'Kayyımlar toplumsal bir sorun!' 2022-08-19 09:01:08     Derya Ren    DİYARBAKIR - Kayyımların atanmasından bu yana yaşanan gelişmeleri ve başlattıkları imza kampanyasını değerlendiren HDP Demokratik Yerel Yönetimler Merkezi Kurul üyesi Hatice Kiye, kayyımların Türkiye’de bir yönetim biçimi haline geldiğini, sadece HDP’nin sorunu olmadığını tüm toplum için bir sorun olduğunu bu yüzden de yaşamı esas alan herkesin buna karşı durması gerektiğini söyledi.    Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kazandığı belediyelere kayyımlar ilk 2016 olarak yılında atandı. Kayyım atamalarından sonra da yerelde çalışmalarına ara vermeyen belediye eşbaşkanları ve meclis üyeleri kimi zaman tehdit, gözaltı ve tutuklamalar ile karşı karşıya kaldı. Ancak yerelde çalışma yürütmeyi bırakmayan yerel yönetim çalışanları 2019 yılında seçimlerde yine büyük oy çokluğu ile tekrardan seçildiler.   Ancak AKP-MHP iktidarı,  2019 yılında da halkın iradesini yok sayarak kayyım atamalarına devam etti.  Kayyım atamaları ile birlikte kadın kurumları ve dernekleri başta olmak üzere kültür-sanat alanında faaliyet yürüten birçok kurumu kapatılırken, birçoğu ise işlevsiz bırakıldı. İktidarın kayyım politikalarının bir devamı olarak anadilde eğitim veren kurs ve kreşler kapatılarak Kürtçe tabelalar da kaldırıldı.    Kampanya başlatıldı   Kayyımların atanmasının yıl dönümünde HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu, "Kentimi iradem yönetsin!" başlığıyla 9 Ağustos’ta imza kampanyası başlattı. Başlatılan kampanya hızla yayılırken, kayyım atamalarının yaşandığı süreçten bu güne nelerin yaşandığını, başlatılan kampanyanın amacını Demokratik Yerel Yönetimler Merkezi Kurul üyesi Hatice Kiye değerlendirdi.      ‘Çok büyük çabalar sarf edildi’   Kayyımların atanmasına değinmeden önce bu sürece nasıl gelindiğini anlatan Hatice, 2014 seçimleri ile birlikte Kürt siyasi hareketinin yıllardan beridir yürüttüğü mücadele sonucunda büyük başarılar elde ettiğini söyledi. Hatice, “2014 yerel seçimlerinde kadın, genç, yaşlı kısacası toplumun bir bütünen emeğiyle BDP, 105 belediye alarak Kürt siyasi harekenin verdiği emeği bu pratikle taçlandırmıştı. Seçimlerin hemen akabinde daha önce yerel yönetimler geleneğimizi devam ettirerek hummalı bir çalışma temposu içerisine girildi. Yönetimini aldığımız her kentte tarihi ve toplumsal dokuya dokunulmadan toplumun her kesiminden (kadın, genç ve farklı halklardan) insanlara ulaşarak kentlerin yaşanılabilir bir yer olabilmesi için her çaba sarf edildi” dedi.   ‘Suçun başlangıç adımı atıldı’   Toptancı bir bakış açısıyla değil daha çok halkın ihtiyaçlarını esas alan ve dilini, kültürünü, tarihini koruyarak hizmet vermeye başladıklarını kaydeden Hatice, “Barış ortamının verdiği huzur her alanda kendisini hissettirdiği gibi belediyelerin halka ulaşmasında büyük katkısı oldu. Dünyada eşi benzeri olmayan eşbaşkanlık modeliyle toplumun eşit demokratik bir ortamda yaşayabilmesinin koşulları oluşturuldu. Bu noktada kadın yaşam evlerinden tutun tarıma ilişkin politikalara, kent mimarisine, kentin ulaşımından tutun tarihi ve kültürel dokusuna kadar onlarca çalışma yapıldı. Halkın kendisini yönettiğini ve kendisine yetebildiğini gören faşist iktidar aklı, 2015 Haziran seçimlerini de kaybedince kendi şahsi bekasını korumak için savaş konseptini devreye sokmaktan geri durmadı. Savaş ortamının getirdiği kaosla birlikte ilk önce kentler yıkılmaya başlandı ve 11 Eylül 2016 tarihinde İpekyolu ve Sur belediyeleri başta olmak üzere eşi benzeri olmayan demokratik, halkın iradesiyle seçilen belediyelere kayyım atanarak halkın kazanımlarını gasp eden, anti demokratik hatta sivil darbe olarak nitelendirilebilecek bir suçun başlangıç adımı atıldı” diye ekledi.   ‘Kayyımlara tepkiler gecikmedi’   “Kayyım gaspından hemen sonra toplumun eşit ve tüm farklılıklarıyla yaşama biçimi olarak eşbaşkanlık kurumu hedef alındı” diyen Hatice, bununla beraber onlarca eşbaşkanın hukuksuz yere cezaevlerine konulduğunu hatırlattı. Hatice, “Büyük emek sonucu elde edilen kadın ve gençlik kurumları hedef alındı. Kadın bakış açısıyla toplumun hassasiyeti göz önünde bulundurularak inşa edilen kentler tek tek hedef alınarak gasp ve talanla yaşanılmaz kentler ortaya çıkarıldı. Şimdi bu kadar saldırı ve talana karşı bir gün bile halk başta olmak üzere seçilmiş Kürt siyasi hareketi bir adım geri atmadı ve karşısında durdu her yaptıkları talanı teşhir etti. Direnen ve karşı durma iradesinden bir gün geri adım atmayarak 2019 yerel seçimlerinde yapılan bütün baskılara rağmen büyük bir öngörü ve taktik sonucunda Türkiye’de kaybettiren Kürdistan’da ise gasp edilen  belediyeleri yeniden alma başarısını gösterdi. Seçimden 3 buçuk aylık bir süre sonrasında, yönetim şekli olmaya başlayan kayyımlar tekrar atanmaya başlandı. Oluşturulan kaos ortamı ile iktidar tekrar varlığını Kürt’ün yokluğunda bulduğunu bir kez daha açığa çıkardı. Bu talana karşı Kürdistan’ın her tarafından tepkiler gecikmedi” ifadelerini kullandı.     ‘Kayyım güzel olan her şeye düşman’   Kadın kurumlarının hedef alınmasının birçok nedeni olduğunu sözlerine ekleyen Hatice, devamında şunları söyledi: “Kürt siyasi hareketinin oluşturmak istediği model toplumun ahlaki politik yönünü esas alan ve topluma eşit yaşanılabilir kentler oluşturmaktı. Toplumu değiştirip dönüştürmek ancak kadının özgür olduğu, geliştiği ve geliştirdiği bir pratikle yaklaşılarak yapılabilirdi. Kürt siyasi hareketi eşi benzeri olmayan bir sistem olan eşbaşkanlığı esas aldı. Kadınların eşit temsiliyetle yönetimlerde yer alması ve tüm kurumlarda bunu yaşamsallaştırması gerekiyor. Seçilmişlik düzeyinde de değil kurumların her kademesinde eşit temsiliyet esas alındı. Çünkü yaşam tek bir kesimin yönetmeyeceği, kendi içerisinde onlarca rengi, dili ve kültürü barındırıyordu. Bu dokuyu ancak eşitlikçi bir politikayla yaklaşarak yaşamsallaştırabiliriz. Evet, kadın kazanımları hedef alındı çünkü bu yönetim güzel olan ne varsa hepsine düşmandır. Kendi tekçi anlayışlarının önündeki tek engelin kadın bakış açısıyla oluşturulan yönetim kültürü olduğunun çok iyi farkına vardılar. Ondan kaynaklı kayyım gaspından sonra yaptıkları ilk icraat kadın kurumlarına erkek atamaları oldu. Kadın yaşam alanları, kadın kooperatifleri ve daha sayamadığımız onlarca kadın kurumu kapatıldı veya kendi amacı dışında kullanılmaya başlandı.”   ‘Kayyımların ilk hedef aldığı nokta kültür ve dil alanı oldu’   Kayyımların ilk yaptıkları şeylerden birinin de işçileri işten çıkarmak olduğunu belirten Hatice, “Onlarca kamu emekçisi KHK’lerle ihraç edildi. Ve yerlerine liyakatten uzak, kent ve kentlilere dair hiçbir fikri olmayan Türkiye’nin diğer ucundan insanlar getirilip yerleştirildi. Bunun en büyük örneği Kayseri’den Van Büyükşehir Belediyesi’ne atanan Mustafa Yalçın’dı. Ki bu kişinin daha sonrasında ‘işten çıkarmaları büyük bir zevkle yaptım’ demesi aslında Kürt düşmanlığının açıkça itirafı niteliğindedir. Bu düşmanlıkla kentlerde onlarca suç işlendi. Hiçbir yerde eşi benzeri olmayan talan ve yağma anlayışıyla kentleri yaşanılmaz hale getirmek için mevcut olan ne kadar kazanım varsa yerle bir edildi. Yaşamın ve gündelik hayatın her anına adeta hunharca saldıran bu yıkım anlayışı en başta tarihi toplumsal değerler, kültür, dil, gelenek ve görenekler toplumun bir arada yaşamasına olanak sağlayan her türlü değerin yok edilmesini ve yerine yapay ve topluma ait olmayan yabancı birçok aracı kullanmaktadır. Tabi bu uygulamayı yapabilmesi için mevcut olanı kaldırması, gerilemesi hatta yapabilirse yok etmesi gerekir. Dolayısıyla bunu başarmak için ilk hedef aldığı nokta toplumun dili ve kültürü oldu” şeklinde konuştu.   ‘Kayyım en aşağılık yöntemlere başvurdu’   Hatice, kayyımların onlarca kültür-sanat evini ve anadilde hizmet veren çocuk kreşlerini kapattığını dile getirerek, “Toplumun değeri olan onlarca sokak ismi değiştirildi; yerine egemenlerin zihniyetini inşa etmek için pratikler sergilendi. Tarihsel toplumsal hafızayı silmek için en aşağılık yöntemlere (Van’da Ermeni mezarlarının üstüne tuvalet yapılması gibi) başvuruldu. Kısacası yaşama dair ne varsa esamesi okunmayacak hale getirene kadar talan ve imhanın önü açıldı” dedi.    ‘Herkes imza kampanyasına dahil olsun’   Hatice, yerel yönetimlerin önemine dair başlattıkları imza kampanyasına dair şunları söyledi: “Türkiye’de yönetim biçimi haline gelen kayyımların sadece HDP’nin sorunu olmadığını aynı zamanda tüm toplumun ve demokratik sivil toplum kuruluşları için de sorun olduğunu göstermek içindi. Kayyımlar eğer yaşamın her alanını bu düzeyde talan ediyorsa, buna karşı da yaşamı esas alan her kişi ve kurum buna ses çıkarmalı, karşı durmalıdır. İmza kampanyası belli aşamaya geldi. Amacına ulaşması için 19 Ağustos’a kadar devam edecektir. Bu noktada barış ve demokrasiden yana olan her kişi ve kurumu imza kampanyasına dahil olmalarını bu noktada katkı sağlamalarını bekliyoruz.”