'Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit son bulsaydı bugün kaostan söz etmeyecektik' 2018-08-30 09:03:07   Habibe Eren- Dilan Babat   ANKARA - 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın barıştaki misyonuna dikkat çeken HDP Van eski milletvekili Tuğba Hezer, "Sayın Öcalan'ın özgürlük koşulları gerçekleşebilseydi, IŞİD'le beraber anılan faşist bir diktatörlükten, yoksullaştırılan halktan, gayrı meşru bir seçimle kendini ilan eden tek adam rejiminden söz etmeyecektik" dedi.     PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 11 Eylül 2016'da kardeşi Mehmet Öcalan'la yaptığı görüşmeden bu yana herhangi bir görüşme gerçekleştirilmedi. Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit son 3 yıldır daha da ağırlaştırılarak devam ederken,  avukatları bu süre zarfında 781 kez görüşme talebinde bulundu. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ise "hava muhalefeti",  "koster bozuk' gerekçeleri ile her görüşme talebini reddetti.    1 Eylül Dünya Barış Günü gelirken insanlık suçu ve barışa karşı bir saldırı olarak görülen tecrit ağırlaştıkça Kürt halkına yönelik savaş konsepti de derinleşiyor. Çalışmalarına Avrupa'da devam eden HDP Van eski milletvekili Tuğba Hezer, 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecride ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    'Tecrit sadece Türkiye politikaları ile yorumlanamaz'   Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin yalnız Türkiye üzerinden yorumlanamayacağına dikkat çeken Tuğba, "Sayın Öcalan'a yönelik tecridi sadece Türkiye üzerinden yorumlamak hem Ortadoğu'yu merkezine alan paylaşım savaşını hem de Türkiye'deki diktatörlüğü anlama ve buna karşı çözüm bulma konusunda boşa kürek çekmek olur. Uluslararası komplodan sonra hayata geçirilen İmralı sistemi sistematik olarak başta Kürtler olmak üzere tüm demokrasi güçlerine, özgürlüklere uygulanan bir sisteme dönüştürüldü" diye konuştu.    'Devlet kendisi dışında her şeyden vazgeçti'   Abdullah Öcalan'ın tüm Türkiye halkları için demokrasiyi ve kalıcı barışı sağlayacak bir formül önerdiğini hatırlatan Tuğba, "Tecritte, imha politikalarına rağmen kararlılıkla büyük bir emekle bunu çalışmasını yürüttü. Ne var ki kalıcı barış ve demokrasi; cinsiyetçi, milliyetçi, militarist ulus devlet yapısının kimyasıyla tamamen zıttır. Bu zıtlık tekçi devlet yapısının kendisinden vazgeçmesi anlamına gelirdi. Devletin de vazgeçtiği kendisi dışındaki her şey oldu" diye belirtti.   'Barış ve demokrasi tecrit altında'   Tuğba, Türkiye'de barış demenin suç, savaş demenin ise övgü olarak yansıtıldığını ifade ederken, bunun sebeplerini İmralı sisteminde aramak gerektiğinin de altını çizdi. Tuğba, "Çünkü barış, demokrasi, özgürlük ve adalet İmralı'da tecrit altına alındı. Erdoğan faşizmi Türkiye tarihinde görülmemiş milliyetçi ve şovenist politikalarla bu gerçeği toplumdan kaçırmaya çalışmaktadır. Türkiye şuan tarihinin en büyük ekonomik, siyasal ve toplumsal krizini yaşıyor. Hem içerde, hem dışarıda. Çünkü Ortadoğu'yu merkezine alan bu kirli savaşta Erdoğan rejimi ve devlet aklı hem bu savaşta pastadan pay kapmak hem de Kürtleri imha üzerine varını yoğunu ortaya koydu. Yani varlık yokluk meselesi haline getirdi. Ancak kendini var etmek istediği savaşta yine karşısına Sayın Öcalan'ın fikirleriyle inşa edilen Rojava kadın devrimini gördü. Ortadoğu'da halkların barış, eşitlik ve demokrasi temelli bir yaşam inşa etmeleri, devleti de Erdoğan'ı da 5 Nisan 2015 ten bu yana uygulanan ağırlaştırılmış tecride yöneltti" ifadelerini kullandı.   'Görüşmeler sağlansaydı Türkiye kaosu göremeyecekti'   Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıyla savaş ve kaos ortamının duracağını söyleyen Tuğba, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Sayın Öcalan'ın özgürlük koşulları gerçekleşebilseydi IŞİD'le beraber anılan faşist bir diktatörlükten, yerle bir edilmiş Kürdistan kentlerinden, katledilmiş binlerce kadın çocuk gençten, cezaevindeki binlerce milletvekili, belediye eş başkanı, siyasetçi, gazeteci ve muhaliften, çetelerle ortak işgal edilen Efrin'den, yoksullaştırılan halktan, gayrı meşru bir seçimle kendini ilan eden tek adam rejiminden söz etmeyecektik. Cezaevinden hasta tutsakların tabutlarını çıkarmıyor olurduk; Dersim'de ormanlarla beraber günlerdir ciğerlerimiz yanmayacaktı. Cumartesi Anneleri'ne saldıracak kadar ahlaksızlaşan devleti değil, Geçmiş ve Hakikatlerle Yüzleşme Komisyonu'nun çalışmalarıyla (Sayın Öcalan'ın çözüm sürecinde ısrarla kurulmasını istediği) evlatlarının kemiklerini isteyen annelerin acıları ve gözyaşlarıyla yüzleşen bir devlet görürdük."   'CPT'nin tutumu kendi misyonundan uzaktır'   Yapılan açlık grevlerine ve Avrupa'da CPT'nin önünde yapılan eylemlere de değinen Tuğba, CPT'nin sorumluluğunu yerine getirmediğini ifade etti. Tuğba devamında şunları söyledi: "Sayın Öcalan yönelik komplonun nasıl ki uluslararası bir karakteri varsa tecridi de öyle görmek gerekir. CPT; Türkiye ile birlikte 47 ülkenin yer aldığı Avrupa Konseyine bağlı bir komitedir. İnsan haklarını, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü sağlamak amacıyla kurulmuş bir kuruluştur. CPT yani İşkencenin Önlenmesi Komitesi eşi benzeri görülmemiş bu tecridi yani işkenceyi önleme yolunda sonuç alıcı bir adım atmıyorsa; elbetteki bunda hem CPT'nin hem AK'nin hem de AK'de yer alan ülkelerin rolunü görmezden gelemeyiz. CPT'nin tutumu kendi misyonundan ve görevinden uzaktır. Bu yüzden Sayın Öcalan'a uygulanan tecridin tüm Türkiye'ye uygulanan bir tecrit olduğu gerçeğiyle tüm demokrasi güçlerinin tecride karşı CPT'yi harekete geçirmesi gerekmektedir. Çünkü tecrit; faşizmdir, savaş politikalarıdır, savaş bütçesidir, halkların yoksullaşmasıdır, gözyaşıdır. Bu yüzden sadece Kürtlerin değil Türkiye'nin sorunudur."   'CPT önünde birçok eylem yapıldı'   Tuğba, Abdullah Öcalan üzerinde devam eden tecride yönelik Avrupa'da bulunan Kürtler ve dostlarının günlerce eylemlerde bulunarak, tecridin kaldırılmasını istediklerini ve bu eylemlerin geniş yankı bulduğunu belirtti. Tuğba, Avrupa'da tecride yönelik eylemlere ilişkin ise, "Komplo ve sonrası devreye konulan tecritle birlikte tüm Avrupa'daki Kürtler ve dostları yıllardır hem komploya hem de tecride karşı sayısız eylem ve etkinlik yaptı. Avrupa'da bulunduğumuz süre içerisinde de yine burada ki Kürdistanlı, Türkiyeli demokrat, devrimci yapılarla, halklar ve inançlarla, kadın kurumlarıyla, Avrupa'daki dost kurum, parti ve kişilerle hem Avrupa çapında hem de CPT önünde birçok eylem etkinlik yapıldı" diye kaydetti.    'Büyük bir mücadele ortaya koymalıyız'   CPT ile birçok görüşme yapıldığını, ancak bir gelişme sağlanamadığını vurgulayan Tuğba, "Henüz tecrit kaldırılmadıysa ve özgürlük koşulları sağlanmadıysa evet bunda devletlerin çıkar ilişkileri önemli rol oynuyor ancak bizler de bu gayri insani ve hukuki olmayan uygulamaya karşı sorumluluğu olan tüm kurumları harekete geçirecek daha büyük bir mücadele ortaya koymalıyız" dedi.