Halide Türkoğlu: Suriye’de onurlu bir barışın yolu açılmalı 2024-12-18 11:21:56     ANKARA - DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu,  Kürt sorununun “yok" denilince, yok olmadığını belirterek, yapılması gerekenin hem Türkiye’de hem de Suriye’de onurlu bir barışın yolunun açılması olduğunu kaydetti. Halide Türkoğlu, “Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan politikaların son bulması, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak diyaloğun esas alınması lazım” dedi.     Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü ve Amed Milletvekili Halide Türkoğlu, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifinin 3. maddesi üzerine konuştu. Günlerdir bu kürsüden 2025 yılı için hazırlanan bütçenin neden halkların, kadınların, emekçilerin, çocukların, gençlerin bütçesi olmadığını, bu bütçeyi neden reddettiklerini anlattıklarını söyleyen Halide Türkoğlu, bu ülkenin bütçesinin, savaş ve sermaye için değil halkların bir arada özgür ve eşit yaşaması için hazırlanması gerektiğini kaydetti.    ‘Güç ve savaş krizleri derinleştirdi’   27 Kasım’da Suriye’de başlayan ve Baas rejiminin çökmesiyle birlikte orta çıkan tabloya değinen Halide Türkoğlu, bu tabloya dair söz kurmak için öncelikle Orta Doğu gerçekliğinin bilinmesi gerektiğini kaydetti. Halide Türkoğlu, “1. Dünya Savaşı sonrası, 2. Dünya Savaşına nasıl gidildiği, şimdi de 3. Dünya Savaşı olarak belki de ifade edeceğimiz sürekli bir savaş halinin nedenlerini ve bu sistemi sorgulamak zorundayız. Biliyoruz ki, güç ve sermaye paylaşımı için yürütülen her savaş çözümsüzlüğü ve krizleri derinleştirmektedir. Yine çözümsüzlük krizleri ve savaşları süreklileştirmektedir. Kendi coğrafyasında ki halklarla barışmayan iktidarlar, ulus-devlet yönetimleri ile milliyetçiliği, mezhepçiliği, cinsiyetçiliği kendi varoluşunun koşulu olarak görmektedir. Halkların birlikte yaşamı, birlikte yönetmekten geçer. Bu yönetmenin ruhu teklik değil, birliktir. Farklılıkları inkâr etmek değil, herkesi inancıyla, kimliğiyle, diliyle tanımaktır” dedi.     'Kürt halkı bin yıllardır bu topraklarda'    “Suriye’de sadece Kürtler yok” diyen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a da yanıt veren Halide Türkoğlu, “Kürt halkı bin yıllardır bu topraklarda farklı kimliklerle, inançlarla, halklarla birlikte yaşıyor. Ve bu birlikteliğin en somut yaşam bulduğu yer Kuzey ve Doğu Suriye’dir. Kadınların en güvenli şekilde kendilerini var ettikleri yer Kuzey ve Doğu Suriye’dir. Bakın, Rojava’da filizlenen ve halkların etrafından kenetlendiği bir yönetim modeli ve toplumsal sözleşmesi var. Şimdi teklikten beslenenler, halkların varlığını, dilini, kültürünü inkâr etmeyi yol edinenler bu konuda söz kurmadan önce, yüzyıldır Türklük Sözleşmesini uyguladıklarını unutmasınlar. Eğer bir değişim olacaksa, bu coğrafyada egemenler, 100 yıllık inkar politikalarından vazgeçip, evrensel, ortak değerler çerçevesinde halkların eşit ve birlikte yaşaması için kendilerini güncellemelidir. Yani mevcut sorunlar aynı yöntemlerle çözülmez. İyi bilinsin ki, bizler nerede olursak olalım, erkek egemenlerin savaşına karşı her zaman halkların onurlu barışını savunduk. Savaşlarda aktörler değişir, coğrafyalar ve bölgeler değişir, ancak savaşın mağdurları değişmez. Bu savaşların en ağır bedelini kadınlar ve çocuklar ödemiştir” diye belirtti.    ‘Kadınlara yönelik insanlık suçu işleniyor’   Suriye’de SMO’nun, kadınlara yönelik işkence görüntülerine dikkat çeken Halide Türkoğlu, “Vekalet savaşını yürütenlerin adları değişebilir, ancak beslendiği zihniyetin IŞİD zihniyeti olduğunu çok iyi biliyoruz. SMO kontrolünde olan yerlerdeki kadınlar, IŞİD zulmünden dolayı Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim'e sığınmıştır. Bu çeteler Şengal’de katliam yapanlardır. Êzidî kadınları köle pazarlarında satan bu çetelerdir. Şii, Türkmen kadınlara saldıran, Kobanê’de katliam gerçekleştiren bu çetelerdir. Bugün binlerce Êzidî kadının akıbetinden hala haber alınmıyorken, bu zihniyeti hiç kimsenin meşrulaştırmasına izin vermeyiz. Bakın Suriye’de SMO çeteleri eliyle iktidarınızın kontrolünde olan yerlerde bir talan ve yıkım politikası uygulanıyor. Kadınlara yönelik insanlık suçu işleniyor. İnsani yardım için Suriyeli halklarla dayanışmaya giden kadın üyeler kaçırılıyor. Kontrolünüzde olan yerlerde insanların evleri, malları talan ediliyor. İnsanlar kaçırılarak ailelerinden rüşvet isteniyor. Bu rüşvet, yağma, kadınlara yönelik işkence görüntüleri sizin kontrolünüzde olan yerlerden geliyor. Güvenlik adı altında Suriye’de izlenen bu siyaset Kürt halkına, kadınlara düşmanlık üzerinden yürütülüyor. Nerede bir Kürt ve kadın kazanımı varsa, siyasi iktidarınız orayı hedef almaktan bir an olsun vazgeçmiyor. İç siyasetiniz de budur, dış siyasetiniz de budur” ifadelerini kullandı.     Halide Türkoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Kürt halkının, kadınların iradesini gasp eden kayyım atamaları bunun göstergesidir. Tekçiliği değil çoğulculuğu esas alan, tüm halkların, farklılıkların temsil edildiği yerel yönetimlerimizin hedef alınması bunun göstergesidir. Kürt halkı bir yeri yönetemez, belediyeler eş başkanlık ve eşit temsiliyet ile yürütülemez diyerek kayyımların kadın kazanımlarını hedef alması bunun göstergesidir. Şimdi bunun aksini söyleyecek bir söylem geliştirmeniz samimiyetsizliğinizin de göstergesidir. İşte iktidarın dış siyasetinin belirleyicisi de bu zihniyet üzerindendir. Bu ülkenin güvenlik sorunu.   Mülteci kadınların sorunları    10 yıldan fazladır Suriye’de yaşanan savaş, binlerce kadının yaşamına mal olmuştur. Binlerce kadın evlerini, yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Göçmen ve mülteci kadınlar gittikleri yerde her türlü ırkçı, faşist, cinsiyetçi saldırıların hedefi olmuştur. Bu saldırıların en fazla yaşandığı yerlerden biri de Türkiye’dir.  Göçmen ve mülteci kadınlar bir yandan ırkçı saldırıların hedefi olurken, diğer yandan güvencesiz işlerde her türlü emek sömürüsü ile karşı karşıyadır. Ucuz iş gücü olarak görülen kadınlar, yaşadığı haksızlık karşısında ses yükseltemiyor. Niye? Çünkü haklarını savunacak bir merci yok. Yaşadığı haksızlığı anlatacak bir merci yok. Sınır dışı edilme kaygısından kaynaklı göçmen ve mülteci kadınlar yaşadıklarını çoğu zaman anlatamıyor. Çünkü başlarına gelecekleri çok iyi biliyor. Belki yıllarca geri gönderme merkezlerinde insanlık dışı koşullarda kalabileceği kaygısı, kadınların yaşadığı şiddeti aktarmasının önünde ki en büyük engeldir. Çünkü geri gönderme merkezleri kadınlar için adeta bir işkence merkezleridir. Bakın bu merkezlerin adeta birer işkence merkezi olduğunu biz değil, bu merkezlerde kalan kadınlar anlatıyor. Beslenme koşullarının olmadığını, şiddet ve istismara maruz kaldıklarını, cinsiyetçi, ırkçı sözlerin hedefi olduklarını bizzat bunu yaşayan kadınlar anlatıyor. Bu merkezler de kadınların yaşadığı hak ihlalleri defalarca kez bu Meclisin de gündemine getirildi.   Gidişler gönüllük esasına göre olmalıdır   Suriye’de rejimin çöktüğü ilk andan itibaren Suriyeli yurttaşlar akın akın dönüyor diye gerçeklikle alakası olmayan haberler yapılıyor. Bu haberler gerçeği yansıtmıyor. Nitekim İçişleri Bakanlığının sunduğu verilerde, bu görüntülerin gerçeği yansıtmadığını gözler önüne seriyor. Suriyeli göçmen ve mültecilerin geri dönüşüne ilişkin bu iktidarın üzerine düşen sorumluluk bellidir. Gidişler gönüllük esasına göre olmalıdır. Kimse kimseyi zorla bir yere gönderemez. Gitmek isteyen Suriyeli kadınların, gençlerin gidiş esnasında güvenliğini sağlamaktır bu ülkeye düşen görev ve sorumluluk. Ülkede yaşanan yoksulluk, ekonomik kriz bu savaş siyasetinin bir sonucudur.  Savaş sanayisine ayrılan bütçe, sarayın Ortadoğu’da yayılma hayallerinin biz halklara maliyetini ortaya koymaktadır. Türkiye halklarının bir dünya liderine ihtiyacı yok, Türkiye halklarının ülkesinde ve Orta Doğu’da barış politikasını esas alacak, demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü güvence altına alacak bir siyasete ihtiyacı vardır. Eğer bu iktidar bunu yapamıyorsa, halkların ve kadınların mücadelesine  gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz sizden."   Kadınlar öncülüğünde inşa edilen yeni yaşam tehdit değildir    İşte bu yüzden Suriye’de halkların, kadınların kazanımlarına yönelik yapılan saldırılar karşısında, Rojavalı kadınlarla dayanışmaktan bir an olsun vazgeçmeyeceğiz. Kuzey ve Doğu Suriye’de kadınlar öncülüğünde inşa edilen yeni yaşam, Türkiye için bir tehdit değildir. Kürtlerin, Türkmenlerin, Çerkezlerin, Arapların, Alevilerin Süryanilerin, Kuzey ve Doğu Suriye’de ki halkların eşit temsiliyetinin olduğu bir yönetim modeli bu ülke için tehdit değildir. Kadına yönelik şiddetle mücadele eden, kurumları açan, kadınların kendilerini var ettikleri, emekleriyle inşa ettikleri köylerin olduğu bu model bir tehdit değildir. Bu model alınması gereken dünya kadınlarının kazanımıdır. Bu model Orta Doğu halklarının bir arada özgür ve eşit yaşayabileceği en gerçekçi yönetim modelidir. Biz kadınlar, dün olduğu gibi bugün de Suriye’de halkları birbirine kırdırtan, mezhep savaşlarını körükleyerek yayılmacı hayaller peşine düşen, hiçbir siyaseti kabul etmedik, etmeyiz.    Türkiye’de ve Suriye’de onurlu bir barışın yolunu açılmalıdır   Bakın bugün demokrasiden, eşitlikten özgürlükten yana olan Kürt halkı, kadınlar, barış anneleri sınırlarda Rojava halkları için nöbet tutuyor. İçerde ve dışarda Kürt halkına yönelik saldırıların durdurulmasını talep ediyor. Bugün halkların, kadınların, gençlerin en büyük ihtiyacı, onurlu bir barışın sağlanmasıdır. Bir şeye yok dediğiniz de yok olmuyor. Kürt sorunu yok deyince yok olmuyor. Yapılması gereken hem Türkiye’de hem Suriye’de onurlu bir barışın yolunu açmaktır. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan politikaların son bulması, Sayın Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılarak diyaloğun esas alınması. Bu sorunun çözülmesinin önünün açılması için biz kadınlar dün olduğu gibi mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Karanlık IŞİD çetelerine karşı verdikleri mücadele ile tüm dünya kadınlarına ilham olan Rojava Devriminin öncüsü kadınlarla, dayanışmayı büyüteceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.”