Dilşat Canbaz: Derin bir yoksulluk varken tek yol mücadele 2022-01-23 09:02:55     İSTANBUL - HDP’li Dilşat Canbaz, Kazakistan’da var olan krizin Türkiye ile benzerlik taşıdığını ve hükümetlerin aynı yöntemlerle halkı “terörist” ilan ederek eylemleri bastırmaya çalıştığını belirterek “Çünkü kendi iktidarlarının sarsılacağını düşünüyorlar. Derin bir yoksulluk varken halkın yapacağı tek şey kendi kurtuluş mücadeleleri için direnmek” dedi.    Kazakistan’da 2 Ocak’ta akaryakıt fiyatlarına yapılan zamlar sonrası başlayan gösteriler sonucu büyük bir eylemsellik açığa çıktı. Protestolar ilk olarak petrol işleme tesislerinin bulunduğu Janaözen'de başladı, ancak daha sonra hükümetten artan memnuniyetsizlik ve ekonomik eşitsizlik nedeniyle ülkenin diğer şehirlerine, özellikle de en büyük şehir olan Almatı'ya yayıldı. Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev tarafından göstericiler “terörist”  olarak lanse edilirken, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) Barış Gücü ve Rusya birliklerinin desteğiyle eylemlere müdahale edildi; polislere “vur emri” verildi. Ülkenin birçok yerine yayılan protestolarda en az 225 kişi yaşamını yitirdi, 4 bin 353 kişi yaralandı. Gösterilere katılan 12 bin kişi gözaltına alınırken, yaklaşık 8 bin kişi de tutuklandı.   Türkiye’de de mevcut yönetimden ve ekonomik krizden memnuniyetsizlik duyan birçok kesim zaman zaman sokağı kullansa da baskı ve tutuklama politikalarıyla bastırılmaya çalışılıyor. Son birkaç aydır Türkiye’de halkın yoksullaşması, her geçen gün zamların artması, enflasyon ve döviz kurundaki artışa rağmen iktidar tarafından “krizin aşıldığı” durumu medya eli ile empoze edilmeye çalışılıyor. Ancak işçiler, gençler, yoksullar ve kadınların “geçinemiyoruz” isyanı çeşitli eylemlerle canlı tutulmaya çalışılıyor.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz,  Türkiye’de artan ekonomik kriz, zamlar, halkın yoksullaşması, protestolar ve nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Kapitalist kriz kendisini çok derin hissettiriyor’   Kazakistan’da gösteriler başladıktan ve kitleselleştikten sonra hükümetin Rusya’dan yardım talebinde bulunduğunu anımsatan Dilşat, “Rusya açıklamasında aslında bir akaryakıt zammının, oradaki krizin değil, iç ve dış güçlerin nifak tohumu ektiğini ve buradan doğru akaryakıt zammıyla birlikte insanların sokağa çıktığını, halkın demokratik haklı talebinin değil birilerinin ortalığı karıştırdığını ifade etmişti” dedi.   ‘Sokağa çıkan herkes terörist’   Türkiye’de de benzer durumlarda, “teröristler”, “zaten sokağa çıkanlar belli” söylemlerinin kullanıldığını belirten Dilşat, “Genel olarak iktidarlar, devletler ve egemenler açısından baktığımızda sokağa çıkan herkes ’terörist’” şeklinde konuştu. İktidarların krizleri görmek istemediğini vurgulayan Dilşat, Türkiye’de olduğu gibi birçok ülkede “kapitalizmin kriz”in kendisini çok derin hissettirdiğini de sözlerine ekledi.   ‘Kazakistan ile Türkiye arasında aynı derin yoksulluk var’   Sokağa çıkan halkın iktidarları korkuttuğuna dikkat çeken Dilşat, sözlerini şöyle sürdürdü: “Haklı bir talep var. Başka bir yerde akaryakıt zammı, başka bir yerde ekmek zammı, burada ise yoksulluk var. Halk hangi taleplerle çıkıyorsa bu her zaman egemenleri korkutuyor. Çünkü kendi iktidarlarının sarsılacağını düşünüyorlar. Kazakistan’la Türkiye arasında aynı derin yoksulluk var. Bugün elektriğe yüzde 125 zam yapıldı,  doğalgaza, yaşamsal bir çok şeye yüksek düzeyde zam geldi. 4 bin 250 lira olan asgari ücret, bir ailenin insani asgari düzeyde yaşam koşullarını asla karşılamaz. Asgari ücret 10 bin lira da olsa bu asgari yaşam koşullarını karşılamayacak çünkü sadece ev kiraları, elektrik, doğalgaz, su ihtiyacı bile karşılanmıyor.”   ‘Halkın önünü tehditlerle kesiyorlar’   AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın halkı tehdit ettiğine işaret eden Dilşat, işçilerin sokağa çıkması gerektiğini çünkü maaşlarını alamadıklarını ve buna karşı bir direniş gerçekleştirdiklerini belirtti. “Ülkede işsizler ordusu var çünkü açlık, sefalet, yoksulluk, derin ekonomik kriz var” diyen Dilşat, ekonomik kriz ve yoksulluğun en fazla kadınları etkilediğini belirtti. Dilşat, “ Çünkü evinde, mahallesinde, pazarında, marketinde yani kısaca tenceresi mutfakta kaynamıyorsa o kadın evin, mutfağın, ekonominin sorumlusu olarak görülüyor.Ya da işten ilk çıkarılan biz kadınlar oluyoruz.  Her şeyi düşündüğümüzde emekçi halkın sokağa çıkmasının önünü tehditlerle keserek cevap veriyorlar” diye konuştu.    ‘Halk sokakta olmalı’   Haklı talepleri olan halkın açlık, yoksulluk, ekonomik kriz ve zamlar için sokakta olması gerektiğini ifade eden Dilşat, bu durumu değiştirecek esas öznenin halkın kendisi olduğunu aktardı. Kazakistan, Yunanistan ve diğer ülkelerdeki gibi hak ve taleplerin mücadeleyle kazanıldığını söyleyen Dilşat, iktidarın tehditlerle halkın sokakla olan bağını kesmek istediğini de vurguladı. Pazarlarda, esnaf ziyaretlerinde ve birçok noktada halkın ortak bir söylemi olduğunu kaydeden Dilşat, bugün Türkiye’nin en derin konularından birinin ekonomik kriz olduğunu belirtti. Başka ülkelerde de ekonomik krizin yansımasının olduğunu hatırlatan Dilşat, Türkiye’deki birçok siyasi partinin Kazakistan protestoları için imzaladıkları bildirgeye dair şunları paylaştı: “Buna karşı ortak bir bildirgede zihin ve dil ortaklaşıyor. Halkın çıkarları karşısında egemenlerin hepsindeki anlayış bu. Hak ve talepleri iletmek ‘terörize, illegalize’ ediliyor, bu aslında Türkiye’ye bir mesajdır, halkın bunu iyi okuması gerekiyor. Yarın seçim dönemlerinde de buna iyi bir cevap olmalılar.”   ‘Döviz kurunun inip çıkması çok bilinçli bir şeydi’   Krizin AKP iktidarının 20 yıllık politikasının ürünü olduğunun altını çizen Dilşat, “Şunu iyi görmek gerekiyor, bir avuç sermayedar, iktidarın yandaşı ve sarayındakilerle beraber kasalar doldu. Döviz kurunun inip çıkması çok bilinçli bir şeydi, ülkede gerçekten derin bir yoksulluk var, çocuktan kadına, kadından gence, işçiye, 7’den 70’e herkesi etkileyen derin bir yoksulluk. Bu kriz bilinçli, siyasetin kendisidir, bir politikanın ürünü olarak bugün ülke bu durumu yaşıyor” ifadelerini kullandı.    ‘O gözler halkı görmüyor!’   Krizin pandemiyle beraber daha da açığa çıktığını aktaran Dilşat, “Senede üç Bakanlık değişti. Maliye Bakanı değişti, damat gitti, her gelişlerinde bir damgayla, olayla geliyorlar. ‘Dolarla mı çalışıyorsunuz, maaşlarınızı dolarla mı alıyorsunuz’ diye halkın aklıyla alay eden bir iktidarla karşı karşıyayız, buraya kadar gelişleri bir politikaydı. Son bakan, ‘Benim gözlerime bakın ne görüyorsunuz’ demişti. Halk gözlerde sermayeyi, çıkarcılığı, yandaşlığı görüyor ama o gözler halkı, açlığı, derin yoksulluğu, ekonomik krizi, sefaleti görmüyor” şeklinde konuştu. Halkın artık yaşananları görmesi gerektiğini aktaran Dilşat, seçim olsa da olmasa da yoksulluğu, açlığı, ekonomik krizi ya da katliamları ve savaşı halka dayatanların görülmesi gerektiğini ifade etti.   ‘İktidar miadını çoktan doldurdu’    Halkın yaşamları ve ayakta kalabilmeleri için mücadele ettiğini vurgulayan Dilşat, ileriki süreçte yalnızca ekonomik krizle değil dünya iklim krizi, kıtlık ve kuraklıkla da mücadele etmek zorunda kalacaklarını ifade etti. İktidarın miadını çoktan doldurduğuna işaret eden Dilşat, “İlk çıkışlarında hep demokratik açılım, Alevi açılımı, Kürt açılımı, Kürt sorununun çözüm meselesiyle başladı. Halkı biat etmeye çalıştılar. Hiçbir zaman sosyal devlet olmadı ama kendi seçmenine, yandaşına kömür gönderdi, makarna dağıttı, yardım politikalarıyla bir yere kadar geldi, ondan sonra onu da kesti, o da bitti. Kendi yandaşı, rantı, sermaye başta olmak üzere kendisine yakınlarla iş yaptı ve bunu da daralttı, beşli çete dediğimiz sermayeyle, mafyayla işbirliği yaparak iktidar miadını doldurdu” sözlerini kullandı.   Ülkede çözülmesi gereken sorunlar   Seçim olduğunda gelecek olan iktidarın, Kürt sorunundaki çözümü gerçekten masaya yatırması gerektiğine vurgu yapan Dilşat,  sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün Türkiye’nin ve Kürdistan’ın her  yerinde halk yoksullukla mücadele ediyor. Bugün ülkede cezaevi sorunu, Kürt sorunu var. Buranın direnişiyle Kürdistan’daki, cezaevindeki direniş ortaktır. Kim Kürt sorununu ortadan kaldıracak,  İstanbul Sözleşmesini yeniden imzalayacaksa, kadınlar açısından cezasızlık politikalarını kaldıracaklarsa, kadınlara yönelik kazanımların hepsi gelecekse bu bir başarı diyebileceğiz. Bu kadar hukukçular, avukatlar cezaevinde, cezaevinde cenazeler duracaksa, hasta tutsaklara yönelik bir şey yapacaklarsa bu bir kazanımdır.”   ‘Kürdistan’dan rahatsızım’ diyen kaybetmeye mahkumdur!’   Kürt halkından ve “Kürdistan” kelimesinden rahatsız olan yönetimin en başından kaybetmeye mâhkum olduğunu söyleyen Dilşat, “Kim gelirse, ‘Ben Kürdistan’dan rahatsızım’ diye bir dille başlıyorsa o kaybetmeye mahkumdur. Ben bir Kürdüm ve Kürdistan kelimesinden rahatsız olan, Türkiye’de yaşayan bir Kürt olarak oy vermem, bu halk vermez, desteklemez, başından kaybeder. Cezaevlerine, işçi direnişlerine, kadın kazanımlarına dair bir yönetememe şekli olacaksa bu zaten baştan kaybedilmiştir.”   ‘Aleviler ve Kürtler olmazsa yönetimin içi boş olur’   “Eşit, özgür, barışçıl bir ülke yaratabileceksek buralardan başlayarak bir program koymalıyız” diyen Dilşat, bu programın içerisinde işçi, kadın, gençlik, Aleviler ve Kürtler olmadığı takdirde, gelecek olan iktidarın ismi değişse de yönetimin içinin boş olacağını sözlerine ekledi. Nefret dilinin çok fazla arttığını vurgulayan Dilşat, ayrıca “Suriyeliler geldi biz işsiz kaldık” diyen anlayışın da ortadan kalkması gerektiğini paylaştı.   ‘Öncü olan halkın kendisidir’   Türkiye’de zenginin daha zengin, yoksulun ise daha da yoksullaştığına dikkat çeken Dilşat, “Derin bir yoksulluk varken halkın yapacağı tek şey kendi kurtuluş mücadeleleri için direnmek. Bir işçi direnişi var ancak parçalı bir direniş. Bir iktidarın, hükümetin ve sistemin değişmesine öncülük edecek olan elbette siyasilerdir ama esas mesele ve öncü rol halkın kendisidir. Bu iktidarı da, bundan sonraki iktidarlara da bir cevap olacak bu sistemi alaşağı edecek, halkın kendisinin ayağa kalkma zamanıdır” dedi.