Ayşegül Doğan’dan Adalet Bakanlığı’na: Nedir bu makul süre? 2024-12-05 11:34:49   ANKARA - DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, barış çağrısı yapan iktidarın İmralı’ya dair somut adımlar atmamasına ilişkin, saklı bir yumruklarının olmadığını, uzatılan eli tutmaya hazır olduklarını kaydetti. Ayşegül Doğan, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'unn Eş Genel Başkanların İmralı başvurusuna dönük, “Makul sürede cevap vereceğiz” sözlerine, “Nedir bu makul süre?” diye sordu.    Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, güncel gelişmelere ilişkin genel merkez binalarında basın toplantısı düzenledi. Haftasonu gerçekleştirilen MYK toplantısında İmralı çağrılarını ve kayyım gündemlerini masaya yatırdıklarını kaydeden Ayşegül Doğan, Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılara da değindi.    'Eşbaşkanlarımız görevlerinin başında’   Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanlarının görevden alındığına dair yalan haberlerin dolaştığını söyleyen Ayşegül Doğan, eşbaşkanların görevinin başında olduğunu belirtti. Ayşegül Doğan, “Van Büyükşehir Belediyemiz sosyal medya aracılığıyla yaptığı paylaşımla Büyükşehir Belediye Eşbaşkanlarımız Neslihan Şedal ve Abdullah Zeydan’ın görevleri başında olduğunu söyledi. Biz de burada DEM Parti olarak bir kez daha yenileyelim. Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanlarımız olması gerektiği gibi görevlerinin başında. Aksi yönde çıkan haberler sanki orada başka bir durum yaşanıyormuş gibi bir takım yanlış belgelerin dolaşıma sokulmasının niyet ve maksadını anlıyoruz. Böyle bir şey söz konusu değil” dedi.   'Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit eden bir unsur yok'   Türkiye’nin yine “sınır güvenliğini” öne sürerek Suriye’de olduğunu iddia etmesini eleştiren Ayşegül Doğan, bunun söz konusu olmadığını kaydetti. Ayşegül Doğan, “Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit eden bir durum söz konusu değil. 30 kilometre derinlik vurgusu yapılıyor. Eğer gerçekten bir derinlik aranıyorsa bu derinliği bu şekilde değil irtibat kurarak, temasla, diyalogla sağlamak gerekir. Suriye demokratik güçleri komutanı Mazlum Abdi, yaptığı bütün açıklamalarda, uluslararası bütün söyleşilerde şuna dikkat çekiyor, olduğu gibi alıntılıyorum; ‘Türkiye ile sorunları diyalog yolu ile çözmeye hazırız’ diyor. 'Suriye’de kapsayıcı ve toprak bütünlüğünü koruyan bir çözüm istiyoruz' diyor. Şimdi tüm bu çağrılar neyin göstergesi? Orada bulunan Kürtlerin Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit etmediğinin göstergesidir. Nitekim bunu gelişmelerle birlikte okuyabiliriz. Bakın oradan buraya herhangi bir saldırı var mı? Yok. Oradan buraya yönelik bir talep var mı diyalog ve temas dışında? Hayır yok. Peki o halde Suriye topraklarında yaşayan insanların nerede nasıl yaşayacağına ancak o topraklarda yaşayanlar karar verebilir” sözlerini kullandı.    Diplomasi ile çözüm arayın   Suriye’de savaşın yıllardır devam ettiğini dile getiren Ayşegül Doğan, savaşın çok büyük bir yıkıma neden olduğunu, çok derin bir insani kriz yaşandığını kaydetti. Ayşegül Doğan, “BM’nin verilerine göre savaştan önce 22 milyonluk bir nüfustan bahsediliyor. Yarısından fazlası evlerini terk etmek zorunda kaldı. Yaklaşık 7 milyon insan ülke içinde yer değişti, 2 milyon kişi kamplara yerleşti. 6 milyon kişi Suriye’den kaçıp Lübnan, Ürdün ve Türkiye başta olmak üzere çevre ülkelere göç etmek zorunda kaldı savaş nedeniyle. Kesin veriye ulaşmamakla birlikte yüzbinlerce insanın hayatı söz konusu. Çevre ülkelere düşen başta Türkiye olmak üzere Suriye savaşı üzerinden güç tahkimi sağlamak değil diplomatik çabayı artırarak Suriye'de yaşanan bu gelişmelere diplomatik çabayla çare bulmaktır. Tüm kesimlerin iradesini yansıtan siyasi bir çözümün bulunmasını sağlamaktır. Türkiye’nin meşru çıkarlarının yattığı yer ancak burası olabilir. Türkiye’nin meşru çıkarları komşu ülkede demokratik eşit bir rejimin kurulmasından geçer. Tüm politik etnik ve dini kesimlerin iradesini tanıyan bir siyasi çözüm ancak sağlanarak bu mümkün olabilir. Çatışma değil çatışmasızlık diyoruz. Savaş değil savaşa karşı buluşuyoruz. Darbe değil demokrasi diyoruz” sözlerine yer verdi.    ‘Nusaybin ile Qamişlo’nun kardeşliğini görmeyen yaklaşım olabilir mi?’   Türkiye’nin güvenliğini sağlayacak şeyin yeni savaş cepheleri açmak olmadığını, Orta Doğu’da gelişen savaşlardan korunmanın yolunun Orta Doğu’da halklarla birlikte barış ve özgürlük  kanallarının açılması gerektiğini ifade eden Ayşegül Doğan, “Bu hem çok daha kolay, hem en gerçekçi çözüm, hem de Türkiye’ye öncülük verecek ve öncülük misyonuna sahip kılacak bir çaba gerektirir.  Ancak bu şekilde Türkiye Orta Doğu'da öncü bir ülke olabilir. O yüzden bir an önce iktidar partisi başta olmak üzere İktidar bloğu bu konudaki tutarsız politikalarından vazgeçmelidir.  Peki bunun içerideki Kürt meselesiyle bağlantısı nedir? Afrin ile Qamişlo burada yaşayan Kürtler için İstanbul’da, Diyarbakır’da, Mardin, Şırnak, Balıkesir’de yaşayan Kürtler için de önemli yerler. Oranın acısı burada hissediliyor. Kürtlerle barışmak istiyoruz ama Afrin’de, Kobanê’de, Qamışlo'da yaşayan Kürdü tanımıyoruz. Buradan nasıl bir tutarlılık çıkarabilirsiniz? Buradan nasıl bir gerçekçi yaklaşım çıkarabilirsiniz? Nusaybin ile Qamişlo’nun kardeşliğini görmeyen bunu kabul etmeyen bir yaklaşım olabilir mi?” diye sordu.    Ayşegül Doğan’ın konuşmasının satır başlıkları şöyle:    “OHAL’i kalıcı hale getirmeye çalışıyorsunuz. Binlerce insanın oyu yok sayılıyor, seçme ve seçilme hakkı yok sayılıyor. Kendini yönetme hakkı yok sayılıyor, milli irade deyip iktidara gelen bir parti eliyle gerçekleştiriliyor bunlar. Durmaksızın şu açıklama yapılıyor; ‘Bu belediye eşbaşkanlarını bilerek seçtiler, zaten kayyım atanacağını biliyorlardı.’ Hukuken belediye eş başkanlarımıza söylenebilecek hiçbir şey yok, çünkü tüm hukuki prosedürlerden geçerek bu insanlar aday olup seçildiler. İkincisi irtibat ve iltisak dediğiniz yani 15 Temmuz’dan sonra bulunan, bir şekilde yaratılmış iltisak kavramını kayyımlar nedeniyle sıkça duyuyoruz. İrtibatı olmasa bile iltisakını var olduğunu kabul etmek. Bunun hukuki hiçbir anlamı ve karşılığı yoktur. Hukuken hiçbir karşılığı olmayan bir kavramla yıllardır kamuoyu yanıltılıyor. Halkın hakkı birtakım rant odaklarına peşkeş çekiliyor. Kürtlere deniyor ki, 'biz size Şark Islahat planını hatırlatırız.' Biz size umumi müfettişlikleri hatırlatırız. Burada süreklilik arz eden şeyin bugünlerde çokça gönderme yapılan Kürt-Türk ittifakının güçlenmesi değil, ancak bunun zayıflatılmasını isteyenler bunu yaparlar. Gelin bu ittifakı güçlendirelim.  Kayyım uygulamalarından vazgeçin artık.   14-0 yaptığımız Van hazmedilemedi   Van’da ne oluyor. 14-0 yaptığımız Van bütün ilçeleri ile birlikte DEM Parti dedi. Dem Parti dediği günden bu yana Van’da iktidar blokunun bir takım arayışları ve planlamaları var. Abdullah Zeydan daha önce milletvekilliği yapmış, yine anti demokratik, yasal olmayan ve anayasaya aykırı bir şekilde dokunulmazlığı kaldırılmış, buna da bir kılıf uydurulması için düzenleme yapılmış. Dokunulmazlığı kaldırılmış hapis yatmış, memnun hakları iade edilmiş, bununla ilgili avukatları başvuru yapmış, memnun haklarının iade kararından sonra bunun bir tartışma yaratıp yaratmayacağına ilişkin anayasada bu konuda bir boşluk var mı yok mu yaptıkları başvuruda mahkeme yeni bir karara da ihtiyaç duymamış. Abdullah Zeydan’ı seçen iradeyi yok saymaya çalışıyorlar. Buna Van halkı izin vermedi, Kürtler izin vermedi, demokrasi güçleri izin vermedi, siyasal ve toplumsal muhalefet izin vermedi, emin olan bundan sonra da izin vermeyecektir. Çünkü demokratik olan meşru olan seçme ve seçilme hakkını tanımaktır, gasp etmek değildir.  Bu mahkeme kararı Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanlarımızı görevlerini yapmaya engel teşkil edecek bir karar değil. Daha yerel mahkeme değerlendirecek. Biz de bunu takip edeceğiz. Ama karar her ne olursa olsun bu Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanımızın görevini yapmasına engel olamaz.   Sorumluluk üstlenmeye hazırız   Adı kayyım olan uygulama tarihsel referansla birlikte Kürt sorununun tanımına dönüştü neredeyse. Yeni bir dönemden ve yeni bir sayfadan bahsediliyor. İçerde ve dışarıda her yerde bir barış arayışından bahsediliyor. Biz diyoruz ki bu hakiki bir barış ile olur ve geleneksel devlet politikalarında tarihsel bir süreklilikle yeni bir hayat kurmak çok zor, imkansız. O yüzden bu devlet politikalarındaki sürekliliği çağrıştıran uygulamalardan vazgeçmek gerekiyor. Yok sayarak, hak gasp ederek, özel hukuk uygulayarak, yasaklayarak, tutuklayarak, tehdit, şantaj ve zorla olmaz bu.  Tarihteki sömürge valilerini ve kaymakamları hatırlatan uygulamalarla olmaz. Yeni bir sayfa ve yeni bir dil de gerektirir. Yeni bir yaklaşım, yeni bir yol gerektirir, eskiden kopuş gerektirir. Bunu istemeyi ve buna inanmayı gerektirir. Güven ve güvence gerektirir. Saklı yumruk yeni bir dönemde ve sayfada olmamalıdır. Biz en başından beri söyledik. Bizim saklı bir yumruğumuz yok. Biz uzatılan eli tutmaya hazırız. Bu konuda sorumluluk üstlenmeye hazırız.    Sayın Öcalan ‘ben hazırım’ dedi iktidardan somut adım yok   Sayın Öcalan Urfa Milletvekilimiz Ömer Öcalan aracılığıyla gönderdiği mesajın üzerinden günler geçti. ‘Ben buradayım, hazırım’ dedi Sayın Öcalan. ‘Koşullar oluşursa Kürt meselesini çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek pratik ve teorik liderliğe ve güce sahibiz’ dedi. Biz hazırız dedik. Buna rağmen tek bir somut atılmadı bugüne kadar. Tek bir somut adım atılmamış olmasına kayyım uygulamasına tutuklamalara devam ediliyor olmasına rağmen, biz inatla ısrarla ne diyoruz. Kürt sorununu demokratik yol ve yöntemlerle çözmeye davet ediyoruz. Bu tartışmaları artık başka bir aşamaya evrilmesi süreç diyebileceğimiz bir hale dönüşmesi için içeriklendirmeye ihtiyaç vardır.    Sayın Öcalan’ın sözünü herkes merakla bekliyor   1 Ekim çağrılarına, bu muhataplığa değer verdiğimizi, işaret edilen adreste gösterilen kişinin liderlik gücünün ne kadar hayati olduğunu ifade ediyoruz. Biz yıllardır aynı zamanda milletvekilleri olarak Türkiye’de cezaevlerine gitme hakkımız varsa İmralı Ada Hapishanesine de gidebilmeliyiz diyoruz. DEM Parti grubu olarak daha önce de bir başvuru yaptı. Birkaç kez yinelendi bu başvurular. Bu başvuruları yaptığımız zaman kamuoyuna da açıklamalar yaptı grup başkan vekillerimiz ve bizzat kendileri Adalet Bakanlığına iletti. O nedenle bu temas hem gecikmiş bir temas hem de tecridi sürdürmek bir insan hakkı ihlalidir. Bu işkence yönteminden vazgeçilmelidir. Ama bu konuya dair somut bir şey söylenmedi.    Nedir bu makul süre?    Adalet Bakanı,  ‘Değerlendiriyoruz makul sürede cevap vereceğiz’ diyor. Nedir bu makul süre, DEM Parti olarak soruyoruz?  10 gün geçti makul süre tanımlaması nedir? Türkiye’de yargı sistemini düşündüğümüz zaman makul süre hiç de iyi bir şey çağrıştırmıyor. İstediğimiz, keyfilik çağrıştırıyor makul süre Türkiye’deki yargı sistemini düşündüğümüzde. Eğer keyfilik çağrıştıran bir uygulama ya da bir söylem olmasın istiyorsanız, o makul süreyi tanımlamanız, uzatmamanız ya da geciktirmemeniniz gerekli ki bir an önce DEM Parti’nin önceliği şu. İmralı adasının kapılarını açılması, Sayın Öcalan’ın özgür söylem koşullarının oluşturulması gerekiyor. Bu çağrılara ne dediğini kamuoyunun duyması gerekiyor. Bu mesajın detaylandırılması Türkiye kamuoyu merak ediyor. İmralı adasında kapılar açılırsa Sayın Öcalan’ın ne söyleyeceğini herkes merak ediyor. Biz de merak ediyoruz, duyalım bunları. Bu kapıları bir an önce açın.”