Tülay Hatimoğulları Tahran Zirvesi'ni değerlendirdi: İdlib Türkiye'nin elinde patladı 2018-09-09 09:06:38   Habibe Eren   ANKARA -Tahran zirvesini değerlendiren HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, İdlib'in Türkiye'nin elinde patladığını belirterek, "Türkiye’nin Suriye üzerinde kurmak istediği egemenliği, fiilen o topraklardaki askeri varlığı tehlikeye giriyor. Bu durum salt İdlib için değil Cerablus, El Bab, Afrin için de geçerlidir. İdlib operasyonu Suriye lehine sonuçlanırsa, Suriye Türkiye’nin bu topraklardan çıkmasını talep edecektir” dedi.    Suriye iç savaşının kilidi sayılan İdlib konusunda Rusya, Türkiye ve İran'ın Tahran'da yaptığı zirvede, uzlaşı çıkmadı. Üçlü arasından imzalanan Astana Anlaşması kapsamında ilan edilen 4 “çatışmasızlık” bölgesinden biri olan İdlib, taraflar arasında çözülmeyen tek yer olarak kaldı. Astana’nın devamı olarak dün Tahran’da bir araya gelen Rusya, İran ve Türkiye imzaladıkları bildiride ve yaptıkları açıklamalarda aşama kaydedilmediğini gösterdi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, İdlib meselesini ve Türkiye’nin Suriye politikasını değerlendirdi.   ‘İdlib egemenlerin güç savaşına dönüştü’   İdlib’in bir süredir Türkiye’nin garantörlüğünde olduğu ve gözlem yürüttüğü bir yerleşim yeri olduğuna dikkat çeken Tülay, İdlib’in aynı zamanda Suriye’de yerli ve yabancı cihadist çetelerin toplanma merkezi haline geldiğini söyledi.  Tülay, İdlib’e ilişkin küresel güçlerin temaslarını şöyle anlattı: “Suriye savaşında gelinen süreçte İdlib şimdilik son halka olarak görülüyor. İdlib’te Suriye ve müttefikleri açısından başarılı bir sonuç alınırsa Suriye’de devam eden savaş (şiddet parça parça devam etse de) yerini siyasal sürece bırakabilir. Buradan bakınca Suriye’de savaşta sona gelinebilir. Ancak o kadar da kolay değil. Çünkü İdlib operasyonu gündeme geldiği andan itibaren ABD, İngiltere ve Fransa tarafından Suriye’nin kimyasal silah kullanabileceği senaryosu devreye girdi. Bu durum, üçlünün geçtiğimiz Nisan ayında yaptıkları gibi Suriye’yi yeniden vurabilme zemini hazırlama amacı olduğunu deşifre etti. Ayrıca İdlib operasyonunun gerçekleşmesini istemeyen sadece Türkiye değil ABD, İngiltere, Fransa ve onlara yakın duran Suudi Arabistan ve Mısır da operasyonun olmasını istemiyor. Bunun nedeni ortadadır. Rusya ve İran’ın başarı elde etmesi istenmiyor. Yani egemenlerin güç savaşı…”   ‘İdlib Türkiye’nin elinde patladı’   Türkiye’nin  Suriye’de savaşan cihadist çeteleri en başından beri desteklediğini kaydeden Tülay, şöyle devam etti: “Sıklıkla ifade ettiğimizi tekrarlarsak Türkiye’nin Suriye politikası başından beri kaotiktir ve başarısızlığa mahkûmdur. Şöyle geriye dönük baktığımızda Türkiye’nin attığı her adımın elinde patladığını görürüz. İdlib’de şimdi Türkiye’nin elinde patladı. Zayiatı çok olacak. Bu başarısız politikanın bedelini Türkiye’de ve bölgede yaşayan halklar ödüyor.”   ‘Türkiye olası bir siyasi sürecin dışında kalacaktır’   Türkiye’nin yeni müttefikleri Rusya ve İran’dan İdlib konusunda beklediği sonucu alamayacağını dile getiren Tülay, bunun Tahran zirvesinde bir kez daha görüldüğünü kaydetti. Tülay, İdlib operasyonunun olası sonuçlarını ise şöyle özetledi: “Türkiye’nin Suriye üzerinde kurmak istediği egemenliği, fiilen o topraklardaki askeri varlığı (denetlediği cihadistler üzerinden ve doğrudan) tehlikeye giriyor. Bu durum salt İdlib için değil Cerablus, El Bab, Efrin için de geçerlidir. İdlib operasyonu Suriye lehine sonuçlanırsa Suriye Türkiye’nin bu topraklardan çıkmasını talep edecektir.”   'Sınır kentleri ve Hatay için ayrı bir tehlike'   Tahran’daki üçlü zirvede ateşkes çağrısını ağzından düşürmeyen Tayyip Erdoğan’a karşı  Vladimir Putin ve Hasan Ruhani’nin Tahran zirvesinde El Nusra adına ateşkesten söz edilemeyeceği vurgusunu yapmalarının İdlib operasyonundaki kararlılıklarının gösterdiğini belirten Tülay,  sözlerini şöyle sürdürdü: “ABD/AB-Rusya/İran arasında şantaj siyaseti ile varlık sürdüren AKP iktidarı kısmen de olsa bu yolun sonuna gelmiş bulunuyor. Ayrıca Türkiye’nin Suriye’de olası siyasal çözüm sürecinin dışında kalma ihtimali yükseliyor. İdlib 10 binlerce cihadistin sığındığı bir bölge konumuna geldi. Burada uygulanacak yöntem çıkış koridarları oluşturma ve/veya imhadır. Koridor oluşturulurken, Türkiye’ye sızmaların yoğun olacağını tahmin etmek zor değil. Bunu hem sivil göç için hem silahlı çetelerin kaçışı için söyleyebiliriz. Militer bir benzetmedir ama cihadist grupların Türkiye’ye gelmesi demek (Türkiye istediği kadar denetleyebileceğini düşünse de) misket bombasının Türkiye topraklarında patlamasına benzeyecektir. Atılan her adımda bir yerlerden patlamalar gerçekleşebilir. Bu tehlike Türkiye’nin dört bir yanı için geçerlidir. Ancak sınır kentleri ve Hatay için ayrıca bir tehlike arz etmektedir. Hatay’ı özellikle belirtmemin nedeni Arap Alevilere karşı ayrıca düşmanlık besleyen cihadist çetelerin intikam peşinde olma potansiyellerinin her daim yüksek oluşudur.”   ‘Türkiye İdlib’ten sonra Rojava’ya yaklaşımında da zorlanacak’   İdlib’teki gelişmeler sonucunda Türkiye’nin Suriye politikasındaki tutumunun önemli belirleyeni olan Kuzey Suriye ile ilgili yaklaşımında değişime gitme konusunda da zorlanacağını vurgulayan Tülay, “Bu zorlanma iktidarın şantaj siyaseti güttüğü her iki taraftan da olabilir. Şam ve Demokratik Suriye Meclisi görüşmelerinde ortaya çıkacak sonuca bağlı olarak Türkiye’yi farklı noktalardan hem Rusya hem ABD çekiştirecektir” dedi.        ‘İstikrarı sağlamak Rusya’nın işine gelecek’   Zirvenin sonuçlarına değinen Tülay, Tayyip Erdoğan’ın talep ettiği ateşkes yerine zirvede operasyonun yapılacağı fikrinin öne çıktığını belirterek,“Bu operasyonu geciktiren Türkiye değil. ABD-İngiltere-Fransa’nın tutumudur. Rusya ve elbette İran’da Nisan 2018’de bu üçlü tarafından gerçekleştirilen saldırının benzerinin olmasını istemiyor. Kimyasal silah kullanımı üzerinden geliştirilmek istenen provokasyonu deşifre etme yöntemine giden Rusya, bu tehlikeye rağmen İdlib operasyonundan vazgeçme niyetinde değil. Suriye’de istikrarın sağlanması Rusya’nın işine gelecektir. Ayrıca Rusya Hmeymim askeri üssünün de güvenliğini sağlamak istiyor“ ifadelerini kullandı.   ‘Suriye savaşı vekalet savaşı olmaktan çıktı’   Doğru olanın Suriye halklarının kendi geleceğine kendilerinin karar vermesi olduğunu ancak gerçekliğin böyle olmadığını dile getiren Tülay, Suriye savaşının bir vekâlet savaşı olarak başladığını şimdi ise vekâlet olmaktan çıktığını dile getirdi. Tülay, “Emperyalist güçlerin neredeyse direkt birbiriyle savaşına döndü. Ruhani’nin bu sözleri ‘biz karar vereceğiz’in diplomatik ifadesidir. Emperyalist güçler kendi çıkar çatışmalarına göre Suriye’yi şekillendirmeye çalışıyor” diye konuştu.    'Türkiye her dönemeçte zararlı çıkıyor'   Türkiye’nin Suriye politikasının iflas ettiğini ve “Yeni Osmanlı” hayalleriyle sınır genişletmeyi hedefleme, siyasi, askeri ve ekonomik hegemonya kurma hayalinin iflas ettiğinin altını çizen Tülay, “Suriye konusunda Türkiye her dönemeçte zararlı çıkıyor. Bunun nedenleri ortadadır. Tutarsız siyaset, fetihçi anlayış, Kürt sorununun barışçıl, demokratik yöntemlerle çözülemeyişi, her fırsatta Türkiye’nin ayağına dolanmaktadır” dedi.   ‘Afrin halkları sivil değil de katli cihadistler mi sivil?’   Tayyip Erdoğan’ın zirvede sivillerden kaynaklı ateşkes önerisine de değinen Tülay, şöyle devam etti: “Afrin halkları Kürtler, Araplar sivil değil de İdlib’teki katil cihadistler mi sivil? İnsani duyarlılık siyasal yönelimle mi ölçülür? Sivillerin yaşamı savunulsaydı Suriye savaşı başladığı zamandan bu yana bu kadar destek sağlanır mıydı? Stratejik olarak müdahale istenmeyen yerler için bütün emperyalist güçler ve onların bölgesel müttefikleri insan hakları savunucusu kesiliyor. Bizler Afrin operasyonuna ‘siviller ölüyor’, ‘savaş bir halk sağlığı sorunudur’  dediğimizde gözaltına alındık, cezaevlerine konduk, yargılandık/yargılanıyoruz. Bizler hiçbir yerin kan gölüne dönmesini, hiçbir insanın burnunun dahi kanamasını, hayvanın, bitkinin zarar görmesini istemiyoruz.”   ‘Bölgedeki şer odaklarının dağılması gerekiyor’   Savaşın bir an önce bitmesi gerektiğine dikkat çeken Tülay,  Suriye başta olmak üzere bölgedeki şer odaklarının dağılması gerektiğinin altını çizdi. Tülay, “Kapitalizm krizini yoksulların, işçilerin, emekçilerin alın teriyle; yoksul halkların kanıyla çözmek istiyor. Suriye savaşı bu döngünün bir sonucudur. Bölgede Kürt sorunun barışçıl demokratik yöntemlerle çözülmesi bölgenin demokratikleşmesi açısından önemli bir açılım olacaktır. Bölgede yaşayan tüm halklar; Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni, Süryani kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olana dek özgürlük ve demokrasiden bahsetmek mümkün değil. Bu anlayışla bölgenin tüm halkları, işçileri, emekçileri ve yoksulları dayanışmayı örebildiği sürece çözüme yakınlaşacağız” dedi.