Gülistan Kılıç Koçyiğit: Kobanê Davası Türkiye’ye kurulmuş bir kumpastır 2024-05-20 13:34:58   ANKARA- DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, geçtiğimiz hafta kararı açıklanan Kobanê Davası’nın demokratik siyasete ve Türkiye’ye kurulmuş bir kumpas olduğunu söyledi.    Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit Meclis’te Kobanê Davası’nda çıkan karar ve güncel gelişmelere ilişkin basın toplantısı yaptı.    ‘Türkiye IŞİD ve El Kaide'ye para transferleri yapıldığı için gri listeye alınmıştı’   İlk olarak Meclis’e gelecek olan kripto para düzenlemesine ilişkin konuşan Gülistan, “Hatırlatırsınız 26 Ekim 2021 tarihinde OECD bünyesinde kurulan mali eylem görev gücü tarafından Türkiye gri listeye alınmıştı. Bu kripto düzenlemesi Türkiye’nin gri listeden çıkmak için çabası olarak ifade edilebilir. Maliye Bakanı bunu kendisi ifade etti. Türkiye kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadele konusunda başarısız bulundu. Bu nedenle gri listeye alındı. Daha vahimi FATF başkanı şöyle bir açıklama yapmıştı. Türkiye’den El Kaide ve IŞİD gibi örgütlerle bağlantılı para transferi gerçekleştiğini söylemişti. İşte o günden bugüne de hala gri listede ve gri listeden çıkmak için de belli yasal düzenlemeler yapılıyor ama gerçek anlamda bir sonuç alınıyor mu, hayır alınmıyor. Bu terörün finansmanı meselesini getirip götürüp bugün çoğu bizim arkadaşlarımız olan cezaevine para yatıran insanların gözaltına alınmasıyla bertaraf eden bir akıl olduğunu görüyoruz. Yani cezaevinde yakınlarına para gönderenleri gözaltına alıp tutukluyorlar ve bununla da terörizmin finansmanın önüne geçtiğini iddia eden bir AKP gerçeğiyle karşı karşıyayız” sözlerini kullandı.   ‘Türkiye kara para aklama cennetine dönüşmüş durumda’   Türkiye'nin suç şebekelerinin üssü haline geldiğini ifade eden Gülistan, “IŞİD’in ve birçok terör örgütünün kara para aklama konusunda Türkiye’yi bir üs haline getirdiğini biliyoruz. Bütün bunların olmasına zemin sağlayan bir siyaset olduğunu biliyoruz. Bir rasyonalite, Mehmet Şimşek'in deyimiyle bir rasyonalite olduğunu biliyoruz. O da nedir şeffaflığın olmaması hesap verilebilir bir yönetim anlayışının olmaması ve en önemlisi demokrasinin olmaması. Neden demokrasi yok? Çünkü bu ülkenin yüzyıllık sorunu olan Kürt sorununda demokratik barışçıl bir çözüm gerçekleştirilmiyor. Ve herkes Kürt parantezine alındığı için demokrasi askıda, şeffaflık askıda, hesap verilebilirlik askıda ve bunun sonucunda da Türkiye kara para aklama cennetine dönüşmüş durumda. Suç örgütlerinin cirit attığı bir ülke durumunda” diye belirtti.   ‘Bakan Şimşek sosyal Darwinist ekonomi politikası uyguluyor’   Gülistan, konuşmasına şöyle devam etti: “Bununla beraber tabi yine Mehmet Şimşek’in bugün de bir açıklaması vardı. Diyor ki, ‘Kira artışlarına devam eden yüzde 25 sınırıyla ilgili olarak devam etmesi için bir sebep göremiyorum.’ Yani tam bir neo-liberal akılla karşı karşıyayız. Tabi Sayın Mehmet Şimşek’in tuzu kuru. Kendisinin muhtemelen kira diye bir sorunu yok ama bu ülkede ayda 10 bin lira alan emeklinin, ayda 17 bin 2 TL ile ay sonunu getirmeye çalışan işçinin, asgari ücretlinin ciddi bir kira sorunu olduğunu da sanırım görmüyor ya da duymuyor. Kiracıyla ev sahiplerini karşı karşıya bıraktı. Dünya kadar olay oldu. İnsanlar bu nedenle yaşamlarını yitirdiler. Tam bir sosyal Darwinist ekonomi politikası uyguluyor. Yani ölen ölsün kalan sağlar bizimdir. Kirasını ödeyen öder ödemeyen de sokakta kalır bize ne diyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Böyle olmasaydı piyasanın insafına bırakılmazdı, emeklileri dar gelirlileri işçileri piyasanın insafına terk etmezdi. Bu anlamda sosyal devlet olma sorumluluğu taşıyarak dar gelirliler için bir çözüm üretirdi. Bunu üretmesi de kimden yana olduğunu gösteriyor. Açık ve net sermaye iktidarı olduğunu gördük.   Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘anayasa aykırı ama evet’ demesiyle bu süreç tam olarak ilerledi   Bugün 20 Mayıs. 20 Mayıs neden önemli. 2016 20 Mayıs’ta özellikle milletvekillerimizin içerisinde olduğu dokunulmazlığın kaldırılması tartışması başlamıştır. Bu tartışmanın nasıl başladığını kısaca hatırlatmak istiyorum.  6-8 Ekim 2014 ‘te Kobanê’nin düşmesine, IŞİD tarafından kuşatılmasına karşı Türkiye halkları sokağa çıktı ve demokratik haklarını kullandılar. Bu süreç kriminalize edildi. Paramiliter güçler o dönemde sokağa çıktı ve 50’den fazla yurttaş yaşamını yitirdi. Bütün bunlardan sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 6-8 Ekim olaylarıyla partimizi ilişkilendirerek HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırılması çağrısı yaptı. Ardından 17 Mart 2016’da dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu aynı çağrıyı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yaptı ve bununla beraber, dokunulmazlıkların kaldırılması çağrısı yaptılar. O dönen açısından CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘anayasa aykırı ama evet’ demesiyle bu süreç tam olarak ilerledi. Ve 20 Mayıs tarihinde anayasanın 83’üncü maddesine geçici bir madde eklenerek milletvekillerimizin dokunulmazlıklar kaldırılmış oldu. İkinci turda dokunulmazlıkların da kaldırıldığını ifade edelim. Ardından 15 Temmuz darbe girişimi oldu ve 2016’nın 4 Kasım'nda eş zamanlı operasyonlarla birçok ilden eş genel başkanlarımız, Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da içinde olduğu milletvekillerimiz gözaltına alınıp rehin olarak cezaevinde konuldular. Tabii ki o süreç aslında 20 Mayıs 2016 tarihinde başlayan dokunulmazlıkların kaldırılması meselesinin bugün üzerinde konuştuğumuz Kobanê Kumpas Davası’nın taşlarını döşediğini ve o süreçten o günden bugüne demokratik siyasetin tasfiyesi konusunda adım adım AKP’nin yol aldığını ifade etmemiz gerekiyor.   Kobanê Kumpas Davası aslında demokratik siyasete kurulmuş bir kumpas   Geçen 16 Mayıs tarihinde Kobanê Kumpas Davası’nda 400 yılı aşkın cezalarla arkadaşlarımız cezalandırıldı. Kobanê Kumpas Davası’nın bütün yargılama sürecini burada da çokça konuştuk genel kurulda da ifade ettik. Hiçbir hukuki gerekçesi olmadığını bütün Türkiye ve dünya kamuoyu çok iyi biliyor. Bunun bir kumpas davası olduğunu siyasi saiklerle hazırlanan bir dava olduğunu yine Türkiye halkları biliyor. Aslında bu davanın bir amacı vardı. Özellikle 7 Haziran 2015 tarihinde HDP’nin yükselişi HDP ile birlikte toplumsal muhalefetin mevzi kazanması AKP’nin ilk kez seçimi kaybetmesi ve tek başına iktidar olma yetisini kaybetmesi nedeniyle AKP bir siyasi mühendisliğe girişti. 8 Haziran sabahı Kürt siyasal muhalefet HDP’ye ve demokratik muhalefete karşı bir ittifak kuruldu. İçinde AKP ve MHP’nin olduğu Ergenekoncuların olduğu bir ittifak kuruldu. O ittifak Kürt siyasal hareketini, demokratik siyaseti tasfiye etmek üzerine de planlarını işletmeye devam ettiler. O anlamıyla Kobanê Kumpas Davası’nın aslında demokratik siyasete kurulmuş bir kumpas olduğunun da altını çizmemiz gerekiyor. HDP’nin 7 Haziran başarısını sindiremeyen iktidardan düşen AKP’nin yol yürüyüşünü, iktidarda kalmasını sağlamlaştırmak için açılmış bir dava olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Yine Kobanê Kumpas Davası’nın IŞİD’in kaybettiği Kobanê’den intikam alma davası olduğunun da altını çizmemiz gerekiyor. Çünkü çok açık ve net. Eğer IŞİD Kobanê’yi ele geçirmiş olsaydı bu kumpas davası açılmayacaktı. IŞİD Kobanê’yi almış olsaydı bugün Türkiye ile sınır olan IŞİD’den hiç rahatsız olmayan bu iktidar bu dava sürecini de başlatmayacaktı. O anlamıyla aslında rahatsız olunan şeyin HDP’nin zaferi olduğunu, Kürtlerin Kobanê’de tarihi bir direniş göstermesi, zafer elde etmiş olması enternasyonalist mücadeleyi büyütmüş olmasından duyulan rahatsızlığın bu davanın hazırlanma sürecinin temel saiklerini oluşturduğunu ifade etmemiz gerekiyor.   Arkadaşlarımız söyledikleri sözün gereğini yapıp eyledikleri için cezalandırıldı   Dava sürecinin öncesi ve sonrasında seçim meydanlarında arkadaşlarımız çokça karalandı. Özellikle Yasin Börü’nün ölümü üzerinden arkadaşlarımız sürekli hedef gösterildiler ama yargılamanın sonucunda çıkan cezalandırmalarda gördük ki arkadaşlarımız Kobanê olaylarında ölen 52 kişiden sorumlu olmadılar. Hepsinden beraat ettiler. İsnat edilen bütün suçlardan beraat ettiler. O anlamıyla kurulan kumpas davasının bir kez daha kendi mahkemeleri eliyle çöktüğünü ifade etmemiz gerekiyor. peki neyden ceza aldı arkadaşlarımız? Kürsü konuşmalarından, katıldıkları eylem ve etkinliklerden, yaptıkları konuşmalar, o yürüyüşlere katılmış olmaları nedeniyle, yani bu ülkede siyaset yaptıkları için bu ülkenin özgürlüğü, demokrasisi, barışı için söz kurdukları için, söyledikleri sözün gereğini yapıp eyledikleri için cezalandırılarak mahkum edilmeye çalışıldılar. Peki gerçek anlamda bu dava sadece arkadaşlarımızla mı ilgili midir. Sadece ceza alan arkadaşlarımızla sınırlı etkileri mi olacak. Tabii ki hayır bu Türkiye’ye kurulan bir kumpastır. Türkiye ikinci yüzyılına adım attı, 31 Mart seçimleri sonrasında yeni bir tablo açığa çıktı aslında gerçekten yelkenini 7 Haziran’da olduğu gibi demokrasi barış ve eşitliğe kırmış olsaydı bambaşka bir rotaya girebilecek ve bütün Türkiye’yi refaha kavuşturabilecek bir iklim açığa çıkmışken, ne yazık ki AKP-MHP ittifakı yine ve yeniden rotasını baskıya zora zulme kırdığını Kobanê Kumpas Davası’ndan anlıyoruz.   Verilen cezalar da Türkiye halklarına verilen bir cezadır   Bunun tarihsel olarak Türkiye’deki Kürtlere yönelik uygulamalardan ayrı ele alamayız. O anlamıyla Şark Islahat Planının Kobanê Kumpas Davası’yla devam ettiğini söylememiz gerekiyor. Umumi Müfettişliklerin DGM’lerin, özel yetkili mahkemelerinin en nihayetinde sulh ceza hakimliği gibi istisna hukukunun her seferinde Kürdü biçtiğini ve Kürtlerin sürekli bir yargı kıskacıyla demokratik siyasetten ve toplumsal hayattan dışlanmaya ve tasfiye edilmeye çalışıldığını ifade edelim. Zaman içerisinde farklar da oluştu. Kobanê Kumpas Davası’ndaki yargılamaların DGM dönemindeki yargılamalara rahmet okutan cinsten oldu. Bu anlamıyla hukuksal bir değerlendirme yapma ihtiyacı duymuyoruz. Hiç bir usül hukukun gözetilmediği CMK’nın hiç bir amir hükümlerine uyulmadığı en temel hak olan adil yargılama hakkı savunma hakkının yok sayıldığı, avukatların savunmaların görmezden gelindiği, bir önceki mahkeme başkanı olan Bahtiyar Çolak’ın Atatedeler Suç Örgütü üyesi olması nedeniyle kurduğu bütün ara kararlara uyulması da aslında nasıl bir kumpasla karşı karşıya olduğumuzu gözler önüne serdi. Bu anlamıyla bu dava sürecinin kendisi verilen cezalar da Türkiye halklarına verilen bir cezadır. HDP fikriyatına halkları inançları tüm toplumsal kesimleri içeren yan yana demokratik cumhuriyeti inşa etme hedefi önüne kurulmuş bir barikat olduğunu özel olarak altını çizmemiz gerekiyor. Biz Kobanê’yi Türkiye halkları olarak Kürtler, Aleviler, sünniler, mütedeyinler, kadınlar gençler, feministler, sol sosyalist güçler topyekun bu ülkenin demokratikleşmesini isteyen vicdan sahibi herkesle beraber savunduk. Yargılama sürecinde de bu kesimlerin hepsiyle yan yanaydık. Yargılama sürecinde de bu süreci birlikte savunmaya Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesini yan yana yürütmeye de tabi ki devam edeceğiz.   Normalleşme ve yumuşama tartışmalarının kimi dışarda bırakmaya çalıştığı da açık ve nettir   Bu davanın kararının açıklandığı gün, ilginç gelişmeler de oldu. Özellikle hem İçişleri Bakanı hem de Mehmet Uçum’un yaptığı paylaşımların aslında bu davanın nerelerde planladığını sonuçlarından kimlerin memnun olduğunu göstermesi açısından da çok önemli olduğu ifade etmemiz gerekiyor. Yerli ve milli yargı denilen şeyin Kürtleri biçen milli ve yerli yargı olduğunu, sosyalistleri, devrimciler, demokratları, femistleri bu ülkenin geleceği için söz söyleyen ve eyleyen herkesi biçen bir yargı olduğunu biz bir kez daha aslında görmüş olduk. Bu anlamıyla bu yargısal süreçlere alkış tutanların elbet bir gün bu ülkede demokratik bir sistem inşa edildiğinde adil bir yargılama süreci işletildiğinde hesap verecekleri o sanık sandalyelerine bugün Kobanê yargılamasına alkış tutanların oturacağını hep beraber göreceğiz. Biz bunun için elimizden gelen bütün mücadeleyi yürütüyoruz ve yürütmeye devam edeceğiz.  Hem hükümet kanadından gelen ve saraydaki hukuk fetvası dağıtan Mehmet Uçum’un açıklamaları hem de aynı gece cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle 28 Şubatçıların salıverilmesini birlikte düşündüğümüzde bugün çokça konuşulan normalleşme ve yumuşama tartışmalarının kimi dışarda bırakmaya çalıştığı da açık ve nettir. Bunun bir operasyonel sonuçlar doğurması için çaba harcandığını açık ve net bir şekilde görüyoruz. Bugün muhalefet arasına yeniden Kobanê Kumpas Davası ve onun cezaları üzerinden kumpas kurulmaya çalışılmaktadır. Yeniden bir Yenikapı ruhu yaratılmak istenmektedir Yeniden bir müesses nizamın inşası için aslında adım atılmaktadır Bunu taşları döşenmektedir. Burada herkesin bir kez daha bu dava ve bu davayla eş zamanlı gelişen olaylara yakından bakması ve iktidarın kurduğu bu yeni tuzaklara karşı da hepimizin çok daha duyarlı olup yan yana durarak bu süreci ilerletmemiz gerektiğini ifade etmek istiyorum.   Kobanê’yi savunduk savunmaya devam edeceğiz   Evet, Kobani’yê savunduk. Savunmaya devam edeceğiz Kobanê halkların onurdur. Kobanê Kürtlerin onurudur. Kobanê’yi savunmaktan geri durmayacağız. Ama bugün Kobanê şahsında yargılanmak istenen arkadaşlarımızı da savunacağız. Ne olursa olsun özgürlüklerine kavuşuncaya kadar da hep beraber onlar içerde biz dışarda demokratik mücadeleyi yükseltmeye de devam edeceğiz.   Kayyımlardan kalan borçların silinmesi gerekiyor   31 Mart seçimleri Türkiye’de yeni bir harita açığa çıkardı. Türkiye’nin birçok yerinin ala ve mora boyanmasında partimizin ciddi bir emeği ve katkısı olduğunun altını çizmek istiyoruz. Ama devralınan belediyeler tam bir batık halinde. Kayyım borçları neredeyse temel hizmetleri yürütmeyeceğimiz bir pozisyonu açığa çıkarmış durumda. Bunlara rağmen belediyelerimiz halka hizmet için canla başla gece gündüz durmadan çalışıyorlar. Bugün bir yasa teklifi verdik. Kayyımların belediye borçlarının ortadan kaldırılması için bir teklif. Evet bugün de belediyelerin hizmet etmesinin önünde kayyım borçları ciddi bir engeldir. Bu nedenle de hızlıca bir yasal düzenleme yapılması ihtiyacı açık ve nettir.”