Saliha Aydeniz: Tecritte ısrar ekonomiyi mermilere feda etmekte ısrardır! 2021-12-06 23:12:37     ANKARA - 2022 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nde konuşan DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecride dikkat çekerek, “Tecritte ısrar Kürt sorununa karşı çözümsüzlükte, savaş siyasetinde, diyalog kurmamakta ısrardır. Ekonomiyi, aşımızı, işimizi mermilere feda etmekte ısrardır, halkların geleceğini çalmakta ısrardır. Tekrar tekrar söylemeye devam edeceğiz: İmralı kapılarını açın” dedi.    Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, 2022 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’ne ilişkin Genel Kurul’da konuştu.    ‘7 bakanlığa ayrılan miktar 218,57 milyar TL’   Görüşülen bütçenin halkın değil, sarayın, savaşın ve hukuksuzluğun bütçesi olduğunu söyleyen Saliha, “Bunun şüphesiz birden çok sebebi var. Ben özellikle inkâr edilen yapısal-sistemsel ve toplumsal bazı meseleler üzerinde duracağım. Öncelikle açık ve net ifade etmek isterim ki Türkiye, pek çok şey gibi, ekonomisini de savaş bütçesine kurban eden bir ülkedir. Çünkü içinden geçtiğimiz çağ, bir vekalet ve hibrit savaşları çağıdır. Türkiye, tüm yatırımını hibrit savaşlarına harcayan ülkelerin başında gelmektedir.  Savunma sanayi ve bu alanda faaliyet gösteren 5 büyük şirketin bilançosu ve savunma sanayi destekleme fonu için ayrılan kaynaklara bakıldığında 350 milyar TL’yi aşıyor. Bu genel bütçenin yüzde 20’sini oluşturmaktadır. Yani vatandaş olarak her 5 TL’mizin 1 TL’si silahlanma ve güvenlik harcamalarına gitmektedir. 2022 bütçe dağılımına baktığımızda, tarım üretimi, deprem düzenlemeleri, kentsel politikalar, aile, kadın, genç, sosyal politikalar, hukuk, sanayi teknolojisi gibi 7 bakanlığa ayrılan miktar 218,57 milyar TL’dir. Güvenlik-askeri alana ayrılan bütçenin on milyarlarca altındadır” dedi.     ‘Türkiye’nin durumu içler acısı’   Bu giderlerin nereye ve hangi yolla harcandığını toplumun bilmediğine dikkat çekerken, bunu ise ilgili kurumların şeffaf olmamasına bağlayan Saliha, buna karşı kamuoyunun harcamaların nereye gittiğini iyi bildiğini kaydetti. Saliha, “Savaşa, silaha harcanan her bir kuruşun bizim sağlığımızdan, eğitimimizden, değerlerimizden ve geleceğimizden gittiğini biliyor. Bu iktidarın çocuklarımızın elinde kalem değil silah olmasını; sanayi yerine orduların, teknoloji yerine savaş sanayisinin, demokrasi yerine faşizmin gelişmesini istediğini biliyor. Sadece halk mı biliyor? Hayır! Artık dünya da biliyor. Bakın; Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine ilişkin Mali Eylem Görev Gücü Örgütü Türkiye’yi kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanının engellenmesinde başarılı olmadığı, daha sıkı takip edilmesi gerektiği gerekçesiyle Gri Liste’ye aldı. Bunun ne demek olduğu herkesin malumu. Fakat durum sadece bundan ibaret değil. Türkiye ayrıca global suç indeksi raporunda Avrupa birincisi ve dünya 12'ncisi olarak yerini almaktadır. Her ulusal/uluslararası raporda Türkiye’nin durumu içler acısı” değerlendirmesinde bulundu.     ‘Bu ülkede varacağımız yer Kürt sorunudur’   Doların yükselmesi gibi tüm yaşananların bile isteye olduğuna dikkat çeken Saliha, şöyle devam etti: “Artık hukuksuzluğu, gaspı, siyasetsizliği, liyakatsizliği, erdemsizliği biricik varlık sebebi yapan bir rejim aklı ile karşı karşıyayız. Hakikatleri eğip bükebilirsiniz ama koparamazsınız. Bu ülkede hangi sorunu konuşursak, üzerindeki tozu alırsak, varacağımız yer Kürt sorunu oluyor. Kayıtlara geçmesi için belirtmek istiyorum. Kısa süre önce Demokratik Gelişim Enstitüsü Kürt sorunu ve savaş realitesine dair bir rapor yayınladı. Raporda açık bir şekilde mevcut devlet aklının reddi var. Türkiye’nin Kürt sorununun çözümünde güvenlikçi politikaları tercih etmesi nedeniyle son 40 yılda 3 trilyon dolar kaybettiği söyleniyor. İşte bu iktidarın ve ortağının savaş uğruna her şeyi feda ettiği, gençlerin, kadınların, emekçilerin, işçilerin, alın terinden yediği ve tüm kaynakları peşkeş çektiği ve milyar dolarlar borca batmayı göze aldığı şey savaşın ta kendisidir.    Kürt sorunu    Peki çözümü değil de çözümsüzlüğü için bu kadar çaba sarf edilen ve adına Kürt sorunu denilen şey tam olarak nedir? Özce şudur: Kürtlerin anavatanlarının parçalanması ve inkarıdır. Toplumsal gerçekliklerinin derinden bölünerek kendilik olmaktan çıkarılmalarıdır. Siyasi iradelerine ket vurulmasıdır. İnkâr ve imhacı yöntemler karşısında boyun eğmeye zorlanmalarıdır. Ekonomik ihtiyaçlarını gidermenin öz kimliklerinden vazgeçme aracına dönüştürülmesidir. Kendi öz kimliklerine dayalı bir kültürel ve ideolojik varlık haline gelmelerine fırsat ve yasal statü tanınmamasıdır.  Çağdaş eğitim araçları ve uygulamalarından mahrum bırakılmalarıdır. Tüm bu alanlar bütünleşerek uygulanınca öz varlık ve kimliklerinin yok sayılması, özgür yaşama sorununa dönüştürülmesidir.    İnkar edenler kaybetmeye mahkumdur   Diğer bir deyişle Kürt sorunu bir ulusal sorun değil, ulus olmaktan çıkarılma sorunudur. İşte yüzleşmekten korkulan şey bunlardır. Kürt sorunun ne olduğunu çok uzağa gitmeden 1 Ekim de bu Meclis'in açılışı ile görmek mümkün. Meclis Kürt sorununun inkârı ile açıldı. Bu sorunun tüm boyutlarıyla çözüldüğü söylendi. Yani iddia ettiğiniz üzere Kürt sorunu ve çözümü iki Kürtçe şarkı dinlemek değildir. William Shakespeare, zamanında Roma yöneticilerinin durumu için ‘Utan ey çağ!’ demişti. Biz de iktidara diyoruz: Utanın, utanın… Demokrasinin d'sini bile bırakmayanlar ‘Kürt sorunu kalmadı’ diyorlar. Kürt sorununu inkâr eden iktidarlar kaybetmeye mahkumdur. Bunu ben değil tarih söylüyor! 70’lerde milliyetçi cephe hükümetleri, 80’lerdeki hükümetler, 90’larda Çiller hükümetleri nasıl kaybettiyse mevcut iktidar ve ortağı da kaybedecektir.    İmralı tecridi    Türkiye tarihi, ulus-devlet olarak inşa edildiği süreçten beri T’lerin tarihi olmaya devam ediyor.Te’dip (edeplendirme), tenkil (cezalandırma), taktil (katletme), tehcir ( göçertme), temsil (asimile etme), temdin (medenileştirme) ve tasfiye (etkisizleştirme) ile var olmaya çalıştı iktidarlar.  Bu politikalara şimdi de T tipi cezaevleri ve tecrit de eklenmiş durumdadır. Türkiye’de güncel kronik meselelerin esas nedeni İmralı’da derinleştirilmiş tecrit rejimi ve  özel hukuk uygulamalarıdır. İmralı’da Sayın Öcalan ve yanındaki 3 siyasi tutsağa uygulanan mutlak tecridin dünyada benzeri ve İmralı yasalarının bir örneği yoktur. Neden tecrit var diye sorduğumuzda çatışmalı süreç ve terörizm yanıtı veriliyor. Oysa bu tecridin bu şekliyle uygulanmasının sebebi, İmralı’nın Kürt sorununun demokratik çözümünde kararlılıkla ısrar etmesidir. Devletin bireysel haklar temelinde Kürt sorunundan kurtulma politikasını reddetmesinden kaynaklıdır.   Sağduyu Öcalan’dır    Hangi İmralı görüşmesinde savaş çağrısı yapılmıştır? Gerek çözüm sürecinde gerek öncesi ve sonrasında, avukatlar, ailesi, milletvekilleri ve devlet görevlileri gitti geldi. Barışı kurmak için çabalamadığı tek bir görüşmesi var mıdır? Bu görüşmelerin her bir satırını Erdoğan da devlet yetkilileri de okudu. Hangisinde savaşa, çatışmaya, kavgaya, çözümsüzlüğe çağrı vardır? Avukatlarıyla yaptığı son görüşmede ‘imkân verilsin 1 haftada çözerim’ diyen, en küçük bir görüşmede bile barış zemini oluşsun diye çabalayan kimdir?  Son 8 aydır da aile ve avukat görüşü neden yapılamıyor, neden izin verilmiyor?  İmralı tecridi için bu kadar kaygı ve endişe belirtilirken bu sürece yetkililerin bu kadar sesiz kalınması kabul edilir değildir. Zaman tükeniyor. Krizler içinde debelenen bu ülkenin çatışmaya değil barışa, sağduyuya ihtiyacı var.Bu sağduyu Öcalan’dır. Bu tecridin ahlaki, insani, vicdani ve hukuki bir yanı yoktur.   İmralı kapılarını açın    Tecritte ısrar Öcalan’ın varlığını tehlikeye atmakta ısrardır. Kürt sorununa karşı çözümsüzlükte ısrardır, savaş siyasetinde ısrardır, diyalog kurmamakta ısrardır. Ekonomiyi, aşımızı, işimizi mermilere feda etmekte ısrardır, halkların geleceğini çalmakta ısrardır. Tüm bu ısrarlar sonucunda bugün derin devlet, paramiliter güçler ve darbe mekaniğinin yönetim şekli haline gelmesi tesadüf değildir. Ülkenin kurtuluşu 2013 Newroz manifestosuna ve Dolmabahçe Mutabakatı’na dönmekten geçiyor. Demokratik siyasette ısrar eden Sayın Öcalan’a kulak vermekten geçiyor. Halklar arası nefret çarkından medet ummaktan, toplumsal kutuplaştırmadan, hamasetten, ırkçı, rantçı ve talan siyasetinden vazgeçin. Tekrar tekrar söylemeye devam edeceğiz: İmralı kapılarını açın!”