Meral Danış Beştaş: Çürüyen iktidarın sığındığı son liman Topal Osman 2022-05-23 12:35:56 ANKARA - Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Afrin’den Hasekê’ye, Amed’den Şengal’e kadar Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımlarını pazarlık konusu yapmaya çalışıyorlar” dedi. Meral, Topal Osman’ın resminin olduğu aracın Lice’de dolaştırılmasına dair de “Çürüyen yozlaşan bir iktidarın sığındığı son limanı” değerlendirmesi yaptı.  Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısı ile gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Çerkes Soykırım’ında 500 bin insan yaşamını yitirdi’    Sözlerine Çerkes Soykırımı ile başlayan Meral, bu soykırımın tarihsel trajedilerden biri olduğunu belirtti. Çerkeslerin, bunu bütün çıktılarıyla soykırım kabul edilmesi gerektiğini söylediğini ifade eden Meral, “Biz de bunu biliyor ve kabul ediyoruz. 158 yıl önce, 1864 yılında Rusların kılıcından geçen Çerkes halkları gemilerle dünyanın dört bir yanına dağıtıldılar. Sürgün olarak tanımlansa da yarattığı sonuçları itibariyle bir soykırım gerçeği ile karşı karşıyayız. 500 bin insanını yitirilen bu halk, Osmanlı topraklarına sürgün edilmişti. 500 bin insanın açlıktan salgından ve hastalıktan yaşamını yitirdiğini hatırlatmak isterim. Bu uzun süre devam etmişti Mısır’a Ürdün’e Suriye’ye, Balkanlara dağılan Çerkesler tarihin en büyük acılarını çeken halklarından biri kayıtlara geçmiştir” diye belirtti.   ‘Çerkeslerin talepleri bizim de taleplerimizdir’   Ubuh dilinin konuşulmadığı ve yasaklandığı için ölü diller arasına girdiğini bildiklerini kaydeden Meral, “Bunun sonuçlarını yaşıyoruz. Çerkeslerin bu yıl Türkiye’de de görünür olan birçok talebi vardı. Onların talepleri bizlerin de talepleridir. Biz bütün halkların bütün taleplerinin başta dil kültür hakları olmak üzere tanınması gerektiğini bunu özgürce yaşamaları gerektiğini HDP olarak her zaman savunduk. Yüzleşme ve onarıcı bir adalet Çerkesler için de zorunlu ve gereklidir, talebimizdir. Çerkeslerin bir iki talebini paylaşmak istiyorum ve desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Çerkes Soykırımı’nın tanınması gerekiyor, mağdurların mülkiyet ve tazminat haklarının sağlanması gerekiyor, ön koşulsuz isteyenlerin anavatanlarına dönmelerinin önü açılmalıdır. Çerkes dili ve kültürüne yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu tarihsel trajediyle bu şekilde onarıcı bir adaletle yaklaşmak hepimizin insani sorumluluğudur” şeklinde konuştu.     ‘AKP-MHP iktidarı seçim kampanyasını mahkeme salonlarında başlattı’   Gündemdeki diğer meselelerden birinin “NATO tartışması” olduğunu söyleyen Meral, iç sorunlar ve davalara da dikkat çekti. Bu davalardan birinin “Kobanê Kumpas Davası” olduğunu dile getiren Meral, “Ben en son söyleyeceğimi başta söyleyeyim; şu anda AKP-MHP iktidarı seçim kampanyasını mahkeme salonlarında yürütüyor, bunu çoktan başlattı. Mahkeme salonlarında bir seçim kampanyası var, Gezi Davası kararıyla Türkiye demokratik kamuoyuna, muhalefete, halklara bir gözdağı verildi. Bu da seçim kampanyasının önemli ayaklarından biriydi. STK'lerin, muhalefetin ve halkın taleplerini özgürce ifade etmelerinin artık mümkün olamayacağını, kendilerince mesaj olarak verdiler. Ucube bir mahkeme kararıyla ağırlaştırılmış müebbet ve 18 yıla varan cezalar verildi. Şu anda cezaevlerinde tutuluyor aktivistler. Geçen hafta Silivri ve Bakırköy cezaevlerini ziyaret ettim. Gezi tutuklularını ziyaret ettim ve onların selamlarını kamuoyu ile paylaşmak istiyorum. Kendileriyle yaptığımız görüşmelerde haklı olduklarını bu davanın mesnetsiz ve siyasi dava olduğunu bizlerle paylaştılar, biz de bunu çok yakından biliyoruz” ifadelerine yer verdi.     Meral’in konuşmasının devamı şu şekilde:   “Gezi ile Kobani Davası arasında doğrudan bir bağlantı var. Gezi ile Türkiye kamuoyuna, Türkiye demokratik muhalefetine, halka mesaj veriliyor, Kobani Davası ile de Kürt halkına mesaj veriliyor. Kobani Kumpas Davası ile ne deniliyor? Kürtler demokratik hak ve özgürlüklerini kullanamazlar. IŞİD katliamlarına karşı ses çıkaramazsınız diyorlar. Kobani de IŞİD yenilgisinin peşine 8 yıl sonra düşmüş durumdalar. Arkadaşlarımız her duruşma Kobani davasında AKP iktidarın MHP ile birlikte politikalarını yargılamaya devam ediyor. Basın mensuplarına önerim var lütfen Kobani kumpas davasını izleyin, oradaki savunmaları dinleyin, dinleyemiyorsanız mutlaka okumaya çalışın. Çünkü davada inanılmaz bir yakın tarih var, savunmalar var, yargılamalar var, iktidarın adım adım nasıl çürüdüğü gerçeğine çok yakından tanık olacaksınız.    Mahkeme savunma hakkını bir günle sınırladı   Yani Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Ayla Akat ve daha birçok arkadaşımız orada rehin olarak tutuluyor ve tamamen hukuksuz bir yargılamayla yüz yüzeyiz. Açıkçası burada bir mizansen var. Yeni bir şey çıktı, elimde son duruşma tutanağı var. Savunma hakkı anayasa 36 ve AİHS 6/2’ye göre hepinizin bileceği üzere sınırlandırılamaz. Nasıl sınırlandırılmaz? Bir kişi 3 gün, 5 gün 10 gün de konuşmak isterse bu hak tanınır çünkü adil bir yargılamanın temeli savunma hakkının kullanılmasıdır. Güçler arasında buna AİHM silahların eşitliği prensibi der. Savunma olmadan yargılama da olmaz. Bu tutanakta şunu söylüyor mahkeme, ‘Anılan nedenlerle müdafii dahil bir gün olarak savunma süresinin belirlenmesi.’ Korkunç bir şey ek dosya varsa birleşen 2 gün olarak belirlenmeleri ve bunu kullanmaları. Diyor ki mahkeme ben seni ağırlaştırılmış müebbetle yargılıyorum, senin partinin demokratik siyaset hakkını elinden alıyorum, kapatma davası açıyorum, öldürülen insanların sorumluluğu aslında kendilerinde olduğu halde bunu oradaki tutuklu arkadaşlarımıza yükleyerek yargılama yapıyormuş gibi yapıyor. Bu belge Türkiye’de hukukun bittiğinin resimlerinden bir tanesi olarak tarihe geçecek.    Seçim kampanyasında kullanmak için Kobani davasını bitirmek istiyorlar   Öyle bir acele ediyorlar ki. Yani diyeceksiniz sanki Türkiye’de yargı o kadar hızlı yürüyor ki, ‘adil, demokratik bir yargılama var’ diye düşünebilir ama böyle bir umuda kapılmayın. Bu ülkede katiller serbest bırakılıyor, kadın katilleri, çeteler her gün serbest bırakılıyor. Hizbullahçılardan 18 hükümlü serbest bırakıldı. Müebbet hapis cezaları almışlardı. Şimdi mafya babaları katiller, kadın katilleri ellerini kollarını sallayarak dışarıda cirit atıyor ama siyasetçiler içeride ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorlar. Neymiş ‘demokratik protesto hakkı için bir tweet atmışlar.’ Bir tweet atmışlar başka hiçbir gerekçe yok. Bu da işte nasıl bir siyasi yaklaşım olduğunu ortaya koyuyor. Açıkçası Kobani Kumpas Davası’nda bir acele olduğunu görüyoruz, bu belge o acelenin resmidir. Gezide de acele ettiler. Bir ceza verdiler ve Erdoğan çıkıp dedi ki artık iş bitti. Yargı kararını verdi, Kobani de de bunu söylemek istiyorlar. Seçime gider ayak bir aceleleri var. Çünkü seçim kampanyalarında kullanacakları verilere ve davalara ihtiyaçları var. Bunlardan biri de Kobani Kumpas Davası.    Mahkeme salonları iktidarın seçim otobüsü gibi   İktidardan biz düşmeden aman bunlar karara bağlansın, biz kutuplaştırmaya artıralım, tekçilik üzerinden bu seçimi beka diyerek - yalan tabii ki - kazanalım gibi bir kararları var. Mahkeme salonları iktidarın seçim otobüsü gibi. Yargı kalmadı, hakim ve savcılar bir yargılama faaliyeti yapmıyor, iktidar ne istiyorsa onu yapmaya çalışıyorlar. Acele ile menzil alınmaz, ‘Aceleci sinek süte düşer’ diye sözler var. Vallahi iktidardan düşüyorsunuz acele etmeyin. Gider ayak daha fazla zarar vermenize izin vermeyeceğiz. İntikam davasının AKP ve MHP bloğunu iktidardan düşüren en önemli gerekçelerinden biri olacak.    AKP Kürt haklarını savunan herkesi terörist ilan etmeye çalışıyor   Diğer mesele NATO meselesi. Biliyorsunuz İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyesi olması konusunda Türkiye’nin vetosu var ve gerekçe olarak Suriye Demokratik Güçleri’ne verdiği desteği kesmelerini istiyorlar. Günlerdir iktidar bunu yapıyor, burada kalmıyor. Bu taleplerin yanında İran Kürtleri’nden bir kadın, İsveçli bir parlamenter var, ismini vermeyeyim. ‘Türkiye’ye iade edin’ diyorlar. Bu kadın Türkiyeli değil, Türkiye’de yaşamamış Türkiye ile hiçbir bağı yok bir İsveç milletvekili sadece Kürt olması ve AKP’yi eleştirmesi sebebiyle ‘terörist’ muamelesi görüyor. AKP içerde hepimizi, bütün muhalefeti ‘terörist’ ilan etti. Yetmedi küresel olarak Kürt haklarını, temel özgürlüklerini savunan herkesi ‘terörist’ ilan etmeye çalışıyor, bu konuda hızla ilerliyor. Mesela Ragıp Zarakolu var. Türkiye yayıncılığına önemli katkılar sağlamış önemli bir yayıncı ve aydın. Hakkındaki iddiaların tamamı düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında Ragıp Zarakolu'nun iadesi isteniyor. Dünyanın gözünün içine baka baka ‘Ben düşünce ve ifade özgürlüğünü tanımıyorum, bir yayıncıyı ve aydını bana iade edin’ diyor.    Kürt düşmanlığının dünyaya yayılması için çaba var   Biz HDP olarak ABD’yi İsveç’i Finlandiya’nın ve diğer devletlerin yaklaşımlarını yakından izliyoruz. Efrîn’den Hasekê’ye, Amed’den, Şengal’e kadar Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımlarını pazarlık konusu yapmaya çalışıyor. Biz İsveç ve Finlandiya’ya yaklaşımının aslında Kürt meselesinin içeride çözülmeden bunun küresel bir mesele haline geldiğinin farkındayız. İçeride Kürt karşıtlığının ve Kürt düşmanlığının dünyaya yayılması için büyük bir çaba var. Kürt meselesi Suriye ve Türkiye’de iç içe geçmiş, NATO’yu ve diğer uluslararası kurumları bu konuda şantaj yaparak dize getirmeye çalışan bir Türkiye var. Bizim bu konuda çözümün Ankara olduğu, TBMM olduğu yönünde net ifadelerimiz var. Kürt meselesi Türkiye’nin içinde çözülebilir, gidip NATO’ya şantaj yaparak İsveç ve Finlandiya’yı veto ederek bu meseleyi çözemezsiniz, bunu herkes biliyor. Tabii ki dar pazarlıklara bu ülkelerin gireceklerini düşünmüyoruz. Çünkü İsveç'te de Finlandiya'da da demokratik bir düzeni, adil bir yargı sistemi, düşünce ve ifade özgürlüğü yerleşmiş durumda. Kürt karşıtlığına taraftar toplamanın sonuçsuz kalacağını görüyoruz. İsveç ve Finlandiya’nın bu kadar yıllık emeklerini çöpe atmayacaklarına inanıyoruz. Kürt düşmanlığı çabaları boşa kürek sallamaktır.    Kayyım kültürü bitirmek, dili yok etmek istiyor    Geçenlerde Kürt meselesi bağlamında şöyle bir görüntü gördük. Topal Osman resimli otobüsleri Diyarbakır sokaklarında dolaştırdılar. Diyeceksiniz ne alaka, ben o alakayı size kurayım. Kayyımın sadece belediye ile ilgili olmadığını sosyal kültürel çevreyi de değiştirme temelli olduğunu birçok kere ifade ettik. Kültürü bitirmek, dili yok etmek istiyor, yaşam tarzına direkt müdahale ediyor. Ben okurken gülümsedim acı acı güldüm. Kızıltepe kayyımı hamsi festivali yaptı, benim vekili olduğum ve büryanı ile ünlü olan Siirt’te de hamsi festivali yapıldı. Neden Valiler Karadenizli. Getiriyorlar tonlarca hamsiyi kayyımlar festival yapıyorlar. Bir büryan festivali ya da fıstık festivali yapmak akıllarına gelmiyor çünkü oranın kültürüne düşmanlar.    Topal Osman otobüslerle gözdağı veriyor   Giresun Valiliği Lice'de Off Road Festivali’ne katılmış. Giresun Valiliği’nin otobüsünün üzerinde elinde silahlı Topal Osman fotoğrafı ve ‘Giresun size yeter’ sloganı yazıyor. Yargı yetmedi, mahkeme salonları yetmedi, Topal Osman’ı da seçim kampanyasında malzeme yapıyorlar. Çürüyen yozlaşan bir iktidarın sığındığı son limanı Kürt katliamı, Pontus, Rum ve Ermeni katliamlarında yer alan Topal Osman’a sığınmak oldu. Lice'de silahlı ve mesaj içerikli Topal Osman fotosu dolaştırmak, Kürtlere gözdağı vermek değil de nedir? Bu açık bir soykırım tehdidi değil midir? Halkların hafızasına saldırı değil midir? Beyaz torosları bitirdik diyenler şimdi Topal Osman’lı otobüslerle gözdağı veriyor. Haddinizi bilin ya ne olduğu belli olan birini Valilik onayıyla Diyarbakır'da göndermek Kürt düşmanlığının nerelere vardığını gösteriyor.    Bizim görevimiz sizin bu çetevari siyasetinizle mücadele etmektir   Resmi makamlarca bir tehdit sokaklarda dolaştırılıyor, bunu yapanlar ve buna izin verenlerin derhal görevden alınmaları gerekiyor. ‘Kürt düşmanı değiliz’ diyorlar ya bu sorularımıza bir cevap verin. Topal Osman’ın ne işi var Diyarbakır sokaklarında son çırpınışla böyle çete tehditleri yapmak sizin için olağanlaşmış ve rutin bir siyaset olabilir ama bizim görevimiz sizin bu çetevari siyasetinizle mücadele etmektir. Ne Lice ne de  Diyarbakır böyle kirli provokasyonlara izin vermedi, vermeyecektir. Bunu iyi bilin! Cevabı Newroz’da almıştınız almaya devam edeceksiniz milyonlarca insandan. Topal Osman’ınızla SADAT’ınızla da çetelerinizle de IŞİD’lilerinizle de kendinizi kurtaramayacaksınız. İktidarda topal ördek durumuna düşünce Topal Osman’a sarıldınız Allah akıl fikir versin.    Tecride karşı çıkıyoruz çünkü tecrit bir işkence yöntemi   Tabii Kürt meselesinde çok önemli bir başlık da tecrit. Bunu söylediğimizde A Haber ve yandaş medya ‘Aman HDP’liler yine Öcalan’a sahip çıktı, aman tecride karşı çıkıyorlar’ diyor. Çıkıyoruz. Ya tecrit bir işkence yöntemi, insanlığa karşı bir suç. Bu tecrit niye var? Türkiye halklarının bunu düşünmesini istiyoruz? Türkiye’de bir savaş politikası var. Her şey bu savaş politikasına hizmet etsin istiyorlar. Şu anda her yerde silah pazarlıkları devam ediyor. İmralı adasında tutulan Abdullah Öcalan ile diğer 3 kişi ne aileleri ne avukatlarıyla görüştürülüyor. Ne mektup atabiliyor ne telefonla görüşebiliyorlar ama ne yapılıyor sürekli disiplin cezaları veriliyor. Bugün avukatlardan öğrendim, bu cezalar avukatlara tebliğ edilmiyor, itiraz haklarını kullanamıyorlar. Bir mahkum içeride nasıl bir disiplin suçu işleyebilir, sakın olmaz demeyin bir örnek vereyim. Bir disiplin cezası volta atmak. Size şöyle izah edeyim, tutuklu ve hükümlüler güneş doğduktan batıncaya kadar dışarıda havaalanında oturma hakkına sahiptir. Burada diyor ki Sayın Öcalan ve diğer tutuklularla ilgili birbirinizle konuşarak, birbirinizin spor hakkını engelliyorsunuz. Bu nedenle size görüş cezası veriyorum diyor. Dünya tarihinde böyle bir karar yoktur. Bu karar tamamen onların ne kadar zor durumda olduğunu gösteriyor.    Tecridi kaldırın, barış ve çözüm sesleri yükselsin   Kürt karşıtlığı ve savaş politikalarının sebebidir tecrit sistemi. Çünkü şu anda barışı konuşan barış talep eden ‘Bir haftada barış getirebilirim’ diyen Öcalan tecritte tutuluyor. Barışın konuşulmasını istemiyor iktidar. Öcalan’ın sunduğu proje Ortadoğu ve Kürt halkı için demokratik bir proje. Neresine karşı çıkıyorsunuz? Çözüm sürecinde 3 yıl aynı masada oturdunuz. Yarın savaş politikası bitince ki eninde sonunda geleceğiniz yer orası. Ben Türkiye halklarının tamamına sesleniyorum, tecrit sadece Kürt halkını ilgilendirmiyor, 84 milyon insanın barış içinde yaşamını, ekonomik özgürlüğün ve insanca yaşamını etkiliyor. Lütfen buna hep birlikte karşı çıkalım, barışı bu topraklara getirelim, istersek yapabiliriz. Bu iktidara karşı hep birlikte demokratik bir muhalefet ortaya koyabilirsek bunu başarabiliriz. Tecridi kaldırın barış sesi çözüm sesleri yükselsin, insanların umudu yükselsin. Geleceğe güvenle bakabilsin anneler. Ne Trabzon'da ne Hakkari’de ne Giresun’da ne İstanbul’da çocuğumun cenazesi gelecek diye geceler boyunca ağlamasın. Artık bu gözyaşları bitsin.    Yeni ekonomik modeli yandı bitti kül oldu   Son olarak ekonomi gündemine ilişkin bir şey söyleyeceğim. Battık gidiyoruz işte. Rekorlar kırılıyor ve kur korumalı mevduat sistemiyle Türkiye halkları bir avuç zengin eliyle gasp ediliyor. Türkiye’yi batırma projesi tam hız devam ediyor. Yeni ekonomi dediler, yüksek kur düşük faiz yüksek ihracat yüksek istihdam vaatleri verdiler. Şimdi bir aylık kısa ömründe Merkez Bankası müdahalesi ile 18 TL’ye çıkan dolar kuruna müdahale edildi. İthalat rekoru kırıldı cari açık arttı, istihdamda artış yerine işsizlik rekorları kırıldı. Yeni ekonomik modeli yandı bitti kül oldu. Bunu ifşa ediyoruz bitti. Yeni ekonomi modeli diye bir şey kalmadı. Açıkçası biz dolar kurunun olası olarak 20 TL olması durumundan söz ederken felaket tellallığı yapmıyoruz. Burada düzenli planlı adım adım uygulanan bir Türkiye’yi batırma projesi yoksa Merkez Bankası’nın Perşembe günü vereceği karar bellidir. FED yüzde 8 enflasyon için 40 yıl sonra ciddi faiz artırıyor. İngiltere Merkez Bankası enflasyonu dizginlemek için faiz artırıyor, Mısır Merkez Bankası, Meksika Merkez Bankası faiz artıyor. Türkiye’de bostan korkuluğu gibi faiz sebep enflasyon sonuç tekerlemesine takılı kalmış AKP saymanlığı halini almış bir MB var. Göz göre göre rezil bir teori, iğrenç hırs ve inat uğruna yüzde 15 civarında olan enflasyon yüzde 70’lere çıkarıldı. TÜİK rakamları bile rekor kırdı. Artık bu halkın dayanacak gücü kalmadı. Açlık yoksulluk almış başını gidiyor.    Ucube ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ tezine son verin   Bu nedenle derhal kur korumalı sistemine ucube ‘Faiz sebep enflasyon sonuç’ tezine garanti ödemelerine son vereceksiniz. Yandaşa verilen karşılıksız kredileri, 5’li çeteye verilen garanti ödemelerini, yandaşa verilen milyarlarca TL’lik vergi muafiyetlerini geri alacaksınız. Temmuz’da bu ülkenin emekçilerine emeklilerine gençlerine hak ettikleri zammı vereceksiniz. Bu ülkenin halklarına hakları olanı teslim edeceksiniz. Hiç merak etmeyin bu ülkenin halkları da sizin hakkınız olanı verecek, ağır seçim mağlubiyetini sandıkta verecek. Biz de halklarımız adına buna söz veriyoruz.    Öğrenciler yarı aç yarı tok, gençler intiharın eşiğinde   Öğrencilerle ilgili vahim gelişmeler, yarı aç yarı tok bir duruma mahkum ediliyorlar. Bu durumda eminim diğer vekiller de mektup alıyorlardır. Ben bana gelen mektubu paylaşmak istiyorum. Gençlerin ne yaşadığını göstermek için. Bir tanesini paylaşacağım.    ‘Sayın Başkan’ım merhaba ben Türkiye’de öğrenciyim, Sakarya ve İstanbul'da sırf HDP’li olmam ve Kürt kimliğim nedeniyle öğrencilerin benim ve ailemin üzerindeki ırkçı söylemleri ve baskılar sebebiyle Kanada’ya öğrenci vizesi alarak geldim. Burada iltica başvurusu yapıp hayatımı burada sürdürmek istiyorum.’    Bir başkası…    ‘Ülkenin durumu malum yardım isteyebileceğim kimse kalmadı. Ben bir holding değilim o yüzden devletim yardım etmiyor, faizim düşük değil ya da kredime af gelmiyor ben çok çaresizim hayatımda işyerimden avans istemiş insan değilim. Bir şirkette çalışıyorum bordrom ve kredi ödememi isterseniz paylaşabilirim. Çünkü 50 bin TL üzeri kredileri artık sadece 24 aylığına çekebiliyoruz. Her durumda zorluk var, vadeler az ve asla kolaylık sağlanmıyor koşullar çok kötü. Kendimi kurtarma imkanım yok, sizlerin Meclis’ten geçirdiğiniz yasalarla ben battım. Ben bu 7-8 aylık süreçte 55 kilodan 39 kiloya düştüm biliyor musunuz? Ülkenin hali benim halim. İntihar edemiyorum çünkü hayat sigortası intiharımda kredileri karşılamaz. Aileme evlat acısı ve tekrar borç batağı bırakırım. Bu bir gencin isyanı.’      Enseyi karartmayın bu haramiler düzenini alt üst edeceğiz   Öğrenciler yurt bulamıyor kira ödeyemiyor bir aç bir tok yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyor. Kendilerine şunu söylüyorum umudumuzu kaybetmiyoruz sesinizi duyuyoruz içinde bulunduğunuz cendereyi gayet iyi biliyoruz. Biliyoruz ki birlikte değiştireceğiz. Sizin coşkunuz ve enerjiniz bu karabasanın üstesinden gelecektir. Enseyi karartmayın, haramilerin saltanatını alt üst edeceğiz.”