Van'da 'Zorunlu göçün siyasal ve sosyo-kültürel etkileri' paneli 2022-06-20 16:31:09     VAN - HDP Göç Komisyonu ile SERHATGÖÇ –DER,  “Zorunlu göçün siyasal ve sosyo-kültürel etkileri” konulu panel düzenledi.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van İl Örgütü, Mülteci Komisyonu ve Serhat Göç Araştırma Derneği,  Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla Van Barosu’nda “Zorunlu göçün siyasal ve sosyo-kültürel etkileri” isimli bir panel düzenledi. Moderatörlüğünü Serhat Göç Araştırma Derneği yöneticisi Sultan Kutluk’un yaptığı panele, HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Van Temsilcisi Sevim Çiçek ve akademisyen Çetin Eren konuşmacı olarak katıldı. Kentteki siyasi parti ve STÖ temsilcisi yanı sıra onlarca yurttaş ise dinleyici olarak katıldı.    ‘Kimlikleri için mücadele ediyor'   Türkiye’de en fazla Van’ın göç aldığını dile getiren Sultan, kentteki yasaklardan kaynaklı sınır bölgelerinin insansızlaştırıldığını belirterek, “Bölge, 90’lara benzer bir süreç yaşıyor” dedi. HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun, göç ve sürgünlerden her Kürtün etkilendiğini belirterek, “90’larda Kürtlerin köyleri ve evleri yakıldı. Bu yıllarda metropollere sürgün edilen Kürt halkı, özel savaş politikalarıyla asimilasyona maruz kaldı. Kürtler, 100 yıldır kimliklerini ve statüleri için mücadele yürütüyor. 4 devlet arasında Kürt coğrafyası arasında sınırlar çizildi. Böylelikle Kürtler parçalanarak, üzerlerinde özel savaş politikalar yürütüldü” dedi.      ‘Kürtler üzerindeki politikalar değişmedi'   Remziye, 1990’lı yıllarda yakılan köyleri hatırlatarak, şöyle devam etti: “O dönem failler meçhuller yaşandı. Aileler, bugün hala çocuklarının kemiklerini arıyor. Haklarını isteyen Kürt halkı, soykırım ve asimilasyona maruz kaldı. 90’larda yapılan zorunlu göçler, özyönetim direnişinin ardından da oldu. Kürtler, ikinci kez göçe maruz bırakıldı. Kürtlerin kültürleri, dilleri ve yaşamları yok edilmek isteniliyor. Kürtler, şimdilerde ise batıdakilerle kaynaştırma politikasıyla yok edilmek isteniliyor. Batıdaki binlerce mevsimlik Kürt işçisi, saldırılara maruz kalıyor. Kürdistan’da asimilasyon öyle bir noktaya getirilmiş ki Kürtler dillerini konuşmaya çekiniyor. Özgürlük direnişi yürütenler sayesinde bugün Kürtler, dillerini ve kültürlerini yaşıyor. Bizler onlara minnettarız. İktidar, bugün bile Kürtlerin mücadelesini yok etmek için Kürt halkı üzerinde özel savaş politikaları yürütüyor. 90’larda devlet tarafından Kürtlere yaşatılan travmalar, hala sürüyor. Devletin Kürtler üzerindeki politikaları 100 yıldır aynıdır. Kürtler hala zorunlu göçe maruz bırakılıyor. Bu politikalara karşı Kürtler birlik içerisinde mücadele yürütmelidir.”   ‘1984’te başarısızlıkla sonuçlandı'   Akademisyen Çetin Eren ise, Türkiye’deki demokrasi mücadelesine dikkat çekerek, “Türkiye’de Kürtler, demokrasi mücadelesinin ana öznesidir. 1890’lardan beri Kürtlerin bir mücadelesi var. Kürtlerin yoksulluğu, iktisadi bir yoksulluk değildir. Kürtler, kendi kendini yönetme ve kaderini tayin etme imkanlarının hepsinden mahrumdur. Bundan kaynaklı da mücadele eden Kürtler, demokrasinin motor gücüdür. Kürtler statüsüz bir toplum olmasından kaynaklı Türkiye, Kürdistan’ı geri bırakma politikaları yürütmüştür. Kürdistan’da sanayileşme bilinçli bir şekilde geri bırakılmıştır. 1970’lerde batıda göç eden ve sonrasında Kürdistan’a gelen Kürt devrimciler, ulusal bir başkaldırı başlatmıştır. 70’lerden bugüne coğrafyamızda Kürt baharı olmuştur. Göçün negatif yönü sıra pozitif yönü de vardır.1982 darbesi, Kürt baharını bitirmek için yapıldı ve 1984’te bu durum başarısızlıkla sonuçlandı” diye konuştu.    ‘İşçi hareketinin motor gücü Kürtlerdir'   “Kürt baharı”nı yok etmek için devletin 1990’lı yıllarda köyleri yakarak “vahşi” uygulamalar yürüttüğünü söyleyen Çetin, “90’larda Kürdistan’ın en büyük göçü yaşandı. 3 milyon emekçi, göç etmek zorunda kaldı. Bu göç edenler, Batı’da proleter bir sınıf oluşturdu. Azınlık pozisyonunda duran Kürtler, bir anda Türkiye’deki en güçlü işçi hareketinin motor gücü haline geldi. Türkiye’de işçilerin mitingi 1 Mayıs değildir, Newroz’lardır. Türkiye’de hiç yaşanmamış bir şeyi ortaya çıkardı” dedi.    'Devlet hiçbir zaman yüzleşmedi'   TİHV Van Temsilcisi Sevim Çiçek de, Türkiye’deki yönetim şeklinin insan hakları ve demokrasiden uzak bir yönetim şekli olduğunu dile getirdi. Sevim, şunları söyledi: “90’larda, 2015-2016 dönemlerinde Kürtlerin maruz kaldığı göçün, göç tanımına uymuyor. Devlet, bu süreçlerde Kürtleri zorla yerlerinden edip ve vatandaş olarak görmemiştir. 3 bin 700 köy ve mezra 90’lı yıllarda yıkılıp yakılmıştır. Koruculuğu kabul etmeyenler, terörist ilan edildi; kabul edenler ise makbul Kürt olarak görüldü. Bu militarist güçler, devletten aldığı yetkiyi kendi çıkarları doğrultusunda kullandı. 1994 yılında göç, eşi ve benzeri görülmeyen bir göçtür. Bin 500 köy ve mezra yakıldı, 1 milyon vatandaş hiçbir tedbir düşünülmeden yerlerinden ve yurtlarından edildi. Bu süreçte, en yoğun faili meçhuller, işkence ve tecavüzler dönemi oldu. Bir anda köylüler, kendi ülkelerinde mülteci oldular. Bu göçten en fazla çocuk ve kadınlar etkilenmiştir. Bu coğrafya onlarca katliamı yaşamış bir coğrafyadır, ama devlet hiçbir zaman bunlarla yüzleşmemiştir. Devletin dili ve geleneği hep aynı olmuştur.”    ‘Katliamlar yapıldı'   “Özyönetim direnişi” döneminde yaşanan hak ihlallerini anımsatan Sevim, “Kentler, mahalleliler ve evler bombalandı. Çok ciddi mağduriyetler yaşandı. Yurttaşlar, korkunç sahneler ile karşılaştı. Devlet, vatandaşına böyle bir zulüm yapabilir mi? Bunların demokrasi dediği şey, suçlarının üzerini örtmektir. O dönem katliamlar yapıldı. Bu zihniyet çok tehlikeli bir zihniyettir” dedi. Türkiye’nin göç politikalarına tepki gösteren Sevim, “Türkiye, mültecileri her zaman koz olarak kullanmıştır” dedi.    Panel, soru-cevap şeklinde sona erdi.