Ayşe Acar Başaran: Öcalan’ın topluma söyleyeceği çok fazla sözü var 2022-02-11 13:38:53     İSTANBUL - Haftalık kadın gündemini değerlendiren HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, İmralı tecridinin ekonomik, toplumsal ve siyasal yansımalarına dikkat çekerek “Sayın Öcalan’ın topluma söyleyeceği çok fazla sözü ve ifade edeceği çok fazla düşüncesi var. O yüzden bu tecridin bir an önce kaldırılması ve görüşmelerin yapılması gerekiyor” dedi.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin İstanbul İl Örgütü'nde yaptığı basın toplantısında haftalık kadın gündemindeki gelişmeleri değerlendirdi.   İmralı tecridi   PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat 1999’da gerçekleştirilen uluslararası komploya değinerek sözlerine başlayan Ayşe,  tecridin her geçen gün daha da derinleştiğine dikkat çekti.  23 yıldır Abdullah Öcalan üzerinde mutlak tecridin devam ettiğini dile getiren Ayşe, en son 25 Mart 2021 tarihinde ailesi ile kısa bir telefon görüşmesi yapabildiğini kaydetti. Tecridin Kürt sorununa yaklaşımın bir göstergesi olduğuna işaret eden Ayşe, “25 Mart’tan bu yana sayın Öcalan ile herhangi bir iletişim kurulamadı. Bunun hukuken değerlendirmesini yaptık, İmralı’ya özel bir infaz rejiminin uygulandığını ve bunun gittikçe cezaevlerinde bir yöntem ve uygulamaya çevrildiğini ifade ettik. Tecridin AKP-MHP ittifakı sürecinde derinleştirilmesinin Kürt sorununa yaklaşımın bir göstergesidir” şeklinde konuştu.   ‘Sayın Öcalan’ın söyleyeceği çok fazla sözü var!’   İmralı’daki tecrit politikasına bir an önce son verilmesi çağrısında bulunan Ayşe, “Sayın Öcalan’ın topluma söyleyeceği çok fazla sözü ve ifade edeceği çok fazla düşüncesi var. O yüzden bu tecridin bir an önce kaldırılması ve görüşmelerin yapılması gerekiyor” dedi. Tecridin cezaevlerinde vücut bulduğunu dile getiren Ayşe, pandemi ile birlikte cezaevlerinde var olan koşulların daha da zorlaştırıldığını ifade etti.   Hasta tutsakların durumu   Ayşe, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Mart 2020’dan bu yana hücrelerindeki ya da koğuşlarındakiler haricinde hiçbir tutsağın görüşmelerine izin verilmiyor. Son infaz değişikliğiyle birlikte kitapların, özellikle muhalif basın yayının cezaevine girmesi yasaklandı. Tutsaklar infazları dolmasına rağmen infazlarının yakılması uygulamasıyla karşı karşıya kalıyor. Cezaevlerindeki 600’e yakını ağır olmak üzere toplam bin 600 hasta tutsak bulunuyor. Sadece 2021 yılı içinde 7’si infazı ertelendikten kısa bir süre sonra toplamda 59 hasta tutsak cezaevlerinde iktidarın denetimindeki dört duvar arasında yaşamını yitirdi. İktidar ısrarlı bir biçimde hasta tutsaklarla ilgili adım atmama eğiliminde. Cezaevlerinden cenazelerin çıkması için politika yürütülüyor, iktidar cezaevlerini ölüm evlerine dönüştürmekten vazgeçmelidir.”   ‘Cezaevlerinin gözü, kulağı ve sesi olalım’   Siyasetçi ve hasta tutsak Aysel Tuğluk’un tüm yaşamını kadın mücadelesine ve Kürt halkının özgürlük mücadelesine adadığını aktaran Ayşe, Aysel’in tek isteğinin eşit ve özgür bir yaşam olduğunu sözlerine ekledi. Ayşe, “Aysel annesinin cenazesine yapılan saldırıdan sonra her geçen gün ilerleyen demans hastalığıyla uğraşıyor. Kocaeli Hastanesi ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu vermesine rağmen ATK ‘Cezaevinde kalabilir’ raporu vermişti, tıpkı diğer hasta mahpuslar gibi cezaevine geri göndermişti. ATK, iktidarın politikaları doğrultusunda karar vermekten vazgeçsin. Etik değerlere ve vicdanınıza göre hareket edin, iktidara göre hareket etmeyin. Gültan arkadaşımız da ‘sadece cezaevleriyle dayanışmayalım’ dedi. Biz cezaevlerinin gözü, kulağı ve sesi olalım. Duyarlı olmaya çalışıyoruz. Tam da bu çerçevede altı bölgede kadın hukukçularla bir araya geliyoruz. Cezaevlerinde kadınlara yönelik özgün yönelimleri, Aysel Tuğluk şahsında hasta kadın tutsakları ve uygulanan işkence yöntemlerine karşı nasıl mücadele örülebileceğinin tartışmalarını yürütüyoruz. Çalışmalarımız, dayanışmamız ve ses olma çabamız devam edecek” dedi.    Kadın katliamları    Kadınların mücadele ettikleri için “yargılandığını” fakat faillerin cezasız bırakıldığını ve tutuklanmadığını ifade eden Ayşe, Ocak ayı içerisinde 26 kadının erkek şiddetiyle katledildiğini, 28 kadının da şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiğini paylaştı. Kadın katliamlarının kırım boyutuna geldiğine işaret eden Ayşe, “İktidar erkekleri teşvik eden, cinsiyetçiliği körükleyen yaklaşımından vazgeçmelidir. Erkeklerin son süreçte kadın cinayetlerini örtbas etme yöntemleri şüpheli ölümler, intihar süsü verilen ölümler oldu. Sadece 2021 içerisinde 217 kadın şüpheli bir biçimde yaşamını yitirmiş, kadınlar yüksek yerlerden, evlerin balkonlarından, pencerelerinden düşerek ya da itilerek yaşamlarını yitirmiş. Bu cinayetler gerçekleşirken tabii ki iktidar bu şüpheli ölümlere intihar süsü veren erkeklerin yanında yer almaktan vazgeçmedi. Erkekler cinsiyetçi yargının verdiği kravat indirimi ya da cezasızlıktan cesaret alarak kadınları katlediyor” cümlelerini kullandı.   ‘Erkek zihniyetinizin karşısında kadın gücü var’   Erkek yargının kadın mücadelesi söz konusu olduğunda üst sınırdan cezalar verdiğini belirten Ayşe, bu durumun Tevgera Jinên Azad (TJA) Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan’a verilen 30 yıl hapis cezası ile açık şekilde ortaya çıktığını söyledi. Ayşe devamında iktidara şöyle seslendi: “Sadece İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedikleri için İranlı mültecilere ‘Bu ülkede yaşayamazsınız’ diyorlar. ‘Kadın mücadelesinin yanında yer alırsanız, bu sınırlar içinde sizi yaşatmayız, İran'da yaşam tehlikeniz olmasına rağmen sizi iade ederiz’ dedi iktidar. İktidara sesleniyoruz, kadın mücadelesini yürütenleri cezaevlerinde hapsediyorsunuz, bunun karşısında kadınlar cezaevinde de mücadele ediyor. Kadınları sınır dışı ediyorsunuz ama şunu net olarak bilin ki, sizin erkek zihniyetinizi biz bu sınırların dışına çıkaracağız. Sizin bu erkek zihniyetinizin karşısında büyük bir kadın gücü var. Şüpheli ölüm diye erkekleri aklamanıza, kadın cinayetlerini meşrulaştırmanıza, kazanımlarımızı gasp etmenize izin vermeyeceğiz.”   6’ncı Yargı Paketi ve nafaka tartışmaları   İktidarın 6’ncı Yargı Paketi ile kadınların nafaka hakkına saldırmaya çalıştığını vurgulayan Ayşe, nafaka yükünün erkekten alınmaya çalışıldığını ifade etti. Ayşe, “İktidar erkeklerin hakkını hukukunu koruma konusunda çok dikkatli olduğu için 3 yıllık nafakanın bir buçuk yılını erkeğin bir buçuk yılını da devletin ödeyeceğini iddia ediyor. Bu düzenlemeyi getirmeye çalışanlar bunun için de bir kaynak oluşturacakmış. Bu kaynak toplumun vergisinden oluşturulacak. Kadınlar yardım istemiyor, erkekten sonra devlete de bağlı olmak istemiyorlar. Nafaka yardım değil haktır. Şu an yapılmak istenen, kadınların nafaka hakları ellerinden alınarak boşanmasını engellemek. Kadınları erkeklere bağlayarak makul ve makbul kadın yaratmak için bu düzenlemeyi getirdiklerini biliyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediğimiz gibi nafaka hakkından da vazgeçmiyoruz. Biz HDP Kadın Meclisi olarak sokakta da Meclis’te de hakkımızı savunmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.   ‘Krizin en büyük faturasını kadınlar ödüyor!’   İktidarın yanlış politikalarının sonucu ve ekonomik krizin faturasını halkın ödemek zorunda kaldığına vurgu yapan Ayşe, halkın marketten, pazardan ve bakkaldan eli boş dönmesinin iktidarın yanlış politikalarının bir nedeni olduğunu belirtti. Ayşe, ekonomik krizin kadına yansımasına dair de şunları paylaştı: “Yoksulluk bütün toplumu etkileyen bir mesele. Yoksulluğun kadınlaştığı bir süreçte ekonomik krizin en büyük faturasını da kadınlar ödüyor. En büyük yoksulluğu kadınlar yaşıyor. İlk gözden çıkarılanlar, ilk işten çıkarılanlar kadınlar oluyor. Bütün yaşamın yükünü alan kadınlar bu krizin en büyük etkilerini yaşıyor. Tam da bu nedenle Türkiye’nin her bir yanında kadınlar direnişin öncülüğünü yapıyor. Emeklerinin geleceği için kadınlar itirazlarını yükseltiyorlar. Yaptığımız kampanyada da gördüğümüz gibi kadınların bir günlük geliri bir ped parasına, faturalara yetmeyecek düzeyde. İktidar algı operasyonlarıyla kriz yokmuş gibi bir yaklaşımla bu süreci geçiştiremeyeceğini bilmelidir. Mücadele eden bütün kadınların, işçilerin, emekçileri yoksulların yanında olacağız.”   Kadınlara çağrı: Daha çok örgütlenelim   Erkek egemen zihniyetin karşısında kadın direnişini 8 Mart’a giderken daha da büyüteceklerinin mesajını veren Ayşe, iktidarı “gönderenin” kadınlar olacağına işaret etti. Tüm kesimleri daha çok örgütlenmeye davet eden Ayşe, “Yeni yaşamı ittifakımız, 8 Mart’ta oluşturduğumuz renklerimiz, birlikteliğimiz, 25 Kasım’da yükselttiğimiz çığlıklarımız, zılgıtlarımız bu ülkede yeni yaşamı kuracağız. Bu iktidardan beklentimiz yok ama kadınlardan ve kendimizden var. Bir araya gelelim, daha çok örgütlenelim, örgütlendikçe emeğimizi bedenimizi ve haklarımızı savunalım” çağrısında bulundu.