HDK Eş Sözcüsü: Kürt halkını dikkate almayanlar başarılı olamaz 2021-12-15 09:03:22     Marta Sömek   İSTANBUL - Derinleşen ekonomik ve siyasi kriz ile beraber Kürtler ve kadınlar üzerindeki baskının arttığına dikkat çeken HDK Eş Sözcüsü Esengül Demir, “Kürt halkının taleplerini dikkate almayan hiçbir yapı Türkiye’de başarılı olamaz. Toplum radikal bir değişim ve bir an önce AKP-MHP’yi göndermek istiyor” diye konuştu.   Döviz kurundaki artışla beraber yoksulluk daha da artarken, her güne bir zam haberiyle uyanıyoruz. Geçinemediğini söyleyen halk AKP iktidarını istifaya çağırırken, hükümet ekonomiyi “uçurduğunu” iddia etmeye devam ediyor.   Derinleşen ekonomik ve siyasi kriz, erken seçim tartışmaları, yoksulluğun kadınlar üzerindeki yansımaları ve çıkış yoluna ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulunan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Esengül Demir, “Kürt halkının taleplerini dikkate almayan hiçbir yapı Türkiye’de başarılı olamaz. Toplum radikal bir değişim istiyor” dedi.   Krizin nedenleri   Özellikle emekçiler nezdinde halkın büyük bir bölümünün uzunca bir süredir yoksulluk içinde olduğunu belirten Esengül, 2011 itibariyle Türkiye’nin ekonomik krizin içine girdiğini ifade etti. Esengül krizin nedenini ise şöyle anlattı: “Bunun nedeni özel savaş siyaseti, savaşa ayrılan bütçe, cumhurbaşkanının özel bütçesi ve bürokraside yandaşlara dağıtılan bütçeler, beşli çete diye tanımladığımız müteahhitler ve benzerleri. Dolayısıyla krizin bugün içinde bulunduğumuz koşullarda en üst durumuna gelmiş durumdayız.” Krizin artık yaygınlaşan bir hal aldığını dile getiren Esengül, “Böyle olunca sesler yükselmeye başladı ve haklı olarak da itirazlar toplumda bir isyan olgusu oluşturdu” dedi.   ‘Ekonomik kriz Türkiye’deki her vatandaşın en acil meselesi’   Yanlış yönetimler, iktidarın sermayeyi ve ülke birikimlerini kendine yontan yaklaşımları ile dış siyasette yürüttüğü saldırgan, uzlaşmayan davranışlarının sonucunda krizin içinden çıkılamaz bir hal aldığını vurgulayan Esengül, “Bizzat Erdoğan’ın müdahalesiyle buraya gelindi” diye konuştu. Son bir yıldır kiraların hayli yükseldiğini belirten Esengül, “Yurtlarda yer bulamayan, ücretini ödeyemeyen üniversite öğrencileri, parklarda yatarak durumu protesto etti, binlerce emekçinin kira bedellerinin hızla artışı karşısında zorlandı, doğalgaz ve elektriğe yapılan gizli zamlar oldu” krizin sonuçlarına dikkat çekti. Ekonominin Türkiye ve dünyadaki tüm gelişmelerden etkilendiğini söyleyen Esengül, sürecin birbirini etkilediğini, kötü yönetim, toplumu öncelemeyen, esas almayan kararlar sonucunda da krizin boyutlarının toplumun tamamına yayılmış olduğunu sözlerine ekledi. Esengül, “Bugün ekonomik kriz Türkiye’deki her vatandaşın en acil ve öncelikli meselesi haline gelmiş durumda” ifadesini kullandı.   ‘Ataerkil bakış açısı önce kadını işten çıkarıyor’   Ekonomik kriz ve yoksullaşma dönemlerinde toplumun genelinin etkilendiğini kaydeden Esengül, “Özellikle yoksullar, işçi sınıfı bundan daha fazla zarar görüyor. Yoksulluk, işsizlik ve kriz dönemlerinde kadın yoksulluğunun bundan kat kat daha fazla arttığını hepimiz biliyoruz. HDK olarak geçen haftalarda bir kadın konferansı yaptık ve bu konferansta da kadın emeği ve yoksulluğu meselesi ile ilgili de iki gün süren atölyelerde tartışmalar yürüttük. Bu süreçlerde özellikle işsizlik oranı artıyor, istihdam azalıyor ve bu durumda da ilk önce kadınlar işten çıkarılıyor. Erkeğin ailenin ‘reisi’ olması, aileye bakan bir figür olması itibariyle ataerkil bakış açısı önce kadını işten çıkarıyor” şeklinde konuştu.   ‘Ekonomik kriz en çok kadınlar üzerinden hissettiriliyor!’   Kadınların evlere hapsedilmesiyle üzerlerindeki yük ve sorumluluğun azalmayarak tüm ailenin yükünün kadının omzuna yüklendiğinin altını çizen Esengül, istihdamdan çekilen kadınların ekonomik olarak hayatlarını sürdürebilmeleri için de ya aileleri ya birlikte yaşadıkları erkeklere mahkum olmak zorunda kaldıklarını paylaşarak, “Birey olarak kendi başlarına kurabilecekleri hayat standartları da azalır ve kadın özgürlüğü bağlamında da geleneksel aile kurumuna teslim olmak zorunda kalıyor. O yüzden de ekonomik kriz en çok kadınlar üzerinden hissettiriliyor” dedi.   ‘Yoksullukta kadın üzerindeki baskı daha fazla’   Kadınların yıllar boyunca mücadele ederek kazandıkları hak ve özgürlüklerinin de ekonomik kriz gerekçesiyle kısıtlanıp baskı altına alındığına dikkat çeken Esengül, şu değerlendirmelerde bulundu: “Erkek egemen sistem kendi varlığını devam ettirmeyi krizi bahane ederek gerekçelendirmiş oluyor. Kadını kontrol edemediği yerde de erkek-devlet şiddeti üzerinden baskılamaya çalışıyor. Son yıllarda yaşadığımız süreçte Türkiye açısından da dünyanın birçok yerinde de kadınlar bu haklarından vazgeçmedikleri için cezalandırılıyor, devlet sokağa çıkan kadınlara şiddet uygulayarak, siyaset yapan kadını tutsak ederek, erkekler evlerde kendilerine itiraz eden kadınlara şiddet uygulayarak, katlederek kadın mücadelesine ve direnişine topyekün bir saldırı ile karşılık veriyor. Yoksulluk, savaş ve ekonomik olarak koşulların ağır olduğu dönemler kadınlar üzerindeki baskının daha fazla arttığı dönemlerdir.”   ‘Ulus devlet, halklar üzerinde büyük bir baskı oluşturdu’   Esengül, HDK bileşenleri ve yan yana geldikleri toplumsal ittifaklar ile tartıştıkları ideolojik, politik fikriyatın “üçüncü yol” diye tarifledikleri radikal demokratik bir değişim talebi olduğunu dile getirdi. Esengül, yine bileşenleri ile kadın özgürlükçü, ekolojist, eşitlikçi, emek özgürlükçü, cinsiyet farklılıklarını kabul eden ve bir arada yaşama kültürünü inşa etmek üzerine kurulu bir yan yana gelişin de mevcut olduğunu sözlerine ekledi. AKP-MHP ortaklığı, diktatöryel ve tek adam rejimi, faşizan bir yöne giden yönetimsel sürecin dışında da yüz yıllık bir Kemalist ideolojinin var olduğunu hatırlatan Esengül, “Ulus devlet işleyişi, tek dil, tek bayrak olarak tekleştiren ve bütün farklılıkları reddeden bir sistemin bizi getirdiği sonuçlar burası. Yüz yıldır oturmuş devam eden statükoyla ülke halklarının ihtiyaçlarının karşılanmasının mümkün olmadığını ve halklar üzerinde çok büyük bir baskı oluşturduğunu hepimiz biliyoruz” dedi.   ‘Krizin derinleşmesiyle canı yanan insanların sayısı arttı’   Kemalist rejimin tekleştiren, yok sayan, dili, kültürü reddeden ve bunu karşısında kimlik koruma mücadelesi yürütenlere de bizzat devlet şiddeti uyguladığına ışık tutan Esengül, “Katlettiren rejimin bu toplumun ihtiyaçlarına cevap vermediği, yetmediğini biliyoruz” cümlesini kullandı. Öte yandan Esengül AKP iktidarının son 15-20 yıldır yürüttüğü politikalarda muhafazakar ve İslamcı bakış açısının da toplumun ihtiyaç ve taleplerine uygun olmadığını belirtti. Mevcut ekonomik ve siyasi krizle beraber itirazların olduğunu dile getiren Esengül, toplumun da bu durumdan son derece rahatsız olduğunu aktardı. Krizle beraber her kesimin ses çıkardığına vurgu yapan Esengül, “İnsan hakları, demokrasi, eşitlik, doğa katliamlarının yaşandığı süreçlerde toplum yer yer ses çıkarıyordu. Ses çıkaran HDK, HDP, diğer demokrasi güçleri ve bundan etkilenen bizzat bazı kesimler vardı fakat bütünlüklü bir itiraz yoktu. Kimin canı yanıyorsa o ses çıkarıyordu. Ama ekonomik krizin bu kadar derinleşmesiyle beraber canı yanan insanların sayısı arttı. Dolaysısıyla tepki, huzursuzluk ve itirazlar da buna dair” şeklinde konuştu.   ‘Toplum radikal bir değişim istiyor’   Toplumun artık bir şeylerin değişmesini talep ettiğini ve iktidarın tüm sorunları derinleştirdiğini düşündükleri için çözüm bulamayacağını ve seçime gidilmesi gerektiğini ifade eden Esengül,  bunun karşısında da yeni döneme aday olan bir muhalefet partisi olduğunu ele aldı. Erken seçim tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Esengül, şu aktarımlarda bulundu: “İki blok var; Cumhur ve Millet İttifakı. Biri tek başına 20 yıldır yönetmenin verdiği özgüven ve karıştığı binlerce suçtan da kaynaklı iktidarı bırakmak istemiyor. Öbür yapı ise toplumun bütün bu taleplerine karşılık parlamenter demokrasi, yeniden cumhuriyet kodlarına dönmekten bahsediyor. İkisi de 21’inci yüzyılda sorun yumakları içinde yaşayan bir toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek talepler değil. Toplum tam tersine aslında radikal değişim istiyor. Kendi ihtiyaçları, beklentilerini karşılayacak, gelir dağılımının olduğu, adaletin, eşitliğin, özgürlüğün olduğu bir ülke geleceği beklentisi var toplumda. Dolayısıyla geleneksel siyasetin toplumun bu ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak olduğunu söyleyebiliriz.”   Kürtlerin taleplerini dikkate alan bir yapı   Esengül, muhalefetin seçimlerde ittifak kurup, güç dengeleri oluşturarak belli bir oy oranını yakalasa dahi toplumun ihtiyaçları karşısında radikal bir değişim yapması gerektiğini, bunun için de muhalefette var olan tüm yapılarla ortaklaşacağının güvencesini vermek zorunda olduğunu ekledi. “Görünen tabloda ne yazık ki henüz bunu gerçekleştirebilecek irade yok” diyen Esengül, tam da bu noktada “üçüncü yol ittifakı” diye adlandırdıkları devrimci demokrat ve yurtseverlerin oluşturduğu bir yapıya ihtiyaç duyulduğunu paylaştı. Kürt halkının taleplerini dikkate almayan hiçbir yapının Türkiye’de başarılı olamayacağını vurgulayan Esengül, “Mesele sadece seçime indirgenecek bir mesele değil, en büyük sorunun Kürt sorunun çözümsüzlüğü olduğunu söylüyoruz. Kürt sorunu öylesine dillendirdiğimiz bir klişe değil. Kürtlerle yürütülen savaş, Kürtleri yok sayma politikası, taleplerinin yerine getirilmemesi, eşit yurttaşlık temelinde bakılmaması ve bütçenin Kürtlerle savaşa yatırıldığını biliyoruz. Suriye’de yürütülen savaş aslında Kürtlerle yürütülen bir savaştı, bu da Kürtleri yok sayma meselesidir. Türkiye’nin uluslararası camiada verdiği tavizler yine Kürtler herhangi bir kazanım elde etmesinler diye verildi” ifadelerine yer verdi.   ‘Toplum bir an önce AKP-MHP’yi göndermek istiyor’   Demokrasinin önüne engeller çıkarıldığını söyleyen Esengül, “Hepsi aslında Kürt düşmanlığıdır, Kürt sorunun çözümsüzlüğü konusundaki Türkiye Cumhuriyeti’nin ısrarcı bakış açısıdır” dedi. Esengül ayrıca Kürtleri yok sayan, ötekileştiren, devre dışı bırakmaya çalışan ne devlet ne de muhalefet aklının Türkiye’de bir şeylerin değişmesi için öncülük edemeyeceğinin altını çizdi. Esengül, konuşmasını şu sözlerle noktaladı: “Böylesine bir fırsat yakalanmışken, AKP’nin bütün tahribatlarının sonucunda toplumun değişim talebi, demokrasinin inşa edilebilme şansı varken bu fırsattan faydalanılamazsa ülkedeki siyaset sonrasında toplumun tamamına hesap vermek zorunda kalır. Hem demokrasi güçlerinin hem de ana muhalefet ittifakının bunu dikkate alan ve gören bir yerden siyaset yapma ve ortaklaşma zorunluluğu vardır. Bu hem Türkiye’de kendini sol sosyalist olarak tanımlayan yapılar için hem de Millet İttifakının bileşenleri için geçerli. Şu an iktidarda olan AKP-MHP’den hiç kimsenin bir beklentisi yok. Toplum bir an önce onları göndermek istiyor.”