Ebru Günay aydınlara ve sivil topluma seslendi: Duruşunuzu gösterin 2022-05-12 11:04:39   ANKARA - HDP Sözcüsü Ebru Günay, Federe Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin Kürtlerin katliamına destek verirse, tarihin bu kötülüğü asla unutmayacağını belirterek, “Bir kez daha Kürt halkı, siyasi parti, sivil toplum örgütleri, aydınlara sesleniyoruz; gelin sesinizi yükseltin, duruşunuzu gösterin” dedi.     Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Genel Merkez binasında düzenlediği basın toplantısı ile gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.    Leyla Qasım anıldı   Sözlerine 48 yıl önce bugün Irak rejimi tarafından idam edilen Leyla Qasım’ı anarak başlayan Ebru, “Öncelikle bundan 48 yıl önce 12 Mayıs 1974 tarihinde Irak rejimine karşı verdiği mücadele nedeniyle 4 arkadaşıyla birlikte idam edilen Leyla Qasim’ı rahmetle ve minnetle anıyorum. Leyla Qasim ve arkadaşları bu topraklarda zulmün her türlüsüne karşı mücadele eden, direnen ve bu uğurda bedel ödeyen insanlardan ilham aldılar, o mücadeleyi sürdüren insanlara ilham oldular. Verdikleri bedeller büyük bir mücadele mirasına dönüştü. Tekrar Leyla Qasim ve o günden beri direnen kadınları, özgürlük uğruna bedel ödeyenleri saygıyla minnetle yad ediyoruz” şeklinde konuştu.   ‘Soma katliamı ne kaderdi, ne kazaydı’   13 Mayıs 2014 tarihinde yaşanan Soma Maden faciasının üzerinden 8 yıl geçtiğini hatırlatan Ebru, “İktidarın büyük bir pişkinlikle kader, fıtrat olarak topluma sunduğu bu facia ne kaderdi, ne kazaydı; yaşanan yüzlerce iş cinayetinin en trajik, en acı olanıydı. İlk günden beri söylediğimiz gibi bütün bu cinayetlerin sorumlusu emek sömürüsünü bir yönetme biçimine dönüştüren, insan hayatını değersizleştiren, iş güvenliğini umursamayan bu iktidarın kendisidir. O yüzden bu katliamın sorumluları ve arkasındaki güçler korundu. O yüzden bu cinayete karşı öfkesini ve tepkisini dile getiren emekçiler güç gösterisiyle tekmelendi. Bir kez daha bu cinayette yitirdiğimiz canlarımızı anıyoruz. Asla bu cinayeti, bu cinayet sonrasında yaşananları, iktidarın bu cinayetleri normalleştirmesini asla unutmayacağız, yitirdiğimiz her canımızın hesabını sorana kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz” diye belirtti.    ‘Saldırılara rağmen savaşın karşısında durmaya devam edeceğiz’   AKP ve MHP ittifakının yürüttüğü savaş siyasetine dikkat çeken Ebru, “Bildiğiniz gibi küresel siyasetteki çalkantılar ve devam eden savaş siyasetinin etkisi ile AKP-MHP savaş bloku, sürekli Allah’ın lütfu diyerek değerlendirdikleri krizler üzerinden yeni bir fırsatçılık örneği sergileyerek Federe Kürdistan’a yönelik saldırı başlattılar. Saray talimatıyla, medyasından siyasetçisine, kurumlarından bürokrasisine kadar savaşın alabildiğine körüklenmesi ve kutsanması nedeniyle her gün gencecik yaşamlar sona eriyor. HDP’ye her türlü saldırı ve insanlık dışı yaklaşımlara rağmen biz bunun karşısında durmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gencecik insanların yaşamlarını yitirmesini durdurmak, yaşamı ve yaşatmayı hakim kılmak en temel mücadele gerekçemizdir” dedi.   Ebru’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:   HDP Irak’ta görüşme gerçekleştirdi   Ağıtlar ve geride kalanların hayatları boyunca sürecek yası, villalardan ya da saraylardan değil, sıvasız kerpiç evlerden yükseliyor. Siyaset kurumunun asıl sorumluluğu, insanların hayatlarını korumak olması gerekirken; bile isteye AKP iktidarı tam tersi bir yol tercih ediliyor. Bizler HDP olarak bu konuda her türlü sorumluluğu üstlenmeye devam edeceğiz. Müzakere ve diyalog yöntemini kullanıyoruz. Bu kapsamda Dış İlişkiler Komisyonumuzdan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Feleknas Uca ve Van Milletvekilimiz Sezai Temelli, Irak’ta çeşitli görüşmeler gerçekleştirdiler. Başta Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih olmak üzere birçok görüşmeler gerçekleştirdi. Savaş başta olmak üzere son gelişmeler değerlendirildi. Çok kapsamlı görüşmeler gerçekleştirildi. Çünkü şunun farkındayız AKP- MHP iktidarı siyasetten, diyalogdan, müzakereden korkan, barış politikalarını yürütmekten aciz bir iktidar. Siyasetten, diyalogdan, müzakereden korkan ve barış politikaları yürütmekten aciz bu iktidar, her tarafa yıkım getiren askeri-güvenlikçi yöntemlerden başka bir yol bilmemektedir. Haliyle savaş yanlısı bu iktidar için; başarı ölçütü iktidarlarının bekası ve yandaşlarının kazandığı ranttır. Yaşamı savunmak yerine ceplerine dolacak karın derdindeler. Bildikleri tek siyaset budur.    Ekonomi de savaşa kurban ediliyor   HDP olarak diyoruz ki: Savaş karanlıktır ve bu karanlığın içinde her şeyden önce hakikat kaybettirilir. ‘Savaş, kirli politikalarının örtbası, çaldıklarını saklamanın yoludur’ diyemedikleri için; milliyetçi hamaset söylemleriyle arkasına gizlendikleri kirli bir örtüdür. Ne savaş tezkereleriyle ne sınır ötesi onlarca saldırıları ve askeri operasyonla sonuç alındı ne de Kürt sorunu çözüldü. Aksine Türkiye’deki ekonomik ve siyasi krizleri derinleşti. AKP-MHP iktidarı, ülkenin geleceği gibi, ekonomisini de savaş bütçesine kurban ediyor. Savaş ekonomisiyle ülke kaynakları tüketiliyor. Düşünün genel bütçenin yaklaşık yüzde 30’unu bu alana harcamaktalar. Yani vatandaş olarak her 5 TL’mizin 1,5 TL’si silahlanma ve güvenlik harcamalarına gitmektedir. Savaş politikaları devam ettikçe halk yoksulluğa mahkum edilmektedir. Türkiye toplumu, halklar, kadınlar ve gençler iktidarın savaş politikalarına onay vermiyor.   Hayatın gerçekleri tam da önümüze düşüyor   Toplumdan koptukları için gerçeği göremiyorlar. Buradan bir kez daha soruyoruz. Halkın gündemi savaş mı? Halkın gündemi evine alamadığı ekmek, sofrasındaki boş tencere. Bakın bir damacana içme suyu yaklaşık 30 TL olmuş, şehirlerarası otobüs fiyatı uçak fiyatlarını geçmiş, araçlara benzin alınamıyor, tren yolculuğu bile  lüks olmuşken; toplumu savaş politikalarınızla asla kandıramazsınız. Sizin yalanlarınız ne yana düşer bilmeyiz ama hayatın gerçekleri tam da önümüze, soframıza, düşüyor. Savaşı, komployu, hukuku çiğnemeyi her şeye tercih ederek bizleri, yaşamımızı, eğitimi, sağlığı, geleceğimizi birer vergiye çevirip meydanlarda hayal olarak satıyorlar.   Uyarıyoruz: Vazgeçin bu kirli siyasetten   Çaresizlik ve başarısızlıklarını parti binalarımıza, üyelerimize, emekçilerimize, bize destek olanlara saldırılar tertipleyerek kapatmaya çalışıyorlar. Sürekli bir kumpas hali, sürekli bir komplo peşindeler. İl binalarımıza yönelik saldırılar ve Genel merkezimize yapılan çirkin saldırı kumpas ve komplonun geldiği düzeyi gösteriyor. Saldırı ve kumpas konseptleriyle bizi yıldıramazsınız. Bunu herkes bilsin! En çok da AKP-MHP iktidarı bilsin. Son kırk yıldır Kürt sorununa savaş ve güvenlik perspektifinden yaklaşan, devasa sosyolojik gerçekliği okumayı reddeden iktidarlar bir bir çözülürken; bugün daha ağır tablo ile karşı karşıya gelmiş durumdayız. Uyarıyoruz; Vazgeçin bu kirli siyasetten. Vazgeçin herkesin gidip dönemediği bu yoldan. Vazgeçin bu topluma bu kadar haksızlık ve saygısızlık yapmaktan. Bir gerçeği tekraren  vurgulamak istiyoruz; AKP-MHP iktidarı topluma, kadınlara, demokratik geleceğimize, emeğimize ve ekmeğimize karşı savaş halindedir. Herkes bu gerçeği görmelidir. Mücadelemiz yıkılmadı, saldırılar karşısında da durmadan büyüyerek devam edecek. HDP halklara umut olmaya Türkiye demokrasisinin teminatı olmaya devam edecektir.   Göçmen ve mülteci krizi    Göçmen krizinin sebep-sonuç ilişkisini doğru kurmak ve görmek gerekiyor. İlkesel yaklaşmak gerekiyor. Sebep AKP iktidarının savaş politikalarıdır. Sebep iktidarın Ortadoğu halklarına dayattığı yıkım ve yurtsuzluk politikasıdır. Yerinden yurdundan kopan bu insanlar üzerinden, her türlü kirli pazarlığı yapanlar şimdi, utanmadan sıkılmadan, sosyal yapıyı dönüştürmek; onların durumunu silaha dönüştürmek için plan-programlar çiziyorlar. Her gece onlara hakaret eden, manipüle eden, nefret tohumları eken kişilere TV ekranlarında söz hakkı veriliyor. Kışkırtılan Irkçılık ve yabancı düşmanlığı ülkeyi başka bir felaketin içerisine çekiyor. Asıl tepki gösterilmesi gereken AKP-MHP iktidarın savaş politikalarıdır.   Tarih bir kez daha tekerrür etmeyecek   Bütün bu yıkımın sorumlusu olanlar ne diyor, bu yıkıma nasıl yaklaşıyor? Elbette hayal satmanın peşindeler, elbette hikâye anlatma derdindeler. Gerçi anlatacak hikâyeleri bile kalmadı. Dün Erdoğan çıktı genişletilmiş il başkanları toplantısına konuştu. Yine utanmadan sıkılmadan halkın yaşadığı acılarla yoksullukla alay ederek konuştu. ‘Milletimiz ciddi bir hayat pahalılığı ile karşı karşıya’ itirafında bulundu; ama bu durumdan kendisi dışında herkes sorumlu. Küresel güçler, fırsatçılar, stokçular… Sayın Erdoğan bu ülkeyi siz mi yönetiyorsunuz dış güçler mi yönetiyor? Siz mi yönetiyorsunuz fırsatçılar mı yönetiyor? Öyle hayali sorumlularla sorumluluktan kurtulamazsınız. ‘Biz 16’ıncı seçimi zaferle kazanacağız’ diyor. Sizin kazandığınız her seçimle bu ülke kaybetti, bu toplum yoksullaştı, bu ülke geriye gitti. Tarih bir kez daha tekerrür etmeyecek, toplum bu duruma razı değil.   Demokratik bir geleceği inşa edeceğiz   Halka sabır dileme dışında bir çözümü olmayanlar bedel ödüyoruz demesinler. Yönetememe krizinizin bedelini halklar; yoksullaşarak ödüyor ki kimsenin artık buna tahammülü kalmadı. Sadece seçim değil Türkiye’nin her günü önemlidir değerlidir ve mevcut gidişattan kurtulmak için ülke gün sayıyor, mücadele ediyor. Zaten bunu bildiğiniz için de tedirginlikle ve korkuyla konuşuyorsunuz. Haksız değilsiniz korkmakta. Çünkü siz gideceksiniz bizler halkla birlikte aydınlık bir ülkeyi demokratik bir geleceği inşa edeceğiz.    HDP Kongresi'ne çağrı   Bütün bu saldırılara rağmen bizler mücadele etmeye ve partimizi güçlendirmeye, büyütmeye devam ediyoruz. Büyük Mücadele Büyük Yürüyüş sloganıyla bizler konferanslarımızı ve kongremizi gerçekleştireceğiz. Karadeniz ve İç Anadolu Konferanslarımız gerçekleşti. Bu hafta da bir çok ilde ve bölgede konferanslarımızı gerçekleşecek. 21-22 Mayıs’ta kadın konferansımız 6-7 Haziran’da da 4’üncü Büyük Konferansımızı gerçekleştireceğiz ve nihayetinde 5’inci Büyük Olağan Kongremizi 26 Haziran’da yapacağız. Bu kongre bizim için kararlılık, mücadele ve en görkemli kongremiz olacak. Şimdiden 26 Haziran’da Ankara’da olmak üzere bütün halkımızı çağırıyoruz. Başka randevu vermeden herkesi 26 Haziran’da HDP ile yan yana omuz omuza buluşmaya davet ediyoruz.       Engelliler Haftası    İktidar engellilerin yoksulluk ve muhtaçlık çemberinden dışarı çıkamaması için sistematik bir politika uygulamakta. Engellilerin eğitim, sağlık, istihdam ve ulaşım hizmetlerine ulaşması çok kısıtlıdır. Engelliler için eğitim alanlarının, kadrolarının, müfredatının baştan sonra hak temelli ve eşitlikçi bir yaklaşımla revize edilmesi gereklidir. İktidarların sağlamcı politikalarının yansıması olarak engellileri yük, muhtaç, aciz, hasta gibi görmekten ve yaklaşmaktan bir an önce vazgeçilmeli. Engelliler konusu çok kapsamlı ve çok boyutlu bir meseledir. Bu alanda yıllardır emek veren STK’lerin talepleri doğrultusun da kapsamlı bir sosyal politika ile yol alınmalıdır. Erişilebilirliği sadece yol, geçit, asansör, kaldırım ve rampa olarak ele alan fiziksel yaklaşımdan vazgeçilmeli. Başta mevzuat, internet siteleri ve web-tabanlı uygulamalar olmak üzere bir bütün olarak kamu hizmetlerinin, kamu kurumlarının ve yaşamın erişilebilir olması elzemdir. Engelli nüfusun 10 milyon üzerinde olduğu bir yerde çok kapsamlı sorunların yaşandığı ve kapsamlı bir politikanın uygulanması gereklidir. Engellileri özne olarak gören, tüm farklılıklarını var sayan, eşitlikçi bir politika için birlikte mücadele etmeliyiz. Dildeki, söylemdeki ayrımcılığı azaltarak bu işe başlayabiliriz.   2002 yılı ile karşılaştırma tablolarınızı halkın önüne çıkarın   AKP iktidarının yarattığı bu tabloda kimlerin kazandığı, kimlerin kaybettiği açıktır. İktidarın genel başkanı, bakanları, sözcülerine açık bir şekilde çağrımızdır; Buyurun; 2002 yılı ile karşılaştırma tablolarınızı halkın önüne çıkarın, Türkiye’nin 2040 yılına kadar ileriye dönük borçlandırıldığı, gençlerin geleceklerinin ipotek altında olduğu, kayyım atanan belediyeler başta olmak üzere kamu kurumlarının üretim yapamaz hale geldiği gerçeği AKP iktidarının Türkiye’ye bıraktığı en büyük mirastır.   Dibin de dibini görmeye devam ediyoruz   Düşman başına demeye bile dilimizin varmayacağı bir Hazine ve Maliye Bakanımız var.2 ay önce; ‘Türk Lirası dibi gördü daha fazla değer kaybedemez’ şeklinde ibretlik bir açıklama yapmıştı. Bugün Türk Lirası, 2 ay öncesine yüzde 20’nin değer kaybetmiştir. 1 dolar 15,32 TL seviyesine yükselmiştir. 1 haftada Türkiye’nin dış borcu 80 milyar TL artmıştır. Dibin de dibini görmeye devam ediyoruz. Azıcık utanmaları olsa, azıcık ar etseler derhal istifa edip Türkiye’nin bir nebze nefes almasına sebep olacaklar. HDP olarak bu ilkesiz, beceriksiz, aciz yönetimden Türkiye halklarını en kısa sürede kurtaracağız. Eşit, adil, demokratik bir Türkiye’yi hep beraber inşa edeceğiz.   İstanbul Sözleşmesi   İstanbul Sözleşmesi’nin dün 11'inci yıl dönümüydü. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddete karşı en etkili sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesi kadını koruyan ve güçlendiren, erkek şiddetine mahkum etmeyen, kadın katillerini cezasızlıkla ödüllendirmeyen etkili bir kadın kazanımı. Ancak tek adamın onayı ile Türkiye bir gecede sözleşmeden çekildi. Ama biz kadınlar, bulunduğumuz her alanda; gerek Mecliste gerek sokakta, gerek 25 Kasım ve 8 Mart alanlarında ‘İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz’ diyerek mücadele ettik, etmeye de devam edeceğiz. Danıştay Savcısı da kadınların bu haklı mücadelesi karşısında Sözleşmenin iptalinin hukuka aykırı olduğunu belirtti. Bizler buradan bir kez daha tekrarlıyoruz; bu karar derhal uygulanmalı, iktidar kadınlara karşı işlediği bu suçtan geri dönmelidir. Biz kadınlar olarak, ne İstanbul Sözleşmesini ne de gasp ettiğiniz kazanımlarımızı erkek iktidarın insafına terk etmeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesini etkin bir şekilde uygulatacağız. Kazanımlarımızı sonuna kadar korumaya devam edeceğiz.”   15 Mayıs Kürt Bayramı    Konuşmasına Kürtçe devam eden Ebru, 15 Mayıs Kürt Bayramı’na değindi. Ebru, “90 yıl önce Celadet Ali Bedirxan öncülüğünde, Kürt dili ve kültürü açısından 15 Mayıs büyük bir devrimin başlangıcı oldu. Hawar Dergisi, Kürt dilinin gelişmesi açsından büyük bir tarihi öneme sahiptir. 15 Mayıs, bizim için ulusal bir bayramdır. Dil bayramımız kutlu olsun. Hawar Dergisi’nin 90’ncı yıldönümünde, Celadet Ali Bedirxan ve tüm arkadaşlarını saygıyla anıyor ve kutsal çalışmaları önünde saygıyla eğiliyoruz” ifadelerini kullandı.    ‘Kürtçe resmi olarak tanınsın’   Kürtçe üzerinde yüzyıllardır devam eden asimilasyon politikalarına dikkat çeken Ebru, “Son 7 yılda baskı da büyüdü. Tekçi politikalar, Türkiye’de çok renkliliği ve zenginliği ortadan kaldırıyor ve tekçi anlayışı üzerimize farz kılıyorlar. Bir kez daha baskı, anadil üzerindeki yasaklama ve asimilasyon politikalarını kınıyor ve bu sistemi kabul etmiyoruz. Kürtçe, resmi olarak tanınana, kabul edilene kadar mücadelemizi artıracağız” dedi. Federe Kürdistan’a yönelik saldırılar   Aydınlara ve sivil topluma çağrı     AKP ve MHP’nin 17 Nisan’da Federe Kürdistan’a yönelik gerçekleştirdikleri saldırıya dikkat çeken Ebru, amacın Kürtleri yerlerinden etmek ve Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak olduğunu söyledi. Tüm Kürt alanlarının Efrin gibi talan edilmek istendiğine işaret eden Ebru, “Varlıkları Kürt düşmanlığı üzerine kurulu. Bu operasyonlar sadece Kürleri etkilemiyor, tüm Ortadoğu halklarını etkisi altını alıyor. Bu saldırılarla iktidar açık bir şekilde Irak’ta Kürt bölgesini tanımadığını ve inkar ettiğini gösteriyor. KDP’nin içinde bulunduğu durum Kürtleri acıtıyor. Bugün Federe Kürdistan Hükümeti Kürtlerin katliamına destek verirse, tarih bu kötülüğü asla unutmayacak. Bir kez daha Kürt halkı, siyasi parti, sivil toplum örgütleri, aydınlara sesleniyoruz; Gelin sesinizi yükseltin, duruşunuzu gösterin” diye belirti.