Melanie Gingell: OPCW topladığımız kanıtları alsın ve görevini yapsın

  • 10:16 19 Aralık 2022
  • Siyaset
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Avukat ve insan hakları savunucusu Melanie Gingell, “Eğer OPCW'ya devlet tarafından yönetilen bir örgütün başvurmasından bahsediyorsak, devleti olmayan Kürtler bunu kendi adlarına nasıl yapabilir? Size bazı kanıtlar sağladık. OPCW'nin kurulma amacı ve görevi incelemedir. Kurumu sadece işlerini yapmaya çağırıyoruz” dedi.
 
Türkiye’nin Güney Kurdistan’a dönük yıllardır süren saldırıları, son bir yıldır sistematik olarak devam ediyor. Türkiye’nin saldırılarda binlerce kez kimyasal silah kullandığı gündeme gelirken, bölgeye giden gazeteciler ve doktor heyetleri de silahların kullanıldığına dair ciddi bulguların olduğuna dair raporlar hazırladı. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) ve uluslararası örgütler şimdiye kadar bölgeye bilgi toplama ekibi göndermeyi reddederken, bunun karşısında uluslararası güçler ve kamuoyu sessizliğini koruyor. 
 
Diğer yandan engellemelere rağmen bölgeye giden sağlık görevlileri tehdit edildiklerini ve kimyasallara maruz kalan hastaları tedavi ettiklerini söyleyen tıbbi raporları değiştirmeye zorlandıklarını dile getirirken, etkilenen bölgelerden toprak, giysi ve saç örnekleri de topladı. Ancak kimyasalların varlığı için bunların test edilmesi reddedildi.
 
Kurdistan’a Barış Kampanyası’ndan (Peace in Kurdistan ) avukat ve insan hakları savunucusu Melanie Gingell ile kimyasal silah kullanımı, İngiltere’nin Türkiye’ye fosfor tedariki ve yürüttükleri kampanya üzerine söyleştik.
 
“Sorunun sadece OPCW'dan kaynaklandığını söyleyemeyiz. Eğer en başa dönersek sözleşmeye imza atan devletlerle de ilgili. Bu anlaşmaya uymuyorlar ve soruşturmayı başlatmıyorlar. Peki neden? Bunun arka planında siyasi bir neden yatıyor olmalı. Türk hükümeti, insanların bizi düşündürmeye iten bu soruları sormasını istemiyor çünkü bunun nedeni tam da suçlandıkları durumdan gerçekten suçlu olmalarıdır.”
 
* Türkiye son 1 yıldır Zap, Metîna, Avaşîn ve Kurdistan'ın birçok bölgesine saldırıyor. Bu saldırılarda özellikle kimyasal kullanımına ilişkin çok sayıda görüntü kaydedildi. Bu belge ve görselleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Ben bu konuda uzman olmadığım için değerlendirmeyi tek başıma yapmam mümkün değildi. Biliyoruz ki, bu konuyla ilgilenmek üzere kurulan en eski ve en saygın kuruluşlardan biri olan Uluslararası Nükleer Silahlara Karşı Doktorlar, o bölgeye bir heyet ziyareti gerçekleştirdi. Dr. Severi ve Dr. Van Aken, Irak'ın Kürt bölgesine gittiler ve bildiğiniz gibi, saldırıların asıl gerçekleştiği yere erişimleri engellendi, ancak tüm videolara ve fotoğraflara erişebildiler. Ayrıca görgü tanıklarına da ulaştılar. Bu verilerle ilgili çok sayıda röportaj yaparak video ve fotoğraf kanıtlarını yakından incelediler. Size de yansıdığı gibi, göz yaşartıcı gazın kullanıldığı konusunda netlerdi ama bizim tahmin ettiğimiz şekilde değil. Bu gazlar bir isyanı, başka bir şeyi ya da asayiş durumunu bastırmak için kullanılmadı. Farklı amaçlarla kullanıldı. Bunlar alanda bir savaş silahı olarak kullanıldı. Bu ölümcül sonuçlar doğurur. Kullanımı ölümcül olabildiği için bu silahlar yasaklandı, kullanımı silah sözleşmesine doğrudan aykırı. Yani, giden heyetteki doktorlar kimyasalların kullanıldığı konusunda oldukça nettiler. Ayrıca raporlarda, Türk hükümetinin bir üyesinin TSK'nin bunu kullandığını hemen hemen itiraf ettiği açıklamasına da atıfta bulunuldu. Bir de bu konunun araştırılması gerektiğini öneren ve apar topar tutuklanan Türk Tabipleri Birliği Başkanı'nın davası da var.  Bence tüm bunlar çok şey anlatıyor, değil mi?  Bu konu inanılmaz derecede hassas. Türk hükümeti, insanların bizi düşündürmeye iten bu soruları sormasını istemiyor çünkü bunun nedeni tam da suçlandıkları durumdan gerçekten suçlu olmalarıdır.
 
“Türkiye'nin Avrupa'ya sığınmacı ve göçmen akını konusunda AB ile anlaşma yaptığını biliyoruz, bu Avrupa için çok büyük bir sorun. Tüm siyasi arka plan meseleler çok önemli görünebilir ama her ne sebeple olursa olsun bu devletlerden biri soruşturmayı başlatmak için adım atmalı.”
 
* OPCW ve Birleşmiş Milletler şimdiye kadar bölgeyi araştırmak için ekip göndermeyi reddetti. OPCW'nin harekete geçmemesini neye bağlıyorsunuz?
 
Araştırma yapmak onların birincil görevi. Dolayısıyla, bu iddialarla her şekilde ilgilenmeyi reddetmeleri bazı soru işaretlerini gündeme getiriyor. Örneğin siyasi arka planı hakkında neler olup bittiğine dair büyük soruları gündeme getiriyor. Kurumun bir karar almadığını söyleyebiliriz, çünkü bir soruşturmayı başlatacak mekanizma,  Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ne imza atan devletlerden birinin bunu gündeme getirmesi ve kurumdan araştırmayı istemesi olarak işliyor. Fakat şimdiye kadar hiçbir büyük devlet OPCW'dan bunu istemiş değil. Sorunun sadece OPCW'dan kaynaklandığını söyleyemeyiz. Eğer en başa dönersek sözleşmeye imza atan devletlerle de ilgili. Bu anlaşmaya uymuyorlar ve soruşturmayı başlatmıyorlar. Peki neden? Bunun arka planında siyasi bir neden yatıyor olmalıdır. Türkiye, NATO üyesi ve NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip. İttifakın içinde güçlü bir konumda. Muhtemelen Ukrayna Savaşı da diğer devletlerin şu anda Türkiye'ye bakışını etkilemiştir. Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında kendisini barış gücü olarak dünyaya sunuyor. Bu siyasi faktörlerden biri olabilir, mülteci krizi başka bir faktör. Türkiye'nin Avrupa'ya sığınmacı ve göçmen akını konusunda AB ile anlaşma yaptığını biliyoruz, bu Avrupa için çok büyük bir sorun. Tüm siyasi arka plan meseleler çok önemli görünebilir ama her ne sebeple olursa olsun bu devletlerden biri soruşturmayı başlatmak için adım atmalı. Ortada açık deliller ve hatta Türk hükümetinin itirafı olmasına rağmen bu yapılmıyor.
 
“Bu durumun tarafsız bir soruşturma gerektirdiğinden hiçbirimizin şüphesi olduğunu sanmıyorum.”
 
* Uluslararası kurumların savaş suçlarıyla mücadele mekanizmalarının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Devletsiz halkların hakları bu kurumların görev alanına girmiyor mu?
 
Bu bir sorun ve gerçekten bu çok büyük bir problem. Fakat soruşturmanın başlatılabileceği başka yollar da var; bu şu, bir BM Genel Sekreteri tarafından mesele OPCW'ya havale ettirebilir. Eğer ki Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin konuyu ciddiye almasını sağlayabilirsek, o zaman bununla başa çıkmanın başka bir yolu olabilir ama durum çok karmaşık bir halde ve bütün bunlar oldu olası sorunlu olmuştur. Suriye'deki barış görüşmelerinde Kürtlerin temsil edilme şekli bile sorunlu oldu. Bu yüzden kolay değil.  Kürt meselesine sempati duyan bir devlet bulabilirsek üçüncü taraf devletler de başvurabilir diye düşünüyorum. Kürt toplulukları adına konuşabilirlerdi ama bu basit değil. Yoksa şimdiye kadar bir şeyler olurdu. Çünkü biliyorsunuz durum çok net. Artık bu durumun tarafsız bir soruşturma gerektirdiğinden hiçbirimizin şüphesi olduğunu sanmıyorum. Kesinlikle açık.
 
* Jan van Aken gibi daha önce bölgeye giden gönüllü doktorlar vardı ama bazı bölgelere girmeleri KDP tarafından engellendi. Bu tutuma nasıl bakmak lazım? En son Irak’ta bir komite kurulacağı duyuruldu fakat buna ilişkin de bilgi akışı kesildi.
 
Bu da karşımıza çıkan başka bir sorun. KDP ile Türkiye arasında zemin araştırmalarını engelleyen gizli anlaşma var gibi görünüyor. Kimyasalların kullanıldığı bölgeye giremeyen sadece Dr. Severi ve Dr. Van Aken değildi. Diğer çeşitli gruplar, oradaki insanlarla yüz yüze görüşmek veya numune almak isteyenler de öyle. Demek istediğim, bu çok büyük bir problem. İnsanlar bu inceme engellerini aşmanın olası yolunun tabandan gelen bir yaklaşım oluşturmak olduğunu ifade ediyor. Irak Kürdistanı'nda bir tür seçim bölgesi inşa etmeye çalışan bu kampanyaya insanlar direkt dâhil oluyor, peşmergeler ve onun önünde duran insanlar olduğu için zeminden baskı oluşturmaya çalışıyor. Bunun kesinlikle kabul edilemez olduğuna dair bir fikir dalgası olması gerekiyor. Açıkçası, bölgede olanlardan dehşete düşen ve bu soruşturmayı desteklemek için ellerinden gelen her şeyi yapacak pek çok insan var. Ancak şu anda yeterli bir buhar çıkışı yok. Bunu aşmanın bir yolunu bulmaya çalışmak için daha fazla taban etkinliği olması gerektiğini düşünüyorum ama bu kolay değil elbette.
 
Bu komitenin görev alanı hakkında veya bunun için kendilerine bir zaman çerçevesi belirlediler mi bilmiyorum ama en azından var ve perde arkasında bilmediğimiz bir çalışma yürütüyor olabilir. Fakat şu an tamamen gizlilik ve sırla dolu görünüyor. Bu durum çok fazla güven vermiyor, belki açık ve daha şeffaf olsaydı ve neyi, ne zamana kadar yürüteceklerine ilişkin planlarını paylaşsalardı güvenimiz de olurdu. Komitedeki yetkililer ve bu yetkililerin görevlerinin açık tanımı paylaşılabilirdi. Bence bu Irak hükümetine bir çağrı olmalı. Lütfen bu komisyonun görev tanımını yayınlayın ve zaman çizelgenizin ne olduğunu bize bildirin. Böylece hükümete işini yapması için baskı yapabiliriz.
 
“İngiliz hükümetinin geçen yılın sonunda kimyasal silah kullanımına ne kadar şiddetle karşı çıktıklarını söylediğini biliyorsunuz. Şimdi diyoruz ki, bu iddiaların doğrulandığına dair kanıtlarımız var. O yüzden lütfen pazarlığın size düşen tarafını uygulayın. Size bazı kanıtlar sağladık. Şimdi bunları al ve söz verdiğin gibi, raporları kimyasal silah örgütüne götürme görevini üstlen!”
 
* Türkiye ısrarla kimyasal silah stokunun olmadığını iddia ediyor ama İngiltere'nin 2019'da Türkiye'ye 70 adet fosforlu mühimmat ruhsatı verdiği ortaya çıktı. Burada hep ABD ve Rusya'nın projeleri konuşuluyor ama bir yandan da İngiltere'nin füze satışları var. İngiltere savaşa seyirci mi yoksa taraf mı?
 
Bu silahları Türkiye'ye tedarik etmediklerini söylemek çok zor, silah tedarik ettikleri ölçüde sahadaki durumdan tamamen haberdarlar. Burada belli bir miktar ikiyüzlülük olduğunu biliyoruz. Ortadoğu'daki insan haklarına olan bağlılıkları hakkında çok büyük laflar söylerler ancak bu ifadeleri desteklediklerine dair herhangi bir eylem görmek çok nadirdir. Geçenlerde başbakan Rishi Sunak'a yazarak kendisine sorduk. Çünkü sık sık bu konuları özel olarak gündeme getirdiklerini söylüyorlar, bu yüzden Birleşik Krallık’tan olanları alenen kınamalarını istedik ve şimdi bunun yanıtını bekliyoruz. Açıkçası biz, bekleyişimiz konusunda pek umutlu değiliz. Ancak Türkiye'nin Irak ve Suriye'de Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelere yönelik saldırılarını kınayan bir basın açıklaması istedik ve dönüş bekliyoruz. Üzücü olan durum, bize silah satışlarımızla ve gerçek durumu tamamen yansıtmayan kamu açıklamaları etrafındaki büyük açıklamalarla suç ortağı olduğumuzu anlatıyor. Kesinlikle görünen bu.
 
İngiliz hükümetinin geçen yılın sonunda kimyasal silah kullanımına ne kadar şiddetle karşı çıktıklarını söylediğini biliyorsunuz. Nazir Ahmed Aralık 2021'de “Birleşik Krallık her koşulda kimyasal silah kullanımına karşı çıkıyor. Kimyasal silahların kullanıldığına dair her türlü kanıtı çok ciddiye alıyoruz. Kuzey Irak'ta kimyasal silah kullanıldığına dair son iddiaları izliyoruz, ancak iddialar asılsız. Herhangi bir kanıt, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne taraf devletlerle paylaşılmalı ve uygun kanallar aracılığıyla Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Teknik Sekreterliğine sunulmalıdır” demişti. Hükümetimizden Aralık ayında çok güçlü bir açıklama geldi. Şimdi diyoruz ki, tamam, o zamandan beri çalışmalar ilerledi ve şimdi bu iddiaların doğrulandığına dair kanıtlarımız var. O yüzden lütfen pazarlığın size düşen tarafını uygulayın. Size bazı kanıtlar sağladık. Şimdi bunları al ve söz verdiğin gibi, raporları kimyasal silah örgütüne götürme görevini üstlen. İngiliz hükümetinin bu konuda verdiği sözü şimdi tutmasını istiyoruz.
 
“Kürt nüfusu bölgeden çıkararak bölgeye başka bir etnik nüfusu yerleştirmektir amaç. Bunun bir tür etnik temizlik olduğu kesinlikle doğru ve bu insanlığa karşı bir suçtur. Bunun suç olduğu çok açık, uluslararası suçtur.”
 
*Bu saldırıların "terörle mücadele" adı altında gerçekleştirilerek mülteci kamplarının ve sivil bölgelerin bombalanması, bölgede göç ve insani krizi tetikliyor. Sizce bu projenin amacı nedir?
 
Son birkaç yıldır devam eden bir proje söz konusu oldu. Bu sadece Türkiye ve Suriye arasındaki sınır boyunca tampon bölge oluşturmakla ilgili değil, burada Kürt nüfusu bölgeden çıkararak bölgeye başka bir etnik nüfusu yerleştirmektir. Bunun bir tür etnik temizlik olduğu kesinlikle doğru ve bu insanlığa karşı bir suçtur. Bunun suç olduğu çok açık, uluslararası suçtur. Demek istediğim,  İstanbul'da yaşanan bombalı saldırı, bu korkunç can kaybıyla birlikte görünen o ki, reklam yazılımları tarafından araçsallaştırıldı ve Suriye'deki bombalama kampanyasını yenilemek ve yoğunlaştırmak için bir bahane olarak kullanıldı. Özerk bölgeyle bağlantılı hiçbir grup, hiç kimse sorumluluğu üstlenmedi, hepsi açıktan açığa saldırıyı kınadı. Öne sürülecek hiçbir delilleri yok ya da bunun bu kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmiş olması hiç mantıklı değil. Fakat Erdoğan tarafından, dediğim gibi saldırılara devam etmek ve o bölgenin bombalanmasını yoğunlaştırmak için bir bahane olarak kullanılıyor ki bu tesadüfen, Türkiye ile Suriye arasında tampon bölge olarak sahip olmak istedikleri bölgeyle aynı bölge.
 
“Bir kompleksin parçası olan, uluslararası insancıl hukuku izleyen ve devlet şiddetine yanıt veren meşru bir örgütün terör örgütü olarak görülmesini desteklemiyoruz. PKK bu listede yer almaya devam ettiği sürece barış müzakerelerinde bulunamazsınız.”
 
*PKK “yasaklı örgütler” listesinde yer almaya devam ettiği sürece Türkiye'nin saldırılarına meşru zemin bulmaya devam edeceği tartışılmakta. Listeden çıkarılması gerektiğini düşünüyor musunuz ve Birleşik Krallık bu konuda ne düşünüyor?
 
Birleşik Krallık içindeki Kürt yanlısı grupların birçoğu PKK'yi terör listesinden çıkarmak için kampanya yürütüyor. Bunu sadece biz düşünmüyoruz birçok insan böyle düşünüyor. Çünkü bir kompleksin parçası olan, uluslararası insancıl hukuku izleyen ve devlet şiddetine yanıt veren meşru bir örgütün terör örgütü olarak görülmesini desteklemiyoruz. Bu listede yer almaya devam ettiği sürece barış müzakerelerinde bulunamazsınız. Böyle bir hareket alanında, barış için etkili müzakereler olamaz. Güney Afrika'da gördüğümüz gibi, Nelson Mandela ancak hapishaneden serbest bırakıldığında ve tüm siyasi faaliyetleri fiilen suç olmaktan çıkarıldığında, masaya gelip Güney Afrika hükümeti ile eşit bir temelde müzakere edebildi. Bu olmasaydı Mandela kalıcı bir barışla sonuçlanabilecek anlamlı müzakereleri yapabilir miydi? Türkiye'de de durum aynı fakat insanlarla müzakere etme kanallarını tamamen kapatıldı.
 
Tecrit altıda ve hapishaneden müzakere edemezsiniz. Kriminalizasyon konumundayken pazarlık yapamazsınız. Değerli ve anlamlı müzakereler yapabilmek için özgür ve meşru olmak zorundasınız. Bu nedenle, PKK'nin suç olmaktan çıkarılması ve bu listeden çıkarılması gerektiğini her zaman çok güçlü bir şekilde savunduk ama tabi ki hükümetimiz, AB ve Amerika henüz buna yanaşmıyor. Ama biliyorsunuz, burada çatlakların ortaya çıkmaya başladığına dair işaretler var ve belki bazı insanlar bu konu üzerinde düşünmeye başlıyor. Örneğin İngiliz Parlamentosunda, Birleşik Krallık hükümetine bu liste hakkında tekrar düşünmesini ve bugün ve çağda bu organizasyonu reçete ettirmenin uygun olup olmadığını düşünmesini tavsiye eden soruşturma komiteleri olmuştu. Belçika Yüksek Mahkemesi'nin, bildiğiniz bir kompleksin meşru tarafı olarak görülmesi gerektiğini düşündüğünü biliyoruz. Çatlakların ortaya çıkmaya başladığını düşünüyoruz ve barış arayışındaki bu tür mantıklı yaklaşımların tutunacağını daha fazla düşünüleceğini ve bunun hayata geçeceğini umuyoruz.
 
“OPCW tarafından uygun ve tam bir soruşturma yapılması için kesinlikle yeterli kanıt var. Eninde sonunda birinin OPCW'dan buradaki çok gerçek bir iddiaya ilişkin uygun, tarafsız bir soruşturma başlatması için ilk adımı atması talebini tetikleyeceğini umuyoruz. OPCW’nun kurulma amacı ve görevi budur. Sadece işlerini yapmaya çağırıyoruz.”
 
*  “Peace in Kurdistan” kampanyasının kimyasal silahlar ve Kürtler ile ilgili faaliyetleri ve talepleri nelerdir?
 
Bölgeye bir heyet göndermek için ilk heyeti organize ettik. Gazeteci Steve Sweeney'e bölgeye gitmesi için yardım ettik ve olup bitenlerle ilgili ilk haberi o yaptı. Bir süre sahadaki tek gazeteci oydu. Raporunu kamuoyuna açıkladık. Bölgeyle ilgili başka soruşturmaları ve üzerine görüşmeleri tetiklemek için kullandık. İstediğimiz şey daha fazla soruşturma yapılması. Araştırmayı önermek için yeterli kanıt olduğunu ve bu nedenle araştırılması gerektiğini söylüyoruz. İncelemeler gerçekleştikçe ve biz ilerledikçe daha çok şey gün ışığına çıkıyor. Örneğin Türk Hükümeti mensubunun "evet kullanıldı" diyen bir ifadesi var, "biz orada biber gazı kullanıyoruz" ve bu açık, net bir insan hakları ihlalidir. Söylediğimiz şey, OPCW tarafından uygun ve tam bir soruşturma yapılması için kesinlikle yeterli kanıt var. Biz de kendi devletimize dilekçeler yazıyoruz. “CND” ve “Stop the War” gibi sivil toplum kuruluşlarının bu konuda baskı yaratmaya çalışması için toplantılar gerçekleştiriyoruz. EUTCC ( AB Türkiye Sivil Komisyonu) geçen hafta tam da bu konuyla ilgili bir toplantı yaptı. Biz inceleme yapılması için baskı oluşturmaya çalışıyoruz ve bu konu hakkında farkındalık yaratmaya çalışıyoruz, insanların bildiklerini açıklaması için uğraşıyoruz. Bilgileri bölge dışına çıkarmaya çalışıyoruz ve herkese elimizden gelen her düzeyde baskı yapmaya çalışıyoruz; sendikalar, sivil toplum örgütleri, genellikle hükümetler. Eninde sonunda birinin OPCW'dan buradaki çok gerçek ama çok gerçek bir iddiaya ilişkin uygun, tarafsız bir soruşturma başlatması için ilk adımı atması talebini tetikleyeceğini umuyoruz.
 
* Çözüm önerileriniz nelerdir?
 
Tüm devletleri, OPCW'yu acilen bir soruşturma yürütmesi için açıkça ortaya konan ve ellerinde bulunan kanıtlara bakmaya çağırıyoruz. Birleşik Krallık ve Avrupa'daki sendikalara sesleniyoruz. Faaliyet gösterdikleri her yerde, üyelerini bu konuda kampanya yürütmek üzere bilgilendirmek için bu konuyu ele alsınlar. Biz de bunu yapıyoruz; bilgileri veriyoruz,  mesajları ilgililere ulaştırmaya çalışıyoruz ve umarım birilerinin harekete geçmesini tetikleriz. Çünkü eğer OPCW'ya devlet tarafından yönetilen bir örgütün başvurmasından bahsediyorsak, devleti olmayan Kürtler bunu kendi adlarına nasıl yapabilir? Bunu üstlenecek eyaletlerden birine ihtiyacımız var.  Bu ülkelerden en az birinde soruşturmayı yürütme talebini ateşleyecek kadar baskı ve yeterli büyük bir dalga elde etme savaşı budur. Gerçekten büyük bir iş değil ve lütfen bir soruşturma yürütün. Öyle ya da böyle sıradan bir karar istemiyoruz. Biz sadece soruşturma istiyoruz. OPCW'nun kurulma amacı ve görevi incelemedir. Sadece işlerini yapmaya çağırıyoruz.