Fatma Bostan Ünsal: Kötü siyasi sistem tiranlığa yol açabilir 2018-08-15 09:01:05   İSTANBUL - Her seçim dönemi idam ipini gördüklerini belirten AKP kurucularından Fatma Bostan Ünsal, "Türkiye siyasetinde eksik olan diğer bir durum siyasi sorumluluk. Hiç kimse sorumluluk almıyor. Mutlak güç mutlaka bozar. Bunları fark etmediğimiz ve önlemini almadığımız zaman en kötü siyasi sistem tiranlığa yol açabilir" dedi.    AKP kurucularından yazar ve insan hakları savunucusu Fatma Bostan Ünsal, 24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’de resmen geçilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini değerlendirdi. Türkiye’deki başkanlık sisteminin ABD’deki başkanlık sistemi gibi mekanizmalara sahip olmadığını belirten Fatma, kabul edilen başkanlık sistemindeki denge mekanizmalarının eksik olduğuna dikkat çekti.    ABD’deki sistemde başkanın yetkisinin diğer devletlerdeki parlamentolar tarafından kısıtlandığını belirten Fatma, “Sistemin kendi içinde denge denetleme mekanizmaları vardır. En güzel örneği Trump üzerinden verebiliriz. Trump, çeşitli kereler göçmenleri ülkesine almak istemediğini söylemişti ama  Amerikan Anayasa Mahkemesi üyeleri ve diğer devletlerdeki federe yargıçlar onun bu yetkisini kısıtlayabildiler” dedi.    ‘Referandumun güvenilirliğini tartışmak lazım’   Referandumun Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde onaylandığını anımsatan Fatma, bu süre zarfında pek çok basın kurumunun kapatıldığını, gazetecilerin tutuklandığını kaydetti. “Basın üzerinde böylesine bir baskının olduğu bir süreçte referandum ortamının güvenirliğini de tartışmak lazım” diyen Fatma, “Referandum sırasında bazı değişikliklere gidildi adeta maç sırasında hükümler değişti. RTÜK’ün propaganda eşitliğini sağlamayan kanallara çeşitli yaptırımlar uygulama hakkı var. Bu kadar önemli bir olayın toplumda özgürce ve eşitçe ifade edilip tartışılması gerekiyordu” diye belirtti.    Anayasaya aykırı olan bir hüküm değişikliğine gidildiğini ifade eden Fatma,  RTÜK’ün haklarının elinden alındığına vurgu yaptı. Bu sayede kanalların propaganda dengesini gözetmeden yayın yapabildiklerini dile getiren Fatma, “Referandumda ‘evet’ diyenlerle ‘hayır’ diyenlerin eşit bir görünürlüğü ve konuyu eşit tartışma imkânı yoktu. ‘Hayır’ diyenler sanki terörü destekliyormuş gibi lanse edildi. ‘Hayır’ diyenleri terörle eşitleyecekseniz bu referandumu neden yapıyorsunuz?” diyerek sürecin eşit olmayan bir şekilde işlediğinin altını çizdi.   ‘Gücü denetleyecek olan medya ve sivil toplumdur’   Başkanlık sisteminde tek bir kişinin söz sahibi olduğunu söyleyen Fatma, bu gücü denetleyecek ve dengede tutacak güçlerin ise sivil toplum örgütleri ve medya olduğuna dikkat çekti. Fatma, günden güne büyüyen ekonomik krize de değinerek bu durumun Türkiye’nin iyi yönetilmediğinin işareti olduğunu söyledi. Fatma, “Bunları zayıflattığınız takdirde mutlak güç mutlaka bozar. Bunları fark etmediğimiz ve önlemini almadığımız zaman en kötü siyasi sistem tiranlığa yol açabilir. Anayasanın içeriği demokratik değil. Usulen de bu içeriği kabul ettik. Son bin buçuk yıldır paramız yüzde 100 değer kaybetti. En tepe noktadaki kişinin bile adaletsizlikten şikâyet ettiği bir nokta var” ifadelerini kullandı.    ‘Muhalefet partilerini terörle özdeşleştirmek demokratik sistemin özüne saldırıdır’   Parlamenter sistemin en önemli özelliğinin muhalefet partilerine olan saygı olduğunu dile getiren Fatma, şöyle dedi: “Düşünülür ki bir başka dönemde de muhalefet partisi iktidar olacaktır. Bu yüzden de muhalefetin protokoldeki yeri başbakandan sonradır. Aslında baktığınızda da o hükümetin kendi yetkilerini aşarak adeta kötüye meyletmesini engelleyen mekanizmalar vardır. Mesela gölge kabine… İngiliz Parlamentosu’nda muhalefet partisi de bir muhalefet kurar. Gerçek kabinenin yaptığı işleri bilir, bu var olan hükümetin yanlış yapmasını önleyecek bir sigorta işlemi görmesidir. Bugün muhalefet partilerinin böyle bir durumdan çok uzaklaştığını görüyoruz. Muhalefet partilerini terörle özdeşleştirmek demokratik sistemin özüne bir saldırıdır. Bir de ana muhalefet partisinin başkanı da her an iktidarı devralabileceği için ayrı bir hürmet görmesi gerekir.”   ‘Kimse siyasi sorumluluk almıyor’   Türkiye siyasetinde eksik olan diğer bir durumunda siyasi sorumluluk olduğunu belirten Fatma, “Hiç kimse sorumluluk almıyor. Siyasi sorumluluk gereği bir işlem yapılmıyor. Bir memlekette olanlardan ve olmayanlardan asıl sorumlu olan iktidardır. Bu siyasi sorumsuzluk sadece iktidarla sınırlı değil muhalefetin içinde de olduğunu görüyoruz. 2 haftadır Türkiye ‘kurultay olsun mu olmasın mı?’ sorusu üzerine kilitlendi. Her gün her saniye Türkiye’nin parası değer kaybediyor. Geçen yıl CHP’nin Genel Başkanı güzel bir şekilde ‘adalet yürüyüşü’ yapmıştı. Değişen bir şey var mı? Yok, daha da ağırlaştığını görüyoruz. Ana muhalefet partisinin gündemi bu tartışmalardan öteye geçmek zorunda. Türkiye daha özgür daha adil bir devlet olmalı. Biz de ‘neler yapabiliriz, ortak hedeflerde bir araya gelebileceğimiz insanları nasıl birleştiririz?’  diye düşünülmeliyiz. Diğer muhalefet partilerine baktığımızda da tablonun aynı olduğunu görüyoruz. İktidarın mustarip olduğu o problemli yapı muhalefette de var ki seçmene karşı bir sorumluluk hissetmiyor. Umarız bu sorumluluğu hissedecek kadrolar oluşturulur” dedi.    ‘Her seçim dönemi idam ipini görürüz’   Türkiye’nin siyasi tarihinde “idam”ın siyasi kan davaları ürettiğine dikkat çeken Fatma, şöyle devam etti: “İdamı kaldıran da Türkiye’nin siyasi tecrübesidir aslında. 1984’den sonra da uygulanmamıştır. Yeniden idamı gündeme getirmek Türkiye’nin kendine özgü siyasi tecrübesini de yok saymak ve geriye gitmektir. Devletin eline bu gücü verdiğiniz zaman 16 yaşındaki bir çocuk asılabiliyor. Bu örnekler nedeniyle Türkiye bundan vazgeçti. Deniz Gezmişlerin idamında ‘üçe karşı üç’ denmişti, sağdan üç gitti soldan da üç gidecek diye. Siyasal kan davalarında kitleler bu durumun mağduru olabilir. Benim kanaatim idamın getirilmeyeceği konusunda. İdam gelince zannediliyor ki tüm sorunlar çözülecek. Her seçim dönemi idam ipini görürüz. Seçmene en kaba şekliyle ‘biz bu sorunları kökünden çözeceğiz’ deniliyor. Bunun kullanılması yanlış. Bangladeş’te son dönemde bakanlık yapmış insanlar idam ediliyordu. İngiliz sömürgeciliğinden daha fazla sayıda insanın ölümüne yol açan bir tecrübe. Siyasi süreç içerisinde bakanlık yapmış insanlar siyasi iklim değiştiğinde bazıları hapiste bazıları idam edildi. Bu bize çok öğretici olmalı. AKP’li birçok bakan da bu idamların engellenmesi için ricacı oldular. İktidar değiştiğinde bu sefer, kan davası yaratmış oluyorsunuz. İdamın kullanılması siyasi bir fırsatçılık olarak değerlendirilebilir.   ‘Türkiye’nin tecrübesi parlamenter sistemdir’   Türkiye’nin tecrübesi parlamenter sistemdir. 150 yıllık bir tecrübe var. Bu tecrübeyi bertaraf etmek anlamlı değil. Hem içerik hem de usul olarak olması gerektiği bir kampanya sürecinden geçmedik. O yüzden Türkiye’nin yapması gereken yeniden referanduma giderek herkesin eşit bir şekilde görüşlerini söyleyeceği bir ortam hazırlanması gerekir.  Seçim sonuçlarıyla ilgili de yüzde 49’luk bir kitle seçim sonuçlarının manipüle edildiğini düşünüyor. Anayasa değişikliğinin parlamentoda tartışılması bile çok kötü bir şekilde oldu. Vatandaşların âdeta gözü önünde kaçırıldı bütün tartışmalar. Tartışmaların görülemeyeceği bir saatte yayın yapıldı. Nasıl parlamenter sistem cariyken başkanlık sistemini savunanlar bunu savunabilmişse bugün de bu şaibeler tartışılıp seçmenin müzakeresine açık olmalıdır.”