‘Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ‘beyaz işkenceye’ dönüştürüldü’ 2022-12-08 09:01:04     Dilan Babat    ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecridin artık “beyaz işkenceye” dönüştürüldüğünü söyleyen Kürt siyasetçi Nursel Aydoğan, CPT’nin 24 yıldır İmralı Adası’na gidişlerinin olduğunu ama realiteye bakıldığında, işkenceyi önleme komitesi olan CPT’nin  Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin son bulması konusunda etkili olmadığına dikkat çekti.   PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük mutlak tecrit en ağır haliyle sürdürülüyor. Abdullah Öcalan ve diğer 3 tutsaktan 20 aydır hiçbir haber alınamıyor. Aile ve avukatların Bursa İnfaz Hakimliği’ne yaptığı başvurular ise “avukat görüş yasağı” ve “disiplin cezaları” gerekçeleriyle reddedilirken, Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), 20-29 Eylül tarihli Türkiye ziyaretine dair 3 Ekim’de yaptığı açıklamada, ziyaret ettiği kurumlar arasında İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin de yer aldığını duyurmuştu. Abdullah Öcalan'ın müdafiliğini yürüten Asrın Hukuk Bürosu, 29 Kasım’da “CPT’nin Eylül tarihinde İmralı Adası’na yaptığı ziyarette Sayın Öcalan’ın görüşmeye çıkmadığı duyumuna sahibiz” açıklaması yapmıştı.   Kürt siyasetçi Nursel Aydoğan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecrit ve Abdullah Öcalan’ın CPT ile görüşmemesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Tecridi kabul etmiyoruz’   PKK Lideri Abdullah Öcalan ile son görüşmenin 25 Mart 2021 yılında Mehmet Öcalan ile yaptığı son görüşme olduğunu söyleyen Nursel, Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmemesinin bir hukuksuzluk olduğunu kaydetti. Nursel, “21 aydır Sayın Öcalan üzerinde mutlak bir tecrit var. Tecrit zaten tek başına bir işkence yöntemi. Ama mutlak tecritte ‘tecrit içinde tecrit’ olarak tanımlanabilecek, tecridin insanın doğasında, duygu dünyasında en ağır etkileri olabilecek yöntem diye tanımlamak gerekir. İşkence, AİHM’e ve uluslararası beyannamesine rağmen bir insanlık suçudur. Tecrit adı ne olursa olsun asla kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz.  CPT’nin 29 Eylül’de İmralı’ya gitmesiyle yeni bir tablo açığa çıktı. Bu zamana kadar avukatlarla görüşme olmadığı zamanlarda, Kürt halkı ve dostları CPT’nin gidişi ile birlikte Sayın Öcalan’dan bir haber alma olanağına sahiptir. CPT’nin son yaptığı görüşmeden sonra CPT’nin İmralı’ya gittiğini ve Sayın Öcalan ile görüşmediğine dair bilgi geldi” dedi.    'Kürt sorununu çözecek tek kişi Sayın Öcalan’dır’   CPT’nin Abdullah Öcalan ile görüşmemesinin insanlarda ciddi bir kaygıya neden olduğuna dikkat çeken Nursel,  Abdullah Öcalan’ın Kürt sorunun çözümünde muhatap olan ve Ortadoğu’nun geliştirdiği paradigmayı sunacak tek kişi olduğunu vurguladı. Nursel, “Kürt sorunun çözümünü gerçekleştirecek tek kişidir. Rojava’ya saldırıları durduracak ve yolu büyütecek tek kişidir. CPT’nin yaptığı açıklama son derece kaygı vericidir. CPT yetkilisi tutsaklarla görüştüğünü söyledi ama Sayın Öcalan ile görüşülüp görüşülmediğine dair bir değerlendirme yapılmadı. Hem Sayın Öcalan’ın hem yanında bulunan tutsakların görüşe çıkmadığını anladık. Türkiye Cumhuriyeti devletinin en başat sorunda çözüm iradesi olan Sayın Öcalan’dan söz ediyoruz. İçinden geçtiğimiz bugünlerde de AKP ve MHP iktidarı, çözümü ve barışı ağzına almadığı gibi Kürt halkını bitirmeye yönelik bir tutum içerisinde. Güney Kurdistan’ı işgal ediyor, Metina ve Zap alanında kimyasal kullanması, İstanbul’da meydana gelen patlama gerekçe yapılarak, Rojava’ya saldırması, diğer taraftan ülke içerisinde her alana yönelik yapılan operasyonlar şüphesiz Sayın Öcalan’ın rolünün önemini ortaya koyuyor” diye belirtti.   ‘Toplum önderine sahip çıkacak’   İktidarın, “Kürt sorununu toprağın altına gömeceğiz” sözlerini kullandığı bir süreçte Abdullah Öcalan’ın CPT ile görüşmemesinin farklı nedenlerinin de olabileceği ihtimali üzerinde de durulması gerektiğini sözlerine ekleyen Nursel, yapılacak eylem ve etkinliklerle Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin son bulmasının önemini vurguladı. Nursel, “İktidar bu kadar rahat olmamalı, 24 yıllık tecrit sürecinden sonra AKP-MHP iktidarı bir kez daha Kürt halkını ve dostlarını sınamak isteyebilir ve bu yönteme başvurmamalıdır. Sayın Öcalan’ın toplumun yanında çok ayrı bir yeri vardır ve insanlar önderine bugüne kadar sahip çıktığı gibi yine sahip çıkacaktır. Dönüp dolaşıp tecrit politikalarını mutlak hale getirmek, kendi iç hukukuna bile uymayarak adaletsizlikleri dayatmak bugüne kadar sonuç vermediği gibi bugün de sonuç vermeyecektir” sözlerini kullandı.   ‘Beyaz işkence uygulanıyor’   Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirildiğinden bu yana CPT’nin İmralı Adası’na gittiğini anımsatan Nursel, Abdullah Öcalan’ın İmralı Adası’nda yazdığı kitaplarda CPT’nin tutumunu yazdığını hatırlattı. Nursel, “Bu, CPT’nin bile İmralı üzerindeki denetiminin neden önemli olduğunu gösteriyor. 24 yıldır adaya bir geliş gidiş var ama realiteye baktığımız da işkenceyi önleme komitesi olan CPT’nin Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit sonradan uygulanan mutlak tecridin değiştirilmesi yönünde çok etkili olmadığı gerçeğini söylemek mümkün. Bir kişi 24 yıldan beri tek başına kalıyor, son verilen üç aylık cezası da diğer tutsaklarla konuştuğu gibi bir gerekçe var. Disiplin cezalarından sonra bir araya gelişlerin olup olmadığını bilmiyoruz. Sadece ‘işkence’ yok, ağırlaştırılmış bir ‘işkence’ var. Bazı insan hakları savunucuları bunu ‘beyaz işkence’ olarak tanımladı. Bu kadar beyaz bir işkence var ama CPT gücünü, yetkisini kullanıp İmralı koşullarının düzeltilmesi konusunda uygulamıyor. CPT’nin gözünde 24 yıllık tecrit devam ediyor. Normalde, raporun yayınlanıp yayınlanmamasının ilgili ülkeye ait olduğunu biliyoruz ama bütün bunlar CPT’nin bu kez İmralı’ya gittiğinde Sayın Öcalan ile görüşmediğini söylemesi noktasında engel değil. CPT bunun açıklamasını yapabilirdi.  CPT’nin tavrından şunu anlıyoruz; Avrupa Konseyi’nin 24 yıldan beri Türkiye’nin İmralı koşulları ile ilgili Türkiye ile ilgili bir yaptırım uygulamamasında, Avrupa Konseyi kararlarına göre, ‘bir hükümlünün 25 yıldan daha fazla bir süre tecritte kalamaz’ kararından kaynaklı Türkiye’ye baskı yapmamasından aslında CPT’nin ve uluslararası güçlerin kararlarına uydumadığı ve bağımsız, tarafsız işlevini yerine getirmediğini görmek gerekiyor” sözlerini kullandı.