Çiğdem Kılıçgün Uçar: Tek çözüm Sayın Öcalan’dır 2023-09-08 10:40:06   ANKARA - Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, savaş siyasetine karşı onurlu barışı savunacaklarını söyleyerek, “Kimsenin bu konu ile ilgili bir çözüm önerisi yok mu? Elbette İmralı'da uzunca bir süredir tecrit altında tutulan Sayın Abdullah Öcalan bu konuda çözüm üretti. Gerçek tablo şu; Kürt sorunu çözümü konusunda onurlu bir barış gerçek bir barış konusunda tek çözüm önerisi olan Sayın Abdullah Öcalan’dır” dedi.   Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti), büyük kongre öncesi Türk Mühendisler ve Mimarlar Odaları Birliği’nde (TMMOB) Büyük Kadın Konferansı'nı gerçekleştirdi. “İsyanımızla örgütleniyor özgürlüğümüzü savunuyoruz” şiarıyla yapılan konferansta Kürtçe ve Türkçe pankartlar asıldı.  Salonda, “Bijî Serok Apo” sloganları atıldı. Divan kurulunun oluşturulmasının ardından, program özgürlük mücadelesi yolunda yaşamını yitiren kadınlar ve insanlar adına saygı duruşu ve konuşmalarla sürdü. Açılış konuşmasını Yeşil Sol Parti Eş sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar yaptı.   ‘Büyük emek ve bedellerle bugünlere geldik’   Uzun ve zorlu bir mücadeleden geçildiğini söyleyen Çiğdem, hiçbir dönemin kadın özgürlük mücadelesi açısından kolay olmadığını belirtti. Büyük bedellerin ödendiğini söyleyen Çiğdem, “Sevgili kadınlar; uzun, zor, zahmetli ve bir o kadar mücadele dolu bir sürecin ardından bugün Yeşil Sol Parti kadın konferansımızı gerçekleştiriyoruz. Evet, hiçbir dönem kadın özgürlük mücadelemiz açısından kolay olmadı. Büyük emekler ve bedellerle bugünlere geldik.  Bu uğurda yüzlerce yoldaşımızı yitirdik. Yitirdiğimiz her bir kadın yoldaşımızın mücadelesini omuzlayarak yolumuzu örmeye devam ediyoruz. Anıları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Selam olsun Rosalardan Sakinelere bu mücadeleyi omuzlayan tüm kadınlara, zindanda rehin tutulan yoldaşlarımıza, selam olsun Perişan Akçelik ve Adalet Safalı şahsında onurlu barış demekten bir an olsun vazgeçmeyen Barış Annelerimize, Berfo Ana şahsında her türlü zulme karşı Galatasaray Meydanı’nda kayıplarının akıbetini sormaktan vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine selam olsun. Emine Şenyaşar’ın adalet mücadelesine selam olsun. Patronlara, sermayedarlara karşı greve çıkan kadın işçilerin direnişine binlerce kez selam olsun. Bedenim, emeğim, kimliğim, inancım, yaşamın benim diyen ve mücadelesinden bir adım geri durmayan tüm kadınlara selam olsun” diye konuştu.   ‘Onurlu barışın savunucuları 3’üncü Yolun inşasında öncü olanlarız’   Kadınlar olarak tecrit ve savaş politikalarına karşı barışın savunucuları olduklarını dile getiren Çiğdem, “Mücadelemizle, örgütlülüğümüzle ve dayanışmamızla buradayız. Kadın özgürlük mücadelemizi sindirmeye çalışanlara karşı tüm farklılıklarımızla, sesimiz, sözümüz ile bir aradayız. Savaş ve tecrit politikalarına karşı onurlu barışın savunucuları 3’üncü Yolun inşasında öncü olanlarız. Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı sokaklarda, alanlarda, meydanlarda isyanı örgütleyenleriz. ‘Katledilen her kadın isyanımızdır’ diyerek yola çıkanlarız. ‘Jin, jiyan, azadî’ felsefesini rehber edinenleriz.  Gücümüzü kadınlardan, kadın dayanışmamızdan alıyoruz. Gerçekleştireceğimiz 2 günlük konferansımızda da bu dayanışmayı ve mücadelemizi daha fazla büyütmenin yol ve yöntemlerini hep birlikte tartışacağız. Güçlü kararlarla ve planlamalarla erkek egemen iktidarın kadın düşmanı politikalarına karşı direnişimizi örgütleyeceğiz” sözlerini kullandı.   ‘Son 1 aydır ailelerimize zarf ve kutular içerisinde cenazeleri gönderiliyor’   Kürt halkının ölüsüne dahi tahammül edemeyen bir iktidarla karşı karşıya olduklarını belirten Çiğdem, “Yakın zamanda Barış Annelerimizden Perişan ve Adalet annemizi bir trafik kazasında kaybettik. Annelerimizin uyduruk iddianamelerle ifadeye çağrılması ve dönüş yolunda hayatlarını kaybetmelerini kaza olarak kabul etmiyoruz, AKP’nin yol açtığı bir cinayettir. Her iki annemizin de barış umudunu birlikte büyütmenin buradan sözünü veriyoruz. Aynı şekilde özellikle son 1 aydır ailelerimize zarf ve kutular içerisinde cenazeleri gönderiliyor. İnsanların barışı konuşmak için alanlara çıktığı bir dönemde, 1 Eylül’de Erzirom’da bir ailenin hayatını kaybeden evladının kemikleri kutu içerisinde gönderildi. Sokakta 7 gün cenazesi kalan Taybet ananın kızı Hezni İnan’ın yanmış elbiseleri bir zarf içerisinde ailesine gönderildi. Bu fotoğraf AKP’nin fotoğrafı buna karşı mücadele edeceğiz. Bu mücadeleyi daha da büyüteceğiz. Kürde, kadına, işsize, emekçiye mücadele veren herkese karşı savaş yürüten bir iktidarla karşı karşıyayız” dedi.   Çiğdem konuşmasının devamında şunları söyledi:   “Sevgili kadınlar; Kürde, kadına, işçiye, emekçiye, doğaya düşman bu faşist iktidarın çok boyutlu saldırılarına karşı çok boyutlu direnişi örgütlemek hepimizin sorumluluğundadır. Bizler için bulunduğumuz her yer bu anlamda bir mücadele alanıdır. Meclis de bu alanların bir parçasıdır. Ancak seçim sonrası da ifade ettiğimiz gibi 28’inci dönem parlamentosu biz kadınlar açısından en ciddiye alınması gereken bir yerde durmaktadır. Çünkü bu Meclis’te haklarımız ve kazanımlarımız üzerinden pazarlık yaparak AKP-MHP ittifakına katılan güçler var.  Kürt halkının özgürlük mücadelesini tasfiye etmek üzerinden kurulan bir ittifak var. Bizler bu grupları 90’lı yıllarda Kürtlere yönelik gerçekleştirilen saldırılardan, katliamlardan tanırız. Faili belli cinayetlerden biliriz. Konca Kuriş katliamından biliriz. Ancak bu güçler de bizleri, bizlerin mücadelesini, kararlığını çok iyi tanır ve bilir. Ne Kürt halkı ne kadınlar kurulan bu kirli ittifaka karşı mücadele etmekten tek bir adım dahi geri atmayacaktır.   Bizler Meclis’e girdiğimizde nasıl bir durumla karşı karşıyayız. 1 Ekim başladığında en çok karşılaşacağımız başlıklardan biri denetimli serbestlik olacak. Bu düzenleme ile AKP kadın katillerini taciz, tecavüz faillerini denetimli serbestlik adı altında serbest bırakıyor. Uşaki Tarikatı’nın lideri 12 yaşındaki bir çocuğa istismarda bulundu onun gibilerin serbest bırakılması ya da az bir ceza ile salınması anlamına geliyor. Yine haklarımız ve kazanımlarımız üzerinde kirli pazarlık olarak ifade ettiğimiz süreçte Adalet Bakanı binbir emekle elde ettiğimiz nafaka hakkına müdahale edeceklerini ifade etti. Medeni kanunda yapılacak bir düzenleme ile bu konunun bir kez daha ele alınacağını söyledi. Demek istediği şu kadınlara nafaka verilmeyecek istanbul sözleşmesine dönülmeyecek, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinde kazandığı bütün kazanımları AKP ve MHP gasp etmeye devam edecek. Bizler de elbette bunun karşısında duracağız.   ‘Türkiye'de yürütülen ekonomi bir savaş ekonomisidir’   Derin bir yoksulluk ve krizle karşı karşıyayız. Bu yoksulluğu savaş politikalarından rant politikalarından tecrit politikalarından elbette ayrı ele alamayız. Türkiye'de yürütülen ekonomi bir savaş ekonomisidir iktidar savaş ekonomisiyle ayakta durabiliyor. Şunu da biliyoruz yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplum ekonomik kriz yaşadığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı ‘sorun ekonomik değil psikolojiktir’ dedi. Gerçi kendisi ben ekonomistin diye kendisini tarif ettiğinde bu meselenin psikolojik olduğunu anlamıştık. Ekonomist olarak kendisini ilan eden cumhurbaşkanının bitirdiğini iddia ettiği üniversitede anlıyoruz ki sadece saray ekonomisi sadece savaş ekonomisi anlatılmış bunu kendisi de dile getiriyor. Aynı zamanda savaşa yapılan harcamalarla övünen iktidar ‘mümin olan sabreder diyor. Bunu telkin eden iktidar insanların yaşam hakkı ve en temel haklarına sabredemiyor. Sabredenler mümin de siz kimsiniz o zaman.   Ekonomik krizin temelinde savaş ve tecrit var   Savaş, şiddet ve tecrit politikaları ile tek adam rejimini inşa etmeye çalışan AKP-MHP faşist ittifakı ülkeyi büyük bir ekonomik krize sürüklemiştir. Yoksulluk, işsizlik ve emek sömürüsü derinleşerek artarken insanlar evlerine ekmek götüremezken ‘sorun ekonomik değil psikolojiktir’ demek halkın aklıyla dalga geçmektir. Kadınların, gençlerin, işçilerin, emekçilerin yaşadığı yoksullukla, işsizlikle alay etmektir. Merminin fiyatını, İHA’ların, SİHA’ların kalkışının maliyetini söyleyerek ‘mümin sabredendir’ demek başta kadınlar olmak üzere halklara yoksulluğu kader olarak dayatmak demektir. Savaş ve şiddet politikalarından beslenerek milliyetçi, cinsiyetçi faşist politikaları hayata geçirerek tek adam rejimini inşa etmek amaçlanmaktadır. Tüm bu ekonomik krizin, yoksulluğun, işsizliğin temelinde savaş ve tecrit politikaları var demeye devam edeceğiz. Kürt halkına, onun kazanımlarına saygı duymak yerine savaş açmanın yarattığı bir sonuçtur bu. Sayın Abdullah Öcalan üzerinden yürütülen tecrit ve Kürt sorununda dayatılan çözümsüzlüğün bir sonucudur. Kadınlara, gençlere, işçilere, emekçilere değil Kürt ve kadın düşmanlığı üzerinden yürütülen savaşa, ranta, talana bütçe ayırmanın sonucudur.   Tek çözüm Sayın Öcalan   Bu kriz ortamında bizlerin yükselteceği barış politikalarının çok değerli bir yeri var. 2013--2015 yılları arasında hepimizin tecrübe ettiği çok kıymetli bir süreç vardı. Savaş durdurulduğunda hem istihdamın arttığı hem de işsizliğin azaldığı hem de refahın arttığını deneyimledik. Bunun mücadelesini vermek durumundayız. Bu ülkede savaşın hukuksuzluğunu savaşın dilini toplumuna dayatan bir AKP ve MHP var. Soralım gerçekten Türkiye’deki Kürt sorunu çözümsüz mü? Kimsenin bu konu ile ilgili bir çözüm önerisi yok mu Elbette İmralı'da uzunca bir süredir tecrit altında tutulan Sayın Abdullah Öcalan bu konuda çözüm üretti. Gerçek tablo şu Kürt sorunu çözümü konusunda onurlu bir barış gerçek bir barış konusunda tek çözüm önerisi olan Sayın Abdullah Öcalan’dır. Kendi cümlesidir bana imkan verilirse bu sorunu bir hafta içerisinde çözerim. 2013 yılında Sayın Öcalan'ın yayınladığı deklarasyonunun bizim hafızamızda olmaya devam edecek. Bunun mücadelesini vermekten asla vazgeçmeyeceğiz.   Kadın özgürlükçü paradigmamızdan geri adım atmayacağız   Eşbaşkanlık sistemi eşit temsiliyet fermuar sistemi başlıklardan biri. Bunlar Türkiye’de demokratik siyaset açısından en önemli konuların başında geliyor. Karşı karşıya olduğumuz erkek egemenliği karşısında bütün bu ifade ettiğim başlıklar hem kadın mücadelesini büyüten hem de Türkiye’de demokratik bir siyaseti daha kadın siyasetinin hayat bulacağının göstergesi oldu bunu savunmaya devam edeceğiz. Eşbaşkanlık sistemini eşit temsiliyet ve fermuar sistemini binbir emekle yaratan arkadaşlarımız bugün Kobanê kumpas davasında yargılanmaya devam ediyorlar. Her birimiz bu kumpas davasını takip ediyoruz, orada yargılanan tam tersine erkek egemenliğini yargılayan kadın siyasetçilerimizdir. Bu bizim siyasetimize güç vermeye devam ediyor. Bizler demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmamızdan geri adım atmadık bundan sonra da atmayacağız. Şimdi bu paradigmayı kadınlardan oluşturmanın zamanı. Emin ki burada bulunan bütün arkadaşların coşkusuyla erkek devletin ve AKP iktidarının bizi yok saydığı her alanda sözü kesilen biz olmayacağız sözü kesilen AKP MHP iktidarının kendisi olacak.   Başarı vazgeçmemektir   Kritik bir seçimi geride bıraktık her birimiz açısından değerliydi. Bu seçimlerde bize pay edilen bir başarısızlık var. Açık ifade edelim AKP bu seçimde oy kaybetti,  AKP ve  MHP’nin toplumun yarasından fazlasından onayını almadığı bir seçim oldu. Devletin bütün olanaklarına rağmen hile ve oyunlarına rağmen nicel ve sayısal olarak ancak 2-3 puan öne geçebildi. Dolayısıyla AKP’nin bizi mahkum etmek istediği erkek egemenliğinin bizi mahkum etmek istediği yenilgi ruh haline kesinlikle teslim olmayacağız. Bir başarı değildir AKP’nin bir buçuk puan fazla alması. Başarı vazgeçmemektir, başarı yenilse bile onun üzerinden yeniyi inşa edebilmektir. Ve kadın mücadelemiz çok ciddi badireler atlattı hiçbir zaman vazgeçmedi bundan sonra da vazgeçmeyecek. Biz seçimlerden sonra ne yaptık bütün partilerin yapamadığını yaptık. Binlerce kadınla bir araya geldik. Sürecin eleştiri ve özeleştiri temelinde bir muhasebesini yaptık çok cesur eleştiriler ile karşı karşıya kaldık. Bu cesurluk bize şunu anlatıyor paradigmamız doğru partimizin daha da güçlenmesi gerekiyor. Bütün eleştirilerden güç aldık Çünkü bu paradigmadan güç alan haklarımız bu partinin bu anlamda demokratik siyasette Türkiye ve coğrafyamıza gerçek anlamda eşitliği ve özgürlüğü kalıcı barışı getirebileceğini göstermiş oldu. Bu sahiplenmenin bu güç vermenin desteği ile yeni dönemi nasıl inşa edeceğimizi bugün hep birlikte tartışacağız.   Konferanslarımızda yerel seçimin yol haritasını belirleyeceğiz   Bizi bekleyen bir yerel seçim var. Yerel seçimlerle ilgili olarak iktidar bir savaş temelinde seçim çalışmasını yeniden başlattı. Konferanslarımızda yerel seçimleri konuşacağız yol haritamızı belirleyeceğiz ama değişmeyen bir yol haritamız var. Kendimize ait olanı geri alacağız kadınların emeği ile var ettiğimiz belediyelerin demokratik yerel yönetimlerin halkçı belediyeciliğin nasıl olacağını hem kendimize hem de beraber yürüdüğümüz yol arkadaşlarımızla beraber belirleyeceğiz. Şimdi kazanma zamanı bundan hiç vazgeçmeden bu mücadeleyi büyüteceğiz. Bu mücadele büyüyecek ve kazanacak yolumuz uzun hepimize başarılar diliyorum.”