Tülay Hatimoğulları: Bodrumlarda insanlık katledilmek istendi 2023-12-14 14:16:48   ŞIRNEX - Cizîr ve Silopiya’da 14 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağının 8’inci yılı dolayısıyla Cizîr’de yapılan açıklamada konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, katledilenlerin özgürlük mücadelesinin devam ettiğini vurgulayarak, “O vahşet bodrumlarında insanlık katledildi. Yaşam katledilmek istendi. Kürtler yok edilmek istendi ama Kürtler yok olmadı” dedi.   Şirnex’in Cizîr ve Silopiya ilçelerinde 14 Aralık 2015’te ilan edilen ve 2 Mart 2016 tarihinde sona eren sokağa çıkma yasağının 8’inci yıldönümü dolayısıyla Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Cizîr İlçe Örgütü önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamaya DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, DEM Parti Şirnex milletvekilleri, DEM Parti ve DBP il ve ilçe örgütleri, Barış Anneleri, Tevgera Jinên Azad (TJA), Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma, Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER) Şirnex, Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER) ile çok sayıda yurttaş katıldı.   Açıklamada “14 Aralık 2015’te Cizre halkımıza karşı yürütülen yasaklamayı ve soykırımı kınıyor lanetliyoruz” yazılı Türkçe ve Kürtçe pankart açıldı.   ‘Başka bir ülkeyi işgal ediyormuşçasına…’   Açıklamada konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, ablukaların yıldönümünde geçmiş ablukalara dikkat çekerek, “En son ilan edilen OHAL’de günlerce, haftalarca devam eden ablukalarda çok sayıda canımızı kaybettik. Cizre’de on binlerce kolluk kuvveti başka bir ülkeyi işgal etmeye gidiyormuşçasına Cizre’de operasyon gerçekleştirdiler. Bodrumlara adeta bir vahşet yaşandı. Sanırım dünya tarihinde unutulmayacak vahşetlerden biri yaşandı Cizre’de ve diğer illerde. Kürdistan adeta savaş alanına döndü” şeklinde konuştu.   ‘Bodrumlarda insanlık katledilmek istendi’   Deprem bölgesinde yaşayan bir kişi olduğunun altını çizen Tülay, “Depremde Hatay’da, Maraş’ta, Malatya’da yaşanan depremin aynısını burada insan eliyle, kolluk kuvveti eliyle gerçekleştirdiniz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. O vahşet bodrumlarında insanlık katledildi. Yaşam katledilmek istendi. Kürtler yok edilmek istendi ama Kürtler yok olmadı. Bu vahşi saldırıların sonucunda Kürt halkının biat etmeyeceğini, çökmeyeceğini, çöktürülemeyeceğini, MGK’nın aldığı Kürt halkını çöktürme planı fiilen hayata geçirildiği halde burada bir geri adım atılmadığını buradaki kolluk kuvveti ve Ankara’daki siyasi irade hala görmedi mi” diye sordu.   ‘Arkadaşlarımızın özgürlük mücadelesi devam ediyor’   Cizîr bodrumlarında katledilen Mehmet Tunç’un “İnsanlık da çöktü bodrumların altında hayatlar da” sözünü anımsatan Tülay, “Bodrum içinde yaşam mücadelesi verirken dışarıda yaptığı telefon görüşmesinde söylemişti. İşte bu ablukaların özetiydi gerçekten. Ve ben burada Asya Yüksel ve Mehmet Tunç şahsında Cizre’de ve diğer şehirlerimizde, Kürdistan’da bu ablukalarda yaşamını kaybeden bütün yurtsever insanları, gençleri saygıyla anıyorum. Onların mücadeleleri devam ediyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesi devam ediyor. Bundan hiçbir zerre adım geri atmış değiliz. Aziz Yural bir sağlık emekçisiydi. Aziz Yural burada Cizre’de yaralanmış bir kadına yardım etmeye çalışırken ona bir sağlık hizmeti sağlamaya çalışırken vurularak katledildi. Buradan kendisini de saygıyla anıyorum. Yine bu vahşet hikayesinde asla unutamayacağımız noktalardan biri Taybet Ana’dır. Taybet Ana, sokakta katledildi ve 7 gün boyunca cenazesinin alınmasına izin verilmedi. Neymiş? Sokağa çıkma yasağı varmış. Bu mudur ölüye saygı, bu mudur dini vecibeleri yerine getirme anlayışı? Bizim açımızdan bu coğrafyada ölüye saygı kim olursa olsun, ne olursa olsun. Nasıl ölmüş ya da öldürülmüş olursa olsun o cenazenin toprakla buluşması bu coğrafyanın en önemli geleneklerindendir. İnancımız gereği de bunu böyle yerine getirmeliyiz ama insanların ölülerini bile toprağa vermesine izin vermediniz. İnsanların yasını tutmalarına izin vermediniz, öyle bir acımasız senaryoyu hayata geçirdiniz ki Cemile’nin ailesi derin dondurucuda günlerce evinde tutmak zorunda kaldı” şeklinde konuştu.   Tülay konuşmasını şöyle sürdürdü:   “Bu ne düşman hukukunda vardır, ne savaş hukukunda vardır. Bunu dünyadaki hiçbir zalim anlayış yapmaz, yapamaz ama ne yazık ki tarihe dönüp baktığımızda, şimdi akan hayata baktığımızda, İsrail bunu Gazze’de Filistinlilere yapıyor. Mescid-i Aksa'ya nasıl girdiyse Gazze’ye bu şekilde girmeye çalışan ve oradaki coğrafyayı insansızlaştırmaya, Filistinsizleştirmeye çalışan anlayışın aynısını biz ne yazık ki burada bu vahşette de bir kere daha gördük. Ne farkı kalıyor İsrail’in Filistin halkına yaptıklarıyla, buradaki bu anlayışın bu zihniyetin bu iktidarın Kürt halkına yaptığı. Arada ben hiçbir fark göremiyorum. Mazlum Filistin halkı için gözyaşı dökenler, kendi yurttaşı için, bu ülkede yaşayan Kürt halkı için aynı acıyı reva görüyorsa, siz insanları da sevemezseniz, siz bir halkın acılarına da sahip çıkıp onu sarıp sarmalayamazsınız. Biz mazlum Filistin halkının sonuna kadar yanında olduğumuzu belirtiyoruz. Acılarımız aynı, tarihsel siyasal olarak yaşadığımız süreçler ve acılar aynı. Bize burada bu vahşeti yaşatan zihniyetle İsrail’in Filistin’e yaşattığı zihniyet arasında hiçbir fark görmüyoruz.   Kürt halkı küllerinden doğarak mücadelesine devam ediyor   Kürt halkı onurlu bir halktır. Cizre’de 92’lerde Newroz’da gerçekleşen büyük katliamda halkın direnişi bir kez daha doğmuştur. Bodrum vahşetinde Cizre’de yaşadıklarınızdan bir kez daha halkın iradesi yeniden yeşererek, açığa çıkmıştır. Hani diyorlar ya ben onları katlettikçe çoğalıyorlar. İşte siz Kürt halkını katlettikçe Kürt halkı daha çok birbirine kenetleniyor, daha çok örgütleniyor ve küllerinden kendini yeniden doğurarak mücadelesine devam ediyor.   Orhan Doğan’ın barış mücadelesi mirasını yerde bırakmayacağız   Değerli halkımız, sadece bize bu vahşeti yaşatmadılar. Bugün Kürt’ün iradesini sandıkta bile tanımayan bir iktidar ve zihniyeti asla kabul etmiyoruz. Her yerde olduğu gibi burada da seçme seçilme hakkını kullanarak belediye başkanlarımıza, eş başkanlarımıza ve burada seçtiğimiz meclis üyelerimize kayyım atayarak zannettiler ki iradeyi yok edecekler. Bakın atanmış olan kayyımların ilk icraatı neydi? Buradaki kadınlara dair olan kurumları kapatmaktı. Diğer bir icraatları bu topraklarda Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için Ankara’da, İstanbul’da Türkiye’nin, Anadolu’nun, Mezopotamya’nın dört bir yanında mücadele den Orhan Doğan’ın anıtını ortadan kaldırmak oldu. Burada sizlerin huzurunda kendisini bir kere daha anıyorum. Onun bizlere bıraktığı barış mücadelesi mirasını asla yerde bırakmayacağız ve zaferle taçlanana kadar bu mücadelemiz devam edecek.   Cezaevlerindeki tablo ağırlaşmadan tecrit kalkmalı   Acılar her yerde. Bir diğer acı, bir diğer baskıyı bizler cezaevlerinde görüyoruz. Bakın Sayın Öcalan üzerinde Burada sivil siyaseti tecrit altında almak için uğraşıyorsa aynı şeyi İmralı’da gerçekleştiriyor. Ağırlaştırılmış tecridin ortadan kaldırılması için bugün 106 cezaevinde dönüşümlü açlık grevi başladı. Ülkenin sorunlarına, anayasanın çiğnenmesine karşı hakkı ve hukuku savunmak, bu ülkede hak ve adaleti savunmak ne yazık ki artık bir suç olarak görüldüğü için ağırlaştırılmış tecrit kaldırılsın dediği için insanlara eziyet etmeye devam ediyorsunuz. Ağırlaştırılmış tecridin ne Türkiye anayasasında, ne hukukunda ne de insanlık hukukunda yeri yoktur. Cezaevlerindeki tablo, daha ağırlaşmadan önce oradaki açlık grevleri daha ağır bir evreye dönüşmeden ağırlaştırılmış tecrit kalkmalıdır. Sayın Öcalan üzerindeki bu tecridin kalkmasıyla beraber fiziki özgürlüğüne kavuşması Kürt halkı başta olmak üzere bölge halkları, Orta Doğu halklarının ortak talebidir.   Ahmet Gün’ü katleden kontra zihniyetin kendisidir   Bugün sabah buraya gelmeden önce yöneticimiz parti emektarımızı Ahmet Gün arkadaşımızın taziyesindeydik. Ahmet Gün’ü katleden zihniyet buradaki kontra zihniyetin kendisidir. Roboskî’de katliamı gerçekleştiren, bodrumlarda bu vahşet katliamı gerçekleştiren anlayışın kendisidir. Bunu bu münferit bir olaymış gibi açıklamaya çalışsalar da biz böyle olmadığını gayet iyi biliyoruz. Ahmet Gün’ün katledilmesi siyasi bir cinayettir. Burada örgütledikleri kontra güçleriyle, koruculuk sistemini geliştirmenin ürünü olarak yetiştirdikleri mafyatik ilişkilerin ürünü olarak bu katliam gerçekleşmiştir. Burada uyuşturucu ticareti başta olmak üzere el ele verilerek göz yumulan o uyuşturucu ticaretinin ürünü bu koruculara tanınan insanlık dışı haklardır.   Tetiği çekenler tek başına değildir   Ahmet Gün arkadaşımızın katledilmesine karar verenler o tetiğe basanlar ve ailesi değildir tek başına. Buna karar veren Roboskî Katliamı’nı, bodrumlardaki vahşeti gerçekleştiren anlayıştır. Biz bu anlayışı bir kez daha kınıyoruz. Buradan sözümüz olsun ki bu ablukaların yıldönümünde yitirdiğimiz hiçbir canımızı, hiçbir hevalimizi, yoldaşımızı unutmayacağız. Botan’ın topraklarında mücadeleye zerre geri adım attıramadığınızı yüzünüze bir kez daha vuracağız. Kürt halkı bu ülkede yaşadığı bütün acılara rağmen, katledilmesine rağmen, çocukların cenazeleri analarına kargo  kutularında teslim edilmesine rağmen, analar hala barış diyorsa bunun bir anlamı vardı. Anaların bu barış haykırışını, Kürt halkının demokratik çözümdeki haykırışını herkes duymak zorundadır. Biz, herkes duyana kadar bu konuda hukuki ve siyasal gelişmeler sağlanana kadar mücadelemiz her yerde devam edecek. Bir kez daha bu bodrum vahşetinde yaşamını yitirdiğimiz bütün canları saygıyla anıyorum, mücadeleye devam ediyoruz, barış demeye devam ediyoruz, haykırışımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Bizler kazanacağız, halklar kazanacak, Kürt halkı kazanacak. Serkeftin.”   Açıklama “Şehîd namirin” sloganlarıyla son buldu.