DTK Genel Kurulu’nda ulusal birlik ve tecrit mesajı: İlk adım Kürt ulusal birliği 2018-09-08 13:57:50   DİYARBAKIR - DTK’nin 8. Kongre 1. Genel Kurulu Toplantısı’nda konuşan HDK Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, Kürdistan’da Kürt ulusal birliği, ülkenin batısında ise demokratik birliğin gerekliliğine işaret ederek, “Saldırı ideolojiktir, mücadele de ideolojik olmalıdır” dedi.     Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) 2 gün sürecek olan 8. Kongre 1. Genel Kurul Toplantısı, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Örgütü binasında bulunan Vedat Aydın Konferans Salonu’nda başladı. “Ortadoğu krizini Ulusal birlik perspektifi ve ulus ruhuyla aşacağız” şiarıyla gerçekleştirilen toplantıya, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü ve HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Hacer Özdemir, milletvekilleri Semra Güzel, Musa Farisoğulları, Selçuk Mızraklı, Dersim Dağ, Remziye Tosun ve Saliha Aydeniz ile Barış Anneleri, DDKD, ÖSP, HDP, DBP, DAD, ESP ve siyasi parti temsilcileri ile birlikte DTK bileşeni sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.   Toplantı salonuna, 21 Ağustos’ta tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren DTK Eş Başkanlık Divanı üyesi Dilek Adsan’ın fotoğrafları ile PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, Kürt ulusal birliği ve bölgede sürdürülen orman yangınlarına dikkat çeken pankartlar asıldı. Ayrıca salona kurulan sinevizyonlarla DTK’nin çalışmalarının yer aldığı görüntülerin gösterimi yapıldı.  Toplantı, Divan Kurulu’nun seçimi ardından yapılan saygı duruşuyla başladı. Ardından açılış konuşmasını yapan DTK Eş Başkanlık Divanı üyesi ve HDP Diyarbakır Milletvekili Saliha Aydeniz, Divan Kurulu adına Genel Kurulu selamladı. 21 Ağustos’ta tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren DTK Eş Başkanlık Divanı üyesi Dilek Adsan anan Saliha, tutsak DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i selamlayarak, DTK’nin gerçekleştirdiği kongrenin önemine dikkat çekti.    ‘Halklar savaşa karşı mücadele ediyor’   Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı’nın yaşandığını ifade eden Saliha, “İşgalci devletler Ortadoğu’yu kan gölüne çevirerek, savaşı sürdürüyorlar. Kürt halkı özgürlüğü için mücadelesini sürdürüyor. Rojava’da tüm halklar savaşa karşı mücadele ediyor. Kadınlar öncülüğünde yeni yaşam inşa ediliyor. Bu tüm halklara örnek oldu. Bu savaşta Erdoğan’a bir rol verildi. AKP-MHP ittifakı son üç yılda Sayın Öcalan şahsında özel bir tecrit politikası devre konuldu. Milletvekillerimiz, belediye eşbaşkanlarımızın tutuklanması, ormanlarımızın yakılması ve bu süreçte yaşananlar tecridin bir sonucudur” dedi.    ‘Sürece en iyi şekilde cevap vereceğiz’    DTK’nin PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kırılması temelinde önümüzdeki süreçte çalışmalarını sürdüreceğini kaydeden Saliha, Kürt Ulusal Birliği’ne dikkat çekerek şöyle dedi: “DTK’nin önemi Ortadoğu’nun ittifakı açısından çok önemli bir role sahip. İki gün boyunca bu temelde tartışmalar yürüteceğiz. Sürece cevabı en iyi şekilde vereceğiz” diye konuştu.    ‘Mücadele programımızı ortaya koymalıyız’   Ardından konuşan HDK Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, ülkede yaşanan ekonomik krize dikkat çekerek, “Ekonomik krize karşı ve hükümetin söylemlerine baktığımız zaman, her şeyi bu rotadan devam ettireceğini biliyoruz. Ülkede insanlar açlıktan kendilerini yakıyor, bütün bunların hükümetle bir ilgisi olmadığını ifade ediyorlar. Algı operasyonuyla, faşist akılla karşı karşıyayız. Bu faşizme karşı ne yapmamız gerektiğini açık bir şekilde tartışmalı. Mücadele programımızı ortaya koymalıyız” ifadelerini kullandı.    ‘Yaşananlar 7 Haziran’ın devamıdır’   Ülkede ve bölgede yaşananların 7 Haziran seçimlerinin ardından başlatılan çatışmalı sürecin devamı olduğu değerlendirmesinde bulunan Gülistan, şöyle devam etti: “Suriye’deki Kürt statüsünü ve demokratik yapıyı engellemek istiyorlar. Onun için Efrin’e saldırdılar, Kerkük işgaline kapı araladılar. Olası İdlib için söz söyleyebiliyorlar. Devlet aşınmıştır, tekleşmiştir, bir grubun eline geçmiştir. Türkiye açısından klasik bir devlet yapılanmasından söz edilemez. Karşı karşıya olduğumuz şey kendisini var etmek için her yolu mubah gören bir anlayıştır. En acı ve en çirkin yüzünü bizlere bir kez daha gösteriyor. Öyle bir aralıktan geçiyoruz ki; cenazelerimizi gömemiyoruz, hasta tutsaklar ölüme yatırılıyor. İşte tamda faşizm böyle bir şey. Çaresiz miyiz, değiliz. Almanya’da nasıl Hitler faşizmi yenildiyse, bizlerde bu faşizmi yeneceğiz. O zaman doğru güzel iyi olan bir mücadeleyi zafere ulaştırmak için ne yapabiliriz üzerinden tartışmamız gerekiyor.”   ‘İlk adım Kürt ulusal birliğinin kurulmasıdır’   Bölgede Kürt ulusal birliği, ülkenin batısında ise demokratik birliğin gerekliliğinin altını çizen Gülistan, “Halkların, inançların, kadınların, gençlerin kendi demokratik ittifaklarını kurmaları gerekiyor. İlk adımı ise Kürdistan’da Kürt ulusal birliğinin kurulmasıdır. Biz buna ilişkin çeşitli girişimlerde bulunuyoruz. Ancak hepimiz özeleştiri pozisyonundayız. Türkiye’nin bu soykırımcı siyaseti ilk değil. 6-7 Eylül olaylarının yıl dönümüydü. Nasıl insanlara zulmün uygulandığını iyi biliyoruz. 2018’de aynısını Kürt halkı yaşamakta. Buna karşı durmalıyız, yan yana olmalıyız. Saldırı ideolojiktir, mücadele de ideolojik olmalıdır. Başaracağımıza inanıyorum, serkeftin” diye belirtti.    ‘Kürtler arasındaki ihanete son verilmeli’   Barış Anneleri Meclisi adına konuşan Kevê Işık da, Kürt ulusal birliğinin sağlanmamasını eleştirerek, “Ben bir anne olarak, bir siyasetçi de değiliz. Bütün insanlarımıza sesleniyoruz; Kürdistan toprakları bu halkın çocuklarının kanları ile sulanıyor. Artık yeter, birlik olalım. Kardeşlik elini uzatmayana kadar halimiz böyle olacak. Her gün çocuklarımızın cenazeleri gelecek, çocuklarımız yetim kalacak. Neden böyle olsun. Kürtler kadar ittifaksız bir toplum yok. Anneler olarak bir daha söylüyoruz; halkımız birliğini sağlamalıdır, bir birine el uzatmalıdır. AKP ve MHP’ye bakın, mesele Kürt olunca birlik oluyorlar. Kürtleri bitirmek için bir araya geliyorlar. Bizim siyasetçilerimiz de kardeşlik temelinde yaşanan eksikleri ortadan kaldırmalı. Bir arada ortak bir şekilde yaşananlara son vermeli. Artık rica ediyoruz; birliğimizi sağlayalım. Kürtler arasındaki ihanete son verelim. Artık yeter, bu topraklara barış gelmeyene kadar bir yere ulaşamayız. Barış, barış, barış” çağrısında bulundu.    Leyla Güven’in mektubu okundu    Ayrıca kongrede tutuklu bulunan HDP Hakkâri Milletvekili ve DTK Eş Başkanı Leyla Güven’in gönderdiği mektup okundu. Leyla, mektubuna 21 Ağustos’ta tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren DTK Eş Başkanlık Divanı üyesi Dilek Adsan’ın yaşamının son anına kadar mücadele içerisinde yer aldığını ve ölümünün derin üzüntüye yol açtığını ifade etti. Dilek Adsan’ın kadın ve sendikal faaliyetlerine dikkat çeken Leyla, “Çok başarılı çalışmalar yürüttü. Bu çalışmalarını zafere ulaştırmak hepimizin boynunun borcudur” diyerek, Dilek Adsan’ın ailesi ve sevenlerine başsağlığında bulundu.   ‘Ekmek ülkesinde ekmeksiz kalmak’   “Direnişin kalesi olan Amed zindanında bulunan siyasi kadın tutsaklar olarak sizleri selamlıyoruz” ifadeleriyle Genel Kurulu selamlayan Leyla, şu ifadelere yer verdi: “Genel Kurul’da sizlerle bir arada olmamanın üzüntüsü içerisindeyim. Sizlere mesajımı yazılı olarak gönderebiliyorum. Ortadoğu coğrafyası insanlığın toplumsallaştığının merkezidir. Toplumun geleceği açısından Ortadoğu’nun büyük imkânlara sahip olmasına rağmen, ne yazık ki bölge halkı açısından böyle bir şans kalmamış ve ortadan kaldırılmış durumda. Sayın Öcalan’ın ‘Ekmek ülkesinde ekmeksiz kalmak’ sözleri bugün gelinen noktayı özetliyor. Şüphesiz bu halkımız açısından kader değil. Halkımızın devrim ve demokrasi mücadelesi bu durumu değiştirebilecek güce sahip.   Geçtiğimiz yüzyılda yaşanan paylaşım savaşında emperyalist güçler kendi devletlerini yarattılar. İnsanlığa ev sahipliği yapan Ortadoğu coğrafyası savaş ve kriz coğrafyasına dönüştü. Ancak tarih bu coğrafyayı halkların, inançların, kültürlerin ve birliğin coğrafyası olarak tanıttı. Türkiye Cumhuriyeti  20. yüzyılda ‘Hasta adam’ olarak nitelendirilen Osmanlı İmparatorluğu’nun bir sonucu olarak ortaya çıktı. Türkiye devleti Türkleşmeye dayalı varlığını esas aldı. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayanlar Türkleşme politikalarını devreye koydu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Arnavut, Ermeni, Bulgar, Boşnak, Türk, Çerkez, Acem, Arap, Sırp, Kürt, Gürcü, Yahudi, Asuri, Keldani, Süryani, Laz ve birçok farklı halk yaşıyordu. Bu halkların Türkleşmesi ve Müslümanlaştırılması için kurum ve kuruluşlar açıldı. Örnekle Hamidiye Alayları, Kuva-i Milliye, İttihat-i Terakki, Jön Türkler, Milli Türk Öğrenciler Birliği, Türk Ocakları ve birçok kurumun açılmasıyla bu politikalar devreye konuldu.   ‘Kürdistan’ı 4 parçaya ayırdılar’    Bu yıllar halklar açısından katliam ve soykırım yılları oldu. Kürt halkı da diğer halklar gibi özgürlüğü ve hakları için bu politikalar karşısında direndi. 1. Dünya Savaşı ardından imzalanan Sevr Antlaşması ile Kürt halkı ve Kürdistan uluslararası alanda tanınmaya başlandı. Hatta hukuki bir belgeyle Kürtlere özerklik verildi. Antlaşmanın 62, 63 ve 64’üncü maddeleri bu haklar üzerine hazırlandı. Türkiye Cumhuriyeti bunun önüne geçmek için her şeyini seferber etti. Son olarak Lozan Antlaşması ile Sevr Antlaşmasını ortadan kaldırdı. Kürdistan’ı dört parçaya ayırdılar her bir parçasını da ayrı bir ulus devlete verdiler. Kürdistan’ın parçalarında bu devletler tarafından farklı politikalar entegre edildi. Bu politikalar bugünde uygulanıyor. Yüz yıldır uygulanan politikalarda ve zihniyetlerde en ufak bir değişim olmuş değil yol alınmış değil. Tekçi zihniyetçi projeler devreye konulmaya çalışılıyor fakat bu hiçbir şekilde halkların verdiği mücadele karşısında başarılı olmayacak.   24 Haziran’da AKP seçim çalışmalarını Kürtlere hakaret ederek ve saldırarak yürüttü. Yine asla kabul edilmeyecek cenazelerimize ve mezarlıklarımıza saldırıldı. Savaş nerede olursa olsun iki taraf asla cenazelere karışmaz ve defnedilmesine izin verir. Yapılanlara bakıldığında AKP’nin Kürt halkına karşı yaptığı inkâr ve imha politikasının devreye konulduğu görülüyor. Tarih bunu asla af etmeyecek. Ayrıca son zamanlarda partimize ve eş başkanlarımıza hakaretler yapılıyor. Cumartesi Anneleri’ne saldırı gerçekleştiriliyor, bu da AKP’nin Kürtleri yok etmek istediğinin göstergesidir. Oda biliyor ki yaptığı bu politikalardan sonuç alamayacak.”    ‘En önemli projelerden biri de ulusal birlik projesidir’   Kürt halkının Sayın Öcalan konusunda ki hassasiyeti biliniyor ve bundan dolayıdır ki tecrit giderek ağırlaştırılıyor. Başta Avrupa olmak üzere dünya tecride karşı sessiz ve kanunlarını yok sayıyor. Avrupa’da ki halkımız CPT ve diğer kurumlar önünde nöbet tutuyor. Bu kurumlar gözünü ve kulağını kapatarak bu suça ortak oluyor. Sayın Öcalan üzerinde olan tecridin son bulması için de tüm halkımız, demokratik kurum kuruluş ve güçler mücadele etmelidir. Bir diğer önemli nokta da tecridin son bulması için Sayın Öcalan’ın projeleri ve fikirleri önce yaşamda hayat bulmalıdır. En önemli projelerden biri de ulusal birlik projesidir. Kürt sorunu artık uluslararası bir sorun haline dönüşmüş. Siyasetçiler olarak üzerimize düşen görevi doğru bir şekilde yapmalıyız. Buda ancak ulusal birlik ruhu ile gerçekleşebilir. Başta Başur öncülüğünde bu çalışmalara başlanılmalıdır. Dört parçada yürütülen politikalar ve Türkiye’nin politikaları ancak ve ancak ulusal birlik ile boşa çıkarılır. Rojava buna en büyük örnektir.   ‘DTK üzerine düşen rolü oynamalı’   DTK, Ulusal Birlik Kongresi’nde üzerine düşen rolü oynamalıdır ve tüm Kürdistan halkı ile çalışmasını yürütmelidir. Hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.”    Yapılan konuşmaların ardından PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit konulu panaroma gösterimi yapıldı. Toplantı, DTK delegeleri ve bileşenlerinin yürüteceği tartışmalarla basına kapalı olarak devam ediyor.