Meral Danış Beştaş: Adaletsiz sistem, bakan dayandıramıyor 2022-01-31 14:42:55     ANKARA - HDP Grup Başkanvekili, Meral Danış Beştaş, gece yarısı bakanların değiştiğini ve adaletsiz sisteme bakan dayanmadığını vurguladı. Meral,  Cumhurbaşkanlığı kararıyla basın ve yayın kuruluşlarına dönük genelgeyi ise “ucube” ve “hukuksuz” sözleriyle değerlendirdi.   Halkların Demokratik Partisi  (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş,  Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.   Basına dönük sansür   Bir gece yarısı bürokratların değiştiğini ve insanların sabah uyandığında basına yeni bir sansürün getirildiğini öğrendiğini söyleyen Meral, “Bu ülkenin artık yeni bir Adalet Bakanı var. Yeni bir TUİK bakanı var. Ya da başka başka statülerde bürokratların değiştiğini gece ya da sabah öğreniyoruz. Aslında bu iktidarın karanlığa boğduğu sistemin bir sonucudur. Adalet Bakanlığı en çok tartışılan değişikliklerden bir tanesi. 2017’den beri Abdülhamit Gül Adalet Bakanlığını yürütüyordu. Ondan önce görev yapan Bekir Bozdağ yeni Adalet Bakanı oldu. Halef selef meselesi oldu. Önce sayın Bozdağ Gül’e devretmişti şimdi Gül Bozdağ’a devretti.  Buradan görevden alınana Adalet bakan değil adaletti. Adalet iş başında değildir. Adalet yürümüyor” dedi.    ‘Adaletsizlik devam etsin diye yapılan bir görev değişikliği’   Adaletsizliğin sürdürülmesi için bakanlıkların değiştirildiğine dikkat çeken Meral, “ Çünkü adaletsiz bir düzen hayatın her alanında hüküm sürüyor. Kararların tek kişi tarafından verildiğini bazen Cumhurbaşkanlığı şapkasıyla, bazen genel başkanlık ve Cumhurbaşkanlık sıfatını karıştırarak farklı şekillerde bu kararları verdiğini biliyoruz. Bu değişiklik aslında tek cümle ile kaynayan kazanın AKP iktidarının ve MHP ile kurdukları ittifakta kaynayan kazanın bir sonucudur. İç dengelerden kaynaklıdır, günlerdir tartışılıyor o buna yakın bu buna yakın. Ama bizim ilgili olduğumuz bölüm şudur, adalet tesis edilecek mi edilmeyecek mi? Bu nedenle diyoruz bu adaletsizliğin devam ettirilmesi için yapılan bir görev değişikliğidir” ifadelerini kullandı.    ‘Sistem bakan dayandıramıyor’   Dün de bugün de adaletin olmadığını ve meselenin adaleti tesis etmek olduğuna dikkat çeken Meral, “ Dikkat edin Adalet Bakanı gece yarısı affını istedi. İstifa ya da görevden alma da af olarak değerlendiriliyor. AİHM kararlarının uygulamaması tartışılmıyor. Başka ne tartışılmıyor? Her gün öldürülen kadınlar,  şiddet gören kadınlar tartışılmıyor. Hasta mahpusların cenazeleri cezaevlerinden çıkmaya devam ediyor bu da tartışılmıyor. Adil yargılama artık sadece dilimizde kalan bir kavram bu da tartışılmıyor. Tutuklu gazeteciler, siyasetçiler tartışılmıyor. Bütün bunlar orta yerde dururken adaletsizlik sistemi bakan dayandıramıyor. Bu nedenle biz bu adaletsizliğin kesinlikle daha fazla hüküm sürmemesi için mücadelemize devam edeceğiz” diye belirtti.   ‘Ama hakikati çarpıtmak’   TUİK Başkanı’nın da görevden alınmasının çok tartışılan meselelerden biri olduğuna vurgu yapan Meral şöyle devam etti: “Enflasyonla mücadeleyi TUİK Başkanını değiştirerek yaptıklarını sanıyorlar. Pahalılık önlenemiyor, enflasyon düşürülemiyor, hormonlu rakamlar halka kabul ettirilemiyor, TUİK’İn açıkladığı rakamların gerçek dışı olduğu yalan olduğu o kadar ayyuka çıkmışken bunu da kabul ettiremiyorlar. Türkiye ekonomisi faiz, enflasyon ve döviz kıskacında kriz yaşamaya devam ediyor. Ama TUİK başkanı değiştiriliyor. Nedir amaç gerçekleri halktan saklamak. Hakikati çarpıtmak   Açlık sınırı    Açlık ve yoksulluk sınırını açıkladığını ifade edeyim. TÜRK İŞ’in açıkladığı rakama göre Ocak ayında dört kişilik ailenin açlık sınırı 4 bin 249 lira. Yoksulluk sınırı ise13 Bin 843 lira hesaplanmış. Aralık 2021’de açlık sınırı 4 bin 13, yoksulluk sınırı ise 13 bin 72 TL’ydi. Yani bekar evi olmayan bir çalışanın yaşama maliyeti aylık 5 bin 587 TL’ye yükseldi. Bu da aslında söylediklerimizin ne kadar doğru olduğunu diğer yandan ortaya koymuş oluyor.”   ‘Erdoğan kendini anayasanın üstünde görüyor’   Gece yarısı sadece bakanların değişmediğini aynı zamanda genelgelerin çıktığını vurgulayan Meral,  basına yönelik sansürü konu alan genelgeye şu sözlerle değindi: “Basına sansür genelgesi çıktı. Garip bir genelge. Ucube, hukuksuz, anayasaya aykırı bir genelge. En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim Erdoğan kendisini anayasanın üstünde görüyor. Kendisini anayasaya bağlı hissetmiyor. Şu anda bir darbe anayasasına göre bile temel haklarla ilgili Cumhurbaşkanı kararname çıkaramaz. Yeni sistemde de çıkaramaz. Temel haklarla ilgili Cumhurbaşkanı’nın  kararname yetkisi yoktur. Anayasa'nın 28. maddesi emredici niteliktedir. Basının hür olduğunu kayıt altına alır. Peki genelgede ne diyor;  milli manevi değerlere aykırı yayın yapanların sansürlendiği ve benzeri yaptırımların uygulanacağı ifade ediliyor. Canlı yayında dil koparan, canlı yayında küçücük bir çocuğa nefret siyaseti ürettiren çocuk istismarını alkışlayanların milli ve manevi değerlere aykırı yayınları durdurma gibi bir genelge yayınlaması da oldukça manidar. Bunlar milli ve manevi değerlere uygun mu? Uluslararası değerlere uygun mu? Evrensel standartlara uygun mu?”   Meral’in konuşmasının satırbaşları şöyle:   Genelgelerle yollarını devam ettirmek istiyor   AKP’nin sözünü ettiği milli ve manevi değerler nedir biliyor musunuz AKP’den yana olanların söyledikleri, AKP’nin muhalif olanların eleştirenlerin söyledikleri. İktidar partisine ve ortağını eleştirenler hiçbir şey söylemese de bu sansür genelgesiyle çünkü genelgesi genel ve soyut, oldukça muğlak, bunun içeriğine bir cümle yazarak sansürlenebilecek. Bu yönüyle milli ve manevi değer dedikleri aslında AKP’yi savunup savunmaktır başka bir izahı yok. Benim manevi değerlerime göre bir çocuğun canlı yayında siyaseten rakibine birşey söylettirilmesi önceden çalışılması her şeyden önce çocuk haklarına aykırıdır. Çocuk istismarıdır. Bunu kabul etmem mümkün değil. Bir insan hakları savunucusu kimliğimle de mümkün değil. Bu kimliğim olmasa bile asgari ölçülere göre de bu kabul edilemez. Bunun altını çizeyim. Son olarak, yaptıkları hiçbir şeyin basın da gerçek haliyle yayınlanmasını istemedikleri için aynı zamanda bu şekilde genelgelerle yollarına devam etmek istiyorlar.  Ama yol artık çok uzun değil bunu çok iyi biliyoruz.   Talihsiz bir dönem   Ekonomi gündemi hiç değişmeyen bir gündem. Halk hakikaten, istedikleri hormonlu rakamlar açıklasınlar, istedikleri kadar yalan atsınlar, sofrasında evinde ne kadar ısındığını, ne kadar su kullanabildiğini, doğalgazı açıp açamadığını, çocuğuna ayakkabı alıp alamadığını zaten biliyor, yaşıyor. Bunu istedikleri kadar farklı şekilde ifade etsinler. Yalanlarla aslında pahalılık aynı orantıda. Ne kadar enflasyon artıyorsa yalanları o kadar büyüyor. Oylarıyla da ters orantılı. Yalanlar büyüdükçe oylar da düşüyor. Aslında bu gerçeği görmek gerekiyor. Doğalgaz kesintisi, kısıtlamanın olduğu günlerde yaşanan, maliyet kayıpları çok önemli bir gündem. Hatırlarsınız Karadeniz’de doğalgaz bulduk diye müjde vermişlerdi ama o müjde bile tabii elektrik üretimini nasıl yapıyorlar. Doğayı da talan etmeyi ihmal etmiyorlar. Bunun da krize çözüm olmadığını yaşayarak öğrendik. Çaresizlik ve acizlik her yerde iktidar açısından devam ediyor. Hazine ve Maliye bakanı Nurettin Nebati enflasyonun yüzde 40 civarında seyredeceğini yıl sonunda ise baz etkisiyle yüzde 30’un altına düşeceğini söyledi. Aslında, başka ülkede bu çaresizliği bir bakan söyleseydi herhalde hemen ardından özür dileyerek istifa ederdi. Biz hala bu bakanın istifa etmesi için ya da affını dilemesi için bir gece yarısı kararname çıkmasını ya da gözlerindeki ışığın sönmesini bekleyeceğiz. Bu kadar da talihsiz bir dönemde yaşıyoruz.   Hazinede para yok demesinler   Ekonomiye dair birçok mesele var. Esnaf, halk bunun en büyük yükünü çekiyor. Türkiye’de artık temel bir gıda krizi vardır. Bunun adını koyalım. Tüketimi arttırarak ekonomiyi ayakta tutma çabası da iflas etmiş durumdadır. Bu koşullarda Meclis’in kesinlikle devreye girmesi gerekiyor. İlk elden yapılması ve atılması gereken adımları şöyle özetleyelim. Temel gıda ürünlerinde vergi sıfırlanmalıdır. ÖTV kaldırılmalıdır. Elektrik faturalarındaki vergi yükü hemen kaldırılmalıdır. Elektrik üretim ve dağıtım süreçleri kamulaştırılmak zorundadır. Doğalgaz faturalarındaki vergi yükü kaldırılmalı hanelerin doğalgaz yükü en az yüzde 50 oranında düşürülmelidir. Sanayi tesisleri için zamlar geri alınmalıdır. Yoksa zarar çok daha büyüyecektir. Kimse bunu nasıl yaparız demesin. Aman hazinede para yok demesin. Bunun yolunu da söylüyoruz. Altına imza atmaya da hazırız. Meclise gelmesi için biz de ilgili teklifleri veriyoruz. Bütçeden faiz giderleri ve vergi istinalarını  kaldırırsak 500 Milyar TL civarında bir  kaynak oluşuyor. Bu kaynağı da faiz lobilerine ve yandaşlara değil halklarımıza verirsek bu sorun çözülmüş olur.    Ampullerini halk söndürecek   Elektrik kesintileri de çokça tartışılan bir gündem. Sanayide neredeyse 24 Ocak’ta neredeyse bütün çarklar durdu. Kaldıracağız dediler. Ama ne var dışa bağımlı bir enerji politikasının sonuçlarını yaşıyoruz. Açıkçası bu enerji kıtlığı da AKP iktidarının ekonomik savaş dönemine nasip oldu. AKP döneminin yalanlarla dolu masalı bitti aslında. Bunun öngörülmesi gerekiyordu. Akıl sahibi öngörü sahibi bir iktidarın halkına bunu yaşatmadan önce mutlaka öngörmesi gerekiyor. Geleceği kurması gerekiyor ama onlar hiçbir konuda öngörü sahibi olmadıkları gibi günü de kurtaramıyorlar. Bu politikayla dünü de kurtaramadılar. Bugünü de kurtarıyorlar. Yarını da kurtaramayacaklar. Onlar açıkçası sadece kendi ampullerinin yanmaya devam etmesi için bu politikayı devam ettiriyorlar. Ama onların ampulünü de halk söndürecek ve bekliyor ve zaten bunu yüksek sesle de söylüyor. Bu devran bitecek bu bencillik sona erecek.    Üç günlük enerji kesintisi 30 milyara neden oldu   Kar kış koşulları devam ediyor. Hakikaten belediyeler hem de merkezi yönetim sınıfta kaldı. Bu iktidar iklim krizinin sonuçlarını hesaplayamıyor. Daha dün yazken sel felaketleri, depremlerle ve orman yangınlarıyla büyük zararlar oluştu şimdi de karın yağışıyla beraber büyük felaketler yaşanıyor. İktidar ne yapıyor bir konuda haklarını yemeyelim. Çok iyi yaptıkları bir iş var halkı uyarıyorlar. Televizyonlarda açıklamalar kar yağacak yola çıkmayın. Tamam uyarıyorsunuz da çıkmak zorunda olanlar ne yapacak. İşe gitmek, hastaneye gitmek zorunda olanlar ne yapacak. Senin görevin sadece halkı uyarmak değil. Bunun önlemlerini almaktır. Açıkçası bu konuda haftalardır tartışılıyor: Üç günlük enerji kesintisinin 30 milyar dolar enerji kaybına neden olduğu ve sanayinin büyük bir darbe aldığını halka söylemiyor.   Kürdistan’da kayyımlar kıllarını kıpırdatmıyorlar   Bu kayıp hala devam ediyor, vatandaş Türkiye'de, nüfusun önemi bir bölümü, sahada da görüyoruz, ev buz gibi, doğalgaz var, soba var, niye yakmıyorsunuz diye soramadım. Çünkü kendileri söylediler; biz faturaları ödeyemiyoruz. Faturaları ödeyemedikleri için battaniyelerin altında halk ısınmaya çalışıyor. İktidarın halka reva gördüğü budur. Kayyımların yaptıklarını unutmayalım. Türkiye İstanbul’dan ibaret değil. Tabi ki İstanbul en önemli büyük şehri ama Kürdistan illerinde, Kürtlerin yoğun yaşadığı illere bakın kayyım atanan belediyelerde kıllarını kıpırdatmıyorlar. Hakkari’de çığ felaketi var haber konusu bile olmuyor. Kurtarma çalışması bile yapılmıyor. Hiçbir müdahale yapılmıyor. Gaspçı kayyımların halka hizmet dışında ceplerini doldurma gündemi haricinde hiçbir gündemi yoktur.    İşçilerin direnişleri   Bu arada çok gülü direnişler var. Trendyol işçileri kazandı. Şu anda Sürat, Aras Hepsijet ve Scotty çalışanlarının da grevleri ve direnişleri devam ediyor. Ben Ankara'dan Meclis'ten onları selam iletmek istiyorum. Direnişlerinin yanındayız. Böyle bir dönemde açlığa mahkum edilmenin hiçbir  izahatının olmadığını da önemle ifade etmek istiyorum.    Kürtçe müziğe dönük baskılar   Son olarak, çok önemli bir gelişme oldu, genel basına yansımıyor. Neden yansımıyor çünkü söz konusu olan Kürtler ve Kürtçe. Taksim’de Kürtçe müzik yapan bir grubun şarkı söylemesi engellendi. Bir kolluk gücü, bir polis memuru diyor ki buraların hepsi benden sorulur diyor. Ben sorumluyum diyor. Bu gücü nereden alıyor, saraydakinden alıyor. Yasak sitemi saraydan başlıyor. İstemedikleri her şeyi yasaklamakla bu ülkede kendilerince yönetimi devam ettirebileceklerini sanıyorlar. Bu kabul edilemez. Bu Kürt düşmanlığının, Kürt diline, müziğine yansıyan düşmanlığın bir sonucudur. Kadınlara yönelik şiddeti önlemeyen polis Kürtçe türkü söyledi diye polis grubunu engelliyor, yasaklıyor. Kürtçe müzik çalınan düğünleri basıyor. Bu kadim dillerin hiç birini yasaklayamazsınız. Kürt dilini de yasaklayamazsınız. Kürtçe klanlarımız, Kürt halkının şarkıları, ezgileri Hakkari’de de İzmir’de de İstanbul’da da Diyarbakır’da da söylenmeye devam edecektir.   Semra Güzel toplantıya katılmayacak   HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığın kaldırılması talebiyle bugün toplanacak olan hazırlık komisyonuna dair gazetecilerin sorularını yanıtlayan Meral, “Bugün hazırlık komisyonun ikinci toplantısı olacak. Partimizden Batman Milletvekili Mehmet Tiryaki seçildi. Komisyona katılacak. Semra Güzel vekilimiz katılmayacak. Haftalardır Semra vekilimiz büyük bir linç kampanyası ile yüz yüze. Hedef gösteriliyor. Bu linçin, hedef göstermenin sonuçlarını yakın tarihimizde yaşadık. Bu koşullarda vekilimiz için güvenlik riski doğmaktadır. Komisyon devam edecek. Biz her aşamada Semra Güzel vekilin savunması yapılacak. 56 vekilimizin tamamı savunma için gönüllüdür. İç tüzüğün ilgili hükümlerine göre kendisinin veya bir vekil tarafından savunması yapılabilir. Bugün süre talebimiz olacak komisyonda” dedi.   Kürtçe şarkı ile protesto etti   İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik yapan sokak sanatçılarına yönelik engellenmeye tepki gösteren Meral “ “Yara mina bedewe” şarkısını söyleyerek protesto etti. Meral, “Kürtçe’nin yasaklanamayacağını ve engellenemeyeceğini vurguladı.