını söyler. Bu söylemini yerine getirmeyen Esat Oktay işkencelere devam eder.    İlk eyleme Mazlum Doğan öncülük eder   Esat Oktay’ın işkencelerine karşı 21 Mart 1982 tarihinde Mazlum Doğan, üç kibrit çöpüyle bedenini ateşe verir. Mazlum Doğan’ın eyleminin ardından 18 Mayıs 1982 tarihinde “Dörtler” olarak bilinen Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner, kaldıkları hücrede kol kola girerek bedenlerini ateşe verir. Dörtlerin eylemini gören koğuştaki tutsaklar her ne kadar müdahale etmek istese de Ferhat Kurtay, ateşi söndürmek isteyenlere, “Ateşi harlayın, su dökmek ihanettir” diyerek, müdahale edilmesine izin vermez.   Ölüm orucu   Dörtlerin eylemine karşı cezaevinde, uygulamalar düzeltilmek yerine, tutsakların çığlıklarına ve eylemlerine rağmen artarak devam eder. Bunun üzerine Mehmet Hayri Durmuş, çıktığı duruşma salonunda mahkeme başkanın yüzüne ölüm orucuna gireceğini duyurur. Kararını açıklayan Mehmet Hayri Durmuş'un başlattığı ölüm orucu eylemine çok sayıda tutsak da katılırken Mehmet Hayri Durmuş ile birlikte, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz ölüm orucunun sonunda yaşamını yitirir.    Kürt siyasi hareketinin tarihinde bir halkın diriliş ve yeniden var olma eylemi olarak tarihe geçen 14 Temmuz direnişinin etkileri bugün de sürüyor.    Zekiye Durmuş: O takımı hiç giydi mi?   Ölüm orucuna giren isimlerden Mehmet Hayri Durmuş’un kardeşi Zekiye Durmuş, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 29 Ekim 2016’da kapatılan JINHA’ya verdiği demeçte Hayri’ye ilişkin şunları söyler: “Ona o görüşte bir takım elbise götürmüştüm, merak ediyorum o takımı hiç giydi mi bunu hiç öğrenemedim. Haziran görüşünün ardından hep görüşe gittim ama engellendi. Biz onları görmek istedik göremedik, onlar şahadete ulaştı. Her 14 Temmuz'da o anları tekrar yaşıyoruz. Ölüm orucu deyince insanın aklına açlık, susuzluk yorgunluk geliyor. Biz bunun acısını yaşadık hala da yaşıyoruz. Bizim acılarımız son bulmadı. Cizre'de, Sur'da yaşayanlar bizim acılarımızı yaşadı.”   Sakine Cansız ve Gültan Kışanak   Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde işkenceye uğrayanlardan biri de 10 Ocak 2013 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez ile birlikte katledilen Sakine Cansız’dır. Onlarca işkenceden geçen Sakine’nin Esat Oktay’a karşı verdiği direniş, cezaevi arkadaşları tarafından hala anlatılır.    Diyarbakır Cezaevi’nde kalan ve hala cezaevinde bulunan isimlerden biri de Diyarbakır Büyükşehir Belediye (DBB) eski  Eşbaşkanı Gültan Kışanak’tır.   Gültan Kışanak: Ruhumun derinliklerinde yaralar açtı   Ara ara iktidar tarafından gündeme getirilen ve yok sayılan işkenceye karşı Gültan, yaşadıklarını “Eylül’ün kadın yüzleri” adlı belgeselinde,  “Hala vücudumda fiziksel izlerini taşıyorum” sözüyle anımsatır. Gültan maruz kaldığı işkenceyi şöyle dile getirir: “Çok dayak yedik. Mazgallardan izlenirdik. Mahremiyet diye bir şey yoktu. Şak diye kapı açılır Esat Oktay köpeği ile beraber içeri girerdi. Saatlerce bağırırdı, 'Burası kadın koğuşu burası bizim namusumuz' diye. Kadınlar koğuşunda görev yapan gardiyanın lakabı 'horoz'du. Esat Oktay geldiğinde ağır işkenceler, hücre cezaları başlamıştı. Esat Oktay bana 6 ay boyunca köpeği Jo'nun kaldığı kulübede 'Ben Kürt değilim Türk'üm' demediğim için hücre cezası verdi. Yaşadıklarım ruhumun derinliklerinde derin yaralar açtı. Hala vücudumda fiziksel izlerini taşıyorum. Ayak bileklerimde söndürülen sigaraların izleri, falaka izleri hala duruyor.”   Kültür merkezi yerine müze olması tartışmaları   Ağır işkencelerin yaşandığı cezaevinin müze olması yönünde binlerce girişim olmasına rağmen iktidar henüz bir adım atmış değil. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 9 Temmuz 2021 tarihinde Diyarbakır’da katıldığı bir açılışta, Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin kültür merkezine dönüştürüleceğini “müjdeler” şeklinde vermesinin ardından cezaevinde kalanlar ise cumhurbaşkanının söylemine tepki gösterir. 2014 tarihinde 78’liler Derneği, cezaevinin müze olması için 100 bin imza toplayarak Meclis’e gönderir. Meclis talebe olumlu yanıt verse de bugüne kadar tek bir adım atılmış değil.   2015 yılından sonra unutulur   Diyarbakır Büyükşehir Belediye Meclisi, imar plan değişikliği yapılarak buranın müze alanı olarak kullanılması için karar alır. Mülkiyeti Hazine'ye ait olan cezaevinin bulunduğu alanın imar planında müze olarak değiştirilmesi üzerine Milli Emlak, belediyenin aldığı kararın iptali için dava açar. İmar değişikliği ile ilgili görüş bildiren Adalet Bakanlığı da Diyarbakır'da yapımı devam eden cezaevi kampus inşaatının tamamlanmasından sonra cezaevinin kapatılacağını, plan değişikliğinin şimdilik uygun görülmediğine dair görüş bildirir.    2015 yılında çözüm sürecinin sona ermesinin ardından, cezaevinin durumu bir daha gündeme gelmez.