Ayşe Acar Başaran: Kazanan kadınların ‘Jin jiyan azadî’ sloganı olacak 2022-10-14 12:41:52   ANKARA - Kadın gündemine dair değerlendirmelerde bulunan HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Süleymaniye’de katledilen Nagihan Akarsel’in cenazesine dönük tüm engellemelere rağmen kadınların sahip çıktığını belirtti. Ayşe, “Kazanan kadınların 'Jin jiyan azadî' sloganı olacak” dedi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, genel merkez binasında basın toplantısı düzenleyerek kadın gündemine dair gelişmeleri değerlendirdi.    Sabah saatlerinde HDP’li milletvekillerinin bulunduğu aracın kaza yaptığını üzüntüyle öğrendiklerini söyleyen Ayşe, yaralılara bir kez daha acil şifalar dilerken hayatını kaybeden taksi şoförüne Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diledi.   Köyde büyük bir abluka vardı: Aile tehdit edildi   Federe Kürdistan  Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde silahlı saldırı sonucu katledilen Nagihan Akarsel’in dün cenazesinin Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Gölyazı köyüne getirildiğini belirten Ayşe, Nagihan’ın Jineolojî Araştırma Merkezi üyesi olduğunu ve yıllarca kadın basın alanında büyük  emek sarf ettiğini kaydetti. Ayşe, “Maalesef, günlerdir katledilen Nagihan arkadaşımızın cenazesi Kürdistan Federe Bölgesi’nde prosedür adı altında birçok engellemeyle karşı karşıya kaldı. En nihayetinde cenaze uçağa alınmadı, karayoluyla dün Konya’daki köyüne getirilerek defnedildi. Tabi defin öncesinde de cenazenin gelmesinden önce de köyde büyük bir abluka vardı. Bütün karakolun köye yığılmış olduğuna kendimiz de birebir şahitlik ettik. Askerler köydeki yakınlarına, arkadaşlarına, ailesine sloganların atılmaması konusunda tehditlerde bulunmuştu. ‘Eğer zafer işaretleri yaparsanız parmağınızı kırarız’ tehdidinde bulunmuşlardı. ‘Sessiz bir şekilde cenazeyi gömün yoksa köyü yakarız’ demişler. ‘Sizi buradan süreriz’ gibi çokça tehditle yüz yüze kaldı özellikle akrabaları arkadaşları ve sevdikleri. Maalesef köydeki birçok arkadaşı bu tehditler nedeniyle köyden çıkmak zorunda kaldı” diyerek yaşananları anlattı.    ‘Katledilen Kürt kadının sahiplenmesi engellenmeye çalışıldı’   Nagihan'ın cenaze törenine katılmak için milletvekilleri olarak köye gittiklerini ifade eden Ayşe,  köye gidiş boyunca altı kontrol noktasından geçtiklerini, her kontrol noktasında ayrı ayrı kimliklerinin sorulduğunu dile getirdi. Ayşe, “Akabinde bu engellemelerin nedenini sorduğumuzda Valiliğin iki günlük eylem etkinlik yasağı gerekçe olarak karşımıza konuldu. Ancak biz nedenini çok iyi biliyoruz. Orada bir eylem etkinlik olmayacaktı. Bir Kürt kadın, hayatını kadınların ve Kürtlerin özgürlük mücadelesine adamış, Jineoloji gibi bir bilimin içerisinde, çalışmalarında yer alan Nagihan arkadaşımızın cenazesinin kitlesel olarak defnedilmemesi için uygulanan bir baskı yöntemiydi. Tabii sadece bunlarla sınırlı değildi. Biz çok iyi biliyoruz ki, aslına burada iktidarın kendi suçunu örtme çalışması var. Çünkü daha birkaç gün önce katilin, kamuoyuna da yansıyan beyanlarıyla bu cinayette Türkiye’den bir desteğin ve bağlantının olduğu iddiaları şu anda kamuoyunun gözleri önüne serilmiş durumda. Tam bu nedenle iktidar bunun kitleselleşmesini, bu Kürt kadının katledilmesine karşı büyük bir sahiplenmenin açığa çıkmasını engellemeye çalıştı. Ancak hiçbir baskı ve engelleme Nagihan arkadaşımız için son görevimizi yerine getirmemizi engellleyemedi. Bizler ve sevenleri köyün dışında ya da mezarı başında Nagihan arkadaşımıza son görevimizi yaptık ve kendisini son yolculuğuna uğurladık. Buradan bir kez daha başta ailesi, sevenleri ve halkımızın tümünün başı sağolsun demek istiyoruz” sözlerini kullandı.    ‘Kürt kadınlar neden hedef alınıyor?’   Erkek egemen sistemi değiştirme iddiasında oldukları için Kürt kadınların hedef olduğuna dikkat çeken Ayşe, sadece Nagihan’ın değil Hevrin Xelef’in de Türkiye’nin denetimindeki paramiliter güçler tarafından 9 Ekim 2019 tarihinde katledildiğini anımsattı. Ayşe, “Katledilişinin üçüncü yılında buradan Hevrîn Xelef’i bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri olan Hevrîn tıpkı erkek devlet tarafından katledilen diğer Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Seve Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar, Nagihan Akarsel gibi verdiği mücadele sebebiyle hedef alındı. Tabii ki kadınlar sadece katledilmiyor. Tabii ki tek hedef alınma biçimi katledilmek ve şiddet değil Türkiye’de de Kürt kadınlar baskı ve gözaltı politikalarıyla tutsak edilmeye devam ediliyor. Bugün Ayşe Gökkan, Leyla Güven, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak ve ismini sayamadığımız yüzlerce arkadaşımız kadın özgürlük mücadelesi verdikleri için AKP-MHP faşist iktidarına itiraz ettikleri, politikalarını reddettikleri için bu ülkede kadınlar başta olmak üzere halkların eşit ve özgür bir şekilde yaşamasını istedikleri için rehin tutuluyorlar. Peki neden hedef alınıyor Kürt kadınlar? Aslında bu sorunun cevabını biz de çok iyi biliyoruz, bize saldıranlar da. Özellikle Kürdistan’da kadınlar bin yıldır erkekler tarafından yazılan yalan tarihe karşı kadınların hakikatini aradıkları için hedef alınıyorlar” şeklinde konuştu.   Ayşe’nin konuşmasının satır başlıkları şöyle;   “Savaş, kaos, militarist, cinsiyetçi, erkek egemen sistemi yıkıp yerine demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü, yeni bir yaşamı kurma iddiasında ve mücadelesinde oldukları için hedef alınıyorlar. Kürt kadın mücadelesi yeni yaşamda sadece bir teori olarak kalmıyor. Bunu pratiğe döktükleri için Rojava, Kuzey Doğu Suriye bunun en iyi örneği, hedef alınıyorlar. Örgütlenmeyi esas alıyorlar. Kadının kendisi özgürleştikçe, ‘kendini özgürleştir’ şiarıyla mücadele ettikleri için hedef alınıyorlar. Biliyoruz ki Nagihan arkadaşımıza sıkılan 11 kurşun sadece kendisine değil, başka Kürt kadınları olmak üzere kadınların özgürlük mücadelesine, örgütlenme ruhuna, bu itirazına, isyanına kadınların hakikat mücadelesine sıkılmış bir kurşundur. Nagihan’ı katledenlerin de bu talimatı AKP MHP faşist erkek bloğundan aldığı da bir sır değil. Zaten cenazesinde estirdikleri terör yaklaşımları bunların göstergesiydi. Buradan bir kez daha ifade ediyoruz; Nagihan'ın hakikat kalemi, hiçbir zaman yerde kalmayacak. Kadınlar yalan tarihe karşı kendi tarihlerini yazmaya devam edecek. Buradan Kürdistan bölgesel yönetimine de bir kez daha sesleniyoruz. Katilin bir an önce bu suçu nasıl işlediğini kimin nasıl hangi yöntemlerle lojistik destek sunduğu, kimin istihbarat verdiği ve Türkiye ile bağlantısının ne olduğunu derhal açıklamak zorundadır. Bu bir yükümlülük olarak Federe Kürdistan Bölgesel yönetiminin karşısında durmaktadır. Biz Nagihan arkadaşımızın katledilmesinin failleri bulunana kadar mücadele etmeye devam edeceğimizi de buradan ifade etmek istiyoruz.    Deniz Poyraz davası   Kadınlar, şiddetle yüz yüze kalırken başka bir hedef alma ve katliamın da duruşması bu hafta içerisinde gördü. İzmir İl binamızda katledilen Deniz Poyraz arkadaşımızın beşinci duruşması önceki günlerde İzmir’de görüldü. Bu davada sadece eli silahlı bir kişi güpegündüz il binamıza girdi, bir arkadaşımızı kaybettik ama budavada sadece yargılanıyormuş gibi gösteriliyor. Ama biz gerçeği dile getirmekten vazgeçmeyeceğiz. Katil Onur Gencer bu cinayeti tek başına işlemedi. Katile bu cinayetin talimatını verenleri de ona destek olanları da onunla plan yapanları da biz çok iyi biliyoruz. Çok büyük bir güç vardı arkasında. Bunu açığa çıkartmamak için yargı elinden gelen tüm çabayı sarf ediyor. Katile parti binamızdan çıkarken polislerin nasıl kollarını açıp ‘abicim adın ne’ diye sarıp sarmaladıklarını, duruşmada her türlü tehdidin nasıl görmezden gelindiğini defalarca gördük. Ama son duruşma bir fecaat olarak karşımızda duruyor. Son duruşmada yine katil Deniz’in ailesini, kardeşlerini ve duruşma salonundakileri tehdit etti. Bunun karşısında jandarma salonda bulunan izleyicilere ve Deniz’in kardeşine saldırdı. Duruşma salonunun içerisine tarihte görülmemiş bir vaka olarak biber gazı sıkıldı.   Katilin kimden destek aldığına şahitlik ediyoruz   En nihayetinde bu davanın üstünü örtmek kamuoyundan kaçırmak ve bu bir tek yargılanan katili bile aklamak için dava bugün itibariyle 6. duruşmasıyla Şakran Kapalı Cezaevi’ne taşındı. Bugün arkadaşlarımız tabii ki orada da takip etmeye gitti. Sadece arkadaşlarımız değil, milletvekilli arkadaşlarımız, yönetici arkadaşlarımız, kadın örgütleri avukatlar duruşmayı izlemek için Şakran Kapalı Cezaevi'nde duruşmayı izlemek istediler. Ama maalesef avukatlar dahil kimsenin duruşmaya alınmasına izin verilmedi. Yine benzer bir saldırıyla yüz yüze kaldılar. Biz bunun anlamını biliyoruz. Katilin kimden destek aldığını bu katliamda kimlerin planlayıcı olduğuna hep beraber şahitlik etmiş bulunuyoruz.    Kadın kurum ve derneklerine saldırmaya devam ediliyor   Partimize, bizlere, kadın mücadelesine bu kadar saldırı varken Türkiye’de de militarizm cinsiyetçilik ve akabinde gelişen savaş politikaları sebebiyle her gün kadına yönelik şiddet vakaları artmaya devam ediyor. Biz yaptığımız açıklamalarda artık kaç kadının katledildiğini duyurmak istemiyoruz. Kaç kadın değil bir kadının bile katledildiğini artık kamuoyuna duyurmak ve duymak istemiyoruz. Ancak iktidar önlem almadığı gibi şiddetin artmasına neden olan politikalarla paketler ve düzenlemeler getirmeye devam ediyor. Şiddet bir kadın kırımı düzeyine ulaşmışken iktidar buna karşı mücadele edeceğine kadın kurum ve derneklerine saldırmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği'ne ‘kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütme’ iddiasıyla açılan davanın ikinci duruşmasıydı. Biliyorsunuz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu sistematik bir biçimde kadına yönelik cinayetlerin istatistiklerini kamuoyuyla paylaşıyor. Bunu engellemek için, kamuoyuna bilgi verilmemesinin ve mücadele edilmesinin engellenmesi için bu davanın açıldığını çok iyi biliyoruz.   Eylül ayında: 26 kadın katledildi 19 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi   Ama maalesef yine bir veri vermek zorundayız. Eylül ayında kadına yönelik şiddet raporuna göre en az 26 kadın yine erkek şiddeti sonucu katledilmiş, 19 kadın şüpheli bir biçimde yaşamını yitirmiş. Gülistan Doku, bin günden fazladır kayıp ama kendisine adli kontrol tedbiri verilen Zainal Abarakov hiç imzaya gitmemiş, imza atmamış. Ama imza atmadığı için kendisine dair herhangi bir işlem başlatılmamış. Biz prosedürü biliyoruz çünkü bize çok uygulanıyor. Solcular, muhalifler, kadınlar bu tür tedbirlere gitmediklerinde hızlıca haklarında yasal süreç başlatılırken Zainal Abarakov ile ilgili şu anda bir prosedür bile uygulanmıyor. Bu kişi elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyor. Adliye koridorlarında adaleti bulamayan kadınlara destek veren derneklerin kapatılmasını istenmesi kadınların adalet arayışlarına da bir saldırıdır. Erkek adalet değil gerçek adalet diyen kadınların mücadelesine saldırıdır.    Ailenin ‘güçlendirilmesi’ altında neler yapıldığını biliyoruz   İktidarın kadın düşmanı politikaları tabii ki sadece dernekleri kapatmakla da bitmiyor, bununla sınırlı kalmıyor. Meclis açılmışken yine ‘Biz kadınların hak ve kazanımlarını nasıl törpüleriz, bunları nasıl bertaraf ederiz?’ diye şimdi de yeni düzenleme getirmeye çalışıyorlar. Bu sefer bu düzenleme adına ‘ailenin güçlendirilmesi’  deniyor. Biz daha önce de ‘ailenin güçlendirilmesi’  adı altında nasıl düzenlemeler yapıldığını biliyoruz. Erkekleri, şiddete ve pervasızlığa teşvik edecek bir düzenlemeyle karşımıza çıkmaya çalışıyorlar. Kadınları makul ve makbul olmaya, ailenin içerisinde sınırlamaya, erkeğe ve devlete biat ettirmeye çalışıyorlar ama bunun karşısında kadınlar mücadele etmeye devam edecek. Kazanımlarımızı da hayatımızı da korumaya devam edeceğiz.   Susun da kadınlar ne diyor dinleyin   Bu kadar karanlık bir tablo varken, ülkenin ve coğrafyanın bütün problemleri olabilecek en suni biçimde ele alınırken son günlerde başörtüsü tartışmalarının da tekrar gündeme geldiğini görüyoruz. Birileri çıkıp ‘yasal  güvence’ diyor birileri çıkıp ‘anayasal güvence’ diyor. Biz buradan kadınlar olarak çok net bir şekilde söylüyoruz: Biraz susun. Susun da kadınlar ne diyor bir dinleyelim. Kadınları dinleyin. 28 Şubat’ta erkek egemen tarz tam da bugün benzer bir biçimde karşımıza duran kadınların talep ve isteklerini görmezden gelen kendi politikaları için kadın bedenini, kadınların geleceği, giyim kuşamları üzerinden sistemi kurmaya çalışan erkek egemen tarz o dönem kadınları başörtülerini çıkarmaya zorlamıştı. Bugün de kadınların yaşadığı bu mağduriyetler karşısında kadınlar mücadele etti. AKP kadınların bu mağduriyetinden kendine bir mağduriyet alanı çıkardı ve hala kullanmaya devam ediyor. Ama bir de şu anki mevcut duruma. bakıyoruz ki AKP 28 Şubat’ta eleştirdiklerine benzedi. Şimdi fetvalarıyla, çıkardığı düzenlemelerle onlar da kadınlara başka bir yaşam ve gelecek dayatıyor. 28 Şubat’ın yasaları, kararları, kararnameleri bugünün AKP iktidarının fetvaları oldu. O dönem kararlar, kararnameler yasalarla yapılan, kadınların bedeni ve giyim kuşamı üzerinden yapılan politikalar ve siyaset bugün de tersine başka bir dayatma haline geldi.   Kadınları 'eve nasıl kapatırız' politikası yürütülüyor   Ve İran’da olduğu gibi bugün de kadınlara zorla başka bir yaşamın dayatılmaya çalışıldığını görüyoruz. İran’da da kadınlar zorla başlarını örtmek üzere zorlanıyor. Biz kadınlar defalarca ifade ettik. Kadınları saçlarını örtmelerine de açmalarına da zorlayamazsınız, erkek egemen iktidar bunu zorlamaktan vazgeçsin. İşte tam da bu nedenle kadınlar kendi kararlarını verebilmek için her yerde İran’da Rojhilat’ta  Türkiye’de Kürdistan’da dünyanın dört bir yanında isyan halindeler. İktidar toplumda bugün başörtülü kadınlar dahil bütün kadınları birçok kesimin mağdur olmasına sebep olan politikaları yürüttüğünü hep beraber şahitliğini yapıyoruz. Sonra kalkıp akademiden sağlığa birçok alanda kadın istihdamında yüzde 50 üzerine çıktığına dair açıklamalar yapıyor. Şu anda sansür yasası geçmediği için buna karşı gerçek verileri bizler sunuyoruz. Ama maalesef sansür yasasıyla da bu da engellenmeye çalışılıyor. Biz peki neden bunları göremiyoruz? Kaç kere iktidar ya da kadınlar adına söz kuranlar kadınlara gidip, kadınların yoksulluktan kaynaklı ped alacak paraları dahi olmadığını dinledi mi? Kadınların çalışmaktan ellerinin nasır tuttuğunu, ne ihtiyaçları olduğunu sordunuz mu? Saraydan istihdam rakamlarını açıklamanın çok kolay olduğunu biliyoruz. Sahneye sembolik iki kadın çağırmak da çok kolay çünkü sizin derdiniz kadınlara istihdam alanı yaratmak değil. Aksine kadınları daha çok eve nasıl kapatırız politikası yürütüyorsunuz.    Dertleri erkek egemen sistemi güçlendirmek   Krediler ve TOKİ'ler de bu süreçte sizi kurtaramayacak. Algı operasyonuyla ‘başörtülü bacım’ dediğiniz kadınlar sizi gönderecek. Bizler gidiyor ve o kadınlarla da bir araya geliyoruz. Çünkü bütün kadınlar, artık derdinizin kadınların insani yaşam hakkı olmadığını çok net bir şekilde biliyor. Bütün kadınlar derdinizin kadın ve erkeğin birlikte dinden oluşan aile kurumunu güçlendirme adı altında, her türlü şiddeti gördükleri eve kapatmak olduğunu çok net biliyor. Çünkü AKP Genel Başkanı son süreçte dediğimizi gibi aile kurumunun güçlendirilmesi adı altında anayasal düzenlemeye gittiğini söylüyor ama daha önce aile üzerinden kadınları şiddetle nasıl yüz yüze bıraktığınızı çok iyi biliyoruz. Erkek faillerin uzlaştırma adı altında kadınları şiddet ortamına tekrar gönderdiğinizi biliyoruz kadınların katledilmesine nasıl zemin hazırladığınızı biliyoruz. Çünkü sizin derdiniz aslında kadını güçlendirme değil erkek egemen sisteminizi güçlendirmek. Bu saldırılarla kadınların isyanını özgürlük mücadelesini engelleyemeyeceksiniz. Biz kadınlar her ne olursa olsun bu tahakkümcü erkek yargıya karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Başörtülü, başörtüsüz, emekçi, siyasetçi, işçi, sendikacı, Alevi, Kürt, Türk, Ermeni, Çerkes, Süryani. Yani bu ülkede yaşayan bütün farklı inanç ve kesimlerden kadınlarla kadın dayanışmamızı ve örgütlülüğümüzü büyütmeye devam edeceğiz.    Kazanan kadınların örgütlü mücadelesi olacak   Son olarak 9 Ekim’de Sayın Öcalan’a yönelik uluslararası komploya karşı gerçekleştirilen eylemlerde Habip Eksik arkadaşımızın polis şiddeti nedeniyle bacağı kırıldı. Bunun aslında iktidarın nasıl bir atmosfer yarattığının, demokratik siyaseti sindirmeye nasıl çalıştığının bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Bu saldırılara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Tecridin yaşamımızın bütün alanına sirayet etmesine karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Özgür bir yaşamı kurmaya devam edeceğiz. Meclis’te dün itibariyle geçirilmiş olan sansür yasasıyla toplumun hakikati toplumun gerçekliğini ters yüz etmeye çalışan bu iktidarın yürütmüş olduğu bu politikaları emin olun sokakta alanda mecliste vereceğimiz mücadeleyle yerle bir edeceğiz. Kazanan kadınların örgütlü mücadelesi olacak. Kazanan kadınların özgürlük mücadelesi olacak. Kazanan kadınların 'Jin jiyan azadî' sloganı olacak.”