Ekolojik kırıma dikkat çektiler: İnsansızlaştırılmak isteniliyor 2023-12-19 20:21:49   ANKARA - Türkiye ve Kurdistan’daki doğa kırımına dikkat çeken DEM Parti milletvekilleri, “Cudi’de, Gabar'da, Şırnak'ta ‘askerî operasyon’ adı altında yakılan ormanların, katledilen canlıların haddi hesabı yok. Havan toplarıyla sadece insanlar, çocuklar ölmüyor aynı zamanda yaban hayvanlarının, kurdun, kuşun canı ve yurdu da yok ediliyor” dedi.    Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekilleri, Genel Kurul’da görüşülen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı kuruluşların bütçe görüşmelerinde konuştu.   Risk altında olan Van Gölü’ne dikkat çekti   Halkın iradesine kayyım atanan seçim bölgesi olan Wan’ın sorunlarından söz eden Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, Başkale ve Erciş’te neredeyse yılın aynı zamanında birçok sel olayın yaşandığını belirtti. Gülcan, “Belediyelere atanan kayyumların ne halkı uyardığı ne de önlem aldığını gördük buralarda. Kentimizin altyapısı da tahrip edilirken en ufak yağmurda bile sokak ve caddelerimiz maalesef göle dönüşüyor. İktidara şunu söylemek istiyorum: Van zaten göl bakımından oldukça zengin bir il, siz yeni göller oluşturmaktan vazgeçin gelin, Van Gölü’nün çevresinde birleşelim çünkü gerçekten Van Gölü risk altında. Bunu hep birlikte kurtarabiliriz. Yine, hava kirliliği günlük yaşamda hissedilmese de sağlığa olan etkisi uzun vadede kendini ortaya koyuyor. Buna karşı mücadelede yerel yönetimler kritik bir noktada ama kayyumlar aracılığıyla belediyeler ve halk arasına ciddi bir duvar örülmüş durumda” dedi.   ‘Van, Ağrı, Iğdır, Batman ve Şırnak en kirli havayı soluyan kentler arasında’   Wan’da ciddi bir hava kirliliğinin söz konusu olduğunu, özellikle de soğuk ve uzun kış günlerinde, bunu daha yaygın bir şekilde gördüklerini dile getiren Gülcan, Van’da büyük ölçekli bir sanayi kuruluşu olmamasına rağmen temiz bir hava da söz konusu olmadığını kaydetti. Gülcan, “Temiz Hava Hakkı Platformu’nun raporuna göz attığımızda Van’da ulusal ve Avrupa Birliği mevzuatının üstünde bir kirlilik olduğunu görmekteyiz. TMMOB’un 2022 raporunda da partikül maddelerle ilgili üst limitin onlarca kez aşıldığı ifade ediliyor. Raporlara göre Van, Ağrı, Iğdır, Batman ve Şırnak en kirli havayı soluyan kentler arasında. Dolayısıyla bizler temiz hava solumuyoruz. 2020-24 Van İli Temiz Hava Eylem Planı’nı da inceledim ben Sayın Bakan, orada bile hava kirliliği envanteri çalışmasının yeterli olmadığı vurgusu yapılıyor, partikül madde limitinin birçok defa aşıldığı tespiti de mevcut. Eylem planında Van’da sadece 1 tane hava kalitesi izleme istasyonunun olduğunun da, yetersiz olduğunun da buradan bir kez daha altını çizmek istiyorum” diye belirtti.    ‘Kalitesiz kömür göndermekten vazgeçin artık’   Gülcan, şöyle konuştu: “Kürdistan kentlerinde doğal gaz olması kimseyi yanıltmasın, örneğin Van’da her yıl 600 bin tondan fazla kömür yakılıyor. Bunun büyük çoğunluğu diğer illerimizde de zaten açığa çıkmış durumda. Bu kömürlerin çoğu kalitesiz kömür, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından dağıtılan bu kömürde kükürt oranı çok yüksek, yıkanmamış bir kömür türü. Bunun yanında doğal gaz pahalıyken, zamlar yağmur gibi yağırken insanlar nasıl doğal gaz kullansın? İfade ettiğimiz kentlerin birçok noktasında zaten hâlen doğal gaz yok; kentlerimiz sosyoekonomik açıdan geri bıraktırılmış, işsizlik ve yoksulluk yüksek düzeyde. Bu nedenle, ısınmada kömür, odun, fosil gibi yakıt kullanımının hâlen yüksek düzeyde olduğunu biliyoruz. Sonuç olarak, bu alanlarda kent uzlaşısını inşa etmek zorundayız; bunun yolu da öncelikle sizin bu kayyum zihniyetinizden, bu kayyum politikalarınızdan vazgeçmenizdir. Bu itibarla, Hükûmete de çağrımızdır: İçinden taşların da çıktığı, kükürt oranı yüksek, kalitesiz kömür göndermekten vazgeçin ve Allah aşkına bunu artık seçim malzemesi olarak da kullanmayın.”   Özgül Saki: Ormanlar madenciliğe peşkeş çekildi   Maryland Üniversitesi Küresel Orman İzleme Örgütünün verilerine göre Türkiye 2001'den 2022'ye kadar 678 bin hektar ağaç örtüsünü kaybettiğini, bunun da  2000 yılından bu yana ağaç örtüsünde yüzde 6,7'lik azalmaya denk geldiğini dile getiren Özgül Saki,  2012- 2022 yılları arasında 57.359 tahsis işlemiyle 382.972 hektar orman alanı ormancılık dışı kullanıma tahsis edildiğini ve son on yılda tahsis işlemlerinin yaklaşık yüzde 45'i madencilik sektörüne peşkeş çekildiğini aktardı. Özgül, “AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar tarım arazisi mevcutken 2021’de bu arazi toplamı çayır ve meralar dâhil edilmesine rağmen 38 milyon 63 bin hektara gerilemiştir. Yok olan 3 milyon 135 bin hektar park bugün Belçika’nın yüz ölçümüne tekabül etmektedir. Peki, bu büyük ölçekli ekolojik kıyıma ses çıkaranlara, itiraz edenlere ne yaptı bu iktidar? Polis zoruyla, gözaltılarla, tutuklamalarla bastırmaya çalıştı. Sırf yaşadığı çevreye sahip çıkmak için mücadele edenler terörist ilan edildi, hatta katledildi. Hopa’da hidroelektrik santraline karşı direnirken biber gazıyla katledilen Metin Lokumcu’nun hatırası hâlâ aklımızda” sözlerini kullandı.   ‘Kanal İstanbul projesi yaşama alanlarını tehdit ediyor’   “2013 yılında aslında yaşama, doğaya, ağaca, ekosisteme sahip çıkanların direnişi olan Gezi’de polis şiddeti 10 kişinin yaşamını çaldı, 36 kişi atılan gaz kapsülleriyle gözünü kaybetti” diyen Özgül, “İktidar hâlâ Gezi’nin intikamı için birçok arkadaşımızı cezaevlerinde tutmaya devam ediyor. Peki, ne oldu; şimdi elimizde ne var? Şantiye alanına dönmüş kentler, kimyası bozulmuş toprak, kimyasalların bulaştığı sular ve sular altında bırakılan tarih ve kültür. Artvin Arhavi ilçesinde Kamilet Vadisi’nde HES’ler suları çamura boyuyor. Daha dün AKP Milletvekili Cantürk Alagöz’ün şirketinin işlettiği madenin atık havuzu patladı Harşit Vadisi’nde Derin Dere artık zehir akıyor. Kuzey Ormanları AKP'nin mega projelerine feda edildi. Alplerden sonra oksijenin en fazla olduğu yerler arasında bulunan Kaz Dağları ‘Alamos Gold’ isimli Kanadalı altın şirketinin AKP’yle birlikte altın sevdasına kurban edildi. 12 bin yıllık tarihî Hasankeyf’in kurulduğu mağaralar ve Selahaddin Kalesi sular altında bırakıldı. Cengiz Holdingin göz diktiği Artvin Cerattepe’de yıllar yılıdır halk katledilen ormanları korumaya ve maden ocaklarına karşı direnmeye devam ediyor. Akbelen Ormanları’nda yok edilen ağaçlarının yerinde artık şirketlerin iş makineleri kömür ocağı açıyor. ‘Yerin dibine batsın bu enerji, yerin dibine batsın bu kömür.’ diyor köylüler orada. Görüp görebileceğimiz en büyük mega menfaat projesi olan Kanal İstanbul iki kıtanın ekolojisini, doğasını, yaşama alanlarını tehdit ediyor” diye belirtti.    ‘Bu iktidar her yere zehir akıtmaya devam ediyor’   Özgül, konuşmasına şöyle devam etti:  “AKP bütün bunlarla sadece rant iktidarı değil, aynı zamanda bir savaş hükûmeti olarak da doğayı yakıp yıkıyor. Birleşmiş Milletlere göre ekolojik sorunların yüzde 34’ünün nedeni, savaş ve silah endüstrisi. Atılan her bomba sonrası açığa çıkan sıcaklık toprağın alt katmanlarına kadar yanmasına sebep oluyor. Aynı toprağın yeniden işlenilebilir hâle gelmesi için en az yüz yıl geçmesi gerekiyor. Bugün, Cudi’de, Gabar'da, Şırnak'ta ‘askerî operasyon’ adı altında yakılan ormanların, katledilen canlıların haddi hesabı yok. Havan toplarıyla sadece insanlar, çocuklar ölmüyor, aynı zamanda yaban hayvanlarının, kurdun, kuşun canı ve yurdu da yok ediliyor. Bölge bilerek isteyerek ekolojik yıkım politikalarıyla insansızlaştırılmak isteniyor; biz bunu biliyoruz ve buna asla, asla geçit vermeyeceğiz. Özetle, biz sermayeden, savaştan, çatışmadan yana ısrar edilen her politikanın canımıza, evimize, doğamıza mal olmaya devam ettiğini ısrarla söylemeye devam edeceğiz. İklim krizine karşı çözüm ekonominin, sistemin ve toplumun bir bütün olarak ekolojik temelde yeniden inşasındadır. Bakın, 2023 yılı merkezi yönetim bütçesinde programlardan biri de ‘iklim değişikliği’ diye tarif edilen iklim krizi üzerineydi ve bütçe artırılmış geçen yıla göre. Peki ‘Bu bütçe nereye harcanıyor?’ diye bakıyoruz. Eğitim programları, çocuklar eğitiliyor, işte iklim krizi için bilinçlendiriliyor falan ama Sıfır Atık Projesi’yle bize poşet toplatılıyor. Ama bu arada iktidarın yandaş şirketleri Hanönü’nde, Cerattepe’de, Şırnak’ta toprağa, suya, okyanusa, havaya, her tarafa zehir akıtmaya devam ediyor.”    ‘Cengiz istesin AKP yapsın’   Depremde bölgelerinde hala insanların bir kısmının çadırlarda yaşadığını ve büyük bir çoğunluğu konteynırlarda kara kışı geçirmek zorunda olduğunu ifade eden Perihan Koca ise, asbeste, ölümcül zehirlere maruz kalan halkın bir taraftan sürgün edilme korkusuyla yaşadığını kaydetti. Perihan, “Buradan söyleyelim: Bu bir suçtur, bu bir şiddettir. Çünkü depremle birlikte bu insanların tüm yaşamları altüst olmuş durumda, depremle birlikte bu insanlar binlerce yakınını kaybetmiş durumdalar, bu insanlar depremin üzerinden koca bir on ay geçmesine rağmen gündelik ihtiyaçlarına bugün geldiğimiz aşamada erişemiyorlar. Depremin yok edemediği bir halkı siz bu mezhepçi, nefret politikalarınızla, rant politikalarınızla görüyoruz ki yok etmeye çalışıyorsunuz. Bakın, mesele sadece Hatay meselesi değil, mesele sadece deprem bölgeleri de değil, şu anda ülkenin her karış toprağı müteahhitler çetesinin eline pekâlâ geçebilir vaziyette. Yeter ki müteahhitler, siyasetçi abilerinden, ablalarından ricacı olsunlar, sizin onlar için yapamayacağınız hiçbir şey yok. Cengiz istesin AKP yapsın, Kolin istesin AKP yapsın, Limak istesin AKP yapsın, ne de olsa elinizin kiri değil” ifadelerini kullandı.   ‘İstanbul’u neden depreme hazırlamıyorsunuz?’   İstanbul’un depreme son derece hazırlıksız olduğunu, İstanbul’un neredeyse her bir karışında işlenmiş kent suçları olduğunu dile getiren Perihan, İstanbul halkının birçok uzmanın defalarca uyarı yapmasına rağmen depremle ve ölümle baş başa bırakıldığını kaydetti. Perihan, “Bilim insanları sürekli uyarılarda bulunuyor, iktidarı sorumluluk almaya, önlem almaya çağırıyor. Yine, Naci Görür Hoca uyarı üstüne uyarı yapmaya devam ediyor, sizde bu uyarıların karşısında gasp yasası dersi çıkarıyorsunuz çünkü işinize ne yazık ki böyle geliyor. Yine, Naci Görür Hoca geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı ve şöyle söyledi, dedi ki: ‘Bütün İstanbul'un Avrupa ve Asya yakasında kanalizasyon ve içme suyu altyapısının nerelerde, ne kadar kırılıp kırılmayacağını nasıl değiştirip deprem destekli yapılabileceğini hesapladım. Yapacağız ama para yok çünkü Hükûmet vermiyor. Çünkü yerel yönetim ile Hükûmet birbirini çelmeliyor.’ Deprem gerçeği ne yazık ki iktidar ve muhalefet arasında, yerel yönetim ve merkezî Hükûmet arasında siyasi kavgaya kurban ediliyor. İnsanlarımız, İstanbullular bu siyasi kavgaya kurban ediliyor. Bu açıdan bir kez daha hazır bakanlarımız da buradayken sormak istiyorum: ‘İstanbul'u neden depreme hazırlamıyorsunuz, insanların ölmesini mi bekliyorsunuz?’ ‘İnsanlar ölür, bizde rantın olduğu bölgelere çökeriz.’ diye mi düşünüyorsunuz, hayaller kuruyorsunuz?” diye sordu.