‘Türkiye’nin Ortadoğu politikasının temelinde Kürt düşmanlığı var’ 2021-05-15 09:03:02   Öznur Değer   ANKARA - Türkiye’nin Ortadoğu siyasetini değerlendiren HDP Ortadoğu Masası Heyeti Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, PKK karşıtlığı olarak lanse ettirilen şeyin temelde Kürt karşıtlığı olduğunu vurgulayarak, KDP yönetimine ulusal birlik çağrısında bulundu.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ortadoğu Masası Heyeti, Ortadoğu ülkeleri ile olan temaslarını sürdürüyor. Geçtiğimiz haftalarda Tunus’ta çeşitli heyetlerle bir araya gelen HDP heyeti, Kuzey Afrika ülkelerinin de Türkiye politikalarından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.    HDP Ortadoğu Masası Heyeti Eşsözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, Türkiye’nin Ortadoğu politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunarak yürütülen politikaların temelinde Kürt düşmanlığının olduğuna dikkat çekti.   ‘Devrimi çalınmış bir ülke’   HDP Diplomasi Bilimi ile Dış İlişkiler’in yönünü biraz daha Ortadoğu’ya çevirdiğini söyleyen Gülistan, Ortadoğu’daki ülkelerle, ezilen halklarla ve muhalif siyasi partilerle ilişkiler geliştirme yönünde genel bir perspektifi olduğunu aktardı. Ortadoğu Masası olarak perspektife uygun ziyaretler gerçekleştirdiklerini ifade eden Gülistan, pandemi dolayısıyla planladıkları birçok ziyareti gerçekleştiremediklerini vurguladı. Görüşmelerinin çoğunu online bir şekilde gerçekleştirdiklerini kaydeden Gülistan, “Kuzey Afrika bizim biraz yabancı olduğumuz bir alan. Tunus’u da 2011 yılında başlayan Arap Baharı’nın ilk eylemlerinin ateşlendiği yer olarak biliyoruz. Bu anlamıyla devrimi çalınmış bir ülke olarak da ifade edilebilinir. Tunus’un birçok dinamiği var ama bizim gördüğümüz en önemli şeylerden biri ciddi bir kadın dinamiğinin olduğu, kadın hakları mücadelesinin olduğu ve bu anlamıyla da çok iyi bir noktada oldukları. Özellikle de 2011’den sonra dinci siyasi çevrelerin kadın haklarına el koyma, geriletme yönünde bazı girişimleri olmasına rağmen, güçlü kadın mücadelesi sebebiyle bunları gerçekleştirememişler” sözlerine yer verdi.     ‘Osmanlıcı politikalar kendilerini rahatsız ediyor’   Tunus’ta ciddi bir AKP karşıtlığı ve Türkiye’ye dönük eleştirilerin olduğuna tanıklık ettiklerinin altını çizen Gülistan, Tunus’un kendisinin de uzun yıllar Osmanlı’nın denetiminde kaldığını ve bu nedenle de Osmanlı karşıtlığının söz konusu olduğunu vurguladı. Gülistan, özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yeni Osmanlıcı politikalarının Tunus’u rahatsız ettiğini ve ülkelerinin bağımsızlıklarına dönük bir müdahale olarak gördüklerini açık bir şekilde ifade ettiklerine dikkat çekti.  Gülistan, “Özellikle Müslüman Kardeşler ile olan ilişkisi, o çevreleri desteklemesi ve Tunus’un iç işlerine müdahale etmeye çalışan yaklaşımını da gözlemleyebildik. Bu anlamıyla da muhalifler içerisinde ciddi bir karşıtlığın olduğunu görebiliyoruz. Oradaki Komünist Parti Erdoğan’ın Tunus ziyaretinde ona ‘Sen bize söz söyleyeceğine önce git kendi ülkendeki Kürtlerle barış. HDP’ye zulmetmekten vazgeç’ dediğini açıklamamızda da ifade etmiştik. Duruşlarını net bir şekilde ortaya koydular. Bizim açımızdan da oldukça verimli birçok dost yapıyı, insanı tanıma fırsatı bulduğumuz güzel bir ziyaret oldu” ifadelerini kullandı.     ‘Tunus ekonomik olarak da sömürüldüğünü düşünüyor’   Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın karışık olduğunu belirten Gülistan, emperyalist uluslararası güçlerin müdahalesine açık hale gelmiş bir yer olduğunu vurguladı. Buraların, uluslararası güçlerin kendilerini tahkim etmeye çalıştıkları bir alan olduğunu aktaran Gülistan, Fas, Tunus, Cezayir ve Libya’nın kaygılı olduklarına dikkat çekti. Libya savaşından çok etkilendiklerini gözlemlediklerini sözlerine ekleyen Gülistan şöyle devam etti: “Hem ekonomik anlamda hem de siyaseten çok etkilendiklerini görüyoruz. Türkiye’nin Libya savaşına bire bir müdahale etmiş olması, Suriye’den oraya cihatçıları taşıması, bir şekilde Libya’da yaşayan halkın egemenlik haklarını yok edecek şekilde savaşın bir parçası olması meselesi çok ciddi bir tepkiyle karşılandı. Tunus ekonomik olarak da sömürüldüğünü düşünüyor. Tunuslular ekonomide de Türkiye’nin çıkarlarının gözetildiğini düşünüyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da temel beklenti, barışın olması. Bu anlamıyla Suriye savaşının uzamasındaki İŞİD’in, ÖSO çetelerinin rolü ve Türkiye’nin bu savaşa körükle gitmesi meselesi, savaşı kışkırtan, savaşın uzamasında rol oynayan tutumuna karşı da tavır aldıklarını gördük. Özellikle Kuzey Suriye’yi, Rojava yönetimini merak ettiklerini ifade edebilirim. Türkiye iç politikasını ve partimize yönelik baskıları da yakından takip ediyorlar. Türkiye’nin Suriye savaşı üzerinden bütün Arap ülkelerini tehdit eden bir yerden durduğunu söylüyorlar. Türkiye yeni neo-Osmanlıcı politikalarıyla bütün Ortadoğu’yu ve Arap coğrafyasını sömürmek istiyor. Bunu da kabul etmediklerini söylüyorlar.”   ‘Her düzeyde işbirliğine açık olduklarını ifade ettiler’   Ortaklaşılan temel noktalardan birinin Filistin halkının meşru mücadelesi olduğunu belirten Gülistan, görüştükleri yapıların Kürt halkının özgürlük mücadelesini desteklediklerini ve bu anlamıyla yanlarında olduklarını belirttiğini aktardı. Gülistan, “Türkiye’deki mevcut yönetimin anti-demokratik olduğunu ve yönetimin demokratik olmak istiyorsa önce barış sürecine gitmesi gerektiğine dair önemli vurguları oldu. Her düzeyde işbirliğine açık olduklarını, bizimle mücadeleye hazır olduklarını ifade ettiler. Sudan’dan, Filistin’den, Lübnan’dan kadın arkadaşlarla görüştük. Kadın arkadaşlarla bir araya gelmemiz ve çok istediğimiz Ortadoğu Kadın Birliği ve onun da ilerisinde olan kadın enternasyonu tartışması için de ufuk açıcı oldu. Bu ilişkileri daha da ileri taşımayı düşünüyoruz. Bunun için de çabalayacağız” dedi.     ‘Suriye politikasının temelinde Kürt düşmanlığı var’   Türkiye’nin dış siyasetinin agresif, alan tutmaya çalışan ve tuttuğu alanlarda da kalıcı hale gelmeye çalışan bir anlayışla yürütüldüğünü dile getiren Gülistan, tüm bunların temelinde ise Kürt karşıtlığı olduğunu ifade etti. Gülistan, Türkiye’yi Suriye’ye götüren nedenin ve diğer ülkelerle yaşadığı krizin temelinin Türkiye’nin Kürtlerin eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesi karşısındaki tutumu olduğunu vurgulayarak, “Kürdistan’ın dört parçasında Kürtlerin kendilerini yönetmesi, özyönetimlerini gerçekleştirmesini hazmedemeyen bir yaklaşım var. Bu nedenle Rojava devrimini boğmak ve geriletmek, Suriye’nin geleceğinde Kürtlerin söz sahibi olmasını engellemek, Rojava’daki kazanımların bütün Kürdistan’ın geneline yayılmasını ve tüm Kürtlerin ortak bir kazanımı olarak ileri bir boyuta evrilmesini, vatandaşlık boyutuna evrilmesini ve Kürtlerin uluslararası güçler tarafından tanınan meşru bir yönetim, irade olarak da ortada durmasını istemiyor. Bu anlamıyla da Kürt halkının mücadelesini kriminalize eden, terörize eden, her hamlesini bir şekilde PKK’ye bağlayarak, hem iç kamuoyu hem de dış kamuoyunu manipüle etmeye çalışan bir yaklaşımı olduğunu görüyoruz. Suriye politikasının temelinde Kürt düşmanlığı olduğunu ifade etmemiz gerekiyor” diye belirtti.   ‘PKK karşıtlığı olarak lanse ettirilen şey temelde Kürt karşıtlığı’   Gülistan, AKP-MHP ve Ergenekon ittifakının, Kürlerin yaşadığı bölgelerin tamamını “misaki milli” olarak gördüğüne işaret ederek, mevcut sömürgeciliğin daha ileriye taşınmasının amaçlandığını kaydetti. Türkiye’nin, Donald Trump döneminde Ortadoğu’da yaratılan boşluklar ve ABD ve Rusya arasındaki çelişkileri iyi kullanmayı amaçladığını dile getiren Gülistan, Türkiye’nin çelişkilerden alan kapmak istediğini vurguladı. Efrîn, Grê Spi ve Serêkani’yenin DAİŞ ile anlaşmalı bir şekilde ele geçirilmeye çalışıldığının altını çizen Gülistan, “Tüm bunlar Kürtlerin coğrafyasını bölmek, Kürtleri kendi topraklarından söküp atmak ve burayı bir Arap coğrafyası olarak tanımlayarak, Kürtlerin hak iddia etmesini önleyip, gelecekte uluslararası haklarını engelleme politikası. Bunu bugün Başur’a yaptığı askeri operasyonlardan biliyoruz. Başur’un her yerinde inşa ettikleri askeri üslerden biliyoruz. KDP yönetimiyle geliştirdikleri ilişkilerden ve KDP yönetiminin bir Kürt savaşının parçası olması için sürekli ikna etmeye çalışmalarından görüyoruz. Kamuoyuna PKK karşıtlığı olarak lanse ettirilen şeyin temelde bir Kürt karşıtlığı olduğunu ve dört parça Kürdistan’daki özgür Kürde karşı bir yaklaşım olduğunun altını çizmemiz gerekiyor” diye konuştu.   ‘Ülkemizde hiçbir yabancı güç, davetsiz misafir istemiyoruz’   Libya meselesinin daha kritik ve önemli bir mesele olduğunu söyleyen Gülistan, Türkiye’nin Libya’da iç savaşın bir parçası olduğuna dikkat çekti. Gülistan şöyle konuştu: “’Mavi Vatan’ denilen Türkiye ile Libya arasındaki Kıta Sahanlığı Anlaşmasıyla bir şekilde oraları kapmak ve Yunanistan’ı, Kıbrıs Rum Devleti’ni devre dışı bırakmaya çalışan bir aklı vardı. Fakat Libya ve Akdeniz’in kendisi de birçok uluslararası gücün müdahil olduğu bir yer. Libya’ya sürekli askeri çıkartma yapan, bir şekilde savaşın rotasını değiştirmeye çalışan Türkiye’ye son ziyaretinde geçici hükümet, Dışişleri Bakanlığı’na ‘Ülkemizde hiçbir yabancı güç, davetsiz misafir istemiyoruz’ dedi. Uluslararası sistem burada bir tutum aldı. Türkiye pabucun çok pahalı olduğunu görünce geri adım attı, gemileri geri çağırdı ve daha uzlaşmacı bir değişikliğe döndü. Müslüman Kardeşleri tutup ‘Ey Sisi’ diyenler şimdi Mısır ile ilişki geliştirmek için adım atıyorlar. Meclis’te Mısır ile bir dostluk grubu kuruldu. Bütün bunların yeni bir döneme hazırlık olduğunu çok iyi biliyoruz.”   ‘Ülkede satılmadık bir şey bırakmadılar’   Gülistan, Ortadoğu’da sadece Türkiye değil birçok ülkenin ilişkilerini yeniden dizayn etmeye çalıştığını belirterek, Suudi Arabistan ile İran arasında basına yansıyan bazı diyalogları hatırlattı. Türkiye’nin ülkelerin iç işlerine karışmaya devam ettikçe ve Kürt halkının eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin önüne askeri çözümleri, işgali, sömürüyü koyduğu sürece bölgede bir güç olamayacağını vurgulayan Gülistan, “Zaten bu yanlış dış politika Türkiye’de insanların çöpten ekmek toplamasına neden olmuş durumda. Başur’a yapılan operasyonun bedelini Türkiye emekçileri ekmeksiz kalarak, günü aç geçirerek, aşısız kalarak ödüyorlar ve üstü milliyetçilikle, hamasetle kapatılabilecek bir gerçek değil. Türkiye’de herkes AKP’nin nasıl talancı, yağmacı, yandaşını ve kesesini doyuran bir parti olduğunu, ne ülkeyi ne de ülke halkını düşünmediğini çok iyi biliyor. 2011’den beri Ortadoğu’da başlayan ve hala devam eden sürecin kendisi Türkiye’nin değişik kararlar almasına neden oldu. Bir devlet, yönetememe krizi var ve Türkiye savruluyor. AKP’nin elinde oyuncağa dönmüş, dış ve iç politikası, ekonomisi, siyaseti, toplumsal hayatı tamamen çökertilmiş bir ülkeden bahsedebiliriz. Ülkede satılmadık bir şey bırakmadılar” dedi.   ‘Türkiye Ortadoğu’nun parlayan yıldızı olabilirdi’   AB’nin Türkiye’deki otoriter yaklaşımı reddetmesi gerekirken, Türkiye’ye müsamaha gösterdiğine dikkat çeken Gülistan, Türkiye’nin zayıf noktalarını bildiğini ve bunlar üzerinden Türkiye’yi kendi politikalarına angaje etmeye çalıştıklarını ifade etti. Farklı bir tutum almış olmanın Türkiye’ye kazandıracağına işaret eden Gülistan sözlerini şöyle sürdürdü: “PYD geldiğinde Türkiye halklarının her birisi, milyonlar Kobanê savaşı için seferber olduğunda Türkiye bu fırsatı olumlu değerlendirmiş olsaydı bugün Ortadoğu’nun parlayan yıldızı ve barışın ve istikrarın temel hedefi olan ülkelerden biri olacaktı. Ama bunu yapmadı, onun yerine Kürtlerle savaşmayı, İŞİD, ÖSO gibi cihatçı örgütleri desteklemeyi ve her ne olursa olsun Kürtleri ezmeyi kendisi için bir görev olarak bildi. Bu politikada hala ısrar ediyor. Bu da Türkiye’yi hem bölge açısından güvenli olmayan, bölgeyi tehdit eden bir ülke haline getiriyor hem uluslararası güçler tarafından kullanışlı bir aparata dönüşüyor hem de Türkiye halkları ve tüm bölge halkları bunun bedelini canıyla, kanıyla ödüyor. En büyük sorun kendi içimizde. Güney yönetimi eğer bu operasyonlara onay vermese bunları konuşmuyor olacaktık. Kürt halkının da bu anlamda ulusal birliğini sağlamamış olması, ulusal çıkarlarının gerektirdiği şekilde birlikte hareket edemiyor olması da en büyük zaaflardan biri ve uluslararası güçleri de Türkiye’yi de cesaretlendiren temel nedenlerden birisi.”